Blog
At sırtında 600 yıl: Beritanlıların bitmeyen yolculuğu
Türkiye'nin en büyük göçebe aşireti olan Beritanlılar, artık yerleşik hayata geçmek ve çocuklarını okutmak istiyorlar.
ilkbahar ayları gelip dağlarda karlar eriyince, türkiye’nin güneydoğusundaki yaylalar da hareketlenmeye başlar. yüzyıllardır yaylaların müdavimi olan beritanlılar, sıcakların bastırmasıyla birlikte şerafettin yaylası'nın yolunu tutarlar. yaklaşık 600 yıldır göçebe hayat süren beritanlılar, artık yerleşik hayata geçmek istiyorlar. çocuklarına at sırtında bir yaşam miras bırakmaktan yana değiller.
bingöl’ün 2500 metre yükseklikteki şerafettin yaylası bugünlerde yine kıl çadırlarla kaplı. yazın gelmesi üzerine yayla yoluna düşen beritanlılar, neredeyse yaylanın her yerine çadırlarını kurdular. beritanlılar, türkiye’nin en büyük göçebe aşireti. sayıları tam olarak bilinmiyor ama tahminen 50 binin üstünde olduğu söyleniyor. temel geçim kaynakları hayvancılık. yaz aylarında otların bol olduğu yaylalara çıkıyor, kışın ise bölgenin daha ılık yerlerine göç ediyorlar. zaman içinde aşiretin 40 bine yakın üyesi ya kendi imkanları ya da devlet desteğiyle yerleşik hayata geçti. ancak hâlâ dağlarda, yerleşik hayata geçmeyi bekleyen 10 bin aşiret üyesi bulunuyor.
yıl 2012 olsa bile, onlar hâlâ dağlarda ilkel şartlarda yaşıyorlar. hayvancılıktan elde ettikleri ürünleri değerlendirmek için kurulan beritan kooperatifi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, göçebelerin sadece yüzde 5’i okuma yazma biliyor. çoğu elektrik nedir tanımıyor. teknolojiden uzaktalar. tek kullandıkları elektronik alet cep telefonu. elektrik olmadan nasıl kullanıyorlar derseniz, cihazları güneş enerjisiyle şarj ediyorlar.
beritanlılar her yaz şerafettin yaylası'nı mesken ediniyorlar.
[mahmut bozarslan, al jazeera]
kıl çadır, koyun ve atları, hayatların olmazsa olmazları. çünkü kıl çadırlar evleri, koyunlar ekmek kapıları, atlar ise ulaşım araçları. bingöl’den bir kaç yüz metre yukarı, yaylaya çıktığı anda, sanki bambaşka bir dünya ile karşılaşıyor insan. adeta bir zaman tüneline giriyor.
yaylanın müdavimlerinden biri de, adem sarıdağ. 48 yaşındaki sarıdağ’ın hayatının tamamı göçebelikte geçmiş. şimdi eşi ve altı çocuğuyla yaylada. kış aylarını diyarbakır’da geçiren sarıdağ, yazın şerafettin yaylası’nı mesken tutuyor. kendisi göç sırasında doğmuş. altı çocuğunun akibeti de onun yaşadıklarına benziyor. her biri bölgenin bir yerinde dünyaya gözlerini açmış. “yolda doğup yolda ölüyoruz. bir mezarlığımız bile yok.” diyor sarıdağ. çocuklarının kendisi gibi olmasını istemiyor ve yerleşik hayata geçmeyi arzuluyor. sarıdağ, “şu anda çocuklarımız okumuyor. okulumuz yok, hastanemiz yok, hiç bir şeyimiz yok. çocuklarımız okusun, cahil kalmasın. onların da her şeyden haberi olsun.” şeklinde konuşuyor.
sarıdağ, koyunlarını otlaktan getiriyor, sonra eşi ve komşularıyla birlikte onları sağıyor. sütü mayaladıktan sonra gündüz işleri bitiyor. gün yerini geceye bırakınca, sarıdağ ailesi de bütün beritanlılar gibi çadıra çekiliyor. tek eğlenceleri komşu ziyaretleri. çaylar içiliyor, kaçak sigaralar sarılıyor. bu sırada eşi meryem ve kızı da gündelik işlerini yapıyor. tabi hiç bir elektronik alet kullanamadan. bulaşıkları elde yıkıyor, küçük bir plastik kapta hamur yoğuruyorlar. tüm bunlar fanus ışığında gerçekleştiriliyor. bütün işler bitip çadırın bezden kapısı kapanınca, sarıdağlar için de gün bitiyor. yarının aynı olmaması için tek umutları, bir an önce yerleşik hayata geçmek.
bizler de geceyi kıl çadırda, insanın içini titreten soğukta geçirdikten sonra, sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkıyoruz. yaylayı geride bırakıp bir kaç yüz metre aşağı indiğimizde sanki başka bir dünyaya geliyoruz. taş devrinden uzay çağına geçmişiz gibi...
Yorumlar