Belçika

Belçika 'çökmüş devlet' mi?

Belçikalı saldırganların bir dizi ihmâller silsilesiyle Paris'te 130 kişiyi katletmesinin ardından Avrupa'da Belçika'nın devlet kurumlarının çalışıp çalışmadığı sorgulanıyor. Belçika'ya 'çökmüş devlet' suçlaması da yapıldı. Biz de bu sorunları, Belçikalı siyaset bilimci Prof. Dave Sinardet ile konuştuk.

Konular: Belçika, Avrupa
[Fotoğraf: Osman Kaytazoğlu / Al Jazeera Türk]

fransa'da ve belçika'daki fransızca konuşan valon gazetelerinde bir haftadır bir tartışma yürüyor. paris saldırganlarının belçikalı olması, saldırıları planlayan abdelhamed abaaoud'un bir dizi ihmâller sonucu yakalanamaması, sekizinci şüpheli salah abdeslam'ın da bulunamaması üzerine belçika'nın 'tam tekmil bir devlet olma' kapasitesi sorgulanmaya başladı. daha can alıcı soru ise belçika 'çökmüş bir devlet mi?' sorusu. gazetelerin manşetten tam sayfa sordukları soru bu. brüksel free university'nin tanınmış siyaset bilimi hocalarından dave sinardet'e bu soruyu sorduk. gerçekten böyle mi yoksa bu tartışma fransa ile belçika arasında suçlama yarışının bir parçası mı? 

sinardet'le röportaj öncesi, belçika hakkında kısa bir bilgi notunu paylaşalım.

belçika üç bölgeye ayrılmış federal bir devlet. kuzeyde flanders bölgesi var. burada flamanca dili konuşuluyor. güneyde ise valonların çoğunlukta olduğu bölgede fransızca konuşuluyor. başkent brükse’de ise hem fransızca hem de flamanca resmi dil. sayıları az da olsa almanlar ve italyanlar da var belçika’da. nüfusun yüzde 55’ini kuzeyde iskoçya tipi bağımsızlık isteyen flamanlar oluşturuyor.

valon-flaman ayrılığı ülkedeki iktidar-devlet-siyaset ve kurumlar üzerindeki çatırtılarda da başrolde.

malûmunuz hem uluslararası medyada hem de belçika medyasında paris saldırıları sonrası tartışılmaya başlanan bir soru var. siz ne diyorsunuz bu ‘belçika çökmüş bir devlet mi’ sorularına?

bence bu sakat bir ifade. evet sansasyonel bir argüman. ama bu ifadenin kusurlu olması belçika’da birçok sorun olduğu gerçeğini gizlemiyor. ama başka ülkelerde de bu tür sorunlar var. her şey mükemmel değil. şu doğru bir kere; belçika’da güvenlik hiçbir zaman en önemli öncelik olmadı. istihbarat servisinin yeterince personeli yok, donanımı yok. bu çok uzun zamandır bilinen bir sorun. özellikle yakın büyüklükdeki hollanda ile karşılaştırdığınızda, orada daha fazla bir güvenlik personeli ve donanımı mevcut. burada adalet bakalığı’nda da birçok sorun bulunuyor. belçika’nın coğrafi konumuna da bakmak lazım, etrafında önemli ülkeler var: fransa,almanya, hollanda ve hatta ingiltere’yi de sayabiliriz. bu da belçika’yı iyi ve kötü şeylerin tam ortasına yerleştiriyor.
başka bir sorun ise belçika’daki yasadışı silah ticareti. bu ülke uzun süre silah denetimi konusunda avrupa’nın en gevşek ülkesi oldu. antwerp’teki saldırıya kadar bu konuda adım atılamadı.

ama fransa’ya baktığınızda da bir sürü sorun görüyorsunuz. bir kere belçika’da herkesin girmekten çekindiği bölgeler yok. ama fransa’da bunlardan çok var. tamam brüksel’de molenbeek var diyorlar ama fransa’da saint denis var. fransa güvenlik güçlerinin belçika’yı günah keçisi ilân etmeleri bana adil gelmiyor. belçika’da devlet yapısı güvenlik de dahil günümüzün zorluklarına cevap verebilecek kadar iyi değil. brüksel’deki farklı devlet kademelerine bakarsanız, özellikle dil konusunda bazı uyuşmazlıkların olduğunu görmek mümkün. frankofon partiler bir yandan flaman partiler diğer yandan kendi toplumları üzerlerindeki nüfuzlarını korumaya çalışıyorlar. herkes kendi küçük iktidar oyunlarına boğulmuş durumda.

belçika’nın 500 küsur gün boyunca hükümetin kurulamadığı bir ülke olmak gibi ünü var. bu bir problem mi?

541 gün boyunca hükümetin kurulamaması çok dramatik geliyor kulağa. bölgelerde farklı yerel yönetimler var. ayrıca geçici hükümet de vardı. bu geçici hükümeti de hafife almayın bu arada. geçici de olsa gidip libya’da savaşa destek verdi. belçika’da sistem daha çok korporatisttir. sendikalar ve uluslararası şirketlerin de yönetimde sözü geçer. aslında o dönem sorun hükümetin kurulamaması değildi, hükümetin kurulduktan sonra uygulayacağı bazı reformların yapılması konusundaki anlaşmazlıktı. hangi yetkilerin yerel ve federal düzeyde paylaşılacağı ve seçim bölgelerinin yeniden düzenlenmesi gibi reformlar üzerinde tartışma vardı. bu 500 gün sürdü. ardından sosyal güvenlik, güvenlik gibi meseleler konuşulmaya başlandı. adalet bakanlığı federal düzeyde tek merkezde toplanmıştı. şimdi parçalandı mesela.

neden belçika’da değil de fransa’da saldırı düzenliyorlar?

geçen pazar günü istihbarata dayanarak bir saldırının önlendiğini söylediler.

ancak dışişleri bakanı, ‘herhangi bir saldırıyı önleyip önlemediğimizi bilmiyoruz” açıklamasını yaptı.

evet bu yeterince açı değil. bir saldırı planlandı mı planlanmadı mı belli değil. çok acayip bir iletişim bozukluğu var demek ki.

özellikle fransız medyası belçika hükümetini ‘bakın biz de tehdit altıdayız’ imajı yaratmaya çalışmakla suçladı. bu sokaklara asker konuşlandırmaları bir şov olarak görenler oldu. siz ne diyorsunuz?

brüksel’i toptan kapatmak, okulları metroları kapatmak… eğer gerçekten bu yüzden yaptılarsa tüm hükümetin istifa etmesi gerekiyor. hükümetin kendi açıklamasına bakarsak bağımsız istihbarat kaynaklarına dayanarak ‘ciddi bir saldırı tehdidi’ vardı. tam tersini düşünürsek, başbakan tüm halkın karşısında yalan söylüyor anlamına gelir.

peki bu önlemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

güvenlikle gereksiz korku yaratma arasında bir denge olmalı. burada dengenin biraz güvenlik tarafına kaydığını görüyoruz. bence okulların kapatılmasına gerek yoktu. eğitim bakanı hiçbir temeli yokken birden bire okullara tehditten söz etmeye başladı. tüm şehri kapatmak, çok aşırıydı. bu hiçbir avrupa kentinde olmadı. kısacası ne oldu biliyor musunuz? fransa hükümeti suçu belçika’ya attı. belçika da buna karşılık tüm şehri kapattı, molenbeek’te operasyon yaptı. eğer molenbeek’te eskiden olduğu gibi sosyalistler belediye yönetiminde olsa yine böyle mi olur bilmiyorum. bir tür fransa suçu belçika’ya, belçika hükümeti de molenbeek’e attı.

sizce belçika’da hâlâ sosyalistler hükümette olsaydı yine böyle olur muydu? zira fransız sosyalist parti’nin belçikalı sosyalistlerle araları her zaman iyidir.

bu durumun oluşmasında sağ-sol tartışmasının çok fazla rolünün olduğunu sanmıyorum. fransa’daki siyasi dinamikler farklı… bu saldırılardan hangi unsurun başarısız olduğu konusunda tartışmalar da farklı. belki, ama belki eğer belçika’da sosyalist bir hükümet olsa fransız hükümeti bu kadar aleni bir şekilde bu hükümetin üstüne gelmeyebilirdi.

peki bu saldırılarda belçika’nın sorumluluğu nedir? belçika nerede başarısız oldu?

tüm güvenlik teşkilatı daha aktif, daha etkili olabilirdi. saldırganlardan bazıları zaten arananlar listesindeydi. bununla ilgili bir şeyler yapılabilirdi.

başbakan, 85 kişinin işid’den geri döndüğünü söyledi. sözcüsü bunu doğrulamadı. molenbeek belediye başkanına sorduk, o da bu 85 kişinin sadece isimlerden ibaret olduğunu, sadece bir isim listesinin kendilerine verildiğini söyledi. yani bu kişiler kim, suriye’ye gitti mi gitmedi mi belirtilmemiş. belediye başkanına göre de 30 kişi suriye’ye gitmiş.

işte bu da federal polisle yerel polis arasındaki koordinasyon eksiliğinin göstergesi.

new york times, ‘belçika hastalığı’ diye bir ifade attı hatta. kimse kendini sorumlu hissetmemesi durumu olarak tanımladı bunu.

mesela federal hükümet, elektronik kelepçe uygulamasına karar veriyor. yerel yönetimler bunu uyguluyor. yarın biri elektronik kelepçesini çıkarıp paris’te birilerini öldürse o zaman federal hükümetle yerel yönetim arasında suçlama yarışı başlar. federal yasalar çok açık değil…

vilvorde’de mesela böyle biri ortadan kaybolmuşi belediyenin haberi yok. başka bir önemli nokta, hükümet son bir haftalık güvenlik için 400 milyon euro harcadı. molenbeek’teki işsizlik ve eşitsizliği ortadan kaldırmak için ayrılan paranın 10 katı bu miktar. 

tabii ki daha iyi barınma şartları, eğitim, iş gerekiyor. ama bu insanlar bu olanaklara sahip olsa da radikal gruplara katılmayacaklar anlamına gelmiyor. evet molenbeek yoksul bir bölge  ve bunu gözardı edemeyiz.  molenbeek’te iki farklı mahalli örgütlenme var. flamanlar ve valonlar. bu toplumların bir araya gelmesi gerekiyor, daha mobilize hareket edip molenbeek’teki azınlaklara karşı eşitsiz durumu ortadan kaldırmaları gerekiyor. sorunun bir başka boyutu ise, belçika camilerini suudi arabistan’a teslim etmiş durumda. bu bence sorunlu. bu camiler radikal örgütlerin etkisine açık bırakıldı.

Belçikalı De Standaard gazetesi haftasonu 'Belçika Çökmüş Devlet mi?' manşetiyle çıktı.

Osman Kaytazoğlu

1977’de tokat’ta doğdu. izmir karşıyaka lisesi mezunu. boğaziçi üniversitesi’nde matematik eğitimi aldı.gazeteciliğe radyo boğaziçi’nde başladı. üniversiteden mezun olduktan sonra 5 yıl matematik öğretmenliği yaptı. radikal gazetesi dış haberler servisinde 3 yıl çalıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;