Rachel Corrie için adalet yok | Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler

Görüş

Rachel Corrie için adalet yok

Davanın savunma makamı Corrie'nin, kendisini tehlikeye attığını iddia ederek, suçlamaları reddetmek için tüm istatistikleri kullandı.

Rachel Corrie Refah'ta Filistinli çocuklarla birlikte protesto gösterisinde.
Barış aktivisti Corrie (solda) ailesine yazdığı mektuplarda Refah halkına katılmanın tehlikeli olduğunu bildiğini ve sıklıkla korktuğunu söylemişti. [GALLO/GETTY]

[abd’deki] evergreen üniversitesi’nde son sınıf öğrencisi olan yirmi üç yaşındaki rachel corrie, mezuniyet projesinin bir parçası uyarınca kendi kasabası olympia, washington ve refah arasındaki kardeş şehirler projesine katılmak üzere refah’a gitmişti. gittiği dönem aynı zamanda ikinci intifada’nın tepe noktasına ulaştığı zamanlardı. uluslararası dayanışma hareketi’nin (international solidarity movement - ism) batı şeria’daki ofisinde iki günlük seminere katılan corrie, israil ordusunun mısır sınırındaki toplu ev yıkımlarına karşı gösterilere katılmak üzere diğer ism üyeleriyle refah’a doğru yola çıktı. bölgeye varmasının üzerinden iki ay geçmeden, 16 mart 2003’te, israil ordusunun caterpillar 9dr model buldozerinin altında ezilerek öldü.

bu trajik olayın ardından corrie’nin ailesi iki dava açtı. ilki caterpillar inc. şirketine karşıydı. corriler, israil’in uluslararası hukuku ihlal edeceğini bilmesine karşın şirketin bu ülkeye buldozer sattığını ve dolayısıyla rachel’ın ölümünden sorumlu tutulması gerektiğini iddia ettiler. bu dava kasım 2005’te, federal bölge hakimi tarafından, kendi yargı yetkilerinin dışında olduğu gerekçesiyle düşürüldü. aynı sene aile israil’de, israil devleti ve savunma bakanlığı’na karşı özel hukuk davası açtı. davanın hedefi, rachel’ın annesinin kelimeleriyle, “[israil] işgali yüzünden kaybedilen on binlerce hayatın ve izleri silinmeyecek şekilde yaralananların karşısında hesap verebilme gerekliliği için… umuyoruz ki bu dava şiddete bulaşmayan insan hakları aktivistlerine (filistinli, israilli ya da uluslararası) yapılan saldırılara dikkat çekecek ve umuyoruz ki en az bizimki kadar zarar görmüş birçok filistinli ailenin israil mahkemelerine erişemediği gerçeğini ortaya koyacak.” (makalenin orijinal ingilizce metni)

davanın ilk ifadeleri mart 2010’da, rachel’ın ölümünün yedinci yıldönümünde haifa bölge mahkemesi'nde görüldü ve 15 oturum, 23 şahit sonrası kapanış konuşmaları 10 temmuz 2011’de yapıldı. davacı ve savunma makamı, davaya ilişkin birçok konunun üzerinde anlaşamamış olsalar da, basit gerçekler hakkında hemfikir oldular: rachel corrie, ism üyesi arkadaşlarıyla birlikte şiddet içermeyen bir gösteri sırasında caterpillar askeri buldozeri altında ezilerek can vermişti.

savunma makamının savı

bu tartışılmaz gerçekleri teslim ettikten sonra, mahkemedeki esas mesele, rachel’ın ölümünden devletin sorumlu olup olmadığına dair hükme varmaktı.

karar alınmadan önceki birkaç gün boyunca, devletin, ölümünden dolayı corrie’nin bizatihi suçlu olduğunu nasıl göstereceğini merak ettiğim için, savunma makamının gönderdiği 145 sayfalık özeti okudum. belge ilk bakışta ikna edici görünüyordu. esasında, siyasi bağlam ve davacının özetleri ile yanıtı göz ardı edilerek okununca corrie’nin, ölümünden tamamen kendisi sorumlu tutulacak kadar pervasız bir insan olduğuna ikna olunabilirdi.

savunma makamı mahkemeyi ikna etmek için bir takım savlar ortaya attı. bunlardan ikisi davanın eksenini oluşturuyordu.

ilki, rachel corrie’nin 'gerçekte' kim olduğuyla ilgiliydi. fotoğraflara, grafiklere ve yetkililere atıfta bulunan devletin yaptığının aristocu bir silojizm (kıyas) olduğunun altını çizerek belirtmek gerekir ki iddia çok açıktı:

1)      ism israil karşıtı bir örgüt ve şiddet ile terörizmi destekliyor.

2)      rachel corrie bir ism üyesiydi ve buna göre:

3)      rachel corrie şiddet ve terörü destekledi.

ikinci sav da benzerdi:

1)      olayın yaşandığı dönemde refah bir savaş bölgesi ve kapalı bir askeri alandı.

2)      rachel corrie refah’ta bir aktivist olmayı seçmişti ve buna göre:

3)      rachel corrie kendi rızasıyla (ve yasadışı bir şekilde) bir savaş bölgesinde geçerli olan muharebe esaslarına tâbi olmuştu.

eğer bu sonuçlar kabul edilirse ve caterpillar sürücüsünün, üzerinde yansıtıcılı ve renkli bir giysi olan corrie’yi görmediği iddiasına ikna olunursa, bu durumda ölümünden kendisinin sorumlu olduğu sonucuna varılabilir.

bu özetlemelerde şaşırtıcı olan nokta ise mantığı değil, bir devletin iddialarını aktarma biçimi. gelin, katıksız gerçek olarak öne sürülen fotoğrafları bir inceleyelim.

corrie’nin yüzü yukarıya dönük, ağzı tamamen açık; ellerini havaya kaldırmış şekilde tuttuğu yanan kağıda bakarken çığlık atıyor. burada, etrafına toplaşmış bir grup çocuğu fanatik davranışları ile etkileyen bir aşırıcı örnekleminde resmediliyor. resimaltı yazısı işe şu şekilde: “merhum rachel corrie, refah’taki protesto sırasında amerikan bayrağını yakarken.”

bunun hemen altında ise başka bir fotoğrafta, rachel dört kişi ile birlikte görünüyor; diğer üç kişi silah tutuyor, birisi ise buna ek olarak üniforma giyiyor. ayaktaki iki kişinin yabancı olduğu göze çarparken, üniformalı olan filistinli ve oturan diğer kişinin ise yüzü kasıtlı olarak bulanıklaştırılmış (nedeni bize söylenmedi). bu fotoğrafın ve yanındaki diğerinin (bunda ise insanlar benzer bir şekilde poz veriyorlar, ikisinde silah var) ismi ise, “amerikalı gazeteci lee kaplan tarafından açığa çıkarılmış örgüt üyelerinin silahlı fotoğrafları” şeklinde.

refah bir ‘savaş bölgesi değildi’

sözde gazeteci (ve akademik görüntüleme internet sitesi isracampus’te makaleleriyle ünlü olan) lee kaplan’ın güvenilirliğine ilişkin şüpheleri bir kenara bırakalım ve bu fotoğrafların ne ispatlamaya çalıştıklarını düşünelim.

gerçek şu ki, bu ek fotoğrafların nerede ve ne zaman çekildiği, oradaki kişilerin kim oldukları ve corrie’nin, bu insanları tanıyıp tanımadığı veya nereyle, nasıl bir bağlarının olduğunu bilip bilmediği bize söylenmedi. ne var ki, bu belirsizlik, imalı bir şekilde corrie’ninkinin yanına konan bu fotoğraflar tarafından gölgelendi. fotoğrafları çiğ şekilde bitiştirerek devlet, ilişkilendirme yolu ile corrie’yi itham ediyor.

sadece birkaç sayfa öncesinde savunma makamı, hakime, fotoğrafları nasıl okuması gerektiğine dair ipucu veriyor. devletin bilirkişi tanıklarından birisi (ve tesadüfen rachel corrie öldürüldüğünde israil savunma kuvvetleri’nin sözcüsü) olan israilli yedek generalden yapılan alıntıda ism’nin, “yıkıma engel olmak için teröristlerin evlerini işgal etmek; teröristlere ve yandaşlarına yardım ve yataklık etmek; askerlerle çatışmalarda aktif rol almak; aranan kişilerin ve filistinlilerin evlerinin önünde canlı kalkanlık yapmak” gibi “yasadışı ve şiddet içeren” eylemlerde bulunduğu belirtiliyor.

suçlamalara karşı devletin öne sürdüğü öncelikli vaka, savunma makamına göre batı şeria’daki cenin şehrindeki ism ofisinde bir tabanca ve kalaşnikof tüfek ile yakalanan bir islami cihat liderinin saklanmasında rol oynayan iki ism aktivisti. daha sonra, bu filistinlinin terörist eylemlerden dolayı 30 yıl hapse mahkum edildiği söylendi. ve gene de, davacı avukatının yanıtında belirttiği üzere, ism aktivistlerine “önemli bir teröriste destek vermek” veya yöneltilen benzeri suçlamalara ilişkin herhangi bir kaydın bulunmaması oldukça tuhaf bir durum.

fotoğrafların sunumundan sonraki birkaç sayfada savunma makamı ilk savı sonuçlandırıyor.

merhumun da aralarında bulunduğu örgüt üyeleri, gündemlerini uygulama adına hayatlarını riske atmaya hazırlardı… savaş silahlarının önüne atladılar, hayati risk bulunan ateş hattına girdiler ve kendi hayatlarını tehlikeye atarak önemli teröristlerin önünde “canlı kalkan” oldular.

merhum ayrıca, bir amerikan vatandaşının ölümünün yerel bir filistinliye göre dünya çapında çok büyük bir medya/siyasi yankı yaratacağını biliyordu; bu da örgüte, gündemini uygulama konusunda yardımcı olacaktı. bu yüzden, gazze şeridi ve özellikle philadelphi koridoru’na girmenin ölümcül tehlikesine rağmen, merhum kendi hayatını riske atmayı seçti ve bu risk karşısında önceden hazırlanmıştı.

yani bir diğer ifadeyle, rachel corrie’nin ölümü intihardı.

bu iddiayı desteklemek için devlet ayrıca corrie’nin savaş bölgesine yasadışı bir şekilde girdiğini öne sürdü. corrie aile avukatı hüseyin ebu hüseyin de devletin bu özetlemesine karşı şunu iddia etti: eğer sözü geçen alan kapalı bir askeri bölge idi ise, devlet bu durumu, oradaki komutan tarafından askeri bir tebliğ ile yayınlamadı. sözlerine, yazılı bir tebliğ olmadan, corrie’nin bölgedeki eylemlerinin yasadışı olduğu söylenemez diye devam etti. daha da fazlası, “savaş alanı” tabirinin tam anlamının tartışmalı olduğunu belirtip, o dönemde refah’ın savaş alanı olmadığını ekledi.

özetlemesinde ebu hüseyin şöyle bir sav daha ortaya attı. eğer savunma makamının iddiasındaki gibi alanın kapalı askeri bölge ve dolayısıyla refah’ın o dönemde savaş bölgesi olduğunu teslim edersek, o zaman asıl can alıcı soru şu: ordu bu durumda neden sadece corrie’yi tutuklayıp bir uçağa koyup eve geri göndermedi?

idf bunu birçok sefer diğer aktivistlere yaptı. hatta 1989’da ben de, kapalı bir askeri bölgeye girmekten dolayı 29 diğer israilli ile birlikte gözaltına alınıp 5 gün burada tutulmuştum. savunma makamının da kabul ettiği üzere, o malum mart gününde, askerlerin yıkmaya rachel’ın da yıkımı engellemeye çalıştığı alanda adeta kedi fare oyunu oynanmıştı; gözaltına almak o kadar da zor olmasa gerek. ayrıca eğer savunma makamının, corrie’nin deli bir fanatik olduğu söylemini kabul edecek isek, bu durumda ordu, onun yasadışı ve engellenemez bir şekilde protesto etmesine nasıl izin verdi?

hakimin umursamaz tavrı

kökleşmiş kurumsal taraflılığı hebrew üniversitesi’nden david kretzmer tarafından belgelendiği gibi, hakim savunma makamına bu tip sorular sormadı. hakim, devletin o alanı kapalı askeri bölge olarak değerlendiren tebliği sağlayamamış olması ya da bilirkişinin corrie öldüğü sırada idf’nin sözcüsü olduğu veya olayın görüntüleyen askeri kayıtlarda birkaç dakikanın eksik olduğu gerçekleri karşısında kendisini rahatsız hissetmedi. yahut devletin, corrie’nin ölümünün gerçekleştiği siyasi bağlamı yansıtış biçimindeki çarpıklıktan dolayı hiç huzursuzluk duymadı.

refah’ın bir savaş bölgesi olup olmadığı tartışılabilir, ancak tehlikeli ve sıklıkla ölümcül çatışmaların olduğu bir alan olduğu aşikar. insan hakları izleme örgütü’nün raporuna göre ikinci intifada’nın ilk dört yılında israil, mısır sınırında bulunan ve nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bir kasaba ve mülteci kampı olan refah’ta 1600’dan fazla ev yıktı (raporun orijinal ingilizce metni). nisan 2000 ile aralık 2003’te uydudan çekilmiş fotoğraflar yapılan yıkımın boyutunu gözler önüne seriyor. bu yıkımlardan dolayı (refah’ın nüfusunun yüzde 10’undan fazla) 16.000 kişi evlerini kaybetti ve çoğunluğu 1948 yılının mültecileri olan bu insanlar ikinci ve hatta üçüncü kere yerlerinden edildi. rachel corrie, bu bölgeye geldi ve bu insanlara alçakgönüllü bir şekilde yardım etmeye gayret etti.

corrie, ölümünden önce yapılan bir röportajda “büyük korku hissediyorum” demiş ve durumu “insanların hayatta kalma becerilerini sistematik bir şekilde yok ediyorlar” şeklinde aktarmıştı (röportajın orijinal ingilizce videosu). refah halkına katılmanın tehlikeli olduğunu biliyordu ve ailesine yazarken sıklıkla korktuğunu belirtmişti. gerçekten de, israil ordusuna göre ikinci intifada’nın başladığı eylül 2000 ile rachel’ın öldüğü mart 2003 arasında bölgede idf’ye 6000 bomba atılmış, idf ve filistinliler arasında 1400 ateş açılma hadisesi yaşanmış ve yol kenarına konmuş 1500 bomba bulunmuştu. haaretz gazetesine yazan amira hass, mermilerin iki taraftan ateşlendiğini tespit etmişti. ağustos 2002’den mart 2003’e kadar bölgede kırk ikisi çocuk olmak üzere 101 filistinli ölmüştü. aynı süreçte bir israil askeri de hayatını kaybetmişti.

savuma makamı bu istatistikleri corrie’ye karşı, kendisine tehlikeye attığını bildiğini söyleyerek kullandı. ancak birisi corrie’nin daha çok, tüm insanların özgürlük, kendi geleceğini tayin ve güvenlik gibi temel haklardan yararlanabilmesi gerektiğine inanan inanılmaz derecede cesur bir insan olduğuna bence ikna olabilir. ve rachel bu haklar için mücadele etmeye hazırdı.

haifa bölge mahkemesi hakimi oded gerşon bu düşünce tarzına karşı herhangi bir empati sergilemedi ve 28 ağustos’ta kararını açıkladı: israil devleti ve savunma bakanlığı rachel corrie’nin ölümünden dolayı sorumlu değildir.

trajik bir şekilde, hakimin umursamaz tavrı, rachel’ın ölümünden kararın çıkmasına kadar geçen süreçte abd dışişleri bakanlığı’nın tavrını yansıtır nitelikte. karar açıklanmasının hemen ardından abd israil büyükelçisi'nin, idf’nin soruşturmasının yetersiz olduğunu belirtmesi bu durumu bariz bir şekilde gösterdi. abd dışişleri bakanlığı bu beyanatı derhal geri çekti ve israil yönetimine destek verdi. dışişleri bakanlığı’nın bu yaklaşımı, corrie davasında ortaya çıktığı üzere, filistinlilerin baskılanması bir amerikan vatandaşının hayatına mal olsa bile çok eskiye dayanan abd-israil ortaklığının bir parçası.

mahkeme rachel corrie için adaleti sağlamazken, ben onun anısının, davasını ileriye taşıyacağına inanmak istiyorum. bundan birkaç yıl önce the nation dergisinde bu özel hukuk davası hakkında yazmış ve yazımı rachel’ın annesine ettiği son sözlerle bitirmiştim (makalenin orijinal ingilizce metni ve rachel'ın mektupları). böylesi adaletsiz ve korkunç bir kararın üzerine iyimser kalabilmek için bu cesur kadının sözlerine başvurmaktan daha iyi bir yöntem düşünemiyorum: “filistin’in özgür olmasının, dünyadaki mücadele eden diğer insanlar için inanılmaz bir kaynak olacağını düşünüyorum. aynı şekilde orta doğu’da abd’nin desteklediği demokratik olmayan rejimlerin altında yaşayan arap halklarına büyük bir ilham vereceği kanısındayım.”

israil'in işgali kitabının yazarı israilli akademisyen, california berkeley üniversitesi, michigan ann arbor üniversitesi ve brown üniversitesi watson enstitüsü gibi kurumlarda misafir öğretim üyesi olarak bulundu. kitabın internet sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

bu makalenin bir nüshası daha önce the nation tarafından yayımlandı.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Neve Gordon

israil'in işgali kitabının yazarı israilli akademisyen, california berkeley üniversitesi, michigan ann arbor üniversitesi ve brown üniversitesi watson enstitüsü gibi kurumlarda misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;