Görüş
Libya'da darbeye giden yol
Libya'daki Müslüman Kardeşler Hareketini'nin, geniş halk kesimleriyle ilişki kurmadaki başarısızlığı ve medyadaki olumsuz imajı, insanların İhvan'a olan güveninin azalmasına yol açtı.

libya’da 2011 yılında gerçekleşen 17 şubat devrimi'ni tunus ve mısır’daki barışçıl benzerlerinden ayıran unsur, silahlı çatışmaya dönüşmesiydi.
değişik yaş gruplarından insanlar, kendisine mutlak bir şekilde bağlı ve milli aidiyeti yok olmuş muammer kaddafi birliklerinin aşırı güç kullanımı karşısında silaha sarıldılar.
bu devrimin ayırıcı diğer bir özelliği de şuydu: devrim sadece kaddafi sistemini yıkmadı. aynı zamanda toplumun farklı, renkli ve birbirine karşı yapılanmaları yoluyla direkt olarak yönetim görevini üstlenmesini engelleyen devlet fikrini de yıktı.
kaddafi, uzun iktidarı boyunca, iç toplumsal ve siyasal güçleri işin içine katmaksızın, tek başına dengeler kurmaya çalıştı. onun döneminde yerel toplumsal gelişim çöktü ve kırsalla kentler arasında büyük farklar oluştu. köyler adeta insanların sadece biyolojik olarak nefes alabildiği toplu mezarlara dönüşmüştü.
aynı zamanda libya’nın geniş coğrafyası içerisinde şizofrenik ayrılıklar ortaya çıkardı kaddafi. ‘devrimci yapılanmalar’ yoluyla bir yandan devlet ile toplum, öte yandan bireyler arasındaki ilişkiyi kuran hukuka, yeterli ve kabul edilebilir bir alan bırakmayacak biçimde devlet ve toplum üzerindeki iktidarını pekiştirdi. bazı kabileleri kendisine yakınlaştırdı ve bazılarını da uzaklaştırdı. devletin hazinesini, sadece kendisine kesin bir şekilde bağlı olan onlarca adama has kıldı. döner kapı siyaseti baskın nitelik halini almıştı.
kaddafi'nin adamları bütün bakanlıklar ve kurumlar arasında dolanır hale geldiler. hatta doğrudan ona bağlı olan devrimci konseyler hareketinde dahi süreç böyle gelişti. kaddafi, adamlarını bazen toplum ve devletin başına musallat etti, bazen de onları geriye itti. altı çocuğunu da iletişim sektörü, altyapı projeleri ve dış ticaret gibi devletin parayla ilişkili bütün dairelerinde dolaşacak şekilde serbest bıraktı.
kaddafi rejimi, son zamanlarında içeride ve dışarıda toplumun bazı şahsiyetleriyle işbirliği kanalları kurmaya çalıştı. ancak onları siyasi bir kimlik ya da sosyal yapılar olarak tanımayı reddetti. diyaloğun tek taraflı ve kendi şartları çerçevesinde oluşması için baskı uyguladı. libya’nın içişlerini bilen kişiler, bu yüzeysel ve basit açılımdan bile düşünce suçlularının ve 1990’larda silaha sarılan islamcıların faydalandığını vurguluyorlar.
(kaddafi'nin devirdiği) kral idris senusi’nin, siyasi partileri toplumun parçalanma ve bölünmesinin bir aracı olarak görüp yasaklamasından itibaren libya, siyasetin yeterince gelişememesi sıkıntısını yaşadı. kral idris’in bu tutumu, halkın cahilliği ve proje üretme yeteneğine sahip seçkinlerin bulunmamasıyla gerekçelendirildi. bu durum, üyeleri herhangi bir ortak siyasi programa sahip olmayan ve birbirlerine bölgesel bağlarla bağlı bir parlamento yapısı ortaya çıkardı.
kaddafi bu fırsatı kaçırmadı. o da libya içerisinde her türlü siyasi aktiviteyi yasakladı. bunu da şöyle bir felsefeyle gerekçelendirdi: 'partiler demokrasinin kürtajıdır.' böylece kaddafi, tarihte görülmemiş bir güvenlik ve iktidar tekeli kurdu ülkesinde. bu yolla coğrafi yaklaşımlardan uzak ortak bakışları bir araya getiren partisel faaliyetler yoluyla toplumun herhangi bir uzlaşmaya varması imkânı ortadan kaldırıldı. sonuçta insanlara tek ifade kanalı olarak kabile aidiyetinden başka bir yol kalmadı.
bundan dolayı libyalılar, kaddafi’yi yıktıkları gün kişiselleştirilmiş müesseseler anlamında devleti de onunla beraber yıkmışlardı. dolayısıyla isyancılar, devrimin bütün bileşenlerini razı edecek siyaseti ve toplumsal dengeyi yeniden kurmaya mecbur kaldılar.
17 şubat devrimi'nden sonraki siyasi yapı ve kurumlar, libya'nın korkutucu düzeydeki siyasi az gelişmişliği ve aşırı fakirliğini gözler önüne serdi. örneğin; ulusal geçiş konseyi (ugk) ve libya halk meclisi tarafından peş peşe kurulan hükümetlerin başarısızlığa uğraması gibi...
ugk'nın partileri düzenleyen yasayı çıkarmasından sonra ülkede birçok siyasi parti ortaya çıktı. düşünsel ve ideolojik olarak birbirine yakın olan unsurlar kendi siyasi partilerini kurdular. ve toprak bütünlüğü, ulusal uzlaşı ve toplumsal refah gibi dünyadaki bir çok partide gördüğümüz bildik sloganlar içeren, neredeyse tamamı birbirine benzeyen programlarını açıkladılar.
libya'nın kaddafi sonrasında kurulan en büyük parti, birçoklarının liberal olarak tanımladığı ve başkanlığını mahmud cibril’in yürüttüğü ulusal güçler ittifakı'dır. cibril’in "devletin dini yoktur." gibi partinin liberal olduğunu hissettiren açıklamalarına ve bazı sosyal medya aktivistlerinin onu batılı siyasetçi ve düşünürlerle gösteren resimlerine rağmen bu partinin liberal olduğunu söylemek pek yerinde bir ifade değildir.
bunun nedeni de çok basit: libya'da liberalizm bir fikir ya da siyasi hareket olarak mütemadiyen sınırlı sayıda elit tarafından temsil edilmiştir. ülkede yerleşmiş siyasi liberal bir akımın mevcudiyetinden bahsetmek bu anlamda mümkün değildir. kaldı ki, libya’da toplumsal bir mesajı olan açık ve kitlesel bir hareketten bahsetmek de zaten mümkün değildi.
üzüntü verici bir durumdur ki; barışçıl başlayan ve daha sonra silahlı hale gelen halk devriminden sonra ortaya çıkan ulusal güçler ittifakı (ugi) gibi bir parti, sömürge öncesi ve sonrası kurulan geleneksel partilere benziyor. çünkü kurucusunun yani cibril'in kimliği, partinin karar alma ya da üst düzey yöneticilerini seçme düzeyinde aktif çalışan bütün üyelerinin önüne geçti.
bu durumun en tipik göstergesi, temmuz 2012 seçimlerinde, adayların resimlerinin yanında partinin kurucusunun resimlerinin de yer almasıdır. bu propaganda, halkın büyük çoğunluğunun, bu taktik olmasaydı parlamentoya gireceklerine inanmadıkları kişilerin seçilmesine yol açtı.
ugi'nin siyaset sahnesine zayıf ve sorunlu bir şekilde çıkması, gerçek anlamda etkili ve aydınlanmış bir siyasi hayatın oluşmasının gecikmesinde rol oynayan nedenlerden biriydi. bu, birçok libyalının siyasi partilere öfke ve nefretlerini kusması ve kaddafi’nin siyasi partilerle ilgili olumsuz görüşlerinin doğruluğuna inanmasının da sebeplerinden birini teşkil etti.
mahmud cibril’in ülkedeki sivil toplum kuruluşları'ndan (stk) bazılarının başkanlarını siyasete girmeye ikna etmesi ise stk'lara dair toplumdaki olumlu anlayışı zedeledi. (partinin, 'ittifak' olarak isimlendirilmesinin asıl nedeni de budur.)
libya'da bir kesim, siyasi izolasyon yasasına tepki duyuyor. [afp]
adalet ve inşa partisi: libya ihvanı
ülkedeki bir diğer siyasi platform, adalet ve inşa partisi'dir. bu partinin kurucu fikri, libya müslüman kardeşleri'ne aittir. adalet ve inşa partisi (aip), müslüman kardeşler (ihvan-ı müslimin) hareketi'nin bingazi kentinde iki gün süren 9. kongresi'ndeki uzun tartışmalardan sonra, islamcı düşünceyi politikalarına temel alan bağımsız ve saygın kişiliklerin de iştirakiyle kuruldu.
lakin siyasi tecrübe eksikliği, kaddafi zamanında faaliyetlerini gizli yürütmesi, basının libya müslüman kardeşler hareketi'ni, mısır’daki irşat mektebi'nin (ihvan genel merkezi'nin) sözcüsü sıfatıyla abartılı şekilde lanse etmesi, 17 şubat öncesinde ihvan düşüncesinin terör ve aşırılık olarak nitelenmesinin zihinlerdeki tazeliği halkın aip'ye bakışını olumsuz yönde etkiledi. bütün bunların yanında aip'nin, geniş halk kesimleriyle ilişki kurmadaki başarısızlığı ve sosyal paylaşım siteleri başta olmak üzere medyada, devlet ve meclisin bütün kurumlarına ihvan'ın hükmettiği yönünde pompalanan olumsuz imaj, insanların bu partiye olan güveninin azalmasında etkili oldu.
son dönemde libya halk meclisi'nden, kaddafi döneminde değişik düzeylerde görev almış yada 17 şubat devrimi'nin bastırılması çabalarına destek vermiş kişilerin 10 yıl boyunca siyasetten mahrum bırakılmasını öngören 'siyasi izolasyon yasası' çıktı. kimi libyalılar, libya halkının (mayıs 2013'te onaylanan) bu yasayı talep ettiğini söylüyorlar. başka bir kesim ise bunun çok önemli bir şey olmadığı kanaatinde. yasayı halkın istediğini öne sürenlere göre, kaddafi rejimine açık bir şekilde destek veren kişilerin uzaklaştırılması gerekiyordu. çünkü basit bir ifadeyle, devrimden zarar gören ve bir şekilde onu bastırmak için çalışan bu kişiler, gelecek siyaseti kuramayacaklardı.
bu ifadelerimiz, siyasi izolasyon yasasının sadece geçmiş rejimin güvenlik mekanizmasında yer almış ve icracı üst düzey isimleri için uygulanması yada hafifletilmesini talep ediyoruz anlamına gelmiyor. çünkü bu yasanın kökleri ve ruhunda; ulusal güçler ittifakı, libya ulusal kurtuluş cephesi ve adalet ve inşa partisi arasında yaşanan siyasi tuzak kültürü var. öyle ki bu yasa, tarihte görülmemiş biçimde siyasi parti liderlerini de içine alıyor.
mısır'daki 3 temmuz darbesi'nin yansıması
mısır’da (ihvan kökenli cumhurbaşkanı muhammed mursi'yi deviren) 3 temmuz darbesi'nden sonra, libya içerisinde kabilevi ve siyasi bazı güçlerle işbiliği halindeki eski sistemin unsurları, siyasi süreci tamamen sıfırlamak, hatta onu yıkıp felç edip başa çevirmek için çaba gösterdiler. bunun sonucu, halk meclisi'nden çıkan bütün kanunların iptali olacaktı. çünkü halk meclisi'nin feshedilmesi çağrısı, tek başına bir hedef değildi. çağrıdaki asıl amaç, önceki rejim sırasında kazanç ve çıkar sağlayanların, halk meclisi'nden çıkan kanunlar ve bunların kendilerine zarar veren sonuçlarını ortadan kaldırmaktı.
halk meclisi ulusal güvenlik komisyonu'nun temmuz 2013'te yayınladığı ve mısır darbe liderliğinin, libya'da kaos çıkarmak için eski güvenlik görevlileri, işadamları ve eski rejim içerisinde yer almış kişilerle işbirliği yaptığına işaret eden raporu, söylediklerimizin kanıtıdır. 17 şubat devrimi'ne katılmış asker ve aktivistlerin öldürülmesi, libya içerisindeki hayati tesislerin bombalanması, askeri üslerden silahların çalınması, devrim öncesi ve sırasında halkın bastırılmasında rol oynamış katillerin ve siyasi tutukluların salıverilmesi yoluyla oluşturulacak bu kaos ortamı, halkın bıkmasına ve yeni bir anayasa metninin ilan edilmesinin sonuçlarına karşı yeni bir devrim ruhunun ortaya çıkmasına neden olacaktı.
bu bağlamı destekleyen ve libyalıların tek stratejik değerinin petrol olduğunu gösterme çabası taşıyan başka işaretler de gündeme geldi. çünkü libya’nın doğusunda (yani bingazi'de) özerk yönetime benzeyen bir yapı talep eden federalizm hareketi'ne ait olduklarını idda eden silahlı kişiler, tarihsel olarak braga olarak isimlendirilen doğudaki petrol kuyuları ve limanların çoğunu ele geçirmeyi başardılar.
libyalı bir diplomat facebook sayfasında, şam’ın gota semtinde (21 ağustos 2013'te) suriyeli sivillerin vurulduğu kimyasal silahların kaynağının libya olduğunu öne sürdü. diplomat bu silahları suriye’de savaşan cihatçılara, (kaddafi'ye karşı savaşan milis gruplarından) trablus askeri konseyi eski başkanı abdülhekim belhac'ın ulaştırdığını ve suriye devlet başkanı beşar esad’ın, abd'yi kızdıracak bu işi yapacak kadar aptal olmadığını söyledi.
dolayısıyla çoğu kimse, libya’nın elindeki konvansiyel olmayan yani kimyasal silahları kontrol edemediğine inanacaktır. bu da dünün müttefiklerin askeri ve siyasi anlamda ülkeye müdahalesini getirecektir. özellikle libya'nın halen, birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nin 1970 ve 1973 sayılı kararları uyarınca, bir tür uluslararası vesayet altında tutulduğu düşünülürse...
farklı görüşler taşıyan fakat libya’da yeni doğmakta olan demokrasiyi vurmak ve halkı gelişme amacından saptırma noktasında ortak paydaya sahip güçlerin bütün bu çabaları, hepimizin gözü önünde canlı bir sahneyi hatırlatıyor: mısır tarihindeki ilk gerçek demokrasiye askerin darbesi.
dikkat edilirse mısır’da (siyasi) meşruiyete yapılan darbenin, tunus ve libya’da buna tevessül edilmesinin, daha öncesinde yemen'de sürecin akamete uğratılmasının ardında suudi arabistan ve birleşik arap emirlikleri var. katar'ın sürekli bir biçimde şeytanlaştırılmasının arkasındakiler de aynıları... yöntemler farklı olsa da darbe tek.
hişam şelevi, libyalı tanınmış bir yazar ve araştırmacıdır. 1995 yılında bingazi üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun olan şelevi, 1998'den itibaren bir mortage bankasında müsteşar olarak görev yapıyor.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar