Yeni Anayasa

Bilgen: Yeni anayasada her şey tartışılabilir

HDP’nin Anayasa konusundaki önceliklerini Al Jazeera’ye anlatan HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, partisinin başkanlık sistemine bakışına ilişkin, “Öngördüğünüz sistem bizim yeniden düşünmemizi gerektirecek teminatlar, güvenceler içeriyorsa her şey konuşulabilir, tartışılabilir” dedi. Ancak Bilgen, partisinin parlamenter sistemden yana olduğunun altını çizdi.

Konular: Türkiye, HDP
Ayhan Bilgen, Al Jazeera'nin sorularını yanıtladı. [Al Jazeera-Zahidin Köşüş)

anayasa değişikliği önümüzdeki dönemde türkiye gündeminin en önemli maddeleri arasında yer alacak. tartışma şimdilik daha çok başkanlık sistemi ekseninde yürüyor ancak yapılması planlanan başka önemli düzenlemeler de var. başbakan ahmet davutoğlu, hdp dışındaki diğer muhalefet partileriyle görüştü. 2011 yılında kurulan ancak çalışmalarını tamamlayamayan anayasa uzlaşma komisyonu’nun yeniden kurulması konusunda partilerle anlaştı. al jazeera’nin sorularını yanıtlayan hdp sözcüsü ayhan bilgen “nötr ya da tüm kimliklerin tarif edildiği” bir anayasadan yana olduklarını söyledi. hdp tartışma yaratan öz yönetim talebini de anayasa uzlaşma komisyonu'nun gündemine getirecek. bilgen, partisinin başkanlık sistemi konusundaki tavrını da anlattı.

hdp’nin anayasa değişikliğine ilişkin tutumunu anlatır mısınız?

anayasa konusu tarihi bir konudur. başbakan’ın kendi tarifiyle konjonktürel bakmamak, küçük hesaplar, partiler arası gerilim gibi yaklaşımlara kurban etmemek gerekiyor. sonuçta şimdiye kadar bu ülkenin hiç sivil anayasası olmadı. kuruluş dönemi anayasası, osmanlı’dan devir aldığı hukuk belki sonrakilerle kıyaslandığında daha çoğulcu, daha sivil, daha özgürlükçüydü. ama gerek 27 mayıs’ta darbeyle bir anayasa yapılmış olması gerekse 82 anayasası askerlerin toplumun önüne koyduğu birer metindi. geçtiğimiz 20-25 yıl içinde defalarca siyasetçiler sivil anayasa yapmayı denediler ama ne yazık ki ortaya bir sonuç çıkmadı. bu kadar ertelenemez bir ihtiyacı, bir söz, bir eleştiri dolayısıyla askıya almak kabul edilebilir bir durum değil. hdp başından beri anayasa konusunda en net, en kararlı anayasa itirazı olan geleneği temsil ediyor. dolayısıyla mevcut anayasanın ruhunu, felsefesini değiştirmeye cesaretimiz yoksa mevcut ihtiyacı da ıskalayacağız demektir. o ihtiyaca cevap vermekten ziyade sırf siviller yapsın diye bir değişiklik söz konusu olacak ki bu, sorunu çözmeye yetmiyor. bir kez daha süreci yönetip sonra masayı dağıtma hakkı, lüksü hiçbir siyasi partinin elinde olamaz, buna çoğunluk partisi de dahil. türkiye mümkün olduğu kadar yüksek katılım kapasitesine sahip bir süreç işletmek zorunda hem de metnin evrensel standartlara yakın bir yerden ele alınması gerekiyor.

hdp’nin bu koşullarda bu sürece katılımı konusunda bir tereddüdünüz var mı?

hdp’yi dışlayan bir sürecin meşruiyet sorunu olacağını görüyoruz.

sayın demirtaş’ın açıklamalarından yola çıkarak soruyorum, bunun hdp’nin tercihi ile olma ihtimâli var mı?

hdp, bilinçli olarak kendisini anayasa yapım sürecinin dışında tutmaz. anayasa yapım sürecinin başarılı olmasının olmazsa olmazları var. bunlardan birisi; yeni bir anayasa yapıyorsanız demokratik bir ortamda yapmanız gerekiyor. bir tarafta insanların yaşama hakkı bile dikkate alınmıyorsa, bu doğrultuda bir düzenleme, bir iyileştirme yapılmıyorsa sizin böyle bir toplumda “bu anayasa sizin demokrasi özleminizi çözecek” deme imkânınız kalmaz. dolayısıyla da ortamın demokratik olması, her şeyin tartışılabiliyor olması bu anayasanın içeriğini de belirleyecek. galiba burayı gözardı ediyor hükümet. sanki bizim itirazımız anayasa yapmaya yönelik bir itirazmış gibi. biz aksine anayasa yapım süreci başarılı olsun istiyoruz. başarılı olması için de anayasa yaparken eş zamanlı olarak toplumun içinde bulunduğu krizi, kaosu azaltacak adımların atılması gerektiğini düşünüyoruz. uygulamadan kopuk bir grup anayasa yazıyorsa bu toplumun sorunlarına çare üretemez.

bütün partiler yeni bir anayasa istiyor. ortak vurgu 1982 ruhundan kurtulma ama tabii ayrıntılarda farklar var. ilk dört madde ile kırmızı çizgiler dile getiriliyor örneğin. hdp bu noktada farklı. nedir somut olarak hdp’nin beklentileri?

burada birlikte yaşama ile ilgili iradenin tazelenmesi gerektiği çok açık. cumhuriyet kurulurken birlikte savaş vermiş, bu coğrafyayı birlikte paylaşma iradesi ortaya koymuş toplum kesimlerinin birinin dışlanmasını engelleyecek, yüz yıllık haksızlığı giderecek şekilde bunu yapmanız gerekiyor. ülkenin birliği, toprak bütünlüğü ile ilgili herhangi bir tartışma yok hdp tarafında. talepler çok net bir şekilde kimliklerin inkâr edilmemesi.

nasıl bir ifade kullanılmasını istiyorsunuz?

bunun çeşitli formülleri var. daha nötr bir anayasa ile mümkün olabilir, hiçbir kimliği vurgulamazsınız. ya da tüm kimlikleri sayabilirsiniz. tüm kimlikleri saydığınızda her kimliğin ayrı bir ülkesi olacak anlamına gelmiyor. dünyada farklı kimliklerin sayıldığı anayasalar da var. anayasa literatürüne göre söyleyeyim, ya kör bir anayasa olacak, hiçbir kimliği öne çıkarmayacak, üst kabul edilebilir ortak bir kimlik üzerinden tarif edecek. ya da tek tek sayarsınız. bunun da örnekleri var. latina amerika’da 30-40 etnik kimliğin sayıldığı örnekler var. bir şey olmaz. hiç kimse açıp her gün o sayfaları okumuyor. anayasa dediğiniz şey istisnai bir üst metindir. ortada ayrımcılıkla, dışlama ile ilgili bir sorun görmüyorsanız o zaman niye yeni anayasa yapacağız ki? sadece bu yıprandığı için mi? sadece bunu üniformalılar yaptı, üzerinde ceketi olanlar yapsın diye mi? esasa dair bir sorun yok mu? vatandaşlıkla ilgili tanımda dediğim gibi ya herhangi bir etnik kimliğe vurgu yapmadan tarif yaparsınız ya da vatandaşlığı ortak bir kavram olarak ortaya koyar, bunun ilk dört madde içinde olmasına gerek yok, sayarsınız. toplumda aidiyet hissi güçlenir.

başka olmazsa olmazlarınız neler somut olarak?

bizim açımızdan asıl sorunlardan birisi merkeziyetçi yapıdır. türkiye’nin önümüzdeki dönem birlikte yaşamasını tehdit eden şeylerden birisi bu inkârcı yapı gibi merkeziyetçi yapıdır. yetkiler ne kadar dağıtılırsa, paylaşılırsa hem yerele hem de sivil topluma yani karar süreçlerine katılabilecek öznelere, o kadar iyi olur, sahiplenmeyi beraberinde getirir.

bunun anayasaya nasıl yansımasını talep ediyorsunuz?

örneğin hükümetin programında da yer alan denge denetlemenin içeriğinin somut tarif edilmesi lazım. denge denetleme sadece güçler ayrılığı demek değildir. sivil toplumun ve medyanın karar süreçlerinde varlığının güvence altına alınmasıdır aynı zamanda. sivil toplumu siz kolayca düşmanlaştırıyorsanız, sadece danışma rolü yüklüyorsanız bu modern anlamda denge denetleme sistemine uygun değil. bir gazeteci haber yaptı diye tutuklu yargılıyorsanız, sizin yasalarınız ve anayasanız buna uygunsa, medyanın toplum adına denetleme yapma imkânı yoktur. bu hakları hayata geçirecek şey anayasada statüsü tarif edilecek kurumlardır.

mesela?

biri güçler ayrılığı. bir diğeri sivil toplumun karar süreçlerine katılımını güçlendirmek, cesaretlendirmek gibi kavramlarla dünyada sivil toplumun statüsü güvence altına alınıyor. aynı şey medya için de geçerli. basın özgürlüğü ile ilgili güzel cümleler var anayasada, sonra bunun nasıl kısıtlanabileceğine dair son derece esnek bir zemin var. bir kere bizce basın özgürlüğü hiçbir şart altında kısıtlanamaz. buna sağlık, kamu yararı, güvenlik dahil.

merkeziyetçilik vurgusu yapmıştınız. “öz yönetim” sizin olmazsa olmazınız mı yeni anayasa için kurulacak masada?

öz yönetim denen şey aslında kaliteli, nitelikli, katılımcı demokrasidir. öz yönetim denen şey insanların yönetim süreçlerinde kendilerini hissetmesidir. bu hem kaynakların kullanımıdır, yani sonuçta yer altı ve yer üstü zenginlikleri devlete değil topluma aitse zaten demokrasi dediğiniz şey iki şeyle ilgilidir. birincisi verginin nereye harcanacağı, ikincisi ise kime savaş ilan edileceği konusu. bunlar magna carta’dan, 1200’lü yıllardan bu yana tartışılan başlıklar. bütçe konusu türkiye’de denetim mekanizmalarının devre dışı kalmasıyla birlikte formaliteye dönüşmüştür. düşman belirleme konusu da ne yazık ki 2000’li yılların başındaki arayıştan geriye dönmüştür. iç güvenlikte militer dış politikada da çatışmacı bir mantık. biz eğer öz yönetim ekseninde bir statü tarif ederek yetkilerin devrini başarabilirseniz aslında toplumun yönetime karar süreçlerine katılması o yönetimi sahiplenmesidir. bu anlamda bizim öz yönetim olarak tarif ettiğimiz şey bir etnik kimliğe ilişkin bir ayrıcalık değildir. ülkede yaşayan herkesin kendi içinde kurabileceği birlikler, ağlarla ele alınabilir. ama şunu biz önemsiyoruz; karadeniz’de de trakya’da da yerel yönetimlerin karar süreçlerine katılımı konusunda bütün engeller kaldırılmalı.

ama bunun bölgeler halinde yapılmasını istiyorsunuz.

merkezi yapı nasıl demokratikleşecekse bunun yerele yayılması da önemlidir. dünyanın her yerinde yerel denetimin merkezi yönetimden daha kolay ve etkili olduğuna dair bir algı var. merkezin yetki devrinden kaçınması aslında otoriterleşmeye gidiştir. paranın nasıl kullanılacağına, madenlerin nasıl ruhsat alacağına, hangi dilin tehdit oluşturacağına merkez karar vermeye devam ettiği takdirde bir süre sonra insanlar taleplerin vazgeçmeyecekler. “merkez böyle istiyor, biz de böyle yaşamaya decam edelim” demeyecekler. o yetkileri kullanmaya devam edecekler.

türkiye’nin genelinde olan bir talep değil bu…

ben tartışılamadığını düşünüyorum, tartışılsa… zaten tartışmayı bastırma niyeti de bundan kaynaklanıyor. bu işi bir etnik sorun, bölgesel talep gibi bırakmak istiyorlar. neden bütün yerellerin talebi olmasın? otoyol yapımı ile ilgili köylüler bir tavır koydular, kararı kendimiz verelim dediler. bunun gibi…

bu sizin olmazsa olmazınız mı?

biz masaya oturmadan olmazsa olmaz saymayı doğru bulmuyoruz. bunların konuşulmasını istiyoruz. “şu bizim olmazsa olmazımız” diye masaya gitmek bizce hiç kimsenin yapmaması gereken bir şey. biz ihtiyacı tarif ediyoruz. bu ihtiyaca uygun tavır almalı partiler. biz yerel yönetimler güçlensin dediğimizde hdp için bir şey istemiyoruz ki, türkiye için istiyoruz. trakya’daki köyle kendisi için karar verdiğinde kürtler bir şey kazanmış olmayacak. aslında bu bir net yol ayrımıdır. osmanlı’nın son devrinde de iki tartışma vardı. ya saray güçlendirilecek, padişahın yetkileri artırılacaktı. ya da prens sabahattin ve başkalarının savunduğu, “biz yerele ne kadar çok yetki verirsek osmanlı’nın birlikte yaşamasını o kadar sağlarız” anlayışıydı. osmanlı birinciyi tercih etti. sonuç ortada. biz şimdi diyoruz ki biz ikinciyi tercih edelim.

yeni anayasa tartışması başkanlık sistemi tartışması etrafında yürüyor büyük ölçüde. 7 haziran öncesi pozisyonunuzu da hatırlatarak, başkanlık sistemini nereye kadar konuşabilirsiniz?

anayasa kutsal bir metin değil. herkes bir noktayı tartıştırmayız derse anayasa yapamayız. sonuçta da anayasa yapmamanın bedeli herkes için ağır olur. ama başkanlık ile ilgili tartışmaya açık olmak başka bir şey. biz her şey konuşulabilir diyoruz ama bu bir şey dayatılabilir anlamına gelmiyor. bizim önerimiz parlamenter sistemin daha da demokratikleşmesidir. başkanlık ile ilgili tartışmayı yaparken neden istediğinizi ortaya koymanız gerekiyor. akp içinde hukukçular diyor ki, “güçlü bir başkan olması lazım. hatta öyle güçlü olmalı ki obama’ya acıyoruz.” yani şimdi abd’deki klasik güçler ayrılığı bile arkadaşları rahatsız ediyorsa kafadaki başkanlık modeli yasamaya dair inisiyatif kullanacak, yargı ile ilgili atamaları da yapacak. benim bildiğim kadarıyla dünyada yerel yönetimlerin güçlü olmadığı ama başkanlık sisteminin olmadığı bir model yok.

yani o zaman yerel yönetimlerin de güçlü olduğu bir başkanlık sizin için de uygun mudur?

hayır biz çok net bir biçimde söylüyoruz. bizce türkiye için doğru olan parlamenter sistem. bizce şu anda parlamenter sistem, güçler ayrılığına ilişkin iyileştirmelerin yapılması durumunda, türkiye için daha uygun. ama bu tümden başkanlık sistemi konuşulamaz, tartışılamaz diye bir şey değil. herkes ihtiyacı tarif etsin.

sistemin tıkandığını söylüyor hem başbakan hem de cumhurbaşkanı ya da tıkanma tehlikesi olduğundan…

yürütmenin çift başlı olmasından, yani başbakan ile cumhurbaşkanı arasındaki krizden bahsediyor aslında. bu krizin çözümünde hukukun evrensel ilkelerinden kopmadan bir arayış içinde olmamız gerekiyor. yargılanamayan, sorgulanamayan bir fiil hukuk devletinde kabul edilemez. idarenin her türlü eyleminin yargıya açık olması hukuk devletinin olmazsa olmazıdır aslında. cumhurbaşkanı’nın şu anda krize neden olan pozisyonu 12 eylül döneminin ortaya çıkardığı bir sorundur. yargılanamayan, sorgulanamayan bir pozisyon. bunun tarif edilme sebebi siyaseti denetleme içindir. biz diyoruz ki artık devlete yakınlık, topluma yakınlık gibi kavramlar değişti. topluma mesafeli bir devlete yakınlık faşizmdir. dolayısıyla cumhurbaşkanı eğer başbakan’ın yetkilerinin bir kısmının kendisine devredilmesi gerektiğini düşünüyorsa hesap verme ile ilgili mekanizmalar da önerecek. şu ana kadar cumhurbaşkanı’nın nasıl hesap vereceğine ilişkin biz hiç kimseden bir şey duymadık. eğer yetkileri ile birlikte, hesap verir bir başkan profili tarif ediyorsanız bunu önerin topluma. bu temel ilkelere dair hiçbir şey söylemeden, toplumdaki otoriterleşme kaygısını giderecek bir şey söylemeden kriz var demek çok akıllıca bir anayasa yapım süreci olmaz. burada şöyle pratik bir yöntem olabilir ve biz bunu önereceğiz. cumhurbaşkanı tamamen sembolik bir pozisyona çekilebilir, yetkileri en aza indirilir. sorumsuz yetkiler sembolik yetkiler, bu krallara tanınır aslında avrupa’da. karar süreçleri başka yerde işler. cumhurbaşkanı’nın yetkileri azaltılır, sayın erdoğan da kendisinin söylediği gibi cübbesini çıkarır, başbakanlığa talip olur. hem cumhurbaşkanı gibi parti üstü gibi durayım hem de taraf olayım. böyle bir şey yok. bizim bu tartışma zeminine ihtiyaç duyulduğuna inandığımız bir boyut yok.

size yapılacak bir başkanlık tarifine göre tutumunuzun değişme ihtimâli var mı?

gayet tabii. biz o anlamda putlaştırmıyoruz, tabulaştırmıyoruz, bu model ilahi bir model değildir. “erdoğan olacak, olmayacak” üzerinden okumuyoruz. bir sistem krizi var zaten ortada. bir kötü yönetim problemi de var ortada. eğer bir sistem öngörüyorsanız ve öngördüğünüz sistem de bizim yeniden düşünmemizi gerektirecek teminatlar, güvenceler içeriyorsa her şey konuşulabilir, tartışılabilir. biz bunu asla al ver, bir pazarlık üzerinden ele almıyoruz. bize göre zaten anayasalar müzakere edilir ve toplumun korkularını giderecek subaplar koyulur sistem içine. şu anda toplumun anayasa yapılırken en temel korkusu; bir bölünme, iki tek adamlık. biz bölünme korkusuna dair çok net konuşuyoruz. diyoruz ki bizim önerdiğimiz model tam tersine bir arada yaşamı güçlendirecek. onlar da çıksınlar desinler ki, “başkanlık ile ilgili önerimiz tam tersine demokratikleşmeye hizmet edecek”. o zaman konuşalım.

kaynak: al jazeera

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;