Görüş
Gel madalyanı takayım
Spor yazarı Kaan Kural, sona gelen NBA sezonunda verilecek altı ödül üzerinden geride kalan senenin hikayelerini kaleme aldı.
nba’de normal sezonun artık sonuna geldik. şu sıralar en çok konuşulan 2 konudan biri doğal olarak play-off’da ne olacağı. onu daha sonra, sezon gerçekten bitip eşleşmeler netleştiği zaman değerlendiririz. diğeri ise geride kalan uzun maratonda öne çıkan oyuncular. amerikan kültürü her tür eğlencesi için kahraman yaratmayı çok önemsediğinden dolayı, sezon sonunda dağıtılan ödüller de büyük önem taşıyor. aynı oscar gibi bir çeşit rüştünü ispat, övgülerin cisimleşmesi anlamı taşıyor.
nba’in dağıttığı 6 ana ödüle bakarak sezon boyunca en çok dikkat çeken hikayeleri de görmek mümkün. ancak biz ödüllere bakıp, favorileri belirlerken bunu hem amerikan hem de türk usulü yapacağız. neden derseniz? ödülleri yaklaşık basından 130 kişilik bir jüri belirliyor. onların oylarıyla seçim yapılıyor. özellikle son yıllarda modern istatistiklerin öne çıkması, yeni ve daha objektif bakış açısıyla ligi takip eden genç yazarlar grubunun bu jüride daha çok yer alması ile bu seçim çok daha sağlıklı gerçekleşmeye başladı. ancak amerikalılar’ın “güzel hikaye” ve “sonuç odaklı” yaklaşımı halen kültürlerinin birer parçası.
sezon boyunca yaşanan çok ilham verici bir hikaye veya aldığı sonuçlarla çok dikkat çeken takım ve oyuncuları çok daha değerli görüyorlar. bunda temelde bir sakınca yok elbette ama bu zaman zaman “artistik puanların” “teknik puanların” önüne geçmesine, takım başarılarının bu bireysel ödüle etki etmesine neden oluyor. kısacası gişede çok başarılı olmuş bir filmin oyuncusu, daha az başarılı olan bir oyuncuya oranla daha başarılı bir iş çıkarmış görünürken (oscarlar da bu yoldan gitse leonardo dicaprio bu çileleri çekmezdi herhalde) aynı şekilde çok tartışmalı american sniper türü bir karakteri oynamak, karayip korsanları’nda jack sparrow oynamaktan daha “kıymetli” addediliyor. (johnny depp o rolle efsane bir iş çıkarmıştı bunu da araya sokayım.) o yüzden 6 ödül için de amerika’da kim favori ve ben olsam kime oy verirdim diye iki farklı isim üzerinde duracağız.
favori: stephen curry
gönüllerin favorisi: james harden
amerika’da en değerli olmak için takımı başarıya taşımak şart. o başarı de en kötü ihtimalle takımını tüm ligde ilk 5 sıraya sokmaktan geçiyor. o yüzden ligi altüst eden, tüm istatistiklerin birleşimiyle oluşurulan per’de (oyuncu verimlilik derecelendirmesi) açık ara lider olan anthony davis otomatik olarak devre dışı kalıyor. keza son 2 ayda sahaya teen wolf filminden fırlamış gibi çıkan russell westbrook (bu dönemde 30 sayı, 9 ribaund, 10 asist, 2 top çalma ortalamaları yakaladı) da. gönüllerin favorisi olamamalarının nedeni ise kısmen performanslarının takıma tam yansımaması ama kısmen de sezon içinde 10’un üzerinde maçı kaçırmış olmaları. kısaca devamsızlık da etkili.
bir diğer önemli aday ise lebron james ama o da son yıllarda ligi ezip geçen dominant oyunundan bir tık aşağıda performans gösterdiği için sanki geri adım atmış gibi görünüyor geçmiş yıllara oranla. hele hem bireysel, hem takım olarak yavaş başladıkları sezonda kriptonit görmüş süpermen durumuna düştüğü için herkesin gözünde eski büyüsünü kaybetti. nitekim hem o hem cleveland toparlansa da bu algıyı kıracak olağanüstü bir dönem de geçirmedi. ayrıca bu sezonki 25.5 sayı, 6 ribaund, 7.5 asist ve 26 per rakamları da geçmiş yıllardaki ezici istatistiklerden uzak.
curry ve harden nefis sezonlar geçirdiler. curry per’de 28-27 önde harden’a karşı. takımı da birinci sırada. ayrıca hem saha içindeki oyun stili, hem de saha dışındaki genel sempatisi ile daha sıcak bir tercih. her açıdan sonuna kadar hak ediyor. ancak harden sezon boyunca takımın tüm diğer parçaları uzun veya kısa sürelerle sakatlık yaşayıp takımdan uzak kalırken bile sürekli houston’ı taşıyan ana parça oldu. oyunu hiç düşmedi, hiç sarsılmadı. oyuncunun takım başarısına katkısı bundan daha keskin şekilde kolay kolay örneklenemez muhtemelen.
favori: draymond green
gönüllerin favorisi: marc gasol
green’in takım arkadaşlarını da ateşleyen bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, oyun kurucudan pivota kadar hemen her rakibi savunabilmesi gerek teknik, gerek psikolojik olarak büyük fark yaratıyor. stephen curry ve harrison barnes gibi savunmada sorunları olan oyuncuları ancak green gibi bir jokere sahip olarak dengeleyebilirsiniz. hem de ne dengeleme. bu sayede golden state ligin en iyi savunmasına sahip.
ancak green’den bir tık yukarıda marc gasol. basketbolda çember savunma rolü, her adamı savunmaktan bile önemli. hele bunu gasol gibi sürekli doğru zamanda doğru yerde olarak yapıyorsanız. gasol’ün stili göz alıcı değil belki, modern zamanlarda savunma yer kaplamaktan çok, her yere yetişerek yapılıyor belki ama gasol bütün bunların bir adım önünde. savunmayı en proaktif yapan oyuncu o. bu sene hücum esnekliğini arttırmak için biraz yapısını değiştiren grizzlies halen 4. en iyi savunmaysa bunda en büyük pay gasol’un olmalı.
rudy gobert ve anthony davis yakın zamanda en büyük caydırıcı güçler olmaya doğru gidiyorlar. biraz daha tecrübe kazanıp, zamanlamayı daha doğru yapmaya, daha proaktif oynamaya başladıkları anda zaten bu ikiliden başka birinin ismini telaffuz etmek zor olacak ama en azından bu sezon için green-gasol’ün yarım basamak arkasındalar.
favori: jimmy butler
gönüllerin favorisi: jimmy butler
ölçülmesi en zor alanlardan biri en çok gelişme gösteren oyuncu. neye göre gelişim? hassan whiteside gibi tamamen yoktan var olarak bir anda ligin önemli pota altı silahlarından birine dönüşmek mi daha önemlidir yoksa anthony davis gibi doğal yeteneklerini iyice beceriye dönüştürüp, süper bir potansiyelden süper bir yıldıza dönüşmek mi? ikisi de güçlü ve değerli argümanlar. draymond green ve rudy gobert de iyi adaylar bu ödül için.
ancak jimmy butler gibi ikincil bir rolden bir anda takımın yıldızına dönüşmek, savunmada ve hücumda, bireysel hemen her ölçekte 2-3 basamak çıkmak daha total bir gelişim ölçütü. butler tamamlayıcı bir yedekten çıkıp, hem hücum hem savunmada iddialı bir takımın liderine dönüştü bu sezon. hem rakamları, hem yüzdeleri arttı. belki sezona girdiği hızı ufak tefek sakatlıkların da etkisi ile biraz kesilmiş olabilir ama yan rolden başrole bu kadar etkili bir geçiş çok nadir görülür.
favori: lou williams
gönüllerin favorisi: rudy gobert
williams, jamal crawford’un yıllardır başarıyla taşıdığı “oyuna girer, sayımı atarım. başka işlere de, takım yapısına da fazla karışmam” ekolünün yeni jenerasyondaki belki de en iyi temsilcisi. elbette crawford halen o alanda kral ama bu sene önemli sayıda maç kaçırdığı için williams biraz daha öne çıkıyor. bu yaklaşımda bir sakınca yok elbette. pek çok takım kurgularını ilk beş üzerine inşa ediyor ve toplu halde oyuncu değiştirerek ikinci beşin sadece ‘idare etmesini’ istiyor. 4 inatçı savunmacı ve 1 tane williams-crawford türü bir şekilde 5 kişiye karşı bile skor bulabilen oyuncu formülü son derece pragmatist bir çözüm. etkili ve yeterli de oluyor. o yüzden williams ve crawford değerli. aslına bakılırsa bu ödülün tanım olarak belki de en hakkını veren isimler.
ancak modern oyunda artık takımı aslar ve yedekler olarak bölmek en iyi yöntem değil. kenardan gelip takımı batmaktan kurtarmak değil fark yaratmak, oyunu değiştirmek daha önemli. bu açıdan rudy gobert’in yarattığı fark çok daha önemli. aslında gobert’e 6. adam demek de çok doğru değil belki ama bu ödülün standartı sezonda maçların yarısından çoğunda kenardan gelmeyi gerektiriyor. gobert de bu şartları yerine getiriyor. fransız oyuncunun asıl etkisi ilk beşe yerleştikten sonra anlaşıldı belki ama o daha az süre alırken bile bunu yapıyordu. utah, o zorlu batı’da bile gobert’in ilk beşe yerleşmesinden sonra ligin en iyi savunmalarından birine sahip oldular. gobert rakiplerini boyalı alanda en düşük yüzdeye mahkum eden uzun konumunda şu anda. ve utah o ilk beşe yerleştikten sonra o zorlu batı’da bile en iyi takımlar arasına girdi. belki ana rolü yedek olmak değildi gobert’in. ama gerçek bir altıncı adam olarak oyuna girdi ve her şeyi baştan aşağı değiştirdi.
favori: andrew wiggins
gönüllerin favorisi: andrew wiggins
bir ara olağanüstü bir seviyeye çıkan beklentilerin de etkisiyle bu sezonki çaylak sınıfı hayli sönük kaldı aslında. hele en ön plandaki isimlerden joel embiid daha sezon açılmadan, jabari parker ve julius randle da hemen ilk bölümde sezonu kapatınca önemli bir yara almışlardı ama diğer isimler de pek öyle ligin altını üstüne getirmediler.
çaylak bir oyuncunun istikrarlı olmasını beklemek fazla iyimserlik olur. o açıdan hemen tüm adaylar iniş-çıkışlar yaşadılar. nerlens noel, nikola mirotiç (bu ikisi de tam çaylak sayılmaz aslında ama teknik olarak ilk sezonları) zaman zaman çok etkili oldular. sezona felaket giren ama düzenli olarak daha iyiye giden elfrid payton da açık ara “en çok gelişme gösteren çaylak” oldu ama hiçbiri wiggins’in genel etkisini yaratamadı. en büyük yıldızını sezon başında gönderen, yıl boyunca sakatlıklarla boğuşan bir takımda beklemediği kadar erken lider rolü almak zorunda kaldı wiggins ve zaman zaman çok etkileyici ama daha önemlisi hemen her zaman geri adım atmayan bir performans gösterdi.
favori: steve kerr
gönüllerin favorisi: mike budenholzer
kerr ilk sezonunda en yüksek galibiyet yüzdesine ulaşan koç oldu nba tarihinde. potansiyelli bir takımın o potansiyeline tamamen ulaşmasını sağladı. adaletli bir anlayışla, modern, göze hoş gelen bir takım yarattı. nba birincisi oldu. takımın prangalarını söktü, özgürlük verdi ama bunu yönlendirdi, oyuncuların şöhretine değil oyununa prim verdi. bunu büyük oranda pozitif enerjiyle başarıp çok da olumlu bir atmosfer yarattı. bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.
ancak mike budenholzer’ın atlanta’da yaptığı da küçük çaplı bir mucize. sadece san antonio spurs’ün yeni bir versiyonunu yaratması zaten başlı başına bir başarıyken, bunu satılma aşamasında olan, sezon öncesi yöneticisi büyük bir skandala karıştığı için tamamen gözlerden uzaklaşan bir yapıda başardı. hem de yıllardır konformizmin sözlük karşılığı olan bir takımda, nba’in en takımıyla ilgisiz şehrinde yaptı bunları.
kaan kural 1974 ankara doğumlu. robert kolej ve boğaziçi üniversitesi'ni bitirdikten sonra 1996'da yeni yüzyıl'da başladığı basketbol yazar ve yorumculuğu kariyerine sabah, vatan ve ntv'de devam etti.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar