Blog
Yazar 'paranoyak', okur 'aptal' mı?
Edebiyat dünyasının iki önemli ismi Orhan Pamuk ve Umberto Eco, yazarlık deneyimlerini, okuyucuya olan bakış açılarını ve yazın sürecinde yaşadıkları 'gel-gitleri' konuştular.

türkiye’nin nobel ödüllü yazarı orhan pamuk ile italyan yazı ustası umberto eco, boğaziçi üniversitesi’nin 150’nci yıl etkinlikleri kapsamında düzenlenen söyleşide bir araya geldi.
“gerçek, kurgu, tarih üzerine bir diyalog” başlıklı etkinlikte iki yazar, bologna üniversitesi’nden prof. patrizia violi moderatörlüğünde roman yazarken yaşadıkları süreçlere değindi.
sorulara çoğunlukla daha uzun ve ciddi cevaplar veren pamuk’un karşısında, seyirciyi güldürme görevini üstlenen eco oldu. pamuk’un belki de kendi ülkesinde olmanın verdiği ciddiyetle, eco’nun ise misafir olmanın getirdiği rahatlıkla ‘diyaloğa girdiğini’ söyleyebiliriz.
yazar-okuyucu ilişkisi
pamuk, harvard üniversitesi’nde verdiği norton derslerinin bir derlemesi olan ‘saf ve düşünceli romancı’yı anlattı aslında.
roman yazarken kimi zaman ‘saf’ kimliğinin ağır bastığını, bu gibi durumlarda okuyucunun ne düşüneceğini hesaplamaksızın, olduğu gibi içinden geçenleri yazdığını söyledi. bazı zamanlarda ise okuyucunun hisleri üzerine oldukça kafa yorduğu ‘düşünceli’ romancı kimliğine büründüğünü belirten pamuk, bu iki ruh halinin de roman yazım sürecinin vazgeçilmezi olduğunu belirtti.
eco da roman yazarken hem okuyucunun bakış açısını, hem de yazarın bakış açısını ayrı ayrı göz önünde bulundurduğunu söyledi. eco'ya göre okuyucu kimi zaman romanda olandan falzasını arıyor.
agatha christie’den bir örnek veren eco christie'nin doğrudan cinayeti yazdığını ancak esrar meraklısı okuyucunun ‘burada gizli bir iş var’ düşüncesi ile heyecanlanmak istediği için heyecanlandığını söyledi. "gerçekte var olmadığını bildiğimiz bir karakter için neden üzülüp ağlarız?" diye soran eco’ya göre roman okuyucusu iki tür katarsis anı yaşayabilir. bunlardan ilki, roman kahramanının tutkularından dolayı acı çekmek, ikincisi ise bu acıyı o tutkular ile araya bir mesafe koyarak yaşamak. ama her iki durumda da o acıdan kaçınmak imkansız eco’ya göre.
bu noktada pamuk’a göre de ‘naif’ bir okuyucu karakterin yaşadıkları için sorgusuz sualsiz üzülüp ağlayabildiği gibi, bir diğer okuyucu naif yanını saklamak adına romanın içeriğini daha çok sorgulayabiliyor.
"insanların büyük bir kısmının aptal olduğuna ikna olmuş durumdayım. bunların bir kısmı da estetik ve entellektüel aptallar" diyen eco ise okuyucunun bir romanı estetik açıdan değerlendirebilmek için, romanda anlatılan duyguları hissetmesi ve bir parçası olması gerektiği görüşünde.
romanın anlatıcıları
pamuk, bir hikayeyi farklı karakterlerin bakış açılarından anlatma tekniğinin romancılığın gelişiminde büyük katkısı olduğunu söyledi. yazarların çoğu zaman kendilerine hiç benzemeyen roman karakterleri ile özdeşleşebilmek adında elinden geleni yaptığını belirten pamuk, kimi zaman bir erkek olarak bir kadın karakterin ne dediğini ya da ne hissedeceğini yazabilmek için uzun süre araştırma yaptığını ve o karakteri anlamaya çalıştığını söyledi.
romanını birden fazla bakış açısı ile yazılabileceği konusunda pamuk ile hem fikir olan eco, yazarın da bu çoklu bakış açısın dahil edebileceğini söyledi: “bunu bir kere denemiştim. karakterlerimin barok konuştukları bir hikaye yazıyordum. fakat barok yazmayı sevmem, bu sebeple iyi yazabildiğimi de düşünmüyorum. bu hikayede bir karakterlerimi barok konuşturuyordum fakat bir yandan da araya girip okuyucudan özür diliyordum.”
ne kadar kişisel?
bir zamanlar romanın alt tabakaya hitabeden bir yazın türü iken bugün daha çok entelektüeller tarafından okunduğunu bilmenin ‘saf’ yazarın sorumluluğunu artırarak onu daha ‘düşünceli’ olmaya sevk ettiğini belirten pamuk, yazarın kendisinin de tüm romanın bir kurgu olduğundan haberdar olduğunun okuyucu tarafından bilinmesini istediğini söyledi.
eco, konuya çok dahil olmayı ve fazla duygusal olmayı sevmediği için aşk romanları yerine tarihi romanlar yazmayı tercih ettiğini belirtti. “özel şeylerden bahsetmek yerine napolyon’dan bahsetmeyi tercih ederim” dedi.
pamuk ise romanların kişisel hikayeler anlatmak için icat edildiğini öne sürdü. karakterler aracılığı ile bir yazarın her türlü özel ve kişisel konuya değinebileceğini hatırlatan pamuk, “yazarken duygularımı saklamak için elimden geleni yapıyorum ancak kişisel hislerin imzası daima orada kalıyor. ister tarihi bir roman olsun, ister bilim kurgu yazarın imzası hep oradadır ve aslında kendinden bahseder” dedi.
eco’nun cevabı ise yine tüm salonu kahkahaya boğacak cinsten, kısa ve özdü: “benim romanlarımdaki en otobiyografik bölümler zarflardır”
romancının listesi
pamuk, bir roman yazmadan önce o romanda nelerden bahsetmek istediğinin bir listesini yaptığını ve sonra tüm bu maddeleri birbirine bağlayan bir hikaye yazdığını söyledi. bu listede ‘plastik kapak, yağmurlu bir sabahta nasıl hissettiği, öfke’ gibi, objelerden tutun da duygulara ve imgelere kadar geniş kategorilerin yer aldığını belirten romancı, bunları bir bütün haline getirdiğini belirtti.
eco da iyi bir listenin birbiri ile bağımsız objelerden oluşacağını, ancak okuyucunun okudukça hikayenin gizli merkezini kendisinin bulması gerektiğini ifade etti.
yazar paranoyası
pamuk’a göre romancılığın ‘paranoyak’ bir tarafı da var. “romanı okurken zeki bir okuyucu ne der ?” diye düşünmenin kendisini paranoyak yaptığını belirten yazar, “ya okuyucu ‘akıllıca bir tasvir ama ben bunu neden okuyorum?’ derse diye düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz” dedi.
eco’nun cevabı ise yine gülümseten cinstendi. italyan yazar, ‘paranoyak hikayeler anlatmak için paranoyak olmak zorunda olmadığını’ söyledi. “etrafım paranoyak insanlarla çevrili ama paranoyanın evrensel bir varoluşu söz konusu değil” dedi.
neden yazarlık?
son olarak moderatör “neden yazar olduğunuz?” sorusunu yöneltti pamuk'a ve eco'ya. mühendislerin çok olduğu bir aileden geldiğini belirten pamuk, kendisinin 7 ile 22 yaşları arasında ressam olmak istediğini, buna en yakın olarak da mühendislikle de orta bir noktada buluşmak adına istanbul teknik üniversitesi’nde mimarlık okuduğunu anlattı. 22 yaşında para kazanmak için yalnız çalışmak istediğini, kimseye emir verip kimseden emir alamayacak bir yapısı olduğunu anladığını söyleyen pamuk bu yüzden yazar olmayı seçtiğini belirtti.
pamuk, “insanlar söyleyecek şeylerim olduğu için yazar oldum der. ama benim için öyle değil. söylemek istediğim şeyler benim aklıma daha sonra geldi. ben tek başıma bir odada yaşamak istediğim için yazar oldum” dedi.
eco’nun cevabı ise basitti: " bazıları banka soyar, bazıları dağa tırmanır tırmanır, ben de roman yazıyorum.”
Yorumlar