Görüş
Körfez güvenliği ve Ankara-Riyad koordinasyonu
Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerindeki iyileşme, İran ilerleyişiyle ve Sünni dünyanın çöküşüyle mücadele etmek için kapsamlı bir siyasi ve stratejik ortaklık seviyesine geçmek zorunda. Bu tür ilişki ve stratejik revizyonlar Arap bölgesinde yeni denklemleri tetikleyebilir.

husiler 20 ocak'ta yemen'in başkenti sana’da başkanlık sarayını ele geçirdiler, böylece cumhurbaşkanı abdu rabbuh mansur hadi ve başkalarının kendileriyle (zayıf ve göreceli de olsa) bir denge koridoru oluşturabileceği yönündeki tüm umutları suya düşürdüler. bu umut, sadece hadi için değil, onu buna teşvik eden arap körfez ülkelerine de çok pahalıya patlayan bir hatadır. bizler bugün yemen’in içinde bulunduğu ve orada kalmayacak tehlikeli durumu acilen ele almak zorundayız.
ayrıca, hiç hız kaybetmeden bölgeyi ele geçirmeye çalışan iran’ın planlarına dair zihnimizdeki tabloyu yeniden gözden geçirmeliyiz. iran, washington ve batı ile ilişkilerde yaşadığı hareketliliği kullanıyor ve bunu gerek sünni islam’la mücadele etme düşüncesi gerekse de batı'nın arap maşrik bölgesinde [akdeniz ile iran arası-levant] güçlü müttefiki olma yaklaşımı üzerinden yapıyor. batı, geçmişte her daim ayak dirediği iran’la anlaşmazlık dosyalarını ele alıyor; anlaşma sağlaması da muhtemel. bugün batı'nın iran’ın yükselişine yönelik tutumunun özeti budur.
abd sözcülerinin açıklamaları washington yönetiminin tavrını net şekilde ortaya koyuyor. abd hükümeti (her arap vatandaşı için aşikâr olan) husilerin iran’la bağlantısına şüpheyle yaklaşıyor; ikisi arasında bir ilişkinin varlığını gördüğünü, ancak siyasi bağlantılarının olmadığını savunuyor.
ayrıca bu sözcülerden biri, washington’daki özel güvenlik çalışmalarının, sana’nın husilerin eline geçmesi sonrası (husilerin başkente girişini koordine eden aynı şahıslarla doğrudan temas kurarak) aksamadan yürütüldüğünü doğrulamıştı. bu açıklama, iran’ın yemen’e geçişinin abd ile (kısmi veya tam) bir uzlaşı içinde gerçekleştiğine ve güvenlik alanında da koordinasyon sağlandığına dair güçlü bir kanıt oluşturmaktadır. amerikan uçaklarının sadece el kaide unsurlarını değil, husilere karşı koyan aşiretleri de hedef alması, bu koordinasyonu gözler önüne seriyor.
bugün bizler özellikle arap baharı'nın yükseliş ve çöküş sürecinde bölgeye yayılan siyasi yaklaşımlarla acilen yüzleşmek zorundayız. tahran, arap baharı'nın çöküşüyle önemli kazanımlar elde etti. burada özellikle de arap maşrik bölgesinin genelinde zarar gören çıkarları, istikrarı ve ulusal güvenliği kastediyoruz. umutlanmak için büyük dengeler kuracak eksen ülkelere acil ihtiyaç var.
çatırdama yayılıyor
tüm bu gelişmelerden çıkardığımız birinci ders şudur: ülkeler arasındaki çekişme ve rekabetler temennilerle yürütülemez. ayrıca tıpkı iran’ın durumunun kötüleşmesi ve çökmesi umuduna bel bağlanması gibi bir ülkenin nüfuzunun gerilemesi ve artmasına bel bağlanılamaz. bu umut abd-iran koordinasyonunun yükselişini iç çekerek izleyen bir krize dönüştü.
aynı derste ikinci bir nokta ise arap maşrik’teki bu çatırdamanın arap körfez ülkelerini de içine alacak olmasıdır. bu çatırdama, körfez ülkelerine doğru gelmektedir. yemen’den sonra bahreyn’in de iran’ın mezhepçi ve yayılmacı politikası içine gireceği herkesin malumu. üçüncü nokta ise her ilerleme kaydettiğinde diyalog çağrıları yapan iran’ın aslında tek yaptığı şeyin kendi projesi için nüfuzunu güçlendirdiğidir. yemen ve lübnan’da yaşanan budur.
ikinci ders ise bugüne kadar arap hareketliliğinin alternatifi olarak batı'nın bir strateji benimsenmemesidir. gerçekten de bugün batı'nın iran’ın ilerleyişi karşısında bir ‘kırmızı çizgisi’ yoktur ve bu ilerleyişe karşı askerî alanda mücadele etme seçeneği de batı'nın gündeminde değildir.
batı'nın siyasi yaklaşımı yeni bir değerlendirme içine girmektedir. batı, kendi çıkarları bağlamında doğu'nun ve arap körfez bölgesinin geleceğini farklı biçimde yeniden okuyor. bu yaklaşım bugün devam eden iran'ın ilerleyişi karşısında düşünme gücünü dumura uğratıyor ve arap körfezi'nin alternatif planlarını boşa çıkarıyor.
ilkesel tutumumuz yemen halkının çıkarlarını korumak olmasına rağmen söz ettiğimiz dersler tüm arap körfezi'ne yöneliktir. bu bağlamda yemen’in iran destekli siyasi mezhepçi bir yönetimin hegemonyası altına girmesi ile mezhepçi kanlı çekişme halkası içine girmesi arasında fark yoktur. adil bir uzman, her iki ihtimalin de körfez'e hayır getirmeyeceğini görür.
bölgede sünni islam’la mücadele ve reformcu düşüncenin sosyal ve siyasi alanda durdurulması yaklaşımı, arap körfez ülkelerinin ulusal-sosyal yapısına çok zarar verdi.
iran her türlü güçle ortaklık kurmak için çalışırken bölge ülkeleri zor bir güz yaşadı. sakinleştirici ulusal senaryolarla bu zorlu güzden çıkmak, tüm gücümüzle çatırdamanın durmasına çalışmak, bölgenin araplarına özgüven getirecek ulusal bir güç inşa etmek ve kapsamlı ittifaklar oluşturmak çok önemlidir.
sivil sünni islamcılarla savaş, bugün arap körfez ülkelerine çok pahalıya patlıyor, onları bir girdaba sürüklüyor ve güvenliklerini tehlikeye atıyor. esasında bu ülkelerde çekişmenin denklemleri, iran'ın ilerleyişine ve amerikan onayına direnen toplumsal güce dayanmaktadır.
mısır’da sünni islam’a indirilen darbe, sırf islamcıları tasfiye etmek için husilerin yemen’i vurmasına ve ülkenin mezhepsel ve sosyal insicamını bozmalarına izin verilmesi, şartları daha da kötüleştirdi. iran bu şartlardan istifade ederek suriye devrimini bitirebileceği stratejik bir pozisyon elde ediyor, işid’in yenilgiye uğratılmasını irak ve lübnan’daki nüfuzunu daha da sağlamlaştıran bir stratejiye dönüştürüyor. arap körfez ülkeleri ise buradan hiçbir şey elde edemiyor.
yeni stratejik vizyon gerekli
bu okumalar körfez ülkelerinin arap baharı'na yönelik olumsuz tutumlarına dayanmıyor ancak bu olumsuz tutumu aşıp stratejik bir derinliğe geçiyor. ankara-riyad ilişkilerindeki yeni iyileşme, iran ilerleyişiyle ve sünni dünyanın çöküşüyle mücadele etmek için kapsamlı bir siyasi ve stratejik ortaklık seviyesine geçmek zorunda.
bunları mezhepçi bir mantıkla ifade etmiyoruz; ancak kaos ve amerikan-iran ittifakı, bölge ve ortadoğu ülkelerinin çöküşünü beraberinde getiriyor, elde kalan toprakları mezhep savaşları atmosferi içinde adeta kavuruyor.
riyad ile ankara arasındaki bu ilişki ve stratejik revizyonlar arap bölgesinde yeni denklemleri tetikleyebilir. mısır’da olası bir ulusal uzlaşı bu yeni denklemlerdendir. böyle bir uzlaşı ülkedeki kanlı siyasi çekişmeyi durduracak ve hâkim iktidara ülkede siyasi katliamın ve sokaklardaki tehlikeli gerginliğin sürmesinin ne araplar arasında ne de bölgede kabul gördüğü yönünde işaretler verecektir.
aynı zamanda muhalefetin (özellikle de islamcı muhalefetin) bu girdaptan çıkması, siyasi tercihlerini yapılandırması ve yeni siyasi mücadeleye uygun olarak 25 ocak (hüsnü mübarek'in devrildiği ayaklanmaların başlangıcı) düşüncelerine dönmesini sağlayacaktır.
bu suudi arabistan-türkiye koordinasyonu ayrıca moskova ve tahran’ın mısır cumhurbaşkanı abdulfettah sisi’nin suriye devrimini (hem suriye halkının hem de arap güvenliği ve istikrarının aleyhine olacak şekilde) tasfiye etme yaklaşımını kullanmalarına son verecektir. bu koordinasyon ayrıca sahayı ve (cihatçı selefi aşırılardan uzak olan) muhalefetin birliğini etkileyecek yeni stratejik ivme dengesi oluşturur ve güçlü bir bölgesel arap-islam denge zemini yaratır.
burada iran, sadece oyunun kurallarına boyun eğebilir, arap maşrik’e karşı açtığı savaşlardan çekilmek zorunda kalabilir ve bölgenin güvenliği ulusal güvenlik ve müşterek bölgesel çıkarlarla sağlanmış olur.
olayların seyri çok hızlı gelişiyor ve tahran dört bir yandan ülkelere nüfuz ediyor. düşünmeye ve değerlendirme yapmaya zaman kalmıyor. arap körfez ülkelerinde siyasi reforma ilişkin yaklaşımlar farklılık arz etse dahi ülkelerin kendi güvenliklerini sağlaması mümkün.
hiç kuşkusuz bölgede yayılmacı ve yıkıcı senaryoların gerçekleşme tehlikesi var. bu senaryolar iran ile şiddet örgütleri arasındaki çelişkiler ağı, arap baharı'na yönelik güvenlik endişelerine uluslararası ve arap desteğiyle birlikte somutlaştı.
bu bölgesel tehlikenin son bulması herkesi ilgilendirmektedir. bu doğrultuda arap körfezi'nde sosyal ve ulusal sükûnetin sağlanması gerekmektedir. sünni islam hareketleri ve reformcularla çekişme yaklaşımından kurtulma çabası zaten var; ancak medyanın dili tabloyu kötüleştiriyor, ülkeler ile toplum arasındaki güveni ortadan kaldırıyor.
bu bir giriştir ve alternatif yaklaşımlar öncelenmelidir. en önemlisi de iran ilerleyişinin durdurulmasıdır. ki böylelikle suriye, irak veya yemen senaryosu arap körfez bölgesinin ulusal derinliğine kadar ulaşmasın.
mühenna hubeyl, körfez bölgesi ve bölgesel çekişmeler üzerine makaleler kaleme alıyor; irak, filistin ve afganistan'da islami direnişin yükselişiyle ilgili sunum ve analizleri bulunuyor. suudi arabistan'da milliyetçi ve islamcı aktivistlerle birlikte islami anayasa reformu sözleşmesine katıldı. arap ülkelerinin gelişimi ve bağımsızlığını teminat altına alacak islami anayasa hukuku kanalıyla reform çağrılarında bulundu.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar