Görüş
Karmaşıklaşan dengeler ve Irak seçimleri
Türkiye artık 2010’daki gibi Arap halklarının büyük beklentiyle örnek aldığı bir bölgesel aktör olmadığı gibi onca problemden sonra Irak’a ilgi duyabilecek enerjiye de sahip değil.
2014, orta doğu için tam anlamıyla bir seçim yılı. irak ve türkiye seçimleri, ilk akla gelenler arasında. yaşanan dalgalanmalara ve iç çekişmelere bakıldığında, irak ve türkiye’deki seçimlerin, bu ülkelerin iç politikalarında farklı gelişmelere zemin hazırlayabileceği gibi ikili ilişkilerini etkileyebileceği de öngörülebilir. örneğin; irak’taki şii nuri maliki yönetiminin, ülke içi farklı unsurlarla yaşadığı gerilimin boyutu ve türkiye’ye yönelik tutumu ile ankara’daki recep tayyip erdoğan yönetiminin, bağdat ve erbil’e karşı olan yaklaşımlarının, seçimlerden etkilenmeyeceğini iddia etmek yanlış olur.
her ne kadar türkiye’deki seçimler yerel yönetim seçimleri olsa da mevcut durumda belediye seçimleri ötesinde bir anlam taşıyor. barış ve demokrasi partisi (bdp) ve pkk örgütünün güneydoğu hakkında ortaya koydukları eylem ve söylemler hesaba katıldığında, iç dengelerin ve ankara-bağdat-erbil ilişkilerinin seçimler sonrasında büyük değişimlere sahne olabileceği tahmin edilebilir.
yaklaşan irak seçimleri ve türkiye
irak’ın 2003’te amerikan işgaline uğramasının ardından türkiye-irak ilişkilerinde iniş-çıkışların bir rutin halini aldığı görülüyor. 2007 yılına kadar ilişkiler daha ziyade güvenlik/tehdit eksenli ele alındı, ancak 2007’de abd ile başlayan yumuşamadan dolayı 2008’de irak’a bakışın da değişmesiyle birlikte ilişkilerde kısmi bir iyileşmenin yaşandı. bu süreçte özellikle ekonomik alanda ivme kazanan ilişkiler, kuzey irak bölgesel kürt yönetimi ve erbil özelinde yoğunlaşsa da genel anlamda pozitif bir değişim söz konusuydu.
irak’taki 2010 genel seçimlerinde türkiye’nin maliki’ye karşı iyad allavi’yi desteklemesi, ilişkileri bir boyutuyla olumsuz etkiledi. yine de ilerleyen zamanda türkiye’nin irak’taki farklı aktörlerle temas kurma gayretlerinin bazı getirilerinin olduğu biliniyor. fakat bu sefer de maliki’nin, ankara’nın erbil ile yakınlaşması yüzünden, türkiye’yi tehdit ekseni çerçevesinde değerlendirmesi, iki ülke ilişkilerini yeniden gerdi.
gelinen noktada gerek bağdat’a rağmen erbil ile geliştirilen ilişkiler gerekse de suriye meselesindeki zıt tavırlar, maliki yönetimiyle yaşanan krizlerin temelini oluşturuyor. ankara son tahlilde erbil ile yapılan enerji görüşmelerinde bağdat’ın onayının alınması gerektiğinin farkına vardı. maliki’nin türkiye’ye olumsuz bir pencereden baktığı aşikâr. seçimlerinin, ilişkilerde bir kırılma yaratıp yaratmayacağı ilerleyen süreçte görülecek. lakin mevcut dengeler ve gelişmelere bakıldığında türkiye’nin pozisyonu şöyle özetlenebilir: “ankara’nın irak’taki 2014 seçimlerinde, 2010 seçimlerinde allavi’ye yönelik izlediği destek stratejisine benzer tarzda görünür bir pozisyonu bulunmuyor.” bu durum üç gerekçeyle izah edilebilir:
türkiye’nin irak politikası ve bölgesel denklem
türkiye’nin irak’ta 30 nisan 2014’te düzenlenecek seçimlerde net pozisyon almayışının birincil nedeni; 2010 yılındaki irak ile 2014’teki irak’ın arasında siyasi ve toplumsal anlamda devasa farkların mevcudiyetidir. ülkede mezhep gerginliğine dayalı çatışmalar her geçen gün artıyor. 2014’ün ocak ayı, 1,000’i aşkın kişinin saldırılarda hayatını kaybetmesi nedeniyle 2005’ten bu yana irak’ta bir ayda en fazla sayıda insanın öldüğü dönem oldu. irak ordusu/polisi güvenliği sağlama konusunda ciddi zafiyet içinde. terörle mücadele yasasının güvenlik güçlerince kötüye kullanılması ve neredeyse sistematik hale gelen işkenceler hayatı çekilmez kılıyor. ayrıca maliki’nin anbar’daki operasyonlarının hem el kaide ve benzeri grupların alan kazanmasına zemin hazırladığı hem de sünni aşiretler ile bağdat arasındaki uçurumu arttırdığı unutulmamalıdır.
diğer yandan kuzey irak ile merkezi hükümet arasında artık bir klasik halini alan petrol gelirinin paylaşılamaması meselesinden dolayı zaten gerilen ilişkiler de, bağdat’ın memur maaşlarını ödememesinden ötürü kopmanın eşiğinde. federalizm tartışması hararetini koruyor ve irak’ın içyapısının nasıl şekilleneceği büyük bir sorun teşkil ediyor. sadece erbil özelinde değil diğer bölgeler bağlamında da ciddi tartışmalar söz konusu. mesela yine kuzey irak’ta bulunan selahaddin kenti, her ne kadar yasalaşmasa da referandum sonucu otonomisini ilan etti. basra valisi, bağdat’ın kuzeydoğusundaki diyala kentine petrol göndermemekten bahsederken, her geçen gün el kaide etkinliğinin arttığı anbar vilayeti ayrı bir yapıya evirilmek üzere.
siyaset kurumunun gittikçe işlevsizleştiği irak’ta, şii lider mukteda sadr siyasetten çekildi. anbar olaylarından sonra 44 sünni vekil parlamentodan istifa etti; 2012’de türkiye’ye sığınan tarık haşimi zaten denklemin dışında. iyad allavi ise sanki sürgündeymişçesine vaktinin büyük kısmını yurtdışında geçiriyor. irak islamyüksek konseyi lideri ammar hekim’in de ifade ettiği üzere, seçimlerin bir an önce yapılması hayati konumda. ama mevcut şartlar altında seçimlerin, tansiyonun azalmasına katkı sağlayacağını öngörmek çok zor. bu noktada irak meclisi başkanı usame nuceyfi’nin, ‘seçimlerin adil şekilde gerçekleştirilmemesinin ülkenin bölünmesine yol açacağı’ şeklindeki açıklaması manidar.
irak’ta devletin topyekûn bir çöküşüne tanıklık ediliyor. ne tarım politikaları sağlıklı işliyor ne de elektrik tedariki tam sağlanıyor. yönetim halk nezdinde ciddi kredi kaybı yaşıyor. meclis’e de güvenin kalmadığı dile getiriliyor. türkiye’nin 2010'da allavi’yi desteklendiği esnada geleceğe dair ümidin var olduğu bir irak varken, 2014’te siyasi bölünmüşlüğün ve aidiyet bağlamında kopuşların daha yoğunlaşıp keskinleştiği bir irak söz konusu.
ikinci neden; irak siyasetinde halkı hayal kırıklığına uğratmamış ya da yeni bir şeyler söyleyen karizmatik bir liderin yokluğudur. siyasetin temel aktörü, zamanla “tek adam” vasfını son derece güçlendiren ve farklı kesimler ile onarılmaz problemler yaşayan nuri maliki. sadece sünniler değil sadr gibi bazı şiiler bile maliki’nin despot olduğunu belirtmekten çekinmiyorlar. aslında önemli bir figür olan sadr’ın siyasetten çekilmesi de haddi zatında birçok şeyi özetler nitelikte. toplumsal gerginliğin hat safhaya çıktığı ve siyasilerin sadece patinaj yapabildikleri bir ortamda siyaset üretmeye çalışmanın pek bir anlam ifade etmediği ortada. dolayısıyla türkiye açısından irak'ta, seçimleri kazanması kesin olmayan birini destekleyip diğer grupları küstürmenin bir mantığı yok.
üçüncüsü ve diğerlerinden daha az önem taşımayan nokta ise türkiye’nin kapasite açığı. türkiye artık 2010’daki gibi arap halklarının büyük beklentiyle örnek aldığı bir bölgesel aktör olmadığı gibi onca problemden sonra irak’a ilgi duyabilecek enerjiye de sahip değil. bölgesel dengeler bağlamında da açıktan tutum alabilecek bir konumda bulunmuyor. iran gibi kritik bir aktörün desteğini alan maliki’ye karşı türkiye’nin bir başkasını desteklemesi, zaten irak’ın “iç işlerine karışmak” ithamına uğrayan ankara’yı, suriye’nin ardından irak’ta da, üstelik daha açık şekilde tahran ile karşı karşıya getirebilir.
irak’taki iran ve abd etkisi
son olarak irak’taki amerikan faktörünü de gözden kaçırmamalı. abd her ne kadar teorik olarak bağdat-erbil hattında sorun yaşanmasını istemiyorsa da pratikteki gelişmeler, taraflar arasındaki müzakerelerden sonuç alınamayacağı, alınsa da bunun kalıcı olamayacağı kanaatini hâsıl ediyor. el kaide ve benzeri unsurların irak’ın genelinde güçlenme ivmesi yakalaması, abd’nin çok hassas olduğu kuzey irak konusunda maliki’nin üzerinde baskı kurmasını zorlaştırıyor. zira el kaide, abd’nin üzerinde ısrarla durduğu bir mesele.
maliki’nin “terörle mücadele” söylemi eşliğinde anbar’daki operasyonlarını arttırdığı bir dönemde washington ile bağdat arasında gerçekleşen silah satışı bu bağlamda değerlendirilebilir. maliki’nin iran ile yakın diyaloğu da hesaba katıldığında, iran ile flört eden abd’nin irak’ın geleceği konusunda çok etkin bir rol oynamadığı söylenebilir.
kısacası bu şartlar altında irak’ın 30 nisan seçimleri sonrası problemlerini çözmesini beklemek yalnızca hayalperestliktir. maliki’nin kazanma ihtimalinin yüksekliği ve gerginlik yaşadığı aktörlerle gerçekçi müzakerelere yanaşmayacağı düşünüldüğünde seçimlerin, umulanın tersine şiddetin arttığı, iraklı farklı kesimlerin bağdat’tan biraz daha uzaklaştığı bir tablo çizeceği tahmin edilebilir. o tablo ise ankara'yı bağdat‘a daha mesafeli hale getirirken, diğer aktörlere yaklaştırabilir. fakat böylesi bir gelişme, türkiye’deki mevcut iç dengelerin değişimiyle yakından ilgilidir.
osman bahadır dinçer, uluslararası stratejik araştırmalar kurumu (usak) ortadoğu araştırmaları merkezi’nin arap dünyası araştırmaları masası başkanı’dır. lisan eğitimini orta doğu teknik üniversitesi'nde (odtü) tamamlayan ve yüksek lisans derecesini washington'daki american üniversitesi’nden alan dinçer, bilkent üniversitesi siyaset bilimi bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürüyor. karşılaştırmalı siyaset, orta doğu'daki gelişmeler, arap dünyasında sosyal siyasal hareketler, demokratikleşme ve türk-arap ilişkileri üzerinde yoğunlaşan dinçer'in yayımlanmış birçok makalesi bulunuyor.
twitter’dan takip edin: @bahadirdincer
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar