Görüş
IŞİD ve küresel neoliberal sistem
IŞİD, şu günlerin normal olmadığını ilan ediyor. Şayet kıyamet yakın değilse yaşadığımız dönüşümü, küreselleşme ve neoliberalizm sözcükleri tanımlıyor. Hızla artan eşitsizlik ve yoksulluk ortasında IŞİD'in sahneye çıkması, bardağı taşıran noktada olduğumuzun göstergesi.

irak ve şam islam devleti (işid), ocak 2015 başlarında yeni bir infaz videosu yayınladı. videoda küçük bir erkek çocuğunun, örgütün rus ajanı olmakla suçladığı iki kişiyi öldürdüğü görülüyordu. çocuk yaşta bir infazcı kullanmak, işid'in giderek evrim geçiren korkunç yöntemlerinin son örneği. örgüt son bir yılda, yakarak öldürmekten kafa kesmeye, kölelikten iraklı ezidi azınlığı yok etme çabalarına kadar uzanan şok edici taktiklere başvurdu.
işid'in kuzey afrika'dan ortadoğu'ya muhtelif temsilcilerinin barbarca eylemlerini düşünüp örgütün uyguladığı o hiçbir ahlaka sığmaz şiddeti islamiyetin tam kalbindeki bir tür karanlık olarak hayal etmek kolay olurdu. oysa paramparça olmuş uzuvlar, kesik kafalar, ölüm yürüyüşleri, imha kampları ve son 200 yılda tanık olunan soykırımlar ve ideolojik vahşetlerden oluşan upuzun liste, bizlere insanların ne denli kolayca gaddarlaşıp birbirilerini öldürebildiklerini hatırlatıyor.
şiddet, ortak insanlığımızın istisnası değil, kuralı. sorun, şiddeti nasıl anlayıp azaltabileceğimizde. bu bakımdan, düşünce kuruluşu brookings'in hazırlanan ve işid şiddetini anlamak için örgütün twitter faaliyetlerini mercek altına alan yakın tarihli analizi ve benzeri çalışmalar, kısıtlı bir değere sahip. zira sistemsel bir hastalığın sadece dışa dönük semptomlarını ele alıyorlar. bunun yerine otoriter sistemleri, keza o sistemlere zemin tanıyan ve 2011 arap ayaklanmaları ile yıkılmak istenen uluslararası düzeni analiz etmek gerekiyor.
işid'in yükselişi ve acımasızlığı tesadüf değil. bunlar, devrimcilerin "sistemi indirme" çağrılarını, tam da batı'nın uzun yıllardır kullanıp desteklediği şiddet kadar habis bir vahşet vasıtasıyla tamamına erdirmek isteyen yeni tür bir misillemenin ortaya çıkışını simgeliyor.
işid'i doğuran kaos ve anarşi
arap devletlerinin geçtiğimiz yüzyılın büyük bölümünde yürüttükleri otoriter düzen, gücün protestocuların talep ettiği biçimde yeniden dağıtılmasına izin vermedi. fakat bu düzen, hareketlerin çoğunu ezecek ya da asimile edecek güçte de değil. değişim isteyen kuvvetler ile otoriter sistemler arasında açılan güç boşluğu, işid gibi örgütler tarafından dolduruluyor. ancak yazar scott ritter'ın da altını çizdiği gibi, işid, "abd'nin irak'ı istila ve işgal etmesinden sonra çıkan kaos ve anarşiden doğdu."
işid açısından vahşet, hem örgütün iç enerjisi hem de islam düşmanı oldukları öne sürülen kesimlerin uyguladığı şiddeti ve bu şiddetin uzun yıllardır ayakta kalmasını sağladığı uluslararası siyasi ve ekonomik sistemin alt edilmesi için gerekli. abd'li yazar tom peters'ın 1987 tarihli thriving on chaos isimli kitabında da ifade ettiği üzere, kaosla büyümek muazzam bir güç gerektiriyor. işid de bunun farkında.
islamcı stratejist ebubekir naci, vahşetin yönetimi adlı 2004 tarihli kitabında şöyle diyordu: "cihadımızda sert olmazsak, yumuşaklığa yenik düşersek, bu durum, güç unsurunun kaybında önemli bir etken olur."
bunun sonucunda işid ve boko haram gibi örgütler, çoğu zaman dünyanın görüş alanı dışında yaşanan dehşet verici şiddeti siyasi sahnenin tam ortasına yerleştirerek, adeta bir toplu vahşet gösterisi yapmaya başladı. işid, uyguladığı şiddeti arttırdı. çünkü kurduğu sözde islam devleti'ni müslümanlar ile batı arasındaki son savaşın hazırlık zemini olarak gören bir dünya görüşünü temel alarak hareket ediyor.
terör araştırmacıları jessica stern ve j. m. berger, atlantic dergisi için kaleme aldıkları 8 mart 2015 tarihli makalede, örgüte dair, "aşırı şiddeti, bilerek ve isteyerek toplumun temel unsuru haline getirmesi, [işid'i] daha büyük bir karanlığa, kaçılması imkansız bir korku çukuruna yöneltecek." diyordu. işid, kaçışın gerekli ve hatta mümkün olduğuna inanmıyor. örgüt, uyguladığı vahşeti sadece çok daha şiddetli bir geleceğin, yani kıyamet günü'nün bir habercisi olarak görüyor.
dönüşüm anı
işid, yüksek sesle ve acımasızca, yaşadığımız şu günlerin normal olmadığını ilan ediyor. ve şayet kıyamet yakın değil ise bir dönüşüm anı yaşadığımız kesin. onlarca yıldır oluşum aşamasında bulunan bu dönüşümü de küreselleşme ve neoliberalizm gibi moda sözcükler tanımlıyor. kapitalizmin yeniden yapılandığı diğer dönemlerde de olduğu gibi, içinde bulunduğumuz dönem de hızla artan eşitsizlik ve yoksulluğun ortasında, benzerine rastlanmamış bir bölünme ve servet üretiyor. işid'in sahneye çıkarak hızlı bir şekilde yayılması, bardağı taşıran son noktada olduğumuzun bir göstergesi.
küreselleşmenin ayırıcı özelliklerinden biri de insanları yerel bağlam ve çevrelerinden koparıp yollarını başka yerlerde bulmaya zorlaması. bu da ya fiilen uzak diyarlara göç ya da kuvvetli dış güçlerin kültürel işgali neticesinde yerel kültürün tehdit altına girmesi ile gerçekleşiyor.
müslüman dünyasının zaman zaman küreselleşme güçlerine karşı başkaldırmışlığı var. örneğin; 1979 iran devrimi sırasında protestocular, yeni gelişen neoliberal sistemin olumsuz etkilerine doğrudan tepki göstermişlerdi. o dönemde gazeteci olarak ayaklanmayı takip eden fransız felsefeci michael foucault, tanık olduğu süreç hakkında, "bu belki de küresel sistemlere karşı ilk büyük ayaklanma. en modern ve en çılgınca başkaldırı biçimi." diye yazıyordu.
arap eleştirmenlerin insanlık dışı küreselleşme olarak tasvir ettiği neoliberalizmin etkisi dünden bugüne giderek arttı. bu durum, eşitsizlik ve yoksulluğun daha çoğalarak yaygınlaşmasından benzeri görülmemiş çevresel bozulmaya yol açmasına uzanan olumsuz sonuçlar doğurmasının yanında ilk arap baharı protestolarının da fitilini ateşledi. bilhassa müslüman gençler, hem batı'da hem de islam dünyasında sürekli bir gözetim, baskı ve esaret yoluyla hayatlarının ve kimliklerinin giderek daha çok başkalarının kontrolü altına girdiğine tanıklık ettiler.
arap ayaklanmaları ve occupy (işgal et!) hareketi, yozlaşmış rejimlerin iflah olmaz otoriterliğine ve bunları sürdüren küresel neoliberal sisteme verilmiş tepkilerdi. işid vahşeti de bunun bir diğer tezahürü. örgütün ölümcül vizyonu, abd ve başlıca diğer güçlerin, demokratik olmayan rejimlere destek yoluyla veya ciddi boyutlarda şiddet yaratıp çıkan kaostan faydalanarak bölgeyi daha fazla denetim altına almak suretiyle müslüman dünyası üzerinde kurduğu hakimiyete son verme amacı güdüyor.
dünya liderleri eğer chibok (nijerya), rakka (suriye) ya da musul'un (irak) yeni bir direniş modeli olmasını istemiyorlarsa, bölge ve dünya için gerçekten demokratik, adil ve sürdürülebilir bir model geliştirmek adına ne yapmaya hazırlar?
mark levine, uc irvine (kaliforniya irvine ünivesitesi) tarih bölümü'nde öğretim üyesi ve isveç’teki lund üniversitesi’nin orta doğu çalışmaları merkezi’nde misafir araştırmacı. kitaplarından bazıları: 'heavy metal islam: rock, resistance and the story of islam's generation-x' (random hause, 2008), 'impossible peace: israel/palestine since 1989' (zed book, 2009), 'one land, two states: israel and palestine as parallel states (uc press, 2014 - isveçli emekli büyükelçi mathias mossberg ile beraber).
twitter’dan takip edin: @culturejamming
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar