Görüş
18 yıl ve 32 bin 310 sayı sonra: Kim bu Kobe?
Bir nesil onunla büyüdü ve artık oyunculuk günlerinin sonlarında ama Kobe Bryant ismi hâlâ tartışmaları beraberinde getiriyor. Tüm zamanların sayı listesinde Michael Jordan’ı geçen adam inatçı ve huysuz bir rekor avcısı mı, yoksa kariyerinin son günlerini huzurla geçirmek isteyen bir süper yıldız mı?
Haberin Öne Çıkanları
Kobe Bryant en skorer üçüncü isim oldu
Michael Jordon'u geride bıraktı
İki yıl için 50 milyon dolar kazanacak

nba’in pazar günü programları, nfl sezonunun bitimine dek çok fazla büyük maç barındırmaz. amerikan futbolu ilginin ve izleyicinin büyük kısmını emdiği için, nba de en iyi mallarının nfl pazarlarında kaynayıp gitmesini istemez çünkü. dün de nba sezonunun maç programı bakımından en vasat pazarlarından biriydi. ve batı konferansı’nın son üç sırasının ikisini işgal eden, play-off yapma ihtimali sadece matematiksel olarak bulunan minnesota timberwolves ile los angeles lakers arasındaki maçın, çok az şey vaat eden böyle bir günde bile üstünde durulmaması gerekiyordu. fakat maç nba tarihindeki önemli bir ana sahne oldu.
beklendiği gibi kobe bryant, timberwolves’a attığı ilk dokuz sayıyla michael jordan’ı geçerek nba tarihinin en fazla sayı atan oyuncuları sıralamasında, kareem abdul-jabbar ve karl malone’un arkasına, üçüncü sıraya yerleşti. (bu sıralamalar play-off istatistikleri katılmadan yapılmakta.) ikinci çeyrekte bunu yapmasını sağlayan serbest atışların ardından, sahasında oynayan minnesota şık bir hareketle oyunu durdurdu ve herkesin bryant’ı tebrik etmeye gitmesi için olanak sağladı. takım arkadaşları ve rakip oyuncular, koçu byron scott ve rakibin koçu flip saunders, hatta sahaya giren minnesota timberwolves’un sahibi glen taylor... hepsi tek tek kobe’ye sarılarak bu önemli anı sıcağı sıcağına kutladılar.
küçük yaşlardan beri örnek aldığı, oyununu neredeyse birebir kopyaladığı, hatta kariyerinin ortasındaki forma numarası değişimiyle bile göndermede bulunduğu jordan’ı geride bırakmak her ne kadar sadece sembolik açıdan bile önemli olsa da ve bazıları bunu onun sonbaharını, hatta muhtemelen son iki sezonunu yaşadığı kariyerinin kalan bir-iki hedefinden olduğunu düşünse de, bryant için tarihin üçüncü sırasına çıkmak muhtemelen en fazla buruk bir mutluluk yaratıyor. kobe mj’i geçerken, lakers da en önemli üç oyuncusu ricky rubio, kevin martin ve nikola pekovic’ten yoksun haldeyken kendisinden daha kötü az sayıda takımdan biri olan
timberwolves’u yenerek üst üste üçüncü galibiyetini aldı ve buna rağmen oynadığı 24 maçın yalnızca üçte birini kazanabilmiş durumda. play-off’a girebilmeleri için tek ihtimal, üstlerindeki tüm takımların sakatlıklar ya da toplu bir doping skandalı kriziyle darmadağın olmaları. böylesine olağanüstü bir şey yaşanmadığı takdirde kobe ve lakers üst üste ikinci kez sezonu play-off dışında kalarak bitirecek. bu, jordan’ın kariyerinde yalnızca, 98’de basketbolu bıraktıktan üç yıl sonra washington wizards’la çıktığı “bis” sezonunda yaşanmış bir şey.
ortalamaya vurulduğunda kendisininkilerden çok daha iyi istatistiklere ve play-off başarı oranına sahip michael jordan’ın kariyer mirasını geçmek bir tarafa, o mirasa omuz atabilmek için bile tek şansının şampiyonluk sayısında onu geçmek olduğunu ve o trenin de hızla kendisinden uzaklaştığını kabul edecek kadar bilinçli bir adam kobe. jordan’ı toplam sayı sıralamasında geçmenin sadece daha fazla maça çıkabilme başarısı olarak görülebileceğinin ve kendisi için bir teselliden öteye gidemeyeceğinin de gayet farkında. ya da öyle olsa gerek...
oysa bazıları, kobe’nin kariyerinin muhtemelen son iki sezonu olan bu veda turu dönemini tamamen bireysel rekorları geliştirmek ve mümkünse bir sayı krallığı daha almak için oynadığı fikrinde. doğrusunu söylemek gerekirse o da oynadığı oyunla bu kamptakilere bolca koz veriyor. maç başına 22’nin üstünde serbest atış harici şut deniyor ve bu kategoride açık ara nba birincisi. denediği şutlarda isabet bulma konusundaysa %39’un altında bir oranla nba’in en kötülerinden.
mevcut lakers kadrosunun kobe biraz özenli davranıp kullandığı topların bir kısmını arkadaşları arasında dağıtsa çok daha farklı görüntü sunup play-off mücadelesi vereceğini söylemek saflık olur. ne var ki takımın yetersizliği, kobe bryant’ın birçok maçta getiri-götürü bakımından verimsiz performans gösterdiği gerçeğini örtmüyor.
iyi de, salt sayı ortalamasının bugünün bilinçli basketbol kamuoyu için hiçbir şey ifade etmediğini bilen ve demeçlerinde sıklıkla aslında çok top kullanmak istemediğini vurgulayan bu adamın eylemleri neden söylemlerinin aksi yönünde? galiba bunu biraz evdeki hesabın çarşıya uymaması, biraz basketbol kariyeri boyunca dna’sına işleyen bir oyun stilini değiştirememesi, biraz da ‘gurur’la açıklayabiliriz. söylediklerine bakılırsa bryant topu arkadaşlarıyla paylaşmaya gönüllü gözüküyor. belki etrafındaki oyuncuları yukarıya çekebileceğine ve her birinin standartlarının üstüne çıkmalarıyla şans verilmeyen takımını play-off’a taşıyabileceğine gerçekten inanıyor. ama takımın yetersizliği sahada rakip tarafından yüzlerine vurulduğu anda sabır gösteremiyor ve en iyi bildiği işi yapmaya koyuluyor.
o esnada kaçırma ihtimali fazla olsa bile o şutları atmamayı kendine yediremiyor çünkü bunun sorumluluktan kaçmak olduğunu düşünüyor. geçtiğimiz günlerde kaybettikleri bir maçın ardından, neden bu kadar fazla şut kullandığı hakkında bir soru üzerine “yanıbaşımda cinayet işleniyorken öylece duramam” demişti. böyle kodlanmış bir adam kobe. ve bunu değiştiremiyor.
kimileri play-off’un çok uzağında kalmanın ve sürekli kaybetmenin hıncını takım arkadaşlarından, koçundan veya yönetimden çıkarmasını bekliyor. ne de olsa geçmişte her üç grupla da yaşanmış kavgaları var. evet, shaquille o’neal’la karşılıklı birer çocuk gibi davranmış ve kazanabileceklerinin yarısı kadar şampiyonlukla birlikteliklerini erken bitirmiş olabilirler. evet, phil jackson gibi bir figüre bile kafa tutmuş olabilir. ve evet, lakers yönetimini, pek bir kabahatleri de yokken söylediği sözlerle zor durumda bırakmış olabilir. fakat şu an karşımızda kariyerinin 19’uncu sezonunu yaşayan, 36 yaşına gelmiş, görüp geçirmiş bir adam var.
oynadığı takımın pek iyi olmadığının farkında ama nba dinamikleri ve gerçekleri dahilinde yönetimin yapabileceği pek bir şey olmadığının ve kimseye kızamayacağının da farkında. üstelik bu sezon takımın başına koç olarak, kariyerinin başında kendisine kol kanat geren ve mentorluk yapan eski lakers oyuncusu byron scott getirildi. orada da takışacağı birisi yok.
kobe’ye sorulduğunda, herkes ondan bir öfke patlaması beklese de bunun olmayacağını, sabırla bu takımın gelişmesi için çaba göstereceğini söylüyor. biraz fazla iyimser konuştuğu bile söylenebilir zira halihazırdaki lakers kadrosunda gelişebilecek evrede ya da potansiyelde çok az oyuncu var. ama öfkelenmeyeceğini söyleyen bir kobe medya için çok sıkıcı. ağzını aralasa birilerine bağırır umuduyla takip edilen bir adamdan söz ediyoruz. geçtiğimiz hafta basına açık bir idmanda, çok uyuşuk çalıştıklarını gördüğü takım arkadaşlarını ateşlemek için birkaç küfürlü söz kullanarak ortaya bağırması bile bazı yerlerde “kobe’nin sabrı taştı” şeklinde aktarıldı. insanlar onun her hareketini kafalarındaki kobe profili ışığında algılamaya hazır.
imzaladığı son kontrat da bryant’ın bir takım oyuncusu olmaya ve bireysel istatistikleri değil de şampiyonlukları kovalamaya gönüllülüğünü sorgulayanlar için kuvvetli bir kanıt oldu. bu sezon ve gelecek sezon geçerli olacak, iki yıl için yaklaşık 50 milyon dolarlık kontrat onu ligin en pahalı oyuncusu yapıyor.
yaşadığı aşil tendonu sakatlığı sonrası muhtemelen ligin en iyi 30 oyuncusu arasında bile olmayan bir oyuncunun en pahalı olması bir kenara, yıllık 25 milyon dolara yaklaşan ücreti mevcut nba maaş kuralları içerisinde lakers’ın teorideki hamle hakkını büyük ölçüde kısıtlıyor. buna yönelik eleştiriler ve benzer durumlarda yıllık ücretlerinin düşmesine razı gelerek takımlarına önemli esneklik sağlayan tim duncan, dirk nowitzki gibi oyuncular üstünden yapılan kıyaslamalar aslında pek de haksız değil.
diğer taraftan, kobe ve kulüp yönetimi bunu ne kadar göz önünde bulundurdu, onu ancak çok sınırlı bir çevre bilebilecek ama ciddi bir indirim halinde bile transfer pazarının koşullarından ve nba kurallarından ötürü lakers’ın hedeflediği büyük isimleri alabilmesi ihtimal dışıydı. belki de iki yanına oturdukları masada karşılıklı olarak bu gerçeği kabullendiler ve buna göre hareket ettiler. belki de lakers bu geçiş döneminde kobe sayesinde bilet satabilmeye devam etmeyi ve bugüne kadarki hizmetleri için ona son bir büyük kontrat vermeyi uygun gördü.
ne de olsa şu anki lakers’ı ve pazar gecesi oynanan bir timberwolves maçını ilginç kılabilecek tek adam o.
orkun çolakoğlu, d-smart spor kanallarında maç spikeri. yazihaneden.com internet sitesinde çoğunlukla basketbol üzerine amatör olarak yazıyor. bunu daha önce batug.com'da yapıyordu.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar