Görüş
ATP Finalleri: Marifete iltifat zamanı
Spor spikeri ve yazarı Emre Yazıcıol, Pazar günü başlayan ATP Finalleri'nin tarihini ve bu yılki turnuvadan beklentilerini kaleme aldı. Yazıcıol'a göre Djokovic ve Federer favori.

“marifet iltifata tabidir” güzel deyişlerimizden biri. bir işi iyi yapıyorsanız fark edilmek ve ödüllendirilmek istersiniz. ve eğer mesleğiniz tenis oyunculuğuysa ve bunda iyiyseniz endişe etmeyin, o iltifatı ziyadesiyle alacaksınız. zira bu, patronlarınızın da bir hayli işine geliyor.
profesyonel teniste itibar töreninin vuku bulduğu platform sezon sonu şampiyonası’dır. erkek tenis profesyonelleri birliği’nin (atp) 2014 sezon sonu şampiyonası, ya da resmi adıyla atp dünya turu finalleri start alıyorken, kendine özgü yapısal dinamikleriyle farklı bir yerde duran bu organizasyonun dününü ve bugününü anlatmaya çalışacağım.
en başta da belirttiğim üzere, sezon sonu şampiyonası’nın ortaya çıkışını beraberinde getiren iki temel nokta mevcut. ilki, sezonun en iyi oyuncularını bu başarılarından dolayı mükafatlandırmak. diğeri ise sadece seçkin oyuncuların yer aldığı bu round robin (grup aşaması) formatlı turnuvayla yönetsel omurganın ekonomik, stratejik ve sosyolojik kısa-orta-uzun vadeli hedeflerine katkı sağlamak.
atp’nin kuruluşu 1972 yılına dayansa da erkekler tenisinde tek elden idareyi ele alması ancak 1990’da mümkün oldu. bundan önce “grand prix tenis turu” ve “dünya tenis şampiyonası” adıyla iki ayrı tur oynanıyordu ve ikisinin de kendilerine ait sezon sonu şampiyonaları mevcuttu.
atp dünya turu finalleri’nin murisi olarak kabul edilen grand prix tenis turu’nun sezon sonu şampiyonası masters grand prix ilk olarak 1970’de tokyo’da oynandı. 1976’ya kadar sırasıyla paris, barcelona, boston, melbourne, stockholm ve houston’ın da ev sahipliği yaptığı turnuva 1977 ile beraber new york’a gitti. ikonik madison square garden’da geçirilen 13 yıllık sürenin hem turnuvanın pekişmesinde hem de tenisin büyümesinde kilit önem arz ettiğini söylemek mümkün. zira erkekler tenisinin tek yönetsel çatı altında birleşmesi ve ilk toplu televizyon yayın hakları sözleşmesinin imzalanması da tam new york sonrasına, yani 1990 yılına tekabül ediyor.
atp’nin otoritesinde 1990 yılında ismi atp turu dünya şampiyonası olarak değiştirilen sezon finali, 1995 yılına değin frankfurt’ta kaldıktan sonra kuzeydeki bir başka alman kenti hanover’e taşındı ve 1999’a kadar burada konakladı. 1999 yılında atp ile beraber grand slam komitesi ve uluslararası tenis federasyonu’nun (itf) da turnuva organizasyonuna katılması bir diğer önemli detay; keza bu üç kurulun beraber organize ettikleri turnuvalar yalnızca grand slam’lerdi. atp’nin bu hamlesinin ardında yatan sebep, sezon sonu şampiyonası’na atfedilmek istenen “beşinci majör” etiketini meşrulaştırma gayreti olarak değerlendirilebilir. lizbon, sydney, şanghay, houston ve üç seneliğine tekrar şanghay duraklarından sonra 2009 yılında yeniden radikal bir şekil değişikliği söz konusu oldu. turnuvanın ismi atp dünya turu finalleri olarak değiştirildi, idare yeniden sadece atp’ye kaldı ve ev sahipliği londra’daki o2 arena’ya verildi.
erkekler tenisinde roger federer, rafael nadal, novak djokovic ve andy murray’nin başını çektiği tarihte görülmemiş bir jenerasyonun yakalanmış olmasının yadsınamaz etkisiyle birlikte londra himayesinin de turnuvanın son yıllarda salkım saçak çiçek açmasında muazzam bir payı söz konusu. ingiltere’nin malum spor görgüsüne ek olarak britanya tenis federasyonu (lta) ve dünyanın en görkemli tenis turnuvası wimbledon icra kurulu’nun atp’ye resmi olarak organizasyon partnerliği yapması her bakımdan çok büyük bir fark yaratıyor.
geçtiğimiz sene turnuvayı ilk günden son güne yerinde takip etmiş biri olarak söyleyebilirim ki, mevcut tenis geleneği ve “hazır” wimbledon seyircisine bel bağlamak yerine, tribüne gelen ya da tv’de maçları izleyenlere ve hatta bizzat oyunculara eşsiz bir deneyim sunabilmek için salonun sağladığı ışık ve ses imkanları en iyi şekilde kullanılıyor. modern mimarinin en önemli örneklerinden olan o2 kompleksi sadece o2 arena’dan ibaret değil; restoranları, mağazaları hatta sokaklarıyla greenwich yarımadasında başlı başına bir yaşam merkezi. maç saatini beklerken bir brezilya restoranında yemek yiyebiliyor, sinemaya gidebiliyor hatta alışveriş yapabiliyorsunuz.
spor seyircisini tribünlere çekmek için çok daha fazlasını sunma, tüm aileye hitap eden komple bir eğlence günü arz etme düsturunun en mükemmel biçimde vücuda geldiği bir yapı o2. zaten gelen seyircinin pek azı sadece hayranı olduğu oyuncuyu görmek, maç izlemek için geliyor. oyun aralarında dahi salondaki büfelerin önü kuyruk. çünkü aslında onların ismi büfe değil restoran. acıkan yiyebilsin diye değil, tok gelen bile yesin diye tasarlanmış, o kalitede hizmet veren darphaneler. böyle olunca hem işin sadece sportif yönünün cezbetmeye yetmediği kitleleri daha sosyal ve eğlenceli bir deneyim sunarak tribünlere çekip en önemli sorunu halletmiş oluyorsunuz, hem de önemli bir gelir kalemi elde ediyorsunuz.
berdych: djokovic’in olduğu grupta diğer herkes ikincilik için yarışacak
peki bu seneki turnuvada bizi neler bekliyor? novak djokovic, stan wawrinka, tomas berdych ve marin cilic’in yer aldığı a grubu ile başlayalım.
“djokovic’in olduğu grupta diğer herkes ikincilik için yarışacak.”
bu sözler bana değil, tomas berdych’e ait. sırp raket djokovic son iki yılla beraber toplamda üç kez bu turnuvayı kazandı ve 27 maçtır kapalı kortta kaybetmiyor. 21 ekim’de ilk kez baba olması konsantrasyon anlamında “acaba?” dedirtse de paris masters’ı kazanarak “kimse heveslenmesin” mesajı veren djokovic’e turnuvada alacağı üç galibiyet sezonu 1 numara olarak kapatması için yeterli olacak.
bu yılın avustralya açık şampiyonu wawrinka ise baharda monte carlo’da şampiyon olduğundan beri en fazla üçüncü vitese çıkabildi ve bilhassa son turnuvalarında facia sonuçlar aldı. ancak o2 arena’da çok seviliyor. burada silkinip 21 kasım’da davis kupası finali’nde federer ile beraber isviçre’ye tarihteki ilk şampiyonluğu getirmeye çalışacak ve bu çok büyük bir motivasyon.
amerika açık’tan bu yana oynadığı turnuvalarda iki final bir yarı final gören tomas berdych beşinci kez üst üste londra’ya geliyor. daha önce yalnızca 2011’de gruptan çıkıp yarı finalde tsonga’ya kaybeden berdych kariyerinin en büyük kupasının peşinde olacak.
daha iki ay önce amerika açık’ta şampiyon olurken olağanüstü tenisiyle mest eden marin cilic, apandisit ameliyatı sebebiyle çekilmek durumunda kalan rafael nadal’dan boşalan kontenjanla ilk kez atp dünya turu finalleri’ne gelme hakkı kazandı. slam kazanan her oyuncunun yaşadığı bocalamayla hafif keyfi kaçsa da son katıldığı moskova açık’ta kupaya uzanarak moral bulan hırvat kule, new york’taki ilhamı londra’da da yakalarsa bu gruptan çıkabilir.
b grubu'nda tahmin yapmak daha kolay
roger federer, andy murray, kei nishikori ve milos raonic’in yer aldığı b grubu’nda ise tahmin yapmak nispeten daha kolay.
2014’te adeta yeniden doğan ve slam kazanmamasına rağmen sezonu 1 numarada bitirme iddiası devam eden roger federer grubun mutlak favorisi. bu sene ikisi masters 1000’lik toplam beş şampiyonluk kazanan maestro, 79 maçının 68’inden galip ayrıldı. zirvede olduğu 2003-2007 arasındaki dönemden bu yana en iyi tenisini oynarken önce 2011’den beri kazanamadığı bu şampiyonayı, ardından da isviçre ile davis kupası’nı kazanarak kariyerindeki bu özel yılı taçlandırmak isteyecek.
eylül ayında iskoçya’nın birleşik krallık’tan bağımsızlığı referandumu esnasında attığı bir tweet ile ayrılmaya destek veren andy murray’nin londra’da nasıl karşılanacağı merak konusu. ağırlıklı görüş murray’in wimbledon’da ya da o2 arena’da bir daha asla eskisi kadar popüler olamayacağı yönünde. bu sezon federer ve djokovic’e karşı oynadığı toplam altı maçı da kaybeden iskoç, daha önce beş kez katıldığı bu turnuvayı hiç kazanamadı.
amerika açık finalisti kei nishikori, daha sonraki dört turnuvasından iki şampiyonluk bir de yarı final çıkartarak iyi durumda olduğunu gösterdi. dünya 5 numarası, bu prestijli şampiyonada yer alan ilk asyalı olarak da tarihe geçmiş oldu.
kanadalı servis operatörü milos raonic de ilk kez siftah yapacaklardan... bu sene wimbledon yarı finali gören "ace canavarı", geçen hafta oynanan paris masters’a kadar djokovic-federer-nadal üçlüsüne karşı hiç kazanamamıştı. federer’e karşı elde ettiği kendi deyimiyle “kariyerinin en büyük galibiyeti” sonrası inanç olarak zirve yapması en büyük artısı olacak.
gruplarda ilk ikiye girenlerin çapraz eşleşmeyle yarı finale gidecekleri turnuvada final için djokovic – federer harici bir tahmin yapmak zor. o2 arena’nın gece mavisi tonundaki büyüleyici arka planında sezonun en iyi sekizlisinden her birini en az üç defa izleyecek olmak ise heyecan verici.
marmara üniversitesi siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümünden mezun olan emre yazıcıol 2006 yılından beri tematik spor kanalı eurosport’da spiker ve editör olarak görev almaktadır. ayrıca 2009 yılından beri tenis dünyası dergisi’nde köşe yazarlığı yapmaktadır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar