Görüş
Oğuzhan-Sosa bir arada oynar mı?
Sanırım dünyanın 20 büyük futbol ülkesinin son 20 yılı incelense, bir ligin en fazla gol atan takımının sezonu altıncı bitirdiği bir örnek daha zor bulunur! Bursaspor’la ilgili bu eğlenceli gerçek, her Güneş takımının çok rahat pozisyon bulup attığı, benzer rahatlıkla da yediğinin ispatı. Beşiktaş için harika biten Mersin maçının da ağızda acı tat bırakan tek tarafı bu sanırım: Arkada verilen sık ve derin boşluklar...

geçtiğimiz sezonun tartışmasız en iyi futbolunu oynayan takımıydı bursaspor... hücumdaki çabuklukları, güneş’in sahada maksimum yetenekli oyuncuya bir arada şans verme arzusu ve olumlu niyetleriyle karabük’e 7, balıkesir’e ve kasımpaşa’ya 5’er golü rahatlıkla attılar. ama sivas’ta 38 dakikada 4-0 geriye düşen, maç kazanma konusunda büyük sıkıntı yaşayan özen’in kasımpaşasından 5 yiyen de aynı bursaspor’du. ritim tutturduklarında çok kolay farka giderken, rakipler bloklar arasında büyük boşluklar vermediğinde, çabuk hücuma çıktığında ya da erken geriye düştüklerinde işleri çok zorlaşıyordu. bursa’nın geçen yılki problemini şöyle özetleyebiliriz sanırım: “iyi günü” ile “kötü günü” arasındaki marjı en yüksek takımdı yeşil-beyazlılar...
şenol güneş, beşiktaş’taki daha ilk resmi maçında güneşli bir gün yaşattı beşiktaş’a. rakip yarı sahadaki müthiş pas sayılarıyla, 7-8 oyunculu kalabalık hücumlarla mest ettiler izleyenleri. cenk 3 gol, oğuzhan ve olcay 4’er gol organizasyonuyla tabelaya sığamadılar adeta. üstelik as kadroyla çıkılan olympiakos maçı göz önüne alındığında, bu üçlü beşiktaş’ın üç ası değil, 3 yedeğiydi. güneş’in asıl planı gökhan’ın yanına sosa-quaresma-gomez’i eklemekken, ilk 11’de çıkan oğuzhan-olcay-cenk muhteşem açtılar sezonu. herhalde bir teknik direktör için rüya gibi bir rotasyon olmalı bu.
ama... güneş’in bursa performansını bilenler için birkaç soru işareti barındırıyordu bu maç da. bursa iyi bir gününde bunları yapabiliyordu zaten. üstelik gomez’siz, quaresma’sız, töre’siz yapabiliyordu bunları. beşiktaş’ın da iyi gününde mersin’i sürklase etmesi, şenol güneş yönetimi için sürpriz olmamalı. peki ya kötü günde nasıl olacak acaba beşiktaş? mersin kadar açık vermeyen bir konyaspor maçında nasıl reaksiyon gösterecek? nakoulma’yı durduramayan ağır savunma, başakşehir’in kontra ataklarına yanıt verebilecek mi? galiba beşiktaş’ın çok güzel geçirdiği bu haftada, kafalardaki tek soru işareti bu.
110 dakika
beşiktaş savunma dörtlüsünün 3’ü yeni transfer. üstelik bir arada da sadece 110 dakika (zarch önünde 65, olympiakos önünde 45 dakika) oynadılar. yani birbirlerini yalnızca ismen tanıyorlar neredeyse henüz! yani organizasyon sıkıntısı çekmeleri normal. o, geliştirilebilir. ama ya yavaşlık halledilebilir mi? nakoulma ve welliton’un çabukluğuyla sürekli aralara kaçması çözülebilir mesele mi? brezilya’da kuvvetiyle, dirayetiyle, istikrarıyla, kafa golleriyle nam salmış rhodolfo’nun tek sorununun yavaşlık olduğu herkesin malumu. çok akıllı bir futbolcu olan tosiç de yavaşlardan. ersan da geçirdiği büyük sakatlık sonrası eski çabukluğunda değil. acaba tek çabuğu beck olan bu dörtlünün organizasyonu oturduğunda sürate karşılık verebilecekler mi? ya da şenol güneş, bursa’da bir sezon boyunca çözemediği savunma sorunlarını, beşiktaş’ta ne kadar zamanda halledebilecek? işte bunun cevabını bilmek zor.
oğuzhan-sosa bir arada oynar mı?
türkiye’nin en çağdaş düşünceli hocalarından güneş’in “ön libero” kavramına pek bayılmadığı malum. zaten benim şenol güneş’te en sevdiğim özelliklerden biri bu. trabzon’da selçuk-colman-jaja, bursa’da ozan-belluschi-josue gibi son derece ofansif üçer oyuncuyu kullanmıştı orta sahada. adları defansif olmayan, üçer gerçek orta saha oyuncusunu. beşiktaş’ta da bu anlayışının süreceğine inanıyorum ben. hani oğuzhan sezona bu kadar iyi başlayınca, “oğuzhan-sosa bir arada oynar mı?” soruları sorulmaya başladı ya tribünlerde... eğer söz konusu bir güneş takımıysa oğuzhan-sosa da, oğuzhan-sosa-sergen de, hatta oğuzhan-sosa-sergen-tümer de hep birlikte oynayabilirler, inanın...
yusuf’un davranışı tehlikeli
hafta sonu beşiktaş’la kritik bir maça çıkacak trabzonspor için skor açısından olumlu, enerji açısından olumsuz bir maçtı bursa sınavı. zaten yakın geçmişte onur kıvrak’ın süleymen hurma ile problem yaşaması, erkan-cardozo sorunu iddiaları söz konusuyken bu kez de soyunma odası yolunda özer’le medjani’nin birbirine girmesi rahatsız edici. üstelik sahadaki problem belli ki içeride halledilememiş ki, takımın en istikrarlı oyuncusu medjani’yi devre arasında çıkarmak zorunda kaldı şota arveladze.
trabzon’da her sorunda parmakların bir başkasına uzanmasından daha tehlikeli problemse, takım duygusunun tesis edilememesi. maçın ikinci yarısında n’doye soldan girdiği bir pozisyonda bomboş durumdaki yusuf erdoğan’a pas vermeyerek, takımını bir golden etti, tamam... ama o pozisyondan birkaç dakika sonra bu kez yusuf’un pas vermeyip başka bir pozisyonu heba ederek n’doye’yi cezalandırdığını sanması rahatsız edici.
çünkü yusuf orada n’doye’yi değil, takımını cezalandırdı aslında. maç 1-0 değil, 1-1 bitmiş olsa çok yazık olurdu her iki oyuncu için.

dzemaili yaşıyor mu?
galatasaray, 4 büyükler içinde haftanın tek kazanamayanı. herkes zaten bu kayıpta hamzaoğlu’nun burak’la ilgili garip kararının rolünü konuştu. ama maçta burak kararı kadar sakil gözüken bir başka mesele de, hamzaoğlu’nun rodriguez ve carole’e forma giydirip giydirip vazgeçmesiydi. evet, değişiklik düşüncesi sırasında skor değişti; ama dünyada birçok üst düzey teknik adam da, skor da oyun da değişse, bu sahneleri bir maçta 3-4 kez sergilemez, kararında ısrar eder.
bence hamzaoğlu’nun değişiklikler konusunda bu kadar kararsız gözükmesinin altında biraz da çaresizlik var. galatasaray kulübesinde (normalde orda olmaması gereken burak’ı saymazsak) ismail çipe, koray, carole, tarık, rodriguez ve umut oturuyor. sahi siz galatasaray 11’inde oynayan bir oyuncu olsanız bu kulübeyi gördüğünüzde ne kadar tedirgin olursunuz ki? bu yedekler sizi daha fazla koşmaya, mücadele etmeye teşvik eder mi? pek sanmıyorum.
bu maçta 18’de yoktu ama onu da bu yıl sıkça kulübede göreceğiz: ingiltere ikinci liginde düzenli oynamayan jem paul karacan, melo’yu-selçuk’u-hamit’i ne kadar tedirgin edebilir ki? üstelik bu oyuncunun isviçre milli takımı’nın ilk 11 oyuncusu dzemaili yerine tercih edildiği düşünülünce, durum daha da absürtleşiyor, trajikomikleşiyor.
serie a’dan oynayarak gelmiş, isviçre milli takımı’nda halen oynayan dzemaili ortalıkta yok. yerine alınan jem karacan 18’de yok. o pozisyon için kulübede görünen aday 20 yaşındaki jose rodriguez. sadece orta sahanın ortasındaki tercihleri göz önüne aldığınızda bile hamzaoğlu’nun kafasının ne kadar karışık, durumunun ne kadar çaresiz olduğunu hissedebiliyorsunuz.
uğur meleke, milliyet gazetesi spor yazarı.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar