Görüş

Darbe dönemi kapandı ama 12 Eylül rejimi devam ediyor

Türkiye’de askerin uygun bulduğu zaman düdük çalıp toplumun hemen sessizce sıraya girdiği dönemin kapanmış olması güçlü bir olasılıktır. Günümüzde esas sorun seçimle gelmiş hükümetin toplumsal muhalefeti ve kendisine yönelik meşru tehditleri darbe olarak tanımlayarak, darbe kavramının içini boşaltmış olmasında yatıyor.

Konular: Türkiye, Kenan Evren
İnsel'e göre Evren ve Şahinkaya'nın müebbete çarptırılması sembolik olsa da 12 Eylül rejiminin mahkûm olması anlamına geldiği için son derece önemli.

12 eylül 1980 günü sabaha karşı “türk milleti adına” yönetime el koyan türk silahlı kuvvetleri (tsk) komutanları, yasaların kendilerine verdiği bir yetkiye dayanarak hareket ettiklerini iddia ediyorlardı. bunu bir ihtilal olarak tanımlamaktan kaçınmıyorlardı ama yaptıklarının askeri darbe olarak tanımlanmasını istemiyorlardı. bu nedenle uzun bir dönem türkiye’de merkez medya 12 eylül darbesine “darbe” demedi. tsk’nın yönetime el koyması  olarak tanımlamayı tercih etti. hâlbuki yapılan dört dörtlük bir askeri darbe idi. yönetim, milli güvenlik konseyi adı altında toplanan beş orgenerale geçmiş ve bu konsey anayasayı yürürlükten kaldırmış, meclisi feshetmiş, siyasetçileri tutuklamış, yasama ve yürütme yetkilerini kendi elinde toplamıştı.

12 eylül darbecileri, 1982 sonbaharında yeni anayasayı halkoyuna sunarlarken, 1960 darbesini yapanlardan veya 12 mart muhtırasını verip, fiilen yönetime el koyanlardan daha temkinli davrandılar. milli güvenlik konseyi’nin tüm icraatlarının soruşturma ve dava konusu olamayacağını yeni anayasaya geçici 15. madde olarak eklediler. 12 eylül anayasası seçmenlerin yüzde 91’inin katılımıyla ve yüzde 91,4 gibi çok yüksek bir evet oyuyla kabul edilince, 12 eylül 1980’den yeni anayasanın yürürlüğe girdiği güne kadarki tasarruflar hakkında yargıya başvurma yolu kapandı.

türkiye’de silahlı kuvvetler’in hiyerarşik yapısı içinde hükümet ve sivil yönetim üzerinde vasi bir güç olarak yer alması, akp hükümetleri döneminde büyük ölçüde son buldu.

by Ahmet İnsel

12 eylül darbesi ve onun uzantısında yer alan 1982 anayasası, türk silahlı kuvvetleri’ni siyasal yapının içinde merkez güç konumuna getirdi. bir yanda meşruiyetini seçimlerden ve parlamentodan alan bir hükümet, diğer yanda meşruiyetini darbe yapmış ve bu anlamda “kurucu güç” olmuş olmaktan alan bir askeri bürokrasiye dayanan çift başlı devlet kurumlaşması yerleşti. bu çift başlı yapıda, milli güvenlik kurulu bir tür iç kale gibi, “iç hükümet” konumundaydı ve devlet yönetiminde sivil kanadın denetim ve yönlendirilmesinden esas olarak sorumluydu. vesayet rejimi olarak tanımlanan bu yönetim düzeninde tsk bir siyasal güç olarak devlet yapısı içinde asli konumda yer alıyordu ve geniş bir denetleme, etkileme ve karar aldırma kapasitesine sahipti. aynı zamanda sivil bürokrasi içinde oluşturduğu bir etkileme ağı ile yargıyı, yök’ü (yüksek öğretim kurulu), bakanlıkları yönlendirebiliyordu.

bu yapı, daha sonra refah partisi’nin doğru yol partisi ile kurduğu ve necmettin erbakan’ın başbakan olduğu koalisyonu istifaya zorlamak için bir dizi müdahale ve girişimde bulundu. haziran 1997’de hükümetin istifa etmesini sağladı. ardından refah partisi, anayasa mahkemesi tarafından kapatıldı ve kamu çalışanları arasında “irticacı” oldukları gerekçesiyle önemli bir temizlik operasyonu yapıldı. 28 şubat operasyonu da, doğrudan yönetime el koymamakla beraber, meşru hükümete karşı yapılmış bir müdahaleydi. 12 mart 1971 müdahalesine daha çok benziyordu.

darbe meşruiyetinde kırılma noktaları

adalet ve kalkınma partisi’nin (akp) iktidara geldiği 3 kasım 2002 seçimlerini izleyen dönemde tsk komuta heyetinde yer alan subayların çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda, tsk’nın devlet yönetiminde asli ortak konumunda olduğunu her seferinde vurgulayan ve hükümete yönelik üstü kapalı tehditler içeren “uyarı” konuşmalarının ritmi arttı. akp hükümetini gayrimeşru gören militan laikçi çevreler de bu girişimleri desteklediler, alkışladılar.

buna karşılık türkiye’de silahlı kuvvetler’in hiyerarşik yapısı içinde hükümet ve sivil yönetim üzerinde vasi bir güç olarak yer alması, akp hükümetleri döneminde büyük ölçüde son buldu. bunda, 2000’lerin ilk yarısında, birçok tsk komuta heyeti üyesinin açık muhalefetine rağmen hayata geçirilen avrupa birliği müktesebatı ile uyum amaçlı reform paketlerinin rolü büyüktür. ama bu sürecin esas dönüm noktası, tsk’nın son açık müdahalesi olan 27 nisan 2007 akşamı genelkurmay başkanı yaşar büyükanıt imzalı internet muhtırasına karşı akp hükümetinin bu sefer boyun eğmeyip, muhtırayı reddetmesi ve buna erken seçim çağrısıyla yanıt vermesi, seçimden oylarını daha da artırarak çıkarak, tsk ve yandaşlarını bütünüyle kontrpiyede bırakmasıdır. o günden beri türkiye’de toplumsal düzeyde darbeciliğin meşruiyeti hızla eridi ve erimeye devam ediyor.

darbelerle hesaplaşmada dönüm noktası ergenekon davalarının başlaması oldu. ergenekon ve balyoz davaları, dayandıkları bir dizi hukuk dışı işlem nedeniyle meşruiyetlerini büyük ölçüde yitirmiş olsalar da, 2000’li yıllarda devam eden tsk’nın siyasal iktidara müdahalesine karşı açılmış davalardı. bu davalarla ilk kez muvazzaf veya emekli tsk mensuplarından ve onlarla işbirliği içinde olan bir çevreden, demokratik meşruiyete haiz hükümete karşı yıpratma faaliyetlerinde bulundukları için hesap sorulmaya başlandı. ama bu soruşturmaların ve açılan davaların iktidar çevresi tarafından hızla başka amaçlarla yapılan tasfiyelerin aracına dönüştürülmesi, toplumsal tartışmanın odağını kaydırdı.  

Kronoloji: Öncesi ve sonrasıyla 12 Eylül

geç gelen 12 eylül darbesi davası

bunun ardından 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği paketinin halkoylamasında kabul edilmesinin neticesi olarak, 1982 anayasası’nda 12 eylül yönetimine karşı yargı yolunu kapatan geçici maddenin lağvedilmesi geldi. beş milli güvenlik konseyi üyesi arasında hayatta kalan ikisi hakkında ceza yargısı yolu açıldı. ama burada hükümetin benimsediği yol, son derece minimalistti. sadece darbeyi yönetmiş iki generalin anayasayı ihlal ve hükümeti devirmek suçlarından yargılanmalarını öngörüyordu. buna karşılık, 12 eylül yönetiminin işlediği insanlığa karşı suçlar dava kapsamı dışında bırakılmıştı. bu, aynı zamanda, iki yıldan fazla süren mgk hükümetleri döneminde birçok kamu görevlisinin işlediği insanlığa karşı suçun da dava kapsamına girmemesi demekti. bir bakıma, çok ileri yaştaki iki generalin yargılanmasıyla 12 eylül dönemiyle hesaplaşmanın hızla bitirilmesi amaçlanıyordu. belki iki sanığın dava sonuçlanmadan ölmeleriyle davanın düşecek olmasından endişe edilerek, davanın kapsamı çok dar tutulmuştu.

bu büyük eksikliklerine rağmen, kenan evren ve tahsin şahinkaya hakkında ankara 10. ağır ceza mahkemesi’nde açılan davanın türkiye’de darbe pratikleri ve darbe zihniyetiyle önemli bir hesaplaşma adımı olduğundan kuşku yok. davaya tbmm başkanlığı, başbakanlık, chp ve mhp, diyarbakır ve muğla barosu, disk ve hak-iş, çağdaş hukukçular derneği, töb-der ve birçok kişi mağdur olarak katıldı. evren ve şahinkaya’nın haziran 2014’te müebbet hapse mahkûm olmaları, büyük ölçüde simgesel olsa da, 12 eylül rejiminin mahkûm olması anlamına geldiği için son derece önemliydi.

evren ve şahinkaya’nın yargılanması ve mahkûm edilmeleri, türkiye’de darbecilerden gerçek anlamda hesap sorulduğu anlamına gelmiyor. bu yönde atılmış önemli bir ilk adım bu. darbecilerden hesap soran yunanistan, uruguay, arjantin gibi ülkelerde, sadece en üst darbe yöneticileri değil, ara kademedeki birçok asker ve sivil görevli de yargılandı ve çeşitli hapis cezaları aldılar. bu kişilerin yargılandığı duruşmalara, aynı zamanda toplumun kendi geçmişiyle açık yüzleşme anları işlevi gördüler. türkiye’de ise, maalesef, birkaç sivil toplum kuruluşu, bir avuç avukat ve yeşiller ve sol gelecek partisi üyelerinin inatçı çabaları dışında, evren-şahinkaya davası büyük yankı uyandırmadı. bu ilgi eksikliğinin bir nedeni, iki emekli orgeneralin ileri yaşları ve sağlık durumları nedeniyle duruşmalara fiziken katılmaktan vareste tutulmaları ve canlı yayın aracılığıyla duruşmalara katılmalarına izin verilmesiydi. evren ve şahinkaya’nın açılan davanın meşruiyetini reddedip, kendilerine yöneltilen sorulara hiç yanıt vermemeleri de duruşmalara olan ilgiyi azalttı.

12 eylül darbesini yapanlardan hayatta kalanların müebbet hapse mahkûm olmaları, önümüzdeki dönemde yeni darbe girişimleri olmayacağının yüzde yüz güvencesini elbette vermez. ama bugüne kadar askerlerin sadece başarısız darbe girişimlerinin (1962 ve 1963’de talat aydemir ve arkadaşları, 9 mart 1971) yargılandığı bir gelenekte, asgari demokratik meşruiyete sahip hükümetleri silahlı kuvvetler mensuplarının devirmeye çalışmalarının çok ağır bir suç olduğunun tescil edilmesi anlamında evren-şahinkaya davasının büyük önemi var. 28 şubat “post-modern darbesi”ni yapanlara karşı açılmış olan dava da, silahlı kuvvetler mensuplarının yönetime el koyarak ya da hükümeti yıpratmaya çalışarak devirme teşebbüslerinin bütünüyle yasadışı olduğunun tescil edilmesi açısından anlamlıdır. bu durumda neden 27 nisan muhtırası için de dava açılmadığı sorusu karşımıza çıkıyor.

türkiye’de darbeler dönemi geride kalmış olsa da, sivillere yönelik olur olmaz darbe suçlamalarının demokrasinin hep askıya alınması bahanesini yarattığı bitmeyen bir ara dönemde yaşamaya devam ediyoruz.

by Ahmet İnsel

27 mayıs, 12 mart, 12 eylül, 28 şubat, 27 nisan darbe ve müdahaleleri, bu girişimlerde bulunanların arkalarında güçlü bir toplumsal destek olduğu inancıyla hayata geçirilmişlerdi. 2000’li yılların sonunda, özellikle 2010 kısmi anayasa değişikliği referandumu sonrasında böyle güçlü bir toplumsal desteğin artık olmadığı iyice açığa çıktıktan ve türkiye’de askeri hiyerarşiye sadık kalarak bir darbe yapılmasının çok zayıf hukuki dayanakları da ortadan kaldırıldıktan sonra, yeniden askeri darbe yapılması olasılığının yok denecek kadar zayıfladığı iddia edilebilir.

bu iddia, türkiye’de askeri darbe bir daha kesinlikle olmaz olarak anlaşılmamalıdır. bundan sonra olabilecek darbeler, büyük toplumsal karışıklık ortamında ve büyük ihtimalle ordu hiyerarşisi dışında, daha çok 20. yüzyılda birçok örneğini latin amerika’da gördüğümüz askeri darbeler biçiminde olabilir. bu ise toplumun büyük bölümünün darbe sonrasında darbenin meşruiyetini kabul etmemekte ısrar etmesi ve darbe yönetimine karşı açıktan siyasal mücadele yürütme ihtimalinin güçlü olması demektir. başka bir ifadeyle, türkiye’de askerin uygun bulduğu zaman düdük çalıp toplumun hemen sessizce sıraya girdiği dönemin kapanmış olması güçlü bir olasılıktır.

günümüzde esas sorun seçimle gelmiş hükümetin toplumsal muhalefeti ve kendisine yönelik meşru tehditleri darbe olarak tanımlayarak, darbe kavramının içini boşaltmış olmasında yatıyor. bu ise, olağanüstü hâl yaratarak iktidarının sorgulanmasını gayrimeşru kılmaya dayalı pratiğin kesintisiz devam ettiğini gösteriyor. türkiye’de darbeler dönemi geride kalmış olsa da, sivillere yönelik olur olmaz darbe suçlamalarının demokrasinin hep askıya alınması bahanesini yarattığı bitmeyen bir ara dönemde yaşamaya devam ediyoruz.

prof. dr. ahmet insel, galatasaray üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi iktisat bölümü'nde öğretim üyesidir. iletişim yayınları ve birikim dergisi yayın kolektifleri üyesi olan insel, radikal internet gazetesi için köşe yazıları kaleme alıyor.

twitter’dan takip edin: @ahmet_insel

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ahmet İnsel

prof. dr. ahmet insel, galatasaray üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi iktisat bölümü'nde öğretim görevlisidir. iletişim yayınları ve birikim dergisi yayın kolektifleri üyesi olan insel, radikal gazetesi için köşe yazıları kaleme alıyor.   Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;