Görüş

Djokovic'i sevmek

Dünyanın 1 numaralı tenisçisi ama nereye gidersin gitsin Federer ve Nadal karşısında hep deplasmanda. Ulaş Çan, harika bir yıl geçiren 'makine' lâkaplı Sırp raket Novak Djokovic'i yazdı.

Konular: Spor
Kortta rekabet olsa da saha dışında üçü birarada hep neşeli. [Getty Images]

londra’daki sezon sonu finalleri şampiyonluk maçında roger federer’i set vermeden mağlup eden novak djokovic, olağanüstü bir performansla geçirdiği 2015 yılında son sözü de kendi söylemiş oldu. bu görkemli kapanış öncesinde geride kalan sezonda 10, kariyer genelinde 58 şampiyonluk kupası bulunan sırp tenisçi, son zaferiyle bu sezon 11. şampiyonluğunu elde ederken, sezon sonu finallerinde de arka arkaya 4. kez mutlu sona ulaştı.

tenisi yakından takip eden hemen herkesin özellikle son iki sezon yaptıklarından sonra ‘makine’ benzetmesi yapmaya başladığı djokovic’in önündeki en büyük ‘manevi’ engel,  roger federer ve rafael nadal gibi iki farklı fenomenle aynı dönemde raket sallaması ve tüm başarılarına rağmen bu iki isim kadar sempatizan kazanamaması gibi görünüyor. 
 

gerek nadal ve federer’in, gerek tenis seyircisi ve otoritesinin farkında olarak veya olmayarak uzlaştığı nokta, djokovic’in bu rekabete sonradan dahil olması

by Ulaş Çan
Spor spikeri

dünyanın zirvesindeki bir tenisçiden bahsediyoruz ve elbette oynanan bu kusursuz tenisin ve gelen kupaların çok sayıda sevdalısı var. her şeye rağmen işin gerçeği, dünyanın neresine giderse gitsin, djokovic, bir federer veya bir nadal etkisi yaratamıyor. özellikle djokovic-federer veya djokovic-nadal maçlarında, bu gözlem çok daha somut hale geliyor.

“dünyanın neresinde oynarsak oynayalım, onlara karşı hep deplasmanda hissediyorum” diyor djokovic. büyük bir olgunlukla cevaplıyor aslında benzer soruları. “tenis tarihine geçecek o kadar büyük işler yaptılar ki, seyircinin onları daha fazla desteklemeleri çok doğal, ben de yapılan bu büyük işe fazlasıyla saygı duyuyorum. bunu değiştirmek mümkün mü bilemiyorum ancak bunun hiç kolay olmadığının da farkındayım” diye yapıyor eklemesini.

gerek tenis seyircisi, gerek otoriteleri,  tarihin en büyük rekabetlerinden biri olarak gördükleri federer-nadal rekabetine djokovic’in geç dahil olmasının sırp tenisçi adına en büyük dezavantaj olduğunu belirtiyorlar. aynı jenerasyondan olmasına rağmen nadal’ın karşısına çok geç çıkmış olmasının durumu körüklediğini söylüyor djokovic de.

ispanyol tenisçi de benzer görüşte: “önümdeki tek engel federer’di ve tüm çalışmamı, tüm oyun planımı onu geçebilmek adına şekillendirmeye başlamıştım. federer öyle bir tenisçi ki, ona hem büyük saygı duyuyorsunuz, hem de onu geçmek adına çalışırken farkında olmadan kendinizi geliştiriyorsunuz. katılıyorum, novak son dönemde inanılmaz işler yapıyor. herkes de ona saygı duyuyor. yine de roger ile aramızdaki rekabet bambaşkaydı ve sanırım bu yüzden her yerde seyirci de benzer şekilde düşünüyor"

tenis seyircisinin önemli bir bölümü, kort içindeki müthiş savaş ve oyun stratejileri kadar, kort dışındaki tavırlar ve özel hayatlarla da ilgilenir. her şey kupa demek değildir ve hayranlık duyduğunuz tenisçinin maçlar dışındaki tavrı, ona karşı yaklaşımınızda belirleyici olabilir. gerçek anlamda normal üstü takıntıları ve bazen sinir bozucu boyuta ulaşabilecek kadar manevi saplantıları olsa da, bir akdeniz insanı olması, rafael nadal’ın her zaman daha sıcak karşılanmasını sağlayan başlıca faktörlerden biridir. toprak kortta elde etmiş olduğu başarılar ve ‘toprağın kralı’ olarak anılması, nadal’ın tarih boyunca hafızalardan silinmeyecek olduğunun kanıtıdır.

işin federer tarafıysa kesinlikle bambaşka. roger federer’in adını söylediğinizde bile ayağa kalkıp önünü ilikleyecek çok insan bulabilirsiniz. federer, çok kişinin gözünde tenis tarihini değiştiren ve tenisi farklı boyuta taşıyan kişidir. ona 'ekselansları' denmesi boşuna değildir. az önce bahsettiğimiz ‘kort dışı’ tavırlarıyla da çok insanın gönlünde taht kurmuştur. sadece kupa değildir federer’i federer yapan. tenis otoriteleri, yapılan anketlerde, federer’in elde ettiği şampiyonluklar kadar ‘duruşu’ndan dolayı farklı bir yerde olduğunun ortaya çıktığını vurgularlar.

“size ekselansları denmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?” sorusuna “bana roger demeleri yeterli, fazlasına gerek yok” cevabını verir federer. tüm rakipleriyle girdiği rekabet bir yana, nadal ile olan rekabet roger için de farklı ve özeldir. “2008 wimbledon final maçını muhtemelen ömrümün sonuna kadar unutamam. kesinlikle kazanacağımı düşünüyordum ve her yönümle hazırdım. ancak o gün karşımda öyle bir rakip vardı ki, tüm planlarım alt üst olmuş, stratejim tam anlamıyla çökmüştü. kabul etmek gerekir ki, ömrümün sonuna kadar unutamayacağım bu maçın gerçek kahramanı nadal’dı” diyor federer, unutulmaz wimbledon finali için. zaten federer-nadal rekabeti dendiğinde, çok kişinin ilk sıraya yazacağı maçtır 2008 wimbledon finali. bahsi geçen çekişmenin de körüklendiği yerdir.

“novak gerçekten özel bir oyuncu. yaş itibariyle belki de bizim yaptıklarımızın fazlasını yapma şansına sahip. saygı duyulacak bir hayata dönüş hikayesi ve azmi var. yine de, belki daha erken başlayan bir rekabet olmasından dolayı, rafa ile çıktığımız maçların bende farklı öyküleri var. djokovic’e karşı oynamak her zaman özel olmuştur. ancak seyircilerin onu rekabette üçüncü isim olarak görmelerini de bazen doğal karşılamak gerek” diyor federer bu müthiş üçlünün arasında olup bitenlerle ilgili. 
 

burada en hassas nokta, özellikle federer tenisi bıraktıktan sonra nelerin yaşanacağı. novak djokovic’in şampiyonluk sayısı belki her ay daha da artacak. akıllardaki tek soruysa, ona olan sevgi, gösterilen saygıyla doğru orantılı olarak artacak mı?

by Ulaş Çan
Spor spikeri

gerek nadal ve federer’in, gerek tenis seyircisi ve otoritesinin farkında olarak veya olmayarak uzlaştığı nokta, djokovic’in bu rekabete sonradan dahil olması. pete sampras ve andre agassi arasındaki büyülü çekişmeden sonra ‘bir daha böyle isimleri ve rekabeti bir daha göremeyiz’ denen noktada, tenis seyircisinin karşısına önce ‘federer’ ardından ‘nadal’ gibi iki farklı boyutta ismin çıkması ve bu buluşmanın sampras-agassi büyüsünü bile kenara itmesi, yadsınamaz bir gerçek gibi duruyor. tenis tarihinin en büyük rekabeti olarak görülen bu rekabet, tenisi çok kişiye yeniden, çok kişiye de ilk kez sevdiren bir rekabet aslında.

kort dışı duruş ve maçlardaki genel tavrın önemine vurgu yapmıştık. burada çok kişinin djokovic’i, federer ve nadal’a kıyasla, rakiplerine saygı gösterme konusunda eleştirdiğini görebiliriz. bazen abartılı sevinçler, bazen rakibe veya hakeme tepkiler, bazen seyirciye göstermiş olduğu reaksiyonlar…

açık konuşmak gerekirse, djokovic son dönemde bu tepkileri en aza indirgemiş durumda. tamamen oyununa odaklı, gerçek bir ‘makine’ kıvamında ve kort dışında yaptıklarıyla da nispeten sıcakkanlı bir duruşu var. ancak öyle anlar geliyor ki, zaten birçok kişide az olan kredisi tükenebiliyor. 2015 wimbledon finali de bunlardan biri.

mükemmel bir oyunla, hak ederek yendiği federer’e karşı maç sonu (ben çok abartılı bulmayanlardanım) yapmış olduğu sevinç gösterisi, tenis seyircisi ve yazarlarının büyük bölümü tarafından saygısızca bulundu. en üst basamakta yer alıp, zirvede 150 haftaya yakın bulunup, federer ve nadal gibi hayran kitlelerine sahip iki fenomene karşı zaten az olan krediniz, hesapta olmayan anlarda bu şekilde kaybolabiliyor. bir numarayı yıllarca domine edip ezeli rakiplerine göre daha az sempati toplayan tenisçi belki de yoktur.

federer kariyerinin son demlerinde, nadal da boğuştuğu sakatlıklardan sonra istikrarı tam anlamıyla sağlayamıyor. djokovic ise oynadığı kusursuz tenisle, 2016 ve sonrasında, tüm grand slam’lere, olimpiyata, masters zaferlerine en yakın isim konumunda. bundan sonraki djokovic-federer ve djokovic-nadal maçlarında, dünyanın hemen her yerinde (muhtemelen istanbul olsa da aynısı geçerli) seyircinin reaksiyonu benzer kıvamda olacak. burada en hassas nokta, özellikle federer tenisi bıraktıktan sonra nelerin yaşanacağı. novak djokovic’in şampiyonluk sayısı belki her ay daha da artacak. akıllardaki tek soruysa, ona olan sevgi, gösterilen saygıyla doğru orantılı olarak artacak mı?

1984 yılında izmir’de doğdu. ege üniversitesi sosyoloji bölümünü bitirdikten sonra, ege tv ve yeni asır tv’de çalıştı. 2009 yılında d spor’da editör olarak göreve başladıktan sonra, 2010 yılından itibaren sportstv bünyesinde editör, muhabir, spikerlik görevlerinde bulundu. 6 yıldır sportstv’de çalışıyor.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ulaş Çan

Spor spikeri Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;