Blog

Bir avuç toprak için

Tarım toplumlarında insandan çok toprağı kutsayan zihniyet, o toprağa o insanların kanını akıtmaktan da çekinmiyor. Ancak çocukların ve kadınların öldürülmesine varan mesele, ürkütücü bir hal almış durumda.

Mardin Cezaevi Önü Katliamı
Görüş günü Mardin Cezaevi önünde iki kadın ve üç çocuğun katledilmesi, bölgede kan davası meselesinin ulaştığı boyutları gözler önüne serdi. [AA]

oğlunun başına inen satır yüzünü kırmızıya boyadığında, kuşağının altındaki alman malı parabellum’a davranmak yerine bir elini havaya kaldırıp ”allah rızası için durun!” diye bağırdı. diğer koluyla oğluna sarıldı. ilahi bir buyrukmuş gibi köy meydanını dolduran ecnebiler, onun yakarışıyla birlikte oldukları yerde kala kaldılar. ellerinde balta, orak, pala ve satırlarla bundan sonra ne olacağını, şaşkın şekilde bekliyorlardı. atadan, dededen zankırt (bilge) köyü’nün sahibi abdülgani baş, sarıldığı oğlu zeki’nin başına bastırıyordu bir eliyle. “toprak için kimsenin kanının akmasına lüzum yok. gidiyoruz.” dedikten sonra silahları tutan eller gevşeyiverdi.

görmüş geçirmiş, kalender bir adamdı abdülgani baş, bilgeydi. savaştan hatıra gestapo silahına davransa bıçakların hükmü kalmazdı. fakat söylediği gibi toprak için ne kendinin ne de ‘dışarıdan gelenlerin’ kanını akıtmazdı. öyle de yaptı. irak’a mal götürüp getirdikleri ford marka kamyonlarına yükledikleri birkaç parça eşya ve ölene dek saklayacağı bir avuç toprak almak dışında hiçbir şeye dokunmadı. hasada gelmiş ekinleri, hayvanları, topraklarını ve en önemlisi o toprağa olan bağını geride bırakıp çocuklarıyla beraber kardeşinin diyarbakır’daki evine sığındı.

yokluk vardı, yokluktan anlamayan çocuklar ve bebeleri de. kibri ayaklarının altına almıştı almasına ya serde de zankırt ağalığı vardı. geride bıraktığı topraktan anlardı bir tek ve bir de hayvanlardan. şehirde ikisini de yapamazdı. ilkin silahını sattı. nasılsa kullanmayacaktı. yokluğun hırslandırmasından korkuyordu. olmaması daha iyiydi. kamyonunu sattı sonra, şoförlük yaptı, inşaatlara kum çekti.

mardin civarında çok tanınan bir isimdi abdülgani baş ve mardinlilerin uğrak yeriydi diyarbakır. kaburgası kalın, gururluydu. bir kez daha göç edip bursa’ya yerleşti. oraya gidenlerden duymuştu, havası serin ve esintiliydi, tıpkı köyü zankırt gibi.

abdülgani baş, bursa’ya yerleştikten kısa bir süre sonra hastalandı. son ömründe yaşadıkları onu yıpratmış, halden düşürmüştü. evlatları ve torunları yatağının etrafına toplandığında, “ben o hasretle gidiyorum ama siz gitmeyeceksiniz zankırt’a.” dedi. “kin gütmeyeceksiniz, malın peşine düşüp kendinizi ya da bir başkasını incitmeyeceksiniz. toprak dediğin şeye bazen köklerini salarsın, bazen de üzerinden geçip gidersin. nasılsa her şeyi gören allah’ımız var. helal de ederdim ama yüreğim el vermiyor. ben allah’ıma kavuşurken onları da allah’ın adaletine havale ediyorum.”

bu onun son sözleri oldu. 2006 yılında, evlatlarına kıymetli sözler ve tüm zankırt (bilge) köyü’nün kendilerinin olduğunu gösteren tapuları bırakarak gözlerini yumdu. köyünden aldığı bir avuç toprak mezarına savruldu. ancak o zaman ne demek istediğini anladı evlatları. herkesin gideceği yer onun altıyken, toprak için kavgaya tutuşmanın manası yoktu.

bilge köyü’nde katliam 

abdülgani baş’ın köyünü terk etmesinden tam 25 yıl sonra, 2009’un mayıs ayında bilge köyü’nün sakinleri kimine göre namus, kimine göre toprak ve kimine göre de koruculuk meselesi nedeniyle bir akşam vakti silahlarla birbirlerine girdiler. altısı çocuk, on altısı kadın 44 kişi öldü, 17 kişi yaralandı. saldıranlar ağır silahlarla hedef gözetmeksizin, kundaktaki bebeklere kadar taramışlardı; istemişlerdi ki nesilleri kurusun.

abdülgani baş, düşmanlarına böyle bir akıbeti reva görmezdi muhtemelen, o sadece allah’ın adaletine sığınmıştı. onun akıtmamak için yurdunu terk ettiği kanda boğulmuşlardı, hem kendileri hem de günahsız bebeleri…


kan davası, günümüzde toprak ve para hırsının tetiklediği bir initikamcılığa dönüşmüş. [aa]

yine mardin, yine toprak kavgası

yer yine mardin ve bilge köyü olayından üç yıl sonra, 12 haziran 2012’de yine bir köy, yine toprak tartışması. savur ilçesi’ne bağlı işgören köyü’nde ali ihsan ve osman erkan kardeşler ile celil sürer ve mehmet ipek arasında başlayan tartışma çatışmaya dönüştü. ali ihsan ve osman çatışmada yaşamını yitirdi. celil sürer ve mehmet ipek tutuklanırken, aileleri kaçarak diyarbakır’a sığınırlar. kimselere görünmeden yaşarlar.
 
tarih 2013 yılının eylül ayının 19’u, perşembe günü. mardin cezaevi’nde adli tutuklularının görüş günüdür. tutuklu celil sürer’in eşi ayşe sürer (45) ve mehmet ipek’in eşi emine ipek (24) ile onun çocukları mirza ipek (4), narin ipek (11) ve süleyman ipek (5), görüş saatinin gelmesini beklemektedirler. uzun süreden sonra babalarıyla hasret gidermeye karar vermişlerdir. muhtemelen risk aldıklarının bilincindeydiler, belki de korkuyordular fakat ‘kadın ve çocuk’ olmalarına güvenmişlerdi. bilinirdi ki savaşlarda bile kadına, çocuğa silah doğrultulmazdı. ama intikam ve hırsın insanlığın önüne geçtiği görülmemiş şey değildi bu coğrafyada. bilge köyü’nde yaşananlar henüz tazeyken, ne kendi kadınlıklarına ve çocukluklarına ne de eline silah almış ve gözünü toprak bürümüşlerin insanlıklarına güvenmeliydiler.
 
kurşunlar arkalarından ve yağmur gibi boşaldı. ilk düşen emine ipek’ti. elinden tutmuş olduğu mirza’ya siper etti bedenini. altına almak, saklamak istedi. başaramadı. daha dört yaşındaki bebek anasının kolları arasında hayata gözlerini yumdu. o gün, mardin cezaevi’nin önündeki 5 kişi, kendi suçları olmayan bir husumetin kurbanı oldu. silahsızdılar, kendilerini savunacak beden ve ruha sahip değillerdi. üstelik polis koruması altındaydılar. yine de bunlar katledilmelerini engelleyemedi.

erkan ailesinden 7 kişi, olayla ilgili olarak tutuklandı. tutuklananlar ifadelerinde 16 yaşındaki a.e. ve 19 yaşındaki diyadin erkan’a işaret ediyorlar. a.e.’nin yaşı gereği ifadeleri gizli alındı. diyadin erkan, ifadesinde olayı şöyle anlatıyor:

“halamın oğlu olan a.e. olay günü beni aldı. arabada amcalarımızı öldüren kişileri öldüreceğini, intikam alacağını anlattı. akrabalarım olduğu için söylediklerini ben de kabul ettim. arabayı cezaevinin uzağına park ettik. önce a. e. arkalarından beşine birden ateş etti, sonra ben de beşine birden sıktım.”

olayın ardından hiç değilse zihinlerde büyük infiale yol açan ve hiç olmadığı kadar çirkinleşen kan davaları ile ilgili birbiri ardına açıklamalar yapıldı. kimi onlardan habersiz gittikleri için koruma sağlayamadıklarından kimi de jandarmanın kusurlarından bahsetti.

tarım toplumlarında insandan çok toprağı kutsayan zihniyet, o toprağa o insanların kanını akıtmaktan da çekinmiyor. ancak çocukların ve kadınların öldürülmesine varan mesele, ürkütücü bir hal almış durumda. dicle üniversitesi sosyoloji bölümü başkanı prof. dr. rüstem erkan, geleneksel kan davalarında kadın ve çocukların hedef alınmadığını söylüyor: "ama son dönemlerde kan davası artık 'kanı yerde bırakmama' anlayışından çıkmış, karşı tarafın soyunu kurutmaya dönük intikamcı bir durum haline gelmiş. meselenin en tehlikeli yanı da bu.” yorumunu getiriyor.

niye kadın ve çocuklar; açıklamak zor. gelecek kaygısının yaygın olduğu bölgede, toprak ve para hırsının kutsallaştırılması ve o doğru üzerinden hareket edilmesi belki. belki de inançtan, doğruluktan uzaklaşılması. şimdi mardin valiliği bunu araştırmak ve çözüm bulabilmeye yönelik bir proje üzerinde çalışıyor. projenin adı ‘mardin’in kanayan yarası: kan davası’. aslında salt mardin’in değil ülkenin, tüm coğrafyanın yarası. proje nihayete erer, yaraya merhem olur mu bilinmez. lakin bilinmesi gereken asıl gerçek, öldüğünde üzerine serpilecek bir avuç toprak için savaşmanın anlamsızlığı. ancak bu anlaşıldığında o topraklar kanla sulanmayacak, insanlar birbirini incitmeyecek.

gerçekleşebilir mi? kim bilir, belki…

Abdülkadir Konuksever

1971 yılında diyarbakır'da doğdu. 1990 yılında gazeteciliğe başladı. ulusal ve uluslararası yayın kuruluşlarında çalıştı. basılı iki öykü kitabı bulunan konuksever, al jazeera türk diyarbakır ofisi muhabiri olarak görev yapmaktadır.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;