Duvardaki tablo | Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler

Blog

Duvardaki tablo

Bugüne kadar on binlerce insanın hayatına mal olan çatışmaların durmasını belki de en çok evlatlarını kaybeden anneler istiyor.

Hayriye Doğan duvardaki tablonun önünde.
Hayriye Doğan iki çocuğunu çatışmalarda kaybetmiş, birinden ise haber alamıyor. [Hüseyin Narin, AJT]

PKK'nın kuruluşu ve güçlenmesi

sessiz bir ev. duvarda asılı fotoğraflar ve bir tablo...

fotoğrafların bir bölümü evlatlarına ait.

oğlu fahrettin doğan 1988 yılında dağa çıkarak pkk’ya katılmış. ardından diğer oğulları mehmet ali ve abdülkadir ağabeylerinin yolunu takip etmiş. 1997’de fahrettin’in, 1998’de de abdülkadir’in ölüm haberi gelmiş. mehmet ali’den ise gittiği günden beri haber yok. ama zayıf da olsa umudu var. "belki yaşıyordur" diyor, kendinin de inanmadığı belli olan bir tonlamayla.

hayriye doğan bugün 76 yaşında. sessiz evinde bir başına ve acılarıyla yaşıyor.

sadece oğullarını değil, faili meçhul cinayetlere bir kız kardeşini bir de yeğenini kurban vermiş.

güne fotoğrafların bulunduğu köşede başlıyor. her sabah oğullarına, kardeşine ve yeğenine dua ediyor. ölenlerin gittikleri yerde rahat etmesi, kayıp oğlunun bulunması ve kimsenin böyle acıları yaşamaması için...

belki de yitirdiği canlardan adını 'cano' koyduğu ve o yitirdiği canların fotoğraflarının hemen altında duran kuşunu sevip avunuyor.

gözleri sürekli televizyon ekranında. geçmiş nevruzların neşeli, halaylı, sazlı, sözlü görüntüleri aktıkça belli belirsiz heyecanı hissediliyor. imralı ile başlayan görüşmeler ve tüm ülkede esen barış rüzgarlarının en çok etkilediği insanlardan biri o. yıllarca ettiği dualarla hep bugünün hayalini kurmuş. bu yılki nevruz diğerlerinden farklı olacak. abdullah öcalan’ın barış mesajı okunacak ve belki de bu ülke anneleri bir daha çatışmalarda evlatlarını yitirmeyecek.

oğlunun dağa çıkmasını istememiş. "hangi ana evladından ayrılmak ister ki" diyor. ama gitmesine de engel olamamış. oğlu giderken, "benim sonum ölümdür; ben elbet öleceğim, ancak sen yaşamın boyunca bu mücadeleyi, barış mücadelesini sürdüresin" demiş.

sonra duvardaki tabloya kayıyor gözü. tablonun bir tarafında belli belirsiz bir kamp, diğer tarafında mezarlık var. her gün o tabloya bakıyor, "oğlum yaşıyorsa o kamptadır, yaşamıyorsa mezarlıkta" derken gözleri nemleniyor.

"biz çok rica ediyoruz devletten doğru bir barış yapsın, adaletli bir barış yapsın, kanunlara göre bir barış yapsın."

her sözü 'barış'la başlayıp 'barış'la bitiyor.

ertesi gün 'büyük nevruz' kutlamaları için erkenden alanda olacak.

yüz binlerce kişinin arasında belki yaşlı sesini duyuramayacak, ancak evladının vasiyeti omuzlarında ve yettiğince 'barış' diye bağıracak bir kez daha.

belki evinin duvarında asılı olan tabloyu anımsayacak; nevruz kutlamaları için alanı dolduran insanlara bakarken. dilinden her sabah ettiği duayı düşürmeyerek.

Abdülkadir Konuksever

1971 yılında diyarbakır'da doğdu. 1990 yılında gazeteciliğe başladı. ulusal ve uluslararası yayın kuruluşlarında çalıştı. basılı iki öykü kitabı bulunan konuksever, al jazeera türk diyarbakır ofisi muhabiri olarak görev yapmaktadır.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;