Blog

Futbolu ve Beşiktaş’ı sevdiren adam

Seba sadece Beşiktaş'ı değil futbolun da sevilmesini sağlayan bir başkandı. Efendi kimliği ve 'Şerefli ikincilikler' ile yetinen düzgün duruşu ile en azından bir dönem çok sayıda gencin Beşiktaşlı olmasını sağladı. İşte o dönem Feriköy Mezarlığı'nda sona erdi.

Seba, ezeli rekabet kadar diğer takımların taraftarları için de dostluğun ve nezaketin simgesiydi. [Fotoğraflar: Murat Utku / Al Jazeera Türk]

sabah saat 09.30. beşiktaş köyiçi’ndeki 100’üncü yıl anıtının önünde (kimileri bu anıta kartal heykeli de der) üzerinde formalarıyla beşiktaş taraftarları toplanmaya başladı. henüz ortalık sakinken kendilerine bir gölge bulup binaların kıyısına oturdular. yüzlerinde yaşadıkları hüznü taşıyorlardı. belli ki yaşı müsait olanlar süleyman seba’nın beşiktaş başkanı olduğu dönemdeki başarılarını anımsıyordu. kimileri ise o tarihlerde daha dünyaya gelmemişti ama babalarından, annelerinden duydukları ‘kara kartal’ hikayeleri şimdiye kadar onlara yetmişti; seba döneminde futbol takımının kazandığı başarılara öykünüyor, yakın gelecekte benzer bir parlak dönem yaşamayı umut ediyor ve bir kaç gün öncesine kadar süleyman seba’nın varlığı ile hiç değilse teselli buluyorlardı. üzüntüleri de bundandı, kulübün ‘onursal başkanı’ bu dünyadan göçüp gitmişti.

kolunun altında plastik top, ayaklarında kesler, bir taşra kentindeki ilkokulunun bahçesine doğru gidiyordu çocuk. henüz 11 yaşındaydı. arkasından en yakın arkadaşı koşarak kan ter içinde geldi. dedi ki, ‘şu beşiktaş çok iyi takım, bak babam bunu bana verdi’.  elindeki parlak kağıda basılı kitabı uzattı. iki çocuk ağacın altına oturup sayfaları karıştırmaya başladılar; futbolcular, o günlerde takımın hâlâ idman yaptığı şeref stadı'nın toprak zemini, kulübün yöneticileri ve başkan süleyman seba. çocuğun seba ile ilk tanışmasıydı bu. kitap bittiğinde iki çocuk da tereddüt etmeden beşiktaşlı olmuşlardı.

ezeli rekabete rağmen...

beşiktaş köyiçi’nde kalabalığın içinde galatasaray ve fenerbahçe formalı futbolseverler de vardı. seba, ezeli rekabet kadar diğer takımların taraftarları için de dostluğun ve nezaketin simgesiydi. hani beşiktaş’ın ünlü futbolcularından metin tekin’in ağzından aktarılan şu meşhur hikayedeki gibi: fb ile oynayıp kazandığımız bir kupa maçı sonrası süleyman seba, ‘uçakta fenerbahçeliler var sevinmeyin, ayıp olur’ diyordu.

efsane başkan

Muhammed Binici: Seba’dan bahsederken rakip takım olgusunu unuturuz biz, ona bambaşka bir pencereden bakarız.

fenerbahçe formalı genç bir sporseverin yanına yaklaşıp sordum, ‘fenerbahçelisin, neden geldin, niye buradasın?’ 22 yaşındaki muhammed binici, ‘o efsane başkandı. futbolda birleştiren bir unsurdu. seba’dan bahsederken rakip takım olgusunu unuturuz biz, ona bambaşka bir pencereden bakarız, o nedenle buradayım’ dedi.

çocuk büyüyordu, harçlıklarıyla kendisine ilk beşiktaş armalı formasını almış, top oynamaya giderken artık o formayı giyiyordu. siyah beyaz tozluklarını, o dönemde beşiktaşlı futbolcuların giydiği model şortunu üstüne geçiriyor, rakip kaleye şut atarken ‘feyyaz vuruyooor ve goool’ diye bağırıyordu. çocuk tam bir beşiktaşlı olmuştu.

‘ölümle yaşamı ayıran çizgi...’

taraftar grubu köyiçi’nden eski inönü stadı’na doğru yola çıktı. süleyman seba için besteledikleri şarkıyı söylüyorlardı. yıkılıp yeniden inşa edilen eski inönü stadı merhum seba için mühimdi. zira stat 27 kasım 1947'de beşiktaş ile isveç'in aik solna takımı arasında oynanan maçla açılmış, ilk golü de o zamanlar beşiktaş’ın futbolcusu olan süleyman seba atmıştı. konuşmaların yapıldığı kürsü de seba’nın stadın tarihinde gördüğü ilk golü attığı deniz tarafındaki o kalenin yerine konmuştu. eski kapalı tribün tarafında inşaatı kısmen tamamlanan tribünler de neredeyse dolmuştu. beşiktaş taraftarı hep bir ağızdan yine bilinen tezahüratlarından birini söylüyordu. hatta belki de bu tezahürata ilk kez bu kadar gerçek bir anlam yükleyerek:

‘ölümle yaşamı ayıran çizgi

siyahla beyazı ayıramaz ki,

her sevdanın sonunda ölüm olsa da

sevenleri kimse ayıramaz ki’.

çocuk artık liseye başlamış genç olmuştu. ailesi büyük şehre, istanbul’a taşınınca o da inönü stadı’na da, gönül verdiği beşiktaş’a da daha yakındı artık. coğrafi yakınlıktan söz ediyorum, yoksa gönlünde hep beşiktaş vardı zaten. rakip takımları tutan arkadaşlarıyla nezaket sınırlarını aşmadan, birbirlerini kızdırıyorlardı: hangi takım daha büyük? hangisi daha başarılı? hangisinin futbolcuları daha iyi? beşiktaş ve onun uzun süre başkanlığını yapan süleyman seba öyle ya da böyle, futbolla ilgilenen herkes gibi çocuğun da her an karşısına çıkıyordu: kah latifeli, ötekine laf dokundurmaktan içten içe acayip keyif alınan sohbetlerde, kah gazetelerin spor sayfalarında...

yeni stadın adı seba olur mu?

süleyman seba’nın cenazesi stadyuma getirilince bir sessizlik oldu. ardından büyük bir alkış... sırayla konuşmalar yapıldı; önce seba’nın bir akrabası, ardından kulübün şimdiki başkanı fikret orman. başkan sözü tam stadyumun yeniden inşasına getirmişti ki, tribünler orman’a hitaben ‘stadın adını seba koysana’ diye slogan atmaya başladı. kulüp başkanı, ‘evet’ ya da ‘hayır’ demeden bir iki veda sözü daha edip hemen kürsüden indi.

çocuk, lise çağından itibaren maçlara da gitmeye başladı. beşiktaş karşılaşmalarına gidemese bile maçları mutlaka televizyondan izliyordu. artık beşiktaşlılık kimliğinin bir parçası olmuştu. onu tanıyanlar için de böyleydi; kazara beşiktaş yenilmeye görsün, arkadaşları onu kızdırmak için ellerinden geleni yapardı. ama dönem öyleydi ki, metin- ali- feyyaz üçlüsü hiç durmadan gol atıyor, şifo mehmet orta sahada harikalar yaratıyor, rıza sağ çizgiden muz ortaları kesmeye devam ediyordu. bu tartışmalarda, en azından seba’nın başkan olduğu yıllarda beşiktaşlı olanın eli daha güçlüydü.

takım tam kadro törendeydi

stadyumdaki tören sona erdi, cenaze arabası seba’nın tabutunu hemen karşıda, boğaz kıyısındaki bezm-i alem valide sultan camii’ne götürdü. o sırada yanımızdan geçenlerden biri, 50’li yaşlarında bir kadın taraftar, ‘onu buraya gömmek, bir de anıt mezar yapmak lazım’ dedi. talebini yerine getirmek mümkün değildi ama en azından seba’nın taraftarın gönlündeki yerini göstermesi açısından iyi bir örnekti. tribünler henüz boşalmamıştı, tezahürat devam ediyordu. başarı grafiğinin az da olsa inişe geçtiği yıllarda, ‘seba gitsin, ahmet dursun’ diye slogan atanlar da vardı bu topluluğun içinde. artık aynı şeyi düşünmedikleri, hatta öyle bağırdıkları için üzüntülü oldukları hepsinin yüzünden okunuyordu. bu arada beşiktaş futbol takımı’nın oyuncuları da teknik direktör slaven biliç ile birlikte stada geldi, deniz tarafındaki tribün inşaatında kendilerine ayrılan bölümden töreni takip ettiler.

kombine kartlar alıp her maça gitmeye başlamıştı çocuk. hatta beşiktaş’a taşındı ailesinin yanından. artık seba başkan değildi. ama hemen üstteki caddeye adı çoktan verilmişti. akaretler diye bilinen yerin adı süleyman seba caddesi olmuştu. çocuk dediğine de bakmayın, çoktan büyümüş iş güç sahibi olmuştu. artık semtte yaşıyor, maç günlerinde diğer tüm beşiktaşlılar ile birlikte çarşı’dan dolmabahçe’ye kadar yürüyor, stada herkesle birlikte giriyordu. bu o yıllardan bugüne pek değişmeyen bir alışkanlıktı artık. 

cenaze töreninde herkes vardı

17 yaşındaki Batu Ali: Beşiktaşlılık gururunu, şerefi ondan öğrendim. Maçlara gidiyorum ve abilerimden duyuyordum kendisini.

cenaze namazına katılmak üzere gelenler arasında siyasetçilerden beşiktaş’ın eski yıldız oyuncularına, fenerbahçe kulübü başkanı aziz yıldırım ve futbol federasyonu başkanı yıldırım demirören’e, gençlerbirliği takımının başkanı ilhan cavcav’a, selefi serdar bilgili’den, fenerbahçe’nin eski başkanlarından ali şen’e pek çok tanınmış isim de vardı. yalnızca onlar değil, belki de yılın en sıcak günü ve hafta içi olmasına rağmen, cami avlusuna sığmayan binlerce kişi de dolmabahçe rıhtımı’nda yerini almıştı. 50’li yaşlarındaki biri yanındaki arkadaşına, ‘hayattayken, sağlığında herkese faydası dokunurdu, öldü gitti, hala yararı var garibanlara; su satan burada, kaşkol satan burada, köfte tezgahını alıp gelen burada...’ hepsi güneşin altında saatlerce bekledi. seba’nın başkan olduğu tarihte  daha doğmamış olanlar da vardı caminin çevresinde. üzerinde beşiktaş formasıyla gelen 17 yaşındaki batu ali onlardan biriydi: ''beşiktaşlılık gururunu, şerefi ondan öğrendim. maçlara gidiyorum ve abilerimden duyuyordum kendisini. ama hiç görmedim, keşke görebilseydim...''

Asiye Ayan: Galatasaraylıyım ama Seba mükemmel bir spor adamıydı.

bunlar arasında iki kadın dikkat çekiyordu. ikisinin de üzerinde galatasaray forması vardı. birisi asiye ayan’dı, 50 yaşında. ‘galatasaraylıyım ama seba mükemmel bir spor adamıydı. o yüzden geldim. zaten oğlum da seba sayesinde beşiktaşlı oldu. nur içinde yatsın.’ dedi.

çocuk bir süre sonra 40’lı yaşlara geldi. kulübü için bir şeyler yapmak gerektiğine inanıyordu. o nedenle kulübe başvurdu, kongre üyesi oldu. artık sadece tribünden izlemeyecek, gerekirse dokunacak, ihtiyaç halinde becerebildiğince değiştirmeye çalışacaktı.

feriköy mezarlığı: bir devrin sonu

cenaze töreni bitti. taraftar dolmabahçe’den feriköy mezarlığına kadar gitmeye niyetliydi. kimisi orada belediyelerin getirdiği otobüslere bindi, yer bulamayan da o yolu yürümeyi tercih etti. sıcakta yokuşu tırmandılar, feriköy’e vardıklarında süleyman seba artık defnedilmişti.

küçücükken giydiği formasını, kocaman bir adam olduğunda da çıkarmıyordu çocuk. mezarlıkta kendisi gibi birçok çocuğu beşiktaşlı yapan adamın mezarına toprak atanları gördü. kendi kendisine ‘bu bir devrin sonu’ dedi. artık yeni bir dönem başlayacaktı. beşiktaş’ı ve futbolu sevdiren adam ebediyete gitmişti.

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;