Görüş
Çözüm Süreci'nin paradigması ve yasal zemin
Çözüm Süreci'ne yasal çerçeve oluşturmak suretiyle Bakanlar Kurulu ve devletin kurumsal yapılarını devreye sokan, parlamento yolunu açan bir yaklaşımın benimsenerek çözümde siyasetin ön aldığı bir ‘paradigma şekillendirilmesi’ karşımıza çıkıyor.
bakanlar kurulu'nun 18 haziran 2014 tarihinde son şekli verdiği ‘terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanun tasarısı’ tbmm’ye sunuldu. tasarı’nın, 2 temmuz’dan itibaren ilgili meclis komisyonları’nda görüşülmeye başlanacağı açıklandı.
tbmm tatile girmeden kanunlaştırılması düşünülen tasarı, geliştirici değişikliklere ihtiyaç duyulmasına rağmen, mevcut haliyle dahi tarihi önem taşıyor. çözüm süreci’nde, değişen türkiye’nin dönüşüm-gelişim taleplerine cevap verebilmesini sağlayacak şartların hazırlanmasına yapabileceği katkılar bakımından, büyük değer taşıyor.
pkk lideri ve kadroları ile siyasi iktidarlar ve devlet organlarının doğrudan/dolaylı temas kurabilmeleri meselesinin bugüne dek yaratmaya devam ettiği polemik ve hassasiyet biliniyor. tasarı’da, fiili duruma rağmen tek bir kürt ya da pkk sözcüğünün yer almayışı, bu hassasiyetin etkilerinin sürdüğünü gösteriyor. ancak tasarı ’ya ek genel gerekçe kapsamında, “2012 yılı sonlarında ise daha güçlü, demokratik, özgür, güvenli ve huzurlu bir türkiye için bir devlet politikası olarak çözüm süreci başlatılmıştır. çözüm süreci, şiddeti ve silahı aradan çıkarma, sözü, düşünceyi ve siyaseti devreye alma sürecidir.” ifadeleri yer alıyor. böylece yasal çerçeve ile bakanlar kurulu ve devletin kurumsal yapılarını devreye sokan, parlamento yolunu açan bir yaklaşımın benimsenerek çözümde siyasetin ön aldığı bir ‘paradigma şekillendirilmesi’ karşımıza çıkıyor.
çözüm süreci’nde yeni aşama
pkk lideri abdullah öcalan, kandil ve kürt siyasetinin bazı yöneticileri ile devlet organlarının yaptıkları görüşmelerin tarihi 1990’lara kadar uzanır. bu görüşmelere/temaslara, kürt sorunu’nun çözülmesi ekseninde bakılması doğru değildir. o girişimlerde daha ziyade konjonktürel gelişmelere bağlı olarak, silahlı çatışmaların durdurulması yaklaşımlarının ağırlık kazandığını söyleyebiliriz.
temmuz 2009’da, ‘milli birlik ve kardeşlik projesi’ ile başlatılan görüşmeler sayesinde; meseleye ‘güvenlik konseptleri’ çerçeveli yaklaşımlardan uzaklaşma, türkiye’nin demokratikleştirilmesi perspektifinde çözüm arayışları ve ‘muhataplar’ belirleme, diyalog kurma, örgüt ve kadrolarını doğrudan tanıma, çözüm için ön açma, ortam hazırlama gibi amaçlarla yeni bir dönem başlatıldı.
söz konusu çalışmaların ciddi eksiklikler içermesi ve karşılaşılan kesintilere rağmen, 2012 yılının sonlarına kadar öcalan ile kurulan ilişkilere süreklilik kazandırıldı ve milli istihbarat teşkilatı (mit) kadrolarıyla ‘güven’ unsuru sağlandı. 21 mart 2013 günü diyarbakır’da yapılan nevruz kutlamalarında açıklanan öcalan’ın ‘barış ve çözüm manifestosu’ ile yeni, ilkeli bir çözüm eşiğinin aşılması gibi tarihsel önemi olan somut bir gelişme hayatımıza girebildi.
kanunlaşması beklenilen tasarı; diyalogdan çözüm müzakerelerine geçiş, yasal çözümlere zemin hazırlanması, siyasetin ön açıcı iradesinin şekillendirilmesi, siyasetin muhataplarla doğrudan temas imkânlarının hazırlanılması, 2. ve 3. maddelerde yer aldığı gibi siyasal, yasal, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültürel, insan hakları temelli ve silahsızlandırma boyutlu alanlarda meseleye bakışı ele alıyor. ve sürece hükümetin yanı sıra parlamentonun da katılım yolunun açılması gibi görev ve sorumluluklar üstleniyor.
çatışma çözümü süreçlerinde karşılaşılması kaçınılmaz olan bir sorun, türkiye’nin çözüm süreci’nde de yaşanıyor. siyasi iktidar ve kürt siyaseti, duraksama ve kesintilerin bilincinde olarak, yüklendikleri sorumluluğu parlamento ve toplumla paylaşarak sonuç alma ihtiyacı duyuyor. çözüm iradelerinin şekillendirdiği nitelikli bir yol haritası'nda, toplumsal dinamiklerde karşılığını bulan bir gerçeklik bu.
yol haritası çerçevesinde çözüm süreci; demokratikleşme, yasal zemin, evrensel değerlerle bütünleşme, yeni demokratik anayasal ilkelerde birleşme, dış politikayla paralellik, silahsızlandırma ve af benzeri konuların aşılabilmesi, parlamento zemini ile toplumsal katılım ve demokratik ittifakların genişletilmesi gibi nitelikli bir siyasetin üretimi ve zamanlı uygulamalarını zorunlu kılıyor. cumhuriyet halk partisi’nin (chp), bazı itirazlarına rağmen, çözümün demokratik hedefleri ve felsefesinde destek vadeden yaklaşımları da yine siyasi iktidarın değerlendirmesi gereken, önemli gelişmelerden.
imralı’nın tavrı
tasarı’nın, ‘terörün sona erdirilmesi’ kavramını öne çıkarmasına rağmen, içeriğinin demokratik türkiye hedeflerine yaptığı vurgu ile öcalan’ın konuya dair sözleri, ilkesel paralellik arz ediyor. halkların demokratik partisi (hdp) üyesi milletvekillerinden oluşan heyetin 26 haziran 2014 günü imralı’da öcalan ile görüşmesinin ardından yapılan açıklamadaki vurgular, çok dikkat çekici:
“tarihi önemdeki bu süreçte, bundan sonraki çalışmaların yasal bir düzenleme üzerinden yürümesini oldukça anlamlı buluyorum. yapılan düzenleme, devletin ilk defa çatışmalı olduğu toplumsal kesimlerle sorunları çatışarak, savaşarak değil, müzakere ederek çözmenin önünü açan bir yasadır. bu alanda tarihi bir rol oynamıştır. toplumla uzlaşmanın önünü açacak bu yasanın yasallaşma aşamasında, tüm toplumsal kesimlerin katkı ve destek sunması, hükümetin bu katkı ve destekleri dikkate almasının önemini vurgulamak istiyorum. bu yasanın çıkmasıyla beraber, demokrasimizi geliştirecek ve kalıcı barışı sağlayacak yasal ve toplumsal çalışmaların bir arada ele alınması, nihai olarak da, demokratik anayasal çözümün başarılması, türkiye’nin özgür yaşam ve demokratik geleceği açısından son derece önemlidir.”
öcalan’ın tasarı hakkındaki değerlendirmesi, sorunu etnik farklılık ve dar milliyetçi taleplerinden uzaklaştırarak demokrasi, evrensel değerler ve demokratik anayasal çözüm paradigması çerçevesindeki bakışına şeffaflık kazandırıyor. bu durum, türkiye’nin barışçı, insan eksenli, demokratikleşme hedeflerine ulaşım süreçlerinin önünü açan bir yaklaşım içeriyor.
müzakere sürecine geçişte; stratejik demokratikleşme ve barış hedefine ulaşma istikametinde taraflar arasındaki kırılgan güvenin güçlendirilmesi, ceza evlerindeki hasta hükümlülerin tahliyesi öncelikli adımlar. ayrıca müzakere konularının seçimi ve müzakere şartlarının kurumsallaşması, barış dilinin müzakereleri ve siyaseti kuşatması, şeffaflık, en geniş demokratik ittifaklar üzerinden demokratikleşme çalışmalarında süreklilik sağlanması, türkiye’nin nitelikli demokratikleşmesine zemin hazırlayacak yeni anayasanın temel ilkeleri ve felsefesinde azami müştereklerde birliktelik sağlanması gibi konular önem kazanıyor.
taleplerdeki farklılık
açıklanan tasarı’nın, bazı değişikliklerle dahi, talepleri tam olarak karşılayamayacağını söyleyebiliriz. çözüm süreci’nin toplumsal dinamiklerin karşı konulamaz talepleri ile bağlantısına rağmen, siyasi mücadeledeki bilinen hassasiyetlerden dolayı uygulamada zamanlama sorunları yaşanıyor. keza demokratikleşme hedeflerinde, (yerel yönetimler, demokratik öz yönetim, başkanlık sistemi gibi) ülkenin idari yönetimi ve sistem konularında, ideolojik bakışlardaki uzlaşmazlığın ciddi tartışmalar yaratacağı da şimdiden ön görülebilir.
burada önemli olan, tüm toplumu doğrudan ilgilendiren ‘türkiye’nin nitelikli demokratikleşmesi’ sürecindeki ön açan adımların uzlaşmacı yapılar içinde atılabilmesidir. tasarı’nın başlığının, 'silahlı çatışmaların sona erdirilmesi, türkiye’nin demokrasisine nitelik ve kurumsallık kazandırılması ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanun tasarısı' şeklinde değiştirilmesi daha yapıcı olabilir.
görüş ayrılığı
öcalan ile kandil ve kürt siyasetinin farklı aktörleri arasında görüş farklılıkları bulunduğu hususunda çeşitli iddialar, hatta spekülasyonlar yapıldığına şahit oluyoruz. meseleye ideolojik ve ‘güvenlik konseptleri’ çerçevesinde yaklaşanların, hatta çözümün tarafı olan resmi organlar ile paralel hareket edebilen medya organlarının psikolojik çalışmalarına bu konuyu da aldıkları inkâr edilemez.
uzun süreli tecrit koşullarında yaşayan öcalan ile aktif siyaset ve harekâtın içinde bulunan kandil arasında, hiçbir görüş ayrılığının bulunmadığını söylemek mümkün değil. ortadoğu’daki değişimlere bağlı olarak, kandil’de de farklı görüşlerin bulunma ihtimali çok yüksek. fakat öcalan’ın toplumsal desteğinin kazandığı boyut, kürt siyaseti üzerinde yaratabildiği otoritedeki süreklilik, siyasi düşüncenin demokratik ve yapıcı evrimi ile son barış ve çözüm manifestosu’nun kabulünde sağlayabildiği toplumsal ve örgütsel destek karşısında görüş farklılıkları ve provakatif eylemlerin etkisiz kaldığını/kalacağı ifade edilebilir.
gelinen aşamada, barış için çözüm süreci’nden geri dönüşün mümkün olmadığını düşünüyorum. çünkü ‘sürecin temel çıkış noktasının toplumsal haklar ile nitelikli demokratikleşme taleplerine dayandığı’ tespitini gerçeklik olarak görüyorum. öcalan’ın iradesinin şekillenişi ile 2009'dan itibaren adalet ve kalkınma partisi (akp) iktidarının attığı adımların önemi, bu yönde değerlendirilebilir. muhtemel kesinti ve duraksama ihtimallerine rağmen, çözüm süreci’nin kendi mecrasında devamlılık kazanacağını söyleyebiliriz.
şeffaflık
diyalog süreçlerinde yeterli şeffaflığın olamayacağını, dünyadaki deneyimlerde de olduğu gibi, prensip olarak kabul etmek durumundayız. özellikle 2012-2014 görüşmelerinin toplumla paylaşılmasında, olumlu yaklaşımlar getirildiğini görmemiz gerekir. yalnız parlamento ve demokratik muhalefetin bilgilendirilmesi ve işbirliği yapılması arayışlarında, dikkati çeken yanlışlıklar yapıldığı da bir gerçek.
yeni yasal zemin hazırlama süreci; şeffaflık, toplumu bilgilendirme ve desteğini genişletme, parlamento ve demokratik muhalefeti çözüm süreci’ne katarak ittifakları genişletme yönleriyle öne çıkıyor. bu konuda kurumsal bir yapının oluşturulması ihtiyacı da öncelikli meselelerden.
bölgesel gelişmeler
kürt sorunu ve pkk konusu, türkiye’nin öncelikli iç meselesi olmasına karşın, etki alanlarının derinliği ve bağlantıları nedeniyle bölgesel ve küresel bütünlüğe sahip. bilhassa 1. dünya savaşı (1914-18) sonrası şekillendirilen ortadoğu’nun şimdilerde yeniden yapılanma/yapılandırılma sürecinden geçtiği gerçeğini görmek zorundayız. suriye ve irak’taki çatışmaların sürekliliği içerisinde, muhtemel parçalanma sonuçlarının yaratabileceği etkiler, öncelikle türkiye’nin riskleri ve hedefleri açısından çok ciddi, düşündürücü ve sıcak gündemler oluşturuyor.
bölgenin etnik, inanç-mezhep farklılıklarının araçsallaştırıldığı, parçalayıcı ve çok merkezli çıkar çatışmalarına devamlılık kazandırılan vasatları karşısında, türkiye’nin demokrasisine derinlik ve kurumsallık kazandırarak sağlayabileceği toplumsal bütünlük ve güç, çözümlerin alternatifsiz anahtarıdır. türkiye’nin demokratikleştirilmesi sürecine katılan kürtlerin ve demokratik kürt siyasi hareketlerinin yaratabileceği potansiyel dinamikler, ortadoğu bölgesindeki barış ve çözüm süreçlerini etkileyebilecek önemdedir. türkiye’nin siyasetleri, siyasi ve toplumsal aktörler ve liderleri, bu konuda tarihi bir sınavla karşı karşıyadırlar.
şartlar; yeni gecikmelere sebep olmadan, muhtemel çatışma risklerini ortadan kaldırıp türkiye’nin demokratikleştirilmesi koşusunda, özgürlük, hukuk, eşitlik, insan eksenli bayrak yarışına girilmesinin aciliyetine işaret ediyor.
cevat öneş, 1966-2005 yıllarında milli istihbarat teşkilatı'nda görev yaptı ve istihbarattan sorumlu müsteşar yardımcılığı'ndan emekli oldu. öneş’in ‘türkiye ekseni - tabular yıkılıyor’ isimli bir kitabı bulunuyor.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar