Görüş

'Erdoğan: Son bir yılın tek galibi'

"Erdoğan modernist cumhuriyet ceketini sökmüş, muhafazakâr ve yerli tonlarla yeniden dikmiştir. Bir bakıma muhafazakâr cumhuriyetin ya da cumhuriyetin muhafazakâr boyutunun, aynı Mustafa Kemal gibi kurucusu olmuştur, bir geçişin tam iradesini temsil etmiştir." Uzmanlar, 7 Haziran 2015'ten 7 Haziran 2016'ya liderlerin performansını Al Jazeera için değerlendiriyor. Ali Bayramoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir yılını yazdı.

önce soru şudur: cumhurbaşkanı tayyip erdoğan’ı nasıl tanımlamak, türkiye’nin siyasi serüveni içinde nereye oturtmak gerekir?

teslim etmek gerekir ki, erdoğan bir siyasi figür olmanın ötesinde, tarihi bir değişimin, sosyolojik bir dönüşümün hem simgesi ve taşıyıcısıdır, hem siyasi algıda (olumlu ve olumsuz vurgularıyla, benimseyen ve endişe duyan bakışlar nezdinde) bir tür şahıslaşmış halidir.

ortada muhafazakâr sağ kesimin karizmatik liderlerini, liderle özdeş kılınan siyasi kabarma dalgalarını, menderes’i, demirel’i, özal’ı, erbakan’ı aşan bir durum var. nitekim bu açıdan açıklayıcı bir paradoksla karşı karşıyayız.

türkiye son üç yılda erdoğan üzerinden hukuk düzeninde keyfileşme,siyasi alanda otoriterleşme, iktidarda şahsileşme eğilimleri ve kuvvet temerküzü tartışmalarını yaşıyor. türkiye’ye dair yurtdışı imajı bu yönde pekişiyor. bunlara 2013’te ortaya çıkan ciddi yolsuzluk iddiaları ve kanıtlarını da eklemek gerek. 17-25 aralık gibi aslında aylara yayılan örseleme ve darbe süreçleri atlatıldı. gezi olayları toplumda politik ve psikolojik bir kopuşu, iktidara yönelik derin bir tehdidi üretti. arap baharı’nın ikinci evresinde erdoğan ve batı arasındaki makaslar iyice ve tehlikeli bir biçimde açıldı.paradoksun bir cephesinde bunlar var.

diğer cephesinde ise bunlar karşısında, bunlara ve tüm yıpranma unsurlarına rağmen erdoğan’ın desteğini, oylarını ve gücünü sistematik olarak artırması hali var.

buna imkan veren dinamik nedir? bu paradoks hali nasıl açıklanır?

konjonktür desteği ve sosyo-ekonomik başarı, örneğin orta sınıf alanının genişlemesi, imkan çıtasının yükselmesikendi başlarına yeterli açıklama araçları oluşturmazlar.

cumhuriyetin muhafazakâr boyutunun kurucusu

açıklayıcı faktör, erdoğan’ın modernist cumhuriyet modelini ters yüz etmesidir. kurucu cumhuriyet modelinin dışladığı, kenarda tutuğu kesimleri ve değerleri büyük mücadele ve kararlılıkla sistemin merkezine taşıyan, kurucu modelin ayrıcalıklı gruplarıyla, muhafazakâr, dindar kesimler arasındaki dengeyi sosyolojik bir eşitlenme hamlesiyle kuran, sistemi ve aktörleri buna göre baştan aşağı yenileyen, en önemlisi bu eşitlenme halini bir kimlik politikasına dönüştürüp, dış politikadan iç politikaya sonuç veren bir özgüven söylemi üretebilen bir siyasi aktörden söz ediyoruz.

bu ihtimali öngören, koalisyon yerine erken-zorunlu seçimleri tercih eden erdoğan, kasım ayı sonuçlarıyla siyasi arenanın tek kazananı olmuş, yeni döneme gücünü katlayarak girmiştir.

erdoğan modernist cumhuriyet ceketini sökmüş, muhafazakâr ve yerli tonlarla yeniden dikmiştir. bir bakıma muhafazakâr cumhuriyetin ya da cumhuriyetin muhafazakâr boyutunun, aynı mustafa kemal gibi kurucusu olmuştur, bir geçişin tam iradesini temsil etmiştir.

son bir yılın öyküsü, haziran 2015-haziran 2016 arası dönem, önemli bir yönüyle bu iradenin tescil ve konsolidasyon öyküsü olarak karşımızdadır. erdoğan bu bir yılı, arkasındaki destekle, bu desteği biçimlendirerek, bu destekten hareketle kimi politik kazanımlarını kurumlaştırarak konsolide etmiştir.

bu açıdan, şüphe yok ki, en önemli gösterge, haziran genel seçimleri ile kasım genel seçimleri arasındaki ak parti oylarındaki yüzde 9’luk farktır. önce oy kaybı, sonra yaşanan geri dönüşe dikkatli bakıldığında, özellikle kimi kentlerdeki anlamlı seçmen davranışı düzeyinde bir analiz yapıldığında ve kamuoyu araştırmalarının bulguları dikkate alındığında ortaya çıkan ana husus açıktır: ak parti seçmenlerinin yüzde 9’luk bir kısmı örselenme, çözüm süreci, şahsileşme, ak parti içi tartışmalar gibi unsurlarla haziran seçimlerinde partilerine oy vermemiş, ancak sosyolojik kazanımları, oluşmakta olan yeni düzenin temel direkleri tehlikeye girince, blok olarak tekrar ak parti’ye yönelmişlerdir.

bu ihtimali öngören, koalisyon yerine erken-zorunlu seçimleri tercih eden erdoğan, kasım ayı sonuçlarıyla siyasi arenanın tek kazananı olmuş, yeni döneme gücünü katlayarak girmiştir.

mhp farklı tavır izlese ve bir koalisyon hükümeti kurulsaydı, erdoğan’ın meşruiyeti böyle bir yol alamazdı denebilir. ancak gerçekçi olmak gerekirse, mevcut sosyolojik eğilimler koalisyonun yaşayacağı ilk krizde muhtemelen benzer bir tablo üretirdi.

konsolidasyon dönemi

demek ki, altını çizdiğimiz politik ve sosyolojik zeminde, erdoğan’ın iktidarının “konsolidasyon dönemi” kasım seçimleri istikametinde koyduğu ağırlıkla başlamıştır.

daha sonra plebisiter demokrasinin cihazlarını devreye sokmasıyla, parti ve yürütme düzeyinde iktidara el koymasıyla, iktidar partisi ve devlet arasındaki mesafeleri azaltmasıyla devam edecektir.

her iktidar partisi gibi ak parti de, türkiye’ye dair bir “iktidar ve siyaset” öyküsü kadar parti içi iktidar ilişkileri öyküsü barındırır.

bu açıdan bakıldığında karşımıza üç evre çıkar. ilk evre, malum, erdoğan’ın eşitler arasında birinci olduğu “kurucularla paylaşım” evresidir. bu evrede erdoğan’ın belirleyiciliği her iç ve dış krizle, kritik anlarla, zamanla giderek artmış, kurucu yol arkadaşları zaman içinde geride, sonuçta devre dışında kalmıştır.

bu yazının konusunu oluşturan ikinci evre ise erdoğan’ın cumhurbaşkanlığıyla açılan 22 mayıs ak parti kongresine kadar süren davutoğlu hükümetleri dönemidir. şüphe yok ki, 2014 ağustos bu açıdan kritik bir girdi oluşturur: baskın ve karizmatik ak parti liderinin gücü ve meşruiyetini arttıran bir sonuçla halk tarafından cumhurbaşkanı seçilmesi, siyasetin merkezini adım adım beştepe’yetaşıyacak ve fiili yeni bir düzenin ilk işaretleri ortaya çıkacaktır.

yeni dönem ve düzenle ilgili bir başka işaret, kurucu ortaklar yerine daha çok partinin ürettiği ve parti içinde yetişmiş, erdoğan’a tabi yeni elitlerin, davutoğlu, çelik, akdoğan, ala, bozdağ gibi isimlerin öne çıktığı bir evredir. bu, doğal olarak erdoğan liderliğinde, erdoğan’a sadakat ilkesinin git gide belirleyici siyasi değer haline gelmeye başladığı  bir evredir. ancak belirsizliklerden ve sorunlardan azade olmayacaktır.

nitekim önemli diğer bir özelliği, cumhurbaşkanı-hükümet ilişkilerine ve iktidarın paylaşımına veya işletmesine yönelik bir arayış, bir deneme-yanılma dönemi olmasıdır. bu arayışlar, erdoğan’ın tam liderlik iddiası, bunun mekanizmalarını oluşturma gayretleri ile başbakan’ın özerk olma talepleri arasındaki çatışmalarla iç içe girmiştir.

üçünce evre geldiğinde, yani haziran 2016’ın eşiğinde erdoğan gerek ak parti gerek hükümet üzerinde tam denetim kuracak, erdoğan karşısında özerk olma talepleri sona erecek, anayasal zorunluluklara rağmen, hatta anayasayı ihlal görüntü ve tartışmaları içinde tek iktidar ve yönetim merkezi beştepe olacaktır.

erdoğan’ın iktidarının konsolidasyon öyküsünü tam anlamak için, ikinci evreye, arayış evresine geri dönmek gerekiyor. zira erdoğan’ın izlediği strateji açısından bu evrenin, bugün türkiye’nin geldiği noktaya ve yönetim tarzına dair kimi kurucu özellikleri var.

kritik üç gelişme

üç özelliğin ya da gelişmenin altını çizelim:

1.erdoğan bu dönemde başkanlık tarzına da referans olabilecek doğrudan yönetim tarzı geliştirdi. birbirini tamamlayan iki yöntem kullanarak“perspektif verme ve yönlendirme” işlevinin ötesinde geçti, “yöneten ve direktif veren icracı bir çerçeve”üretti.

ilk yöntemi “kürsü ve söylev siyaseti” oldu. televizyonlarca naklen verilen, basın tarafından ana haber haline getirilen, çeşitli vesilelerle yaptığı düzenli ve şeffaf toplantılarda, hemen tüm siyasi konularla ilgili ana karar çerçevelerini açıkladı. alınması gereken ve alınacak kararları bir bakıma ilan ederek, bunları hükümetin önüne kamuoyunun üzerinden koydu. erdoğan’ın bu yolla, kendisi ve kamuoyu arasındaki katmanları, süzgeçleri, kurum ve organları devreden çıkaran, en azından sıradanlaştıran “plebisiter demokrasi”yi andıran bir tarz geliştirdiği söylenebilir.

teslim etmek gerekir ki, erdoğan bir siyasi figür olmanın ötesinde, tarihi bir değişimin, sosyolojik bir dönüşümün hem simgesi ve taşıyıcısıdır, hem siyasi algıda bir tür şahıslaşmış halidir.

elbette bu tarzın iktidarda şahsileşme eğilimiyle son derece uyumlu olduğunu belirtmek gerekir.bunu tamamlayan ikinci yöntem ise bürokrasiyle kurduğu doğrudan, açık, hedefi belli temaslardan oluştu. örneğin büyükelçilerle, kaymakamlarla yaptığı, icrai talimatlar içeren toplantılar “kurumlaştırıcı” bir işlev gördü.cumhurbaşkanı icranın takibi konusunda da, kimi görevlilerle doğrudan temas kanalları açtı. bu ilişkiler, anayasal sınırları zorlayan, siyasi sorumluluk taşımayan bir makamın yetki kullanması itibariyle keyfileşme kokuları veren bir tablo ortaya çıkardı.

2. bu dönem milli irade kavramı ve tanımıyla, hatta bu tanımın uygulanma çabasıyla ilgili kimi gelişmelere de sahne oldu. beştepe stratejistlerinin, ak parti sözcülerinin ve hükümet yetkililerinin verdiği mesajlar, bizzat cumhurbaşkanı’nın vurguları milli iradeyle ilgili kritik iki yeni yoruma ve bu yorum etrafında yapılan zorlamalaraişaret etmiştir.

bunlardan ilki,milli iradenin liderle, şahısla özdeş olduğu iddiasıdır. seçilmiş liderin halkın mütemmim cüzü olduğunu varsayan, liderin meşruiyetini halkla aynılığından, halkın onun şahsında özneleşmesinden aldığını varsayan, bir bakıma yeni bir “şeflik” tanımını akla getiren, “organik lider” tabiriyle ifade edilen bir bakış hızla alan kazanmıştır ve kazanmaya devam etmektedir.

ikinci husus, milli iradenin hangi organlar eliyle kullanılacağı meselesiyle ilgilidir. anayasanın yargıyı da dahil ettiği “yetkili organlar eliyle” tabiri geri itilmiş, “seçilmiş organlar”vurgusu öne çıkmıştır. bugün gitgide derinleşen bu fikir, milli iradeden milli iradeciliğe, çoğulculuktan çoğunlukçuluğa geçişini temel unsurları arasında yer almaktadır.

3. diğer kritik bir fiili geçiş cumhurbaşkanın tarafsızlığı ilkesine ilişkin yaşanmaktadır. mevcut anayasa, parlamenter sistemle uyumlu olarak cumhurbaşkanının siyasi partiler karşısında tarafsız olmasını hükme bağlamıştır. cumhurbaşkanının devlet düzenine ilişkin geniş yetkileri, siyasi partilerin kontrolünde çoğunluk fikrine dayanan parlamento yapısı, partiler düzeni üzerinden yürütme ve yasama arasındaki kuvvetli geçişler, bu tarafsızlık ilkesini, güçler ayrılığının temel zorunluluklarından birisi kılmaktadır.

ağustos 2014 sonrası erdoğan uygulamaları bu kuralı bir çok kez delecektir. seçim meydanlarında aldığı tavırlar, siyasi iktidar adına angaje olan çıkışları, ak partili tbmm komisyon üyeleriyle yaptığı toplantılar,komisyonlara yönelik siyasi telkinleri ilk etabı oluşturmuştur.

en nihayet, ikinci etapta,mayıs 2016’da başbakan ve ak parti genel başkanı davutoğlu’nu istifasını sağlayıp, yerine başka bir ismi tercih ederek, partili cumhurbaşkanı, hatta parti başı olan cumhurbaşkanı modelini fiilen uygulamaya koymuştur.

buradaki sorun anayasa ihlalinden ibaret değildir. sonuç olarak hem yasama hem yürütme organınınfiili başı olan bir cumhurbaşkanı, bir yandan siyasi iktidar-devlet organı arasında demokratik ilkeleri zorlayan bir özdeşliğe kapı açmaktadır. öte yandan denge ve denetim mekanizmalarını dışlayan bir kuvvet yoğunlaşmasını kurumlaştırmaktadır. buna, bir de cumhurbaşkanının tasarruflarından dolayı sorumluluk taşımadığı gerçeği eklenirse, ortaya milli iradeci, çoğunlukçu bir mantığa dayanan bir güç temerküzü çıkmaktadır.

son bir yılın erdoğan, ak parti ve türkiye açısından serencamı budur.

ali bayramoğlu, yeni şafak gazetesi yazarı. 1956 yılında gelibolu’da doğdu. fransa, grenoble siyasal bilgiler fakültesi’ni bitirdi. yüksek lisans ve doktorasını istanbul üniversitesi’nde verdi. 1981 yılından 1999’a kadar marmara üniversitesi kamu yönetimi bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. 1990 yılından bu yana çeşitli dergi ve gazetelerde toplumsal ve siyasal analizler yapıyor.

twitter'dan takip edin: @bayramogluali

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

7 haziran'dan 7 haziran'a siyaset 1 - tutarsızlığın tutarlılığı: bahçeli

7 haziran'dan 7 haziran'a siyaset 2 - demirtaş: yükseliş ve düşüş

7 haziran'dan 7 haziran'a siyaset 3 - yerinde saymak: kılıçdaroğlu

Ali Bayramoğlu

Yeni Şafak gazetesi yazarı Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;