Haber analiz

Benim hikayem

Yirmi yıl önce bombalanan Doğum Hastanesi'ndeki yenidoğanlar, o gün Saraybosnalıların ortak çabalarıyla güvenli yerlere götürüldü.

Oslobodenje gazetesinin o günkü kapağı.
Hastaneye yapılan saldırı o gün Oslobodenje gazetesinde bu şekilde yer almıştı. [Oslobodenje]

Bombardımanın sesi


saraybosna kuşatması sırasındaki bombardmanın sesini dinlemek için resme tıklayın. [adil kulenoviç]

25 mayıs 1992 günü, öğleden sonra evde oturuyordum. kulağım bombalardaydı. büyük bir saflıkla, havada uçan bir bombanın sesini duyduktan sonra kaçıp saklanmaya vakit bulabileceğimizi düşündüğümüzden, pencereleri açık bırakmıştık (şehirli bir çocuk olarak böyle şeylerden anlarmışım gibi?!). yine de, eşim ve oğullarım apartmanın güvenli bir sığınak olduğuna karar verdiğimiz bodrumundaydılar.

neden sonra, aşağıda ani bir hareketlenme oldu ve gürültüler duydum; komşular birbirlerini çağırıyordu. merdivenlerden koşarak aşağıya inmem fazla sürmedi. mahalleli arkadaşlarımın toplandıklarını gördüm. sırpların doğum hastanesi’ne saldırmaya başladıklarını; tanklar ve havan toplarıyla vurduklarını; hastaneyi bugün ele geçirmelerinin beklendiğini söylemişti biri. doğum hastanesi’ndeki yeni doğmuş bebekler ve kadınların sayısı 200 kadardı. hepimiz şoktaydık; bebekleri düşman ilan edip öldürme kapasitesine sahip insanların var olduğuna inanamıyorduk.

korku

hâlâ benzinim vardı (çalıştığım oslobodjenje gazetesi, günlük haber ihtiyacını düşünerek biraz benzin ayırmıştı). beş kişiyle birlikte arabaya atladık. sadece iki silahımız vardı. evimin oldukça yakınında bulunan hastaneye ulaşmamız sadece iki dakika sürdü. hastaneye yağan cehennem ateşini, yolun yarısında, lav mezarlığı’na vardığımızda görmüştük. tanklar dakikada bir vuruyor ve katlar tek tek yok ediliyordu. etrafına, her defasında onlarca el bombası düşüyordu. binalara ulaşmalıydık. keskin nişancının nerede olduğunu bildiğimiz için, yakındaki futbol stadyumunun etrafından geçen arka yoldan gitmeye karar verdik. (aynı zamanda, 1984 kış olimpiyatları’nın açılış töreninin yapıldığı stadyum.)

yolda ateşe tutulduk; öyle ki etrafımızda mermiler resmen uçuşuyordu. yol açıktı. saklanacak bir yer yoktu. aslında arabayı biraz kırabilirdim ama o kadar korkmuştum ki ayağımı gaza bastım ve dümdüz ilerledim.

arabadan dışarı atladık, koşarak binalardan birine girdik. doğum hastanesi’nin girişinde kimse yoktu. sürekli ateş altında sallanan giriş katını kolaçan ettik. camların tümü parçalanmıştı; bir depremin ortasındaymışız gibi sarsılıyordu her şey.

bize neler olduğunu anlatacak ve yapılacak bir iş verecek birini bulmayı umuyorduk ama girişteki koridor ürkütücü bir şekilde boştu. sadece bebek ağlaması duyulabiliyordu. bizden uzaktaydılar. onlarca bebeğin ağlama sesini asla unutamadım. hastanenin içlerine doğru ilerlerken, yüksek katlarda kalan bebekleri bodruma indiren beyaz önlüklü kişiler gördük. silah taşıyan iki komşum, binaların arkasına, silah seslerinin geldiği yere koştular. geride kalanlar, bebekleri kurtarmaya çalışan hemşire ve doktorlara yardım etmeye başladık. tıbbi ekipmanlar, kuvöz, oksijen tüpleri ve ilaç taşıdık.


yenilenmiş doğum hastanesi'nin yanındaki çocuk hastalıkları kliniği o günlerde işlenen suçları hatırlatması
amacıyla aynı şekilde korunuyor.

yardım çağrısı

bodrumdaki manzara dehşet vericiydi. korku ve panik içindeki 130 anne ve 70 bebek buraya tıkılmıştı. içeride ne ışık, ne de yatak vardı. anneler, yeni doğmuş bebeklerini sakinleştirmeye çalışıyordu ama düşen bombaların çıkardığı korkunç gürültünün altında bu imkansızdı. profesör doktor sreçko şimiç, korkmuş görünmesine rağmen çalışmayı hiç bırakmadı. o gün hastanede vazifeli olan bütün sağlık görevlileri gibi…

çok geçmeden bizim için çarpışanların fazla dayanamayacaklarını anladık. sayı olarak çok azdılar ve cephaneleri tükeniyordu. düşmanlar sadece birkaç yüz metre ötemizdeydi. el bombaları saldırısını, yerden yapılacak bir saldırının takip edeceğini biliyorduk.

aklıma sadece tv saraybosna’yı aramak geldi. haber merkezini aradım ve durumu kısaca anlattım.

beni hemen yayına aldılar. profesör şimiç ile birlikte doğum hastanesi’ndeki durumu anlattık, saraybosnalılardan yardım istedik. 20 dakika bile geçmeden ilk arabalar gelmeye başladı. çok kısa bir süre sonra, sanki bütün şehir bize yardım etmek için oradaydı.

cumhurbaşkanı’nın gözyaşları

küçük bir alanda büyük bir çatışma oldu. saraybosnalıların yardımı geldikten sonra, sırplar doğum hastanesi’ni ele geçirme planlarının bir sonuç vermeyeceğini anladılar. çılgına dönmüş bir şekilde, doğum hastanesi ve çocuk hastalıkları kliniği binalarına çok büyük bir el bombası saldırısı başlattılar.

eski cumhurbaşkanı aliya izzetbegoviç ile ilk kez orada tanıştım. kliniğe bizimle aynı yoldan, aynı ağır ateşin altından geçerek gelmişti. izzetbegoviç, ağlarken gördüğüm tek cumhurbaşkanıdır. kadın ve bebeklerin içinde bulunduğu durumu görünce kendisine hakim olamamıştı. “nasıl bir insan zihniyeti yeni doğmuş bebekleri öldürebilir?” sorusunu o da kendi kendine cevaplayamıyordu. 

daha sonra bazı komşularım anlattı: ailem bodrumda onlarla oturmuş radyo dinliyormuş. benim evde olduğumu sanan eşim nermina radyoda sesimi duyunca büyük bir şok geçirmiş ve sandalyeden düşmüş. o da çok sıkıntılı bir gece yaşadı. ben çok geç saatlere kadar hastanedeydim; onu arayamamıştım; başıma bir şey gelip gelmediğini öğrenememişti.

düşmanların sonunda püskürtüldüğünden ve sırpların başka bir saldırıda bulunmayacaklarından emin olduktan sonra eve dönmeye karar verdim. dönüşün daha kolay olacağını, karanlığın beni saklayacağını umuyordum. öyle olmadı. dönüş yolunu hiç unutamam. stadyumun etrafından geçerken, ilk kez o gün gördüğüm parlayan mermiler etrafımdan ıslık çalarak geçiyordu.

bugünlerde, doğum hastanesi’nin önünden ne zaman geçsem kalbim biraz hızlı çarpar. hastane, tümüyle yenilenerek modern bir kliniğe çevrildi.

onun aşağısında çocuk hastalıkları kliniği’nin binası var. savaşı hatırlatması için yenilenmeden bırakıldı. o günden sonra on binlerce bebek doğdu. bizim yaşadıklarımızı yaşamayacaklarını umduğum yeni saraybosnalılar. onların bizden daha akıllı ve mantıklı olacaklarına inanıyorum…

çünkü dünyanın en güzel şehrinde yaşıyorlar.

elvedin kantardziç, al jazeera balkans internet sitesini yönetiyor. daha önce saraybosna’nın günlük gazetesi oslobodjenje’de çalışıyordu. bu yazı ilk olarak al jazeera balkans internet sitesinde yayınlanmıştır.

kaynak: al jazeera

Elvedin Kantardziç

al jazeera balkanlar’ın internet sitesini yönetiyor. daha önce saraybosna’nın günlük gazetesi oslobodjenje’de çalışıyordu. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;