Görüş
Öcalan'ın tercihi ve sağduyu
Öcalan'ın 17-25 Aralık operasyonları bağlamında yaptığı 'darbe' çıkışı, onunla diyalog kurulması noktasında muhafazakar çevrelerin endişelerini dikkate alarak temkinli hareket eden hükümeti rahatlatabilir.

ak parti hükümeti-cemaat hesaplaşması yahut savaşı, esasen dershanelerin kapatılması tartışmalarıyla başlamış ve bir süre demokratik zeminde sürmüştü. fakat bu tartışmaların ardından gelen ve rüşvet ile yolsuzluklara karşı düzenlendiği iddia edilen 17-25 aralık yargı-polis operasyonları tam bir skandala dönüştü. günlerdir de türkiye’nin her platformunda konuşulup tartışılan bir kriz olarak ağırlığını sürdürüyor. hükümet tarafından operasyonların aslında temiz toplum yaratmayı hedeflemediği, gerçekte doğrudan başbakan recep tayyip erdoğan’a karşı düzenlenmiş siyasi bir komplo olduğu, hatta bunun ak parti-hizmet çatışmasını aşan ve bazı iç-dış odakları da içeren bir darbe girişimi olduğu savunuluyor.
bu arada gelişmelerin hükümetin gündemindeki demokratikleşme ve kürt açılımı konusunda ne gibi sorunlar veya kırılmalara yol açabileceği de tartışılıyor. fakat 11 ocak 2014 günü, barış ve demokrasi partisi (bdp) ile halkların demokratik partisi (hdp) milletvekillerinden oluşan heyetin imralı adası'nda pkk lideri abdullah öcalan ile görüşmesinden sonra yapılan açıklamanın, kürtleri iyimserliğe sevk ettiği rahatlıkla söylenebilir.
açıklamada öcalan'ın, "ülkeyi, bir darbe ateşiyle yeniden yangın yerine çevirmek isteyenler, bizim bu ateşe benzin taşımayacağımızı bilmelidir. her darbe teşebbüsü, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da karşısında bizi bulacaktır. ancak demokratik çözüm sürecine gönülsüz ve kavrayışsız yaklaşanlar da bilmelidir ki bu ateşi söndürmenin tek yolu demokratik barışı bir an önce gerçekleştirmektir. artık süreç, ciddiyetsizliği ve yasal-hukuksal çerçeveden yoksunluğu kaldıracak durumda değildir. darbecileri teşhir ve mahkum etmenin en etkili yolu; ortaya net ve cesur bir demokratik müzakere programı koymaktır... bugüne kadar türlü gerekçelerle ötelenen yasal ve hukuki düzenlemelerin aslında tam da zamanı bugündür. tarih, bunu ihmal edenleri, ders çıkarmaya bile vakitleri kalmadan, tasfiye edecektir. hızla demokratikleşmeye geçildiğinde, darbe kavramı kalıcı bir şekilde mazi olacaktır. bütün demokrasi güçlerini bu ciddiyeti kavramaya ve gereği için seferber olmaya davet ediyorum…" çağrısında bulunduğu belirtildi.
darbeler ve darbecilik konusunda geçmişte pek de demokrat bir tavır sergilemeyen öcalan, henüz suriye’de iken, özellikle de cumhurbaşkanı turgut özal’ın ani vefatının ardından, siyasetçilere nazaran askerlere yakın durmuştu. hatta '28 şubat post-modern darbesi' olarak anılan dönemde, darbeye ve darbecilere fazla sert çıkmamayı tercih etmişti. keza o dönemde bazı askerlerle kurduğu diyalog, şubat 1999'da kenya’da yakalanıp imralı adası'na hapsedilmesinden sonra da uzun yıllar devam etmişti. ne var ki 12 eylül 2010 anayasa referandumu ile birlikte öcalan’da bir değişim gözlemlenmeye başladı. askerlerden ve darbecilerden umudunu kesen pkk lideri, siyasi otoriteye daha yakın ve uzlaşmacı bir tutum benimsedi. son dönemde ak parti’ye (adalet ve kalkınma partisi) karşı duydukları nefret ve tepki yüzünden ona ve hareketine umut bağlayan bazı sol radikaller ile beyaz türklerin aksine öcalan, artık darbe veya kargaşadan medet ummuyordu. nitekim bu gibi unsurların kendisi ve örgütünü kullanmalarına izin vermeyerek eski öcalan olmadığını açıkça gösterdi. dolayısıyla öcalan’ın yukarıdaki açıklamasında benimsediği siyasi tutum; bu gelişmenin herhangi bir sapmaya yer bırakmayan ifadesi olarak anlaşılmalıdır.
öcalan'ın çözüm süreci'ne bağlılığı
öcalan, "tarihi bir sonuç almak üzere başlattığımız bu sürecin geldiği noktayı şöyle tanımlayabilirim. savaş bir cehennem ise barış cennettir. biz, bir ayağımızı cehennemden çıkarttık ama diğer ayağımızı da çıkarma konusunda ortaya konan engeller mani olduğu için arafta beklemekteyiz. barış süreci amacına uygun formatlarla geliştirilmeye çalışılıyor. bizim barış irademiz tüm engellemelere rağmen başlattığımız günkü kararlılığındadır. fakat şu da bilinmelidir ki, arafta sonsuza kadar kalınamaz. bu cehennemi şartlardan biran önce ülkemizi ve bölgemizi kurtarmak için herkes ivedilikle ve sarsılmayacak bir irade ortaya koymalıdır. yaşanan son gelişmeler de göstermektedir ki, süreç biran önce tahkim edilip tam demokratik bir ülke inşası gerçekleşmezse, içeride ve dışarıda savaş isteyen demokrasi düşmanı güçler komplolarına hız vereceklerdir." burada 'ülkemizi ve bölgemizi kurtarmak' tabirini kullanırken öcalan’ın; sadece pkk’nın dar politik pozisyonuna değil, daha kapsamlı bir alana dönük bir ifade kullandığını dikkate almak gerekir. taraftarları uzun süredir öcalan'a serok (önder) yerine seroke gelle kurd (kürt halk önderi) demeyi tercih ediyorlar. kendisi de pkk lideri sıfatı yanında kürt halk önderi sıfatıyla anılmayı benimsedi. bu itibarla ülke ve bölge tabirinin de öcalan’ın kendisi için uygun bulduğu bu tanımla ilişkili bir davranış özelliği taşıdığı düşünülebilir.
öcalan, 1988 yılında rahmetli mehmet ali birand'a verdiği ve yayımlanmasına izin verilmeyen mülakatından itibaren, devlete ve hükümetlere kendisinin muhatap alınarak sorunun çözümlenebileceğini ısrarla savunan bir tutum sergiledi. sonuçsuz kaldıysa da şubat 1993’te, yani özal'ın ölümünden iki ay önce, ünlü ateşkes ilanını gerçekleştirdi. birçok ateşkes ve müzakere çağrısı, son örneğine 2009 oslo müzakereleri'nde tanık olduğumuz gibi, her defasında bir takım iç ve dış odaklarca etkisiz hale getirildi. yine de 1999'da imralı adası’na konulduğu günden beri pkk lideri'nin hem kendisi hem de taraftarları, kürt sorunu'na çözüm bulunması için onun devletçe muhatap alınmasındaki ısrarlarından vazgeçmediler.
nihayet devlet, 2013 yılında öcalan’la diyalog başlattı; çatışmalar ve askeri operasyonlar durduruldu. bu dönemdeki gelişmelere baktığımızda, gerek hükümet gerekse de öcalan ve pkk yöneticilerinde mevcut olan ve henüz aşılamayan güvensizlik halini de görmezden gelemeyiz. ama bu sefer her iki tarafın da geçmişteki benzer hadiselerden ders çıkardığı, her şeyi heba etmekten kaçındığı ve tüm provokasyon ve etkisizleştirme girişimlerine karşın süreci sürdürmekte ısrarlı olduğunu görüyoruz. bu süreçte pkk lideri, yukarıda aktardığımız türden açıklamalar vasıtasıyla, ona yönelik güvensizliği aşma şansı yaratabilir. öcalan’ın buradaki tavrı, hükümetin açıkça tehdit altında olduğu noktasından hareketle, samimi bir destek ve güven verici bir pozisyon almak şeklinde okunabilir.
haziran 2013'teki gezi parkı protestolarından bu yana, başta pkk'nın kandil’deki bazı üst düzey yöneticileri olmak üzere, kimi taraftar ve destekçilerinin ısrarla radikal politikalara dönülmesini istemeleri, hatta bunu tahrik ve teşvik etmelerine rağmen öcalan, her defasında onları sükunet ve sabırla sürece arka çıkmaya davet etti. 17-25 aralık operasyonları bağlamında yaptığı 'darbe' çıkışı, onunla diyalog kurulması noktasında muhafazakar çevrelerin endişelerini dikkate alarak temkinli hareket eden hükümeti rahatlatıp elini güçlendirebilir. barış ve demokrasi sürecini hızlandırmak açısından cesaret verici bir ortam sağlayabilir.
öcalan’ın kendi cephesine dönük demokrasi anlayışı ve pratiğinin pek güven vermediği ortada. fakat bu durum, pkk lideri'nin normalleşme, demokratikleşme ve barış ikliminin inşasında sağduyulu her yurttaşın tavsiye ettiği şeyleri seslendirmesinden dolayı endişeye kapılmayı gerektirmiyor. türkiye toplumu bu krizden kazançlı çıkabilir. hükümetin, yeni bir anayasa yapılması da dahil, 30 eylül 2012'deki ak parti 4. olağan büyük kongresi'nde benimsenen 63 maddelik 'ak parti 2023 siyasi vizyonu-siyaset, toplum, dünya' bildirgesindeki hedeflerini gerçekleştirmek için kapsamlı bir reform sürecine girmesinin önünde hiçbir engel yok.
ak parti-erdoğan hükümetini her ne pahasına olursa olsun alaşağı etme hayallerinin gerçekleşmesini pkk’nın yeniden şiddete dönmesine bağlayan ve "eski türkiye"nin devamını özleyen çevrelerin, öcalan’ın açıklamalarıyla beraber bu umutlarının tükenmesini sağlamak, ancak bu yolla mümkündür.
1945 yılında erzincan'da doğdu. aslen bingöl-kiğılı. ankara iktisadi ve ticari ilimler akademisi'nden mezun oldu. dönemin etkin sol platformlarından türkiye işçi partisi (tip) ve devrimci doğu kültür ocakları'na katıldı. 12 eylül 1980 darbesinin ardından sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı, dört yıl cezaevinde kaldı. halkın emek partisi'nin (hep) kuruluş çalışmalarında yer aldı. 1991'de 40 kadar yazar, akademisyen ve politikacıyla birliktehelsinki yurttaşlar derneği'nin, 1992'de ise kürt aydın inisiyatifi'nin oluşumuna katıldı. 1994 yılında ise işadamı cem boyner liderliğindeki yeni demokrasi hareketi'nin (ydh) kurucuları ve yöneticileri arasındaydı. başta kürt sorunu olmak üzere türkiye'nin iç ve dış siyasetine ilişkin yüzlerce makale kaleme alan fırat, yazar ve yorumcu olarak çalışmalarını sürdürüyor.
twitter'dan takip edin: @umitfirat45
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar