Görüş

İran'a karşı 'Sünni Cephe' miti ve Türkiye

Bölgesel şartlar gereği Türkiye ile Suudi Arabistan arasında yoğunlaşan temaslar, "Sünni Cephe" çalışmalarının adımı olarak yorumlanmamalı. Resme bütüncül bakıldığında, Türkiye'nin "Sünni Cephe" peşinde olduğu savının bir mit olduğu açıkça görülebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mart 2015'te Suudi Arabistan'a giderek Kral Selman ile görüşmesi, Ortadoğu medyasında yakından takip edildi. [Fotoğraf: AA/Getty]

cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan'ın mart 2015 başında gerçekleştirdiği suudi arabistan ziyareti, hem türkiye içinde hem de ortadoğu'da yeni bir tartışmanın başlamasına neden oldu: "sünni cephe". uzun süredir zaman zaman gündeme gelen bu konunun belirgin şekilde tartışılması, sadece cumhurbaşkanı erdoğan’ın suudi arabistan ziyaretiyle açıklamak doğru olmaz. bölgede yaşanan iran merkezli gelişmelerin alevlendiği bir zamanda erdoğan’ın bu ziyaretinin, zamanlama açısından tartışmayı hızlandırdığı söylenebilir.

son yıllarda ortadoğu’da yaşanan karmaşadan iran’ın faydalandığını söylemek mümkün. iran’ın, 1979 islam devrimi'nden beri inşa etmekte olduğu "direniş ekseni", abd’nin 2003’teki irak işgali ve suriye’de 2011’de başlayan iç savaş sonrasında, bölge siyasetini ciddi şekilde etkiler hale geldi. hizbullah vasıtasıyla lübnan’da, beşşar esad’ı ne pahasına olursa olsun iktidarda tutmaya çalışarak suriye’de, şii gruplara destek vererek ve bizatihi kendi unsurlarını bulundurarak irak’ta ve son olarak husileri himaye ederek yemen’de varlık göstermesiyle birlikte iran, ortadoğu’da güçlenerek etkisini artıran bir profil ortaya çıkardı. ayrıca iran ile (bm güvenlik konseyi’nin beş daimi üyesi ve almanya’dan oluşan) p5+1 ülkeleri arasındaki nükleer müzakerelerin olumlu sonuçlanacağı beklentisi, yakın gelecekte iran’ın bölgesel etkisinin daha da artacağı hissini kuvvetlendirdi.

"sünni cephe" tartışmasının gündeme gelmesine, iran ve bölgedeki iran yanlısı medya ile bazı sünni arap ülkelerinde yapılan açıklamalar ve kaleme alınan yazılar önemli ölçüde katkı sağladı.

by Mehmet Şahin

bu tablo karşısında, başta körfez ülkeleri olmak üzere, sünni arap dünyasında iran’ın bölgesel etkisinin yayıldığı tartışmalarının yoğunlaşmasına rağmen iran, bildiğini okumaya devam ediyor.

cumhurbaşkanı erdoğan’ın tam da söz konusu tartışmaların yaşandığı dönemde suudi arabistan’ı ziyaret etmesi, "sünni cephe" tartışmalarını yeniden ateşledi. "sünni cephe" tartışmasının gündeme gelmesine, iran ve bölgedeki iran yanlısı medya ile bazı sünni arap ülkelerinde yapılan açıklamalar ve kaleme alınan yazılar önemli ölçüde katkı sağladı.

iran ve bölgedeki iran yanlısı medyanın, bir süredir suudi arabistan, katar, türkiye ve mısır gibi ülkelerin bir araya gelerek bir "sünni cephe" oluşturma çabası içinde olduklarını yaymaya çalıştığı görülüyor. böylece bir "sünni cephe" miti yaratılarak iran’ın bölgedeki şii halkı etkilemek ve kendi kontrolünde tutmasının kolaylaştırılması hedefleniyor. kısaca, tahran, "sünni cephe" korkusu ile “direniş ekseni”ni tahkim etme ve geniş alanlara yayma çabası peşinde. sünni arap ülkeleri ise iran’ın artan bölgesel etkisini azaltmak ve durdurmak için birlikte hareket etme çabalarını hızlandırma arayışındalar. ancak iran ile suudi arabistan arasında bölgede yaşanan siyasal rekabetin mezhepsel argümanların dahil edilerek sürdürülmesi, bölgeyi son derece olumsuz etkiliyor.

türkiye, mezhepçi siyasetin dışında duruyor

erdoğan’ın ziyareti bahane edilerek, türkiye’nin de içinde yer aldığı bir "sünni cephe" kurulmaya çalışıldığı savının yanlışlığı, ankara’nın yakın geçmişteki ortadoğu politikasına bakarak anlayabiliriz.

türkiye her ne zaman kendi inisiyatifi çerçevesinde bir komşusu ve ortadoğu ülkesiyle ilişki geliştirmeye kalkışsa, hemen bir suçlamayla karşı karşıya kalıyor. nasıl mı? işte bazı örnekler:

-2008’den itibaren türkiye bazı komşu ülkeleriyle yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmaları (ydsi) yapmaya başlayınca neo-osmanlıcılık yapmakla suçlandı. aslında türkiye’nin yapmak istediği neo-osmanlıcılık değil yaklaşık yüz yıldır uzak durduğu bölgesine özellikle ekonomik anlamda eklemlenmek istiyordu.

-2010 yılında iran üzerinde, abd ve avrupalı devletlerin baskısı ambargolarla birlikte iyice artmıştı. türkiye bu dönemde brezilya ile birlikte, batı’nın baskısına aldırmayarak, iran’ın barışçıl nükleer teknolojiye sahip olma hakkının olduğunu düşünerek iran’a destek verdi. bu destek sonrasında hem türkiye içinde hem de batı dünyasında, "türkiye’nin ekseni mi kayıyor?" tartışmaları yapıldı.

-ocak 2011’de yaşanan halk ayaklanmaları sonrasında mısır’da demokratik siyaset yollarının açılması, müslüman kardeşler (ihvan) hareketini iktidara taşıdı. bu süreçte ankara-kahire ilişkileri gelişirken, filistin/israil ve suriye meselelerinde olduğu gibi, iki ülke bölgesel konularda paralel düşünmeye başladı. bu dönemde de türkiye, ihvancı olmakla suçlandı.

-mart 2015’te bölgesel siyasi atmosferinde etkisi ile türkiye ile suudi arabistan arasında yoğunlaşan temaslar, "sünni cephe" çalışmalarının bir adımı olarak yorumlandı.

türkiye’nin ortadoğu devletleriyle ilişkileri sürecinde yaşananlardan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: bölge devletlerinin kendi inisiyatifleriyle ne ikili ilişkilerini geliştirilmeleri ne de bölgesel girişimlerde bulunmaları isteniyor. oysa türkiye, bugüne kadar olduğu gibi şimdi de, ortadoğu ülkeleriyle ikili ilişkilerini geliştirmek, aynı zamanda bölgesel istikrarı yakalamak ve sürekli kılmak için her gelişen ülke gibi yoğun çaba harcıyor. dolayısıyla cumhurbaşkanı erdoğan’ın suudi arabistan ziyareti de bölgeye yapılan bu türden ziyaretlerden bir olarak görülmelidir.

son dönemde iran lehine bölgesel denge bozuldu. dolayısıyla bu ortamda türkiye’nin aldığı/alacağı tavır, mezhepsel yaklaşım olarak değil, bölgesel dengenin sağlanması yolunda atılan adım olarak yorumlanmalı. 

by Mehmet Şahin

ankara, ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini mezhepsel bağ üzerinden yürütüyor/yürütmemeli. zira mezhepsel tabanda yürütülecek siyaset, ne türkiye’ye ne de bölgeye katkı sağlar. islam dünyasının siyasi tarihi, bunu en acı ve maliyetli bir şekilde bize göstermiştir. mezhepsel çatışmaların arttığı ve bu yöndeki algıların tavan yaptığı bir dönemde bölgenin önemli ülkelerinden biri olan türkiye’nin soğukkanlı bir şekilde mezhepçi yaklaşımdan uzak durarak hareket etmesi, hem kendisi hem de bölge için hayati derecede önemlidir.

bölgenin içine düştüğü siyasal, toplumsal ve mezhepsel açmazın, gerek iran’ın gerekse de irak ve şam islam devleti (işid) benzeri radikal örgütlerin görünürlüğünü arttırdığı açık. böylesi bir ortamın oluşmasında, başta mısır ve suudi arabistan olmak üzere, sünni arap ülke yönetimlerinin hataları büyük rol oynadı. arap baharı ile ihvan’ın siyasal alanda demokratik süreci benimseyerek etkinlik kazanmasından korkan arap siyasal elitinin ihvan karşıtı tutum takınması, o köklü hareketi siyasal alanın dışına iterken, bölgede iran ile radikal örgütler ve grupların önünü açtı. önümüzdeki süreçte arap siyasal eliti, şüphesiz bu tarihi hatasının farkına varacak.

küresel değişim süreçlerinde olduğu gibi bölgesel değişimlerin yaşandığı zaman ve mekanlarda, bozulan dengenin sağlanması çabası her zaman olmuştur. kendi yakın çevresinde siyasal dengenin bozulmasına, her devletin olduğu gibi, türkiye’nin de kendi çıkarları çerçevesinde tepki koyması kaçınılmazdır. çünkü son dönemde irak, suriye ve yemen örneklerinde görüldüğü üzere iran lehine bölgesel denge bozulmuştur.

türkiye’nin aldığı/alacağı tavır, yukarıda örneklerle açılandığı üzere, mezhepsel bir yaklaşım olarak değil, bölgesel dengenin sağlanması yolunda atılan bir adım olarak yorumlanmalıdır. nitekim türkiye, sünni ülkelerin önde gelenleri olan suudi arabistan ve mısır ile de ciddi anlaşmazlık içerisinde. hatta şuan türkiye’nin şii iran ile ilişkileri, sünni abdulfettah sisi yönetimindeki mısır ile ilişkilerinden daha iyi durumda.

sonuç olarak, ankara'nın ortadoğu ve islam dünyası politikaları, tekil olaylar üzerinden değil bütüncül yorumlanmalıdır. resme bütüncül bakıldığında, türkiye'nin "sünni cephe" peşinde olduğu savının bir mit olduğu açıkça görülebilir.

doç. dr. mehmet şahin, stratejik düşünce enstitüsü başkan yardımcısı, gazi üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve akademik ortadoğu dergisinin eş-editörü. iran, suriye, israil, 2. körfez savaşı konusunda yayınlanmış dört ortak edit kitabı ve 'din-dış politika ilişkisi: abd örneği' (barış kitap basın yayın, 2009) başlıklı bir telif eseri bulunuyor. ortadoğu, uluslararası politikada din ve türk dış politikası alanlarında çalışıyor.

twitter'dan takip edin: @teopolitik

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Mehmet Şahin

stratejik düşünce enstitüsü (sde) başkan yardımcısı, gazi üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve akademik orta doğu dergisinin eş-editörü. orta doğu teknik üniversitesi (odtü) tarih bölümü'nden mezun oldu. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;