Görüş
Başkanlık sistemi Türkiye'ye çözüm olabilir
Başkanlık sistemi, demokrasi açısından ne şekli bir gereklilik ne de siyasi fobi olacak kadar korkunç bir yönetim şeklidir. Hukuk devletini koruyacak bir fren ve denge sistemi kurulabildiği sürece Türkiye için de uygulanabilir bir demokratik model olarak görülmelidir.
![Başkanlık [AA] main](https://www.aljazeera.com.tr/sites/default/files/styles/aljazeera_article_main_image/public/2015/02/04/Ba%C5%9Fkanl%C4%B1k%20%5BAA%5D%20main.jpg?itok=qWQunrtT)
türkiye 2015 genel seçimlerine giderken, iktidardaki adalet ve kalkınma partisi’nin (ak parti) ana seçim gündemini yeni anayasa ve başkanlık sistemi oluşturacak gibi görünüyor. cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan’ın afrika gezisi dönüşü başlattığı yeni tartışma, başkanlık sisteminin belki de ilk kez bu kadar üst perdeden ve somut modeller üzerinden yaygın olarak ele alınmasına neden oluyor. ak parti’nin seçim beyannamesine de girmesi beklenen sivil anayasa ve başkanlık sistemi vaadi, kürt meselesini çözüm süreci’ni de içerek şekilde 2015 ve ötesinde türkiye’nin ana siyasi gündemini belirleyecek. peki, ama bu konu neden şimdi gündeme geliyor ve ak parti başkanlık sistemini kurabilir mi gerçekten?
her şeyden önce belirtmek gerekir ki, başkanlık sistemi tartışmaları ilk kez gündeme gelmiyor. geçmişte alparslan türkeş, necmettin erbakan, turgut özal ve hatta süleyman demirel’e kadar uzanan bir siyasi hafıza oluşmuş durumda. özellikle uzun dönem başbakanlık yaptıktan sonra cumhurbaşkanlığına çıkan siyasiler, yürütmenin tek elde toplanması gereğini fark ediyorlar. yukarıdan bakıldığında ülke sorunlarının çözümü esnasında demokrasi içindeki uzun tartışmaların ülkeye zaman kaybettirdiği algısı güçleniyor. hızlı, etkin ve güçlü bir karar alma gücü sağlayan tek sistem başkanlık olduğu için, cumhurbaşkanı erdoğan dahil, bizdeki sağ gelenekten gelen siyasiler genellikle başkanlık sistemini çözüm olarak görüyorlar.
ancak şu ana kadar siyasal sistem köklü biçimde değiştirilerek başkanlık sistemi temelli bir anayasa yapılması mümkün olamadı. zira 1950’den bu yana türkiye’yi genellikle sağ hükümetler yönetse de, bir yandan ülkedeki derin ve dinamik güçlerin siyasi vesayeti, diğer taraftan bu partilerin anayasayı tek başına değiştirecek güçlü parlamenter çoğunluğa ulaşamamaları, sistem tartışmalarını hep akamete uğrattı. şimdi ise ilk kez askeri vesayet sisteminin zayıflaması ve dolayısıyla ak parti gibi kendine güvenen, reformcu bir hükümetin işbaşında bulunması, türkiye’deki sağ cenaha ilk kez başkanlık sistemi konusunu cesaretle gündeme getirme fırsatı sunuyor.
türkiye, avrupa birliği (ab) sürecinin de etkisiyle son 10 yılda, cumhuriyetin kuruluş yıllarından bu yana hiç görülmediği ölçüde, hukuki ve siyasi sistemini köklü reformlara tabi tutmayı başardı. örneğin; 1920’lerde medeni kanun, ticaret kanunu ve ceza kanunu büyük ölçüde ithal yoluyla yapılmıştı. son 10 yılda ise tüm bunlar yeniden hazırlandı. artık kentlileşen, eğitim düzeyi artan ve kendine güveni zirve yapan türkiye’nin, bu reform sürecini sivil bir anayasa ile taçlandırması talebi hiç de yersiz değildir. kaldı ki kamuoyunun yüzde 70-80 gibi bir kesimi de yeni anayasanın gerekliliğine inanıyor.
2011 seçimlerinin ardından tbmm’de kurulan anayasa uzlaşma komisyonu, 4 yıl kadar çalışarak siyasi partilerin ve sivil toplumun taleplerini toparlamış ve ciddi bir müktesebat oluşmuştur. artık yeni bir anayasa yapılması için mutlaka kurucu meclis gerektiği konusundaki iddiaların da geçersiz olduğu, mevcut tbmm’nin cari usullere göre anayasayı baştan aşağı değiştirebileceği tezi genel kabul görüyor. dolayısıyla bugünkü sorun; yeni anayasa önerilerini ve bu çerçevede başkanlık sistemi modelini seçim sürecinde halka anlatarak bunu toplumsal bir talebe dönüştürebilmekte. şimdi ak parti tam da bunu yapmayı amaçlıyor.
ak parti, başkanlık sistemini kurabilir mi?
başkanlık sistemini kurma konusunda ak parti’nin önünde en büyük iki engel var:
1) 2015 seçimlerinden anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla (minimum 330 milletvekili) çıkabilmek.
2) geniş kitleleri, başkanlık sisteminin ülke yönetimi ve halkın sorunlarını çözme açısından türkiye’deki mevcut kusurlu parlamenter sistemden daha efektif ve güçlü bir siyasi mekanizma sağlayabileceği ve bunun mutlak bir iktidara yol açmayacağına ikna edebilmek.
halk için önemli olan, fransa’daki general de gaull örneğinde olduğu gibi, mevcut liderin ülkeyi yönetmesi değildir. zira halkın erdoğan’a duyduğu güven, yapılan dokuz seçimde ispatlanmıştır. ama sorun, en kötü senaryoya göre, mesela ak parti’ye oy veren sağ kesim için eski cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer gibi bir kişinin başkanlığa seçilmesi durumunda geniş kitlelerin hak ve özgürlüklerinin mutlak olarak korunacağına ilişkin anayasal garantilerin sağlanmasıdır. tam da bu şüphelerden dolayı kamuoyunda başkanlık sistemini destekleyenler ve karşı çıkanlar arasında tam bir kutuplaşma yaşanıyor. yüzde 40’lardaki desteğin yüzde 50’nin üzerine çıkarılması için henüz bu konuda fikri oluşmayan yüzde 20’lik kesimin ikna edilmesi gerekiyor. bu konuda geliştirilen modelin ve yeni anayasanın temel ilkelerinin cumhurbaşkanı erdoğan tarafından geniş halk kesimlerine anlatılması, bu ikna sürecinde kritik önem taşıyor.
ikna sürecinde ak parti ve erdoğan’ın kullanacağı en önemli argüman şudur: 1982 anayasası ile kurulan siyasal sistem, özellikle 2007’deki değişiklikten sonra artık yarı başkanlık sistemi görünümünü almıştır. halk tarafından doğrudan seçilen bir türkiye cumhurbaşkanı’nın, ingiltere kralı gibi köşesinde oturması ve yalnızca sembolik imzalar atmasını kimse beklememelidir. üstelik ikinci kez seçilme şansına sahip bir liderin beştepe’de oturmasını beklemek siyasetin doğasına aykırıdır. dolayısıyla zaman geçirilmeden bir anayasa değişikliğine gidilerek içinde ‘fren ve denge’ (check and balance) mekanizmalarının da bulunduğu tam bir başkanlık sistemine geçilmesi en doğru yoldur.
kaldı ki türkiye’nin en öncelikli siyasi konusu olan çözüm süreci, eninde sonunda anayasal bir değişikliği zorunlu kılıyor. ana dilde eğitim de dahil olmak üzere, türkiye’nin kürt sorunu’nun kalıcı olarak çözümü, anayasal düzeyde reforma bağlıdır. halkın yarısından fazlasının oyuyla seçilen bir başkanlık makamı, çözüm süreci’nde ortaya çıkacak pek çok rutin soruna anında müdahale edilmesini de kolaylaştıracaktır.
tüm dünyanın sosyo-ekonomi, güvenlik ve siyasi alanda krizler yaşadığı bir tarihsel konjonktürden geçiyoruz. böylesi bir dönemde, jeopolitik fay hatları ve merkezkaç dinamiklerin çapraz baskılarına maruz kalan, hızlı gelişmesi ve kalkınması gereken türkiye gibi ülkelerin, küresel sistemin sağladığı imkanları fırsata çevirmek ve krizlerle etkili mücadele edebilmek için siyasi istikrara, güçlü yürütmeye ve vizyoner liderliğe olan ihtiyaç giderek artacaktır. çerçevesi iyi çizilmiş bir başkanlık modeli, türkiye için bu anlamda iyi bir çözüm olabilir.
özetle; başkanlık sistemi, demokrasi açısından ne olmazsa olmaz şekli bir gereklilik ne de siyasi fobi olacak kadar korkunç bir yönetim şeklidir. hukuk devletini koruyacak bir fren ve denge sistemi kurulabildiği sürece başkanlık sistemi elbette türkiye için de uygulanabilir bir demokratik model olarak görülmelidir. yanlış olan, bizdeki bazı muhalefetin yaptığı gibi, konuyu diktatörlük arayışı olarak sunup sağlıklı bir demokratik tartışma ortamının oluşumunu engellemektir. doğru olan, seçim sürecinde kamuoyunun önünde bu sistemin ve alternatiflerinin rasyonel bir temelde tartışılmasını sağlamak ve nihai kertede kararı halka bırakmaktır.
prof. dr. birol akgün, stratejik düşünce enstitüsü (sde) başkanı ve konya necmettin erbakan üniversitesi öğretim üyesi. ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamu yönetimi bölümü'nden mezun oldu. yüksek lisans ve doktorasını case western üniversitesi'nde (abd) tamamladı. kaleme aldığı kitaplarından bazıları: 'türkiye'de seçmen davranışı, partiler sistemi ve siyasal güven' (nobel yayınları, 2006), '11 eylül sonrasında dünya, abd ve türkiye' (tablet kitabevi, 2006), 'amerikan başkanlığı: cumhuriyetten imparatorluğa' (orion yayınları, 2008, şaban tanıyıcı ile birlikte).
twitter'dan takip edin: @birol_akgun
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar