Basketbol
Itoudis: Türkiye ile İspanya kafa kafaya
Dimitris Itoudis, Panathinaikos'ta 13 yıl Zeljko Obradovic'in yardımcısı olarak görev yaptı. Yunan çalıştırıcı, ilk önemli başantrenörlük deneyimini yaşadığı Banvit'te şampiyonluk kovalıyor.
dimitris itoudis, panathinaikos'ta geçirdiği yılların ardından banvit'in başına geçti. 1970 doğumlu yunan antrenör, zeljko obradovic'in yardımcısı olarak 11 yunanistan ligi ve beş euroleague şampiyonluğu yaşadı. banvit'te ilk sezonunu geçiren itoudis, bandırma takımına ilk lig şampiyonluğunu kazandırmaya çalışıyor.
al jazeera'nin sorularını yanıtlayan itoudis, türkiye ligi’nin seviyesi, banvit’teki hedefleri, yabancı sınırlaması ve obradovic ile ilişkisiyle ilgili açıklamalar yaptı.
beş milyon nüfuslu atina'da 13 sene geçirdikten sonra, 140 bin nüfuslu bandırma’ya geldiniz. adaptasyon zor oldu mu?
dimitris itoudis: bir karar verdiğiniz zaman, bu kararlarınızın arkasında durmanız gerekir. nüfustan, hayat tarzlarından ya da günlük ihtiyaçlardan bahsedersek büyük bir fark var. atina'da trafik yüzünden gitmek istediğiniz yere ulaşabilmek için daha fazla vakit ayırıyorsunuz. bandırma'da salona 10 dakikada gidebiliyorum. bu mükemmel. trafik yok. dürüst olmak gerekirse, benim en sevdiğim yönü tesislerimiz. her şeyimiz var. zamanımın çoğunu tesislerde geçiriyorum. ya da evimdeki ofisimde maçları izliyorum.
tarihsel anlaşmazlıklar bir yana, türk ve yunan halkının kültürlerinde benzerlikler var. bu, bandırma'ya alışmanızı kolaylaştırdı mı?
büyük bir tartışma konusu açtınız. buraya politikadan konuşmak için gelmedik. ama kısaca şunu söyleyebilirim. bir insan dünyaya geldiğinde nefret duygusunu bilmez. ona birinden nefret etmesi sonradan öğretilir. türkler, yunanlar, almanlar fark etmez. birinden nefret etmeyi sonradan öğreniriz. iyi bir eğitim alabilir ve dünyayı farklı gözlerle görebilecek noktaya gelirseniz, kimseden nefret edemezsiniz. en azından benim açımdan durum bu. diğer nokta şu: burada bandırma'da kabul gördüm. kendimi yabancı gibi hissetmiyorum. dediğiniz gibi türklerin ve yunanların birçok benzerlikleri var. biz komşuyuz. birçok ortak noktamız var. buraya gelmeden önce de türkiye’den birçok tanıdığım vardı. profesyonel anlamda da, dostluk anlamında da... dediğim gibi, bandırma'da kabul gördüm ve kendimi bir yabancı gibi hissetmiyorum. bu benim için çok iyi bir şey. ayrıca buradaki yardımcı antrenörümle panathinaikos'ta yedi yıl birlikte çalışmıştık. andreas ile yunanca konuşabiliyorum. böylece ana dilimi unutmamış oluyorum. başkan sayın özkan kılıç'tan başlayarak herkes, genel menajer turgay çataloluk, a takım menajeri turgay zeytingöz, yardımcı antrenörlerim selçuk, sedat, ertan… birlikte çalıştığımız herkesle bir aile olduk.
banvit'ten ayrıldığınızda nasıl hatırlanmak istersiniz? sportif başarılarla mı, geleceğe yönelik köklü değişikliklerle mi?
çok uzak bir gelecekten bahsediyorsunuz. daha sezona başlayalı çok olmadı, siz banvit'ten ayrılmamdan söz ediyorsunuz. yoksa bildiğiniz bir şey mi var? yakında kovulacak mıyım? eğer durum buysa başka ama şu an için tüm enerjimi ve tüm birikimimi banvit'te bir şeyler yaratabilmek için vereceğim. banvit benden önce de ileriye doğru çok doğru adımlar atıyordu. başarılı bir takımdılar. zaferlerden bahsediyorsanız, bilmiyorum, bunun sözünü veremem. kimse bunun sözünü veremez. ama ne yaptığımızı bilen ve bunu profesyonelce yapan, bireylerin değil kulübün çıkarları için çalışan bir takım olacağız. ben bireyleri tatmin etmeye gelmedim. oyuncularımla birlikte çalışıp, kolektif spora yaraşır bir felsefe yaratmak için buradayım. çünkü basketbol böyle bir spor. benim görevime gelince; eğer yardımcılarımla ya da yönetimle birlikte çalışamazsam, bu işe yaramaz. bu bireysel bir spor değil. bu tenis değil, masa tenisi değil, yüzme değil. saate karşı mücadele etmiyorsunuz. herkes kendi rolünü kabul etmeli. panathinaikos'ta zeljko ile geçirdiğim 13 yılda edindiğim tecrübe şu: kendi rolümü kabul etmeli ve bu felsefeyi aşılamalıyım. şu mesajı vermeliyim: burada birçok kişi var ve hepsi kolektif spor felsefemize katkı sağlıyor. tabii ki başantrenör birçok şeyden sorumludur ve son kararları o verir. ama her zaman kendi görüşlerini dile getirebilecek ve bu görüşleri savunabilecek insanlarla çevrili olduğunu bilip güvende ve rahat hissetmelidir.
obradovic 'ben her söylediğimi onaylayan yardımcılar istemem' diyen bir koç. panathinaikos'taki ilişkiniz de onun bu felsefesine uygundu. peki sizin yardımcılarınızdan beklentiniz de bu mu?
bu birlikte çalışmakla ilgili, işinizi yapmakla ilgili. bunun için para alıyorsunuz. ben değil ama bazıları kenarda oturup maçları sadece izliyor ve onun yerine geçebilmek için koçun kaybetmesini bekliyor. ben öyle değilim. panathinaikos'ta belirli bir görevim vardı ve zeljko emir komuta zincirinin başındaydı. bana bir alan bırakıyordu. hücum ve savunmada takım halinde hazır olmamız benim sorumluluğumdaydı. başantrenör sizin önerilerinizi reddedebilir ya da uygulayabilir. maç sırasında bu bir problem değil. başantrenör her şeyi göremez. bu doğal. koça tavsiyede bulunacak insanların odaklanması gereken noktalar vardır. tabii ki ben de andreas'tan ve tüm antrenörlerden bunu bekliyorum. gerekçelerini sundukları sürece, benim açımdan sorun yok. kabul edebilirim ya da reddebilirim ama sorun etmem.
obradovic ile ilk defa karşı karşıya gelmek ve kazanmak nasıl bir histi?
bu sporu bireyselmiş gibi algılıyorsunuz. ben obradovic ile tenis oynamadım. ben mesela takım menajerimiz turgay zeytingöz ile tenis oynuyorum ve onu yeniyorum. bu bireysel bir spor. burada banvit ile fenerbahçe ülker oynadı. banvit'in koçu dimitris'ti, fenerbahçe’nin koçu zeljko’ydu. tabii ki geçen sene bana onunla aynı ligde yer almamızın, karşı karşıya gelmemizin ve birincilik için çekişmemizin mümkün olup olmadığını sorsaydınız, "muhtemelen olmaz. ama hayat bu. bilemezsiniz" derdim. ama takımlarımız sadece 40 dakika boyunca karşı karşıya geliyor, benim onunla ilişkim harika. zeljko benim sağdıcımdı, kızımın da vaftiz babası. ailelerimizin ilişkisi hala çok iyi. birbirimizi çokça görebilecek kadar yakın yerlerde çalışmak güzel. ben istanbul’a gittiğimde ya da o buraya geldiğinde birlikte yemek yiyoruz. bu ilişki değişmez. farklı kulüpler için çalışıyoruz. onun çalıştığı kulübün milyonlarca taraftarı var. büyük işler başarıyorlar. bence zeljko'nun burada olması, türk basketbolu için bir ayrıcalık.
banvit ligin en düşük bütçeli takımlarından biri değil. ama şampiyonluk yolunda çekiştiğiniz fenerbahçe ülker, anadolu efes ve galatasaray liv hospital'dan daha düşük bütçeniz var. bu dezavantajı lehe çevirebilmenizin sırrı ne?
sahada para oynamaz. en önemli şey bu. para, sezon boyunca sağlıklı bir iş ortamının güvencesidir. bu konuda kulübüme çok teşekkür ediyorum. oyuncuların ödemelerini zamanında yapıyorlar. herkesin her ihtiyacı karşılanıyor. bu sayede herkes işine odaklanabiliyor. çünkü buraya gelenler, bunu kendi rızalarıyla yapıyor. kimse onları silah zoruyla banvit’e getirip "burada oynayacaksınız" demiyor. gelenler de başka şeyleri düşünmek zorunda kalmadan, sadece işine odaklanabiliyor. bu çok önemli. yönetimden böyle bir işbirliği beklerim ve burada bunu da buluyorum. diğer takımlara gelince, türkiye'deki büyük kulüplerin milyonlarca taraftarı var. söylediğiniz gibi fenerbahçe'nin, galatasaray'ın, efes'in büyük bütçeleri, büyük hedefleri var. ama bu bizim onlarla karşılaşıp, uğruna her gün çalıştığımız şeyleri savunmayacağımız anlamına gelmiyor. şu ana kadar ligde iyi gidiyoruz. eurocup'ta iniş çıkışlarımız oldu. şöyle söyleyelim: biz yeni oyunculara sahip bir takımız. koç yeni, idari kadro yeni, felsefe yeni. yeni oyuncularla, banvit'in ne ifade ettiğini çok iyi bilen eskiler arasında bir birliktelik yaratmaya çalışıyoruz. ligde şu ana kadar iyi iş çıkardığımızı düşünüyorum. bunun hiçbir şeyin garantisi olmadığını bilecek kadar da tecrübeliyiz. ligdeki sonuçlar kaliteli bir takım olduğumuzu kanıtlıyor ama henüz bir şey kazanmadık. türkiye ligi çok rekabetçi bir lig. sürekli tetikte olmalıyız.
türkiye ligi seviye olarak avrupa ligleri arasında nerede?
euroleague'in avrupa'daki en popüler, en rekabetçi ve en iyi organizasyon olduğunda hemfikirsek, ardından da rekabet anlamında ispanya ve türkiye gelir. ispanya ligi harika bir organizasyon. çok yüksek standartları var. katılabilecek takımların bütçeleri, ödemeler, maç saatleri, maç yayınları; bunların hepsi ispanya ligi'ni çok iyi bir lig haline getiriyor. ama bence türkiye de çok rekabetçi bir lig. takımların, oyuncuların ve koçların kaliteleri açısından bakarsak o seviyede. ispanya ligi bir adım önde ya da iki lig kafa kafaya denebilir. türkiye ligi ile ilgili durum şu: her şeyden önce türkiye büyük bir ülke. bandırma'dan ankara'ya, gaziantep'e, konya'ya, trabzon'a uzun seyahatler yapmak zorundayız. bu bile takımı nasıl hazırlamanız gerektiğine ve oyuncuların nasıl dinleneceklerine dair bir şeyler anlatıyor. avrupa maçınız varsa oraya nasıl gideceksiniz? her hafta bu tip planlamalar yapmanız gerekiyor. takım takım bakacak olursak da, türkiye ligi'ndeki 16 takımın belki de 13'ü play-off hedefliyor. şu anda altıncılıktan 13'üncülüğe kadar tüm takımlar play-off bileti için çekişiyor. play-off için uğraşan bir takımın ligde kalabilmek gibi bir hedefi de olabiliyor. bu da ligi rekabetçi bir hale getiriyor. mesela aliağa sezon başında galatasaray'ı yenmişti ama şu an ligin son sırasındalar. tofaş kendi evinde büyük takımları deviriyor. telekom, selçuk ya da mersin gibi, dikkat etmeniz gereken iyi yabancılara ve yerlilere sahip takımlar var.
türkiye'ye ilk geldiğinizde yerli oyuncuların yabancı sınırlaması nedeniyle şımarabileceklerini söylemiştiniz. düşüncenizde bir değişiklik oldu mu?
buna hala inanıyorum ve bunu savunuyorum. birine daha en baştan oynayacağını söylerseniz, muhtemelen oynayıp oynamayacağını bilmediğinde göstereceği çabanın aynısını göstermeyecektir. haksız mıyım? ben tüm oyuncularımdan çok memnunum. türk oyuncularımdan da… hepsi çok sıkı çalışıyor. şafak, ermal, erkan ya da türk statüsünde oynayan keith, dusan cantekin, cevher… belki isimlerini unuttuğum olmuştur ama hepsi çok sıkı çalışıyor. sanıyorum şu an sadece iki ülkede bu kural var. israil ve biz, türkiye. yanlış anlaşılmamak için şunu da söylemeliyim: böyle bir kural olmasaydı bile mümkün olduğunca fazla sayıda türk basketbolcunun takımda olmasını isterdim. çünkü yerli oyuncular her zaman takımın kalbidir. takımın büyümesi için ellerinden geleni yaparlar ve formalarındaki renkler için mücadele ederler. bu yüzden mümkün olduğunca çok sayıda türk oyuncuya sahip olmak isterim. fakat koça "şu oyuncuları oynatmalısın" derseniz, koçun da bazı hesaplamalar yapması gerekir. belki bir oyuncuya kızdığım için onu kenara almak istiyorumdur, ama kural yüzünden onun yerine bir yabancı sokamıyorumdur. yine de herkes gibi biz de kurallara uymak zorundayız. şu ana kadar da öyle yaptık. ama gelecek için şunu söylemeliyim: türk oyuncular, rekabetin daha da fazla olduğunu bildikleri takdirde daha da fazla gelişme göstereceklerdir. fikrimce bu, türk milli takımı'nı da etkiler. çünkü bu oyuncular süre alabilmek için yabancılarla rekabet etmek zorunda kalmış oyuncular haline gelecekler. mesela yunanistan’a bakın. yunanistan'da böyle bir kural yok. buna rağmen milli takım iyi sonuçlar alıyor. iyi oyuncuları var. çünkü bu oyuncular rekabet etmek zorunda. benim için oyuncu japonmuş, türkmüş, amerikalıymış, yunanmış fark etmez. iyiyse oynar.
bir gün panathinaikos'un başantrenörü olmak gibi bir hedefiniz var mı?
benim tek hedefim, bugün oyuncularımla iyi bir toplantı ve iyi bir antrenman geçirmek. bu benim yakın geleceğim. bir sporcunun ya da çalıştırıcının geleceği de bundan ibarettir. sadece bugünü, yarını ve sıradaki maçı düşünmek zorundasınız. burada çok mutluyum. bir sözleşmem var. ben sözünün eriyimdir. kendi geleceğime baktığımda sadece "banvit ile nasıl başarılı olabiliriz?" sorusunu görüyorum. uzun dönemde de oyuncu yetiştirmek, doğru bir felsefe ve iş ahlakı inşa etmek ve maçlar kazanmak gibi hedeflerim var. şu ana kadar da iyi iş çıkardık. geleceğime bakınca sadece sıradaki antrenmanı ve sıradaki maçı görüyorum.
kaynak: al jazeera
Yorumlar