Görüş

Güvenlik ve özgürlük ikileminde iç güvenlik paketi

Kamu düzeninin sağlanması, tüm bireylerin hak ve özgürlükleri ile huzurunun korunması devletin temel görevidir. Ancak devlet bunu yaparken güvenlik ve özgürlük dengesini korumalı, özgürlükleri güvenliğe feda etmemeli ve aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını önlemelidir.

Konular: Türkiye, Siyaset
Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesi beklenen iç güvenlik yasa tasarısı kolluk kuvvetlerine tanınan yetkileri genişletiyor. [Fotoğraf: AA-Arşiv]

kamuoyunda iç güvenlik yasa tasarısı olarak anılan kapsamlı düzenleme, meclis içişleri komisyonunda kabul edildikten sonra ciddi tartışmalarla birlikte genel kurul gündemine geldi. ancak eleştirilerin de etkisiyle hükümette oluştuğu tahmin edilen tereddütler, üç haftadır tasarının ertelenmesine sebep oluyor. 2013 yılının haziran ayındaki gezi parkı eylemleri ve son yıllarda zaman zaman tırmanan ancak 6-7 ekim 2014 tarihli kobani olayları sırasında birçok ölüme de sebep olarak tehlikeli boyutlara ulaşan toplumsal olaylar, bu tasarının temel sebebi olarak açıklanmaktadır.

bu tasarıdan bağımsız bir şekilde genel olarak belirtmek gerekir ki; temel hak ve özgürlüklere ilişkin bu tür kapsamlı ve önemli düzenlemelerin, konuyla ilgili farklı kesimlerce yeterince tartışılması ve olgunlaştırılması sonrasında meclise sunulması ve tepkisel düzenlemelerden kaçınılması, anayasa’ya ve hukuka uygun, daha etkili ve uzun vadeli düzenlemeler yapılmasını sağlayacaktır. nitekim, yargıya ve temel haklara ilişkin 2014 yılında yapılan bazı tepki kanunları, cumhurbaşkanından dönmüş, meclis tarafından kısa bir süre sonra değiştirilme ihtiyacı hissedilmiş veya anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

genel hatlarıyla iç güvenlik tasarısı

yasa tasarısına yakından bakıldığında dört bölümden oluştuğunu, temel haklara ilişkin asıl tartışmaların birinci bölümde yoğunlaştığını görüyoruz.

ikinci bölümde, polis amirlerinin rütbe terfilerinde liyakate dayalı bir sistem getirilmekte, kadrolara ilişkin düzenlemeler yapılmakta ve emniyet teşkilatına bağlı eğitim kurumları bazıları kapatılarak yeniden yapılandırılmaktadır.

tanık ve mağdurların ifadelerinin konutlarında alınmasına ilişkin düzenlemenin, karakolların evlere taşınması anlamına geleceği eleştirisine hak vermek mümkün değildir.

by Cem Duran Uzun

üçüncü bölümde, kolluk yetkisine sahip jandarma genel komutanlığı ve sahil güvenlik komutanlığının üzerinde, bu alanda asıl sorumlu ve yetkili olan içişleri bakanlığının yetkileri ve denetimi, parlamenter demokratik bir rejimin temel gereklerine uygun olarak artırılmaktadır. bu kurumlardaki general ve amiral rütbesinde olmayan yetkililer ile il ve ilçe jandarma komutanlarının atanması, denetlenmesi ve görevden uzaklaştırılması gibi işlemlerin içişleri bakanlığınca yapılması öngörülmektedir.

dördüncü bölümde ise; vatandaşın devlet için değil, devletin vatandaşa hizmet için var olduğu düşüncesi gereğince; nüfus, kimlik, adres kayıt, vatandaşlık ve pasaport gibi işlemlerdeki bürokratik süreçler kaldırılmakta veya azaltılmaktadır. nüfus kayıt örneği ve yerleşim yeri (ikamet) belgesinin e-devlet üzerinden temini, bir kereye mahsus isim ve soyisim değişikliğinin mahkeme kararı olmaksızın il ve ilçe idare kurulu eliyle yapılması, mirasçılık belgesinin nüfus müdürlüklerince verilmesi ve doğum ve ölüm sonrası işlemlerin nüfus müdürlüklerine gitmeden bildirimle yapılabilmesi gibi çok sayıda yaşamı kolaylaştıracak ve vatandaşa güven duyulduğunu hissettirecek yenilikler getirilmektedir.

özgürlük ve güvenlik arasında

paketle ilgili asıl eleştiriler birinci bölümde yoğunlaşmaktadır. bu düzenlemelerden, istihbari dinlemeye getirilen üçlü denetim; müşteki, tanık ya da mağdur ifadelerinin konutlarında ya da iş yerlerinde alınması imkânı ve bonzai olarak anılan sentetik maddelerin eroin benzeri maddeler kapsamına sokularak cezasının artırılması genel olarak kamuoyunda olumlu karşılanmıştır. bunlardan tanık ve mağdurların ifadelerinin konutlarında alınmasına ilişkin düzenlemenin, karakolların evlere taşınması anlamına geleceği eleştirisine hak vermek mümkün değildir. bu düzenleme hasta ya da özürlü insanların ifadelerinin alınmasını kolaylaştıracağı gibi emek ve zaman israfını da önleyecektir. bu eleştirilerin toptancı savunma ya da toptancı karşı olma yaklaşımının bir sonucu olduğu görülmektedir.

bu olumlu düzenlemelerin yanında, tasarıdaki sorunlu önerilerin başlıcaları, kolluk kuvvetlerine tanınan yetkilere ilişkindir. hâkim kararı aranmaksızın kolluk amirinin emri ile kişinin üstünün, eşyasının ve aracının aranması ve suçüstü hâli olmak kaydıyla kolluk amirlerine 24 saate kadar ve bazı hâllerde 48 saate kadar gözaltı kararı verme yetkisinin tanınması ile valilere kolluk memur ve amirlerine suçun aydınlatılması için emir verme yetkisi tanınarak adli kolluk amiri sıfatı verilmesi ciddi eleştiriler almıştır. bu düzenlemelerle, yargı organlarına tanınan bazı yetkilerin doğrudan kolluğa verilmesi söz konusudur. bu tür yetkilerin hâkim ve savcılara verilme sebebi, bu işlemlerin temel haklara sınırlama getirmesi ve bu sebeple özgürlüklere güvence sağlama amacıdır. arama ya da gözaltı yapıldıktan sonra hâkim onayına sunulması sorunu gidermez; çünkü arama ve gözaltı işlemleri -belki de hukuka aykırı bir şekilde- zaten kişiye uygulanmıştır. bu sebeple bu önerilerin kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkeleri açısından olduğu kadar insan haklarının korunması yönünden de sorunlu olduğu görülmektedir.    

polisin kendisine ya da başkalarına karşı molotof vb. patlayıcı ve yanıcı madde ile saldırıda bulunanlara karşı saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve gerektiği ölçüde silah kullanma yetkisini tanıyan madde eleştirilmiş ve polislerin göstericilere karşı keyfi bir şekilde silah kullanacağı söylenmiştir. aslında gerek türk ceza kanunu'nun “meşru müdafa” ve “zaruret hâline” ilişkin genel hükümleri, gerekse silah kullanımını düzenleyen yasalar, polise tasarıdaki bu yetkiyi zaten vermektedir. polis kendisine ya da başkalarına yönelik molotof ve benzeri bir silahla yapılan saldırıyı önlemek için zorunluysa ve gerektiği şekilde silah kullanma yetkisine sahiptir. bu hükmün, şiddet eylemlerine yönelik tepki sebebiyle polisin bu yetkisinin vurgulanması amacıyla konulduğu görülmektedir. ancak, polisi silah kullanımında cesaretlendiren bu tür düzenlemelerin, geçmişte yaşam hakkı ihlallerine sebep olduğu eleştirileri de tamamen göz ardı edilemez. bu sebeple düzenlemede, zorunluluk hâlinde ve gerektiği kadar kullanılması koşullarının vurgulanması yerinde olacaktır.

herhangi bir suç işlemeden ve saldırıda bulunmadan sadece yüzü kapatmaya asgari 2,5 yıl hapis öngörülmesi çok orantısız bir cezadır. bu düzenlemeler yaşam hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği ve ifade özgürlüğü gibi hak ve özgürlükler bakımından orantısız sınırlamalar getirmektedir ve bu sebeple yeniden ele alınmalıdır.

by Cem Duran Uzun

toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde ateşli silahlar veya molotof, demir bilye, sapan gibi yaralayıcı silah taşıyanlar ve yüzünü gizleyenlere yönelik cezaların artırılarak 2,5 yıldan 5 yıla kadar çıkarılması, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin diğer bazı cezaların artırılması ile toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde suç işlenmesi gibi çeşitli durumların tutuklama nedeni sayılması bir diğer eleştiri noktasıdır. öncelikle belirtmek gerekir ki, molotof ve sapan taşımaya verilen cezanın silah taşımaktan daha fazla olduğu iddiası doğru değildir. tasarının 3. maddesinin 2. fıkrasındaki hükümde her iki durumda da aynı ceza öngörülmüştür. ayrıca son dönemdeki bazı kararlarında yargıtay zaten molotofu silah olarak kabul etmekteydi. ancak molotof ve sapan gibi aletlerin taşınmasına ateşli silah bulundurma ile aynı şekilde yüksek cezaların öngörülmesi kamu düzenini sağlamak için zorunlu, elverişli ve orantılı düzenlemeler midir, sorusu tekrar sorulmalıdır. ayrıca, herhangi bir suç işlemeden ve saldırıda bulunmadan sadece yüzü kapatmaya asgari 2,5 yıl hapis öngörülmesi çok orantısız bir cezadır. bu düzenlemeler yaşam hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği ve ifade özgürlüğü gibi hak ve özgürlükler bakımından orantısız sınırlamalar getirmektedir ve bu sebeple yeniden ele alınmalıdır.

avrupa ülkelerindeki durum

bu kanun tasarısı ile getirilen düzenlemelerin, avrupa birliği normlarına uygun olduğu ve benzeri düzenlemelerin batı ülkelerinde de bulunduğu hükümet tarafından savunulurken, muhalefet bunların avrupa kriterlerine tamamen aykırı olduğunu ileri sürmektedir. bu konuda da toptancı bir yaklaşımdan kaçınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olarak, yargıya ait bazı yetkileri kolluk makamlarına veren hükümlerin benzerlerinin avrupa ülkelerinde olduğunu söylemek zordur. ancak, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yönelik polisin yetkilerini artıran ve cezalar öngören uygulamaların örnekleri, özellikle son yıllarda yaşanan şiddet hareketleri sonrasında çoğalmaktadır. ceza miktarları farklı olmakla beraber molotof kokteylini yasaklamayan ve cezalandırmayan ülkeye rastlamak zordur. gösterilerde yüzü kapatmayı ya da maske takmayı yasaklayan ve çeşitli hapis cezaları öngören abd, kanada, ingiltere, fransa, almanya ve ispanya başta olmak üzere çok sayıda batılı ülke bulunmaktadır.

bu düzenlemelerin toplumsal olaylardaki şiddet hareketleri sebebiyle önerildiği anlaşılmaktadır ve bu konuda toplumda da benzer hassasiyetlerin oluştuğu açıktır. kamu düzeninin sağlanması ve tüm bireylerin hak ve özgürlükleri ile huzurunun korunması devletin temel görevidir. ancak devletin bunu yaparken güvenlik ve özgürlük dengesini koruması, özgürlükleri güvenliğe feda etmemesi ve aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını önlemesi gereklidir. bu dengenin kurulması konusunda, hem anayasa’mızda hem de insan hakları sözleşmelerinde yer alan birtakım evrensel ilkeler vardır. kamu düzeni ve güvenliği sağlanırken özgürlüklerin özüne dokunmamalı yani özgürlüğü kullanılamaz hâle getirmemelidir. aynı zamanda ölçülü olmalı; sınırlamada başvurulan araç sınırlama amacı için zorunlu, elverişli ve orantılı olmalıdır. toptancı ret ya da kabul yaklaşımlarından uzak, bu temel ilkeler çerçevesinde paketin bazı maddelerinin yeniden ele alınması ya da tamamen çıkarılması gereklidir.

yrd. doç. dr. cem duran uzun, çankaya üniversitesi hukuk fakültesi öğretim üyesi. ankara üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu. ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü kamu hukuku bölümü'nde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. 2007 yılında university of north carolina at charlotte’ta (uncc) bir yıl süreyle misafir araştırmacı olarak çalıştı. uzun'un "anayasa hukuku açısından siyasi partilerin finansmanı" (adalet yayınevi, 2009) başlıklı bir kitabı bulunmaktadır.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Cem Duran Uzun

çankaya üniversitesi hukuk fakültesi öğretim üyesi. ankara üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu. ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü kamu hukuku bölümü'nde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;