Görüş
Sina'da ikinci yıpratma savaşı mı?
Mısır'daki kriz güvenlik çözümüyle aşılamaz, olağanüstü hâl sorunu daha karmaşık hâle getirir. Tampon bölge inşası durdurulmazsa Mısır ordusu ikinci bir yıpranma savaşına girecektir. Ancak savaş bu kez Mısır'ın ve Arapların doğudaki doğal düşmanıyla değil, Sinalılarla olacak ve aynı ülkenin insanları arasında kan ve akrabalık bağlarını koparacaktır.

mısır-gazze sınırında 'tampon bölge' kurma yönündeki adımların, sina yarımadası'nın doğusunda mısır askerlerine yönelik son dönemlerde düzenlenen saldırılar nedeniyle bugünün meselesi olduğunu düşünenler yanılırlar.
bu tampon bölge planı, altı yılı aşkın süre önce hayata geçirildi. plan, kuzey sina valiliğinin bölgenin kalkındırılması etrafında hazırladığı araştırma kapsamına alındı. mısır güvenlik yetkilileri, bu planla bölgede tünel kazımına son vermeyi ve gazze şeridi üzerindeki ablukayı yüzde 100 oranında eksiksiz şekilde hayata geçirmeyi hedefliyorlar.
şu an uygulanan plana göre tampon bölgenin genişliği 1,5 ile 3 km arasında değişiyor. uzunluğu ise mısır'ın gazze şeridi'yle olan sınırı boyunca 14 km'ye kadar çıkıyor.
bu durum refah kentinin mısır parçasındaki yüzlerce evin yanı sıra sina'da bulunan brahma, kanada, brazil ve sarsuriye bölgelerindeki evlerin de yıkılmasını ve ekilebilir binlerce dönüm arazinin atıl kalmasını beraberinde getirecek.
sina halkı mısır hükümetinin kendilerine vermeyi öngördüğü maddi karşılık ne olursa olsun uğradıkları zararı hiçbir tazminatın karşılamayacağını düşünüyor.
tampon bölgenin hikâyesi
eski devlet başkanı hüsnü mübarek, iktidarının son yıllarında tampon bölgenin hayata geçirilmesi işlemini tamamlamaya çalıştı, ancak refah ve sina'ya yakın küçük sınır kasabalarında yaşayan bedevilerin protestolarıyla karşılaştı.
o dönem israilli güvenlik yetkililerinin mısırlı mevkidaşlarına gazze halkının tünellerden mısır topraklarına geçişini engelleyecek yerin altında ve üstünde çelik duvar inşa edilmesi önerisinde bulunduklarını hatırlıyoruz.
bu çelik duvarın inşasına başlandı. ancak gazze halkı, zalim ablukayla mücadele azmi içinde bu çelik tecrit duvarını deldi ve 'hayat tünelleri' adını verdikleri tünelleri kazmayı sürdürdü.
mısırlı yöneticiler, 2011 yılındaki şanlı 25 ocak devriminin patlak vermesiyle bu çelik duvarın inşasına devam etmediler.
israil, son gazze saldırısının ardından tampon bölge kurulması talebini mısır'a bir kez daha iletti. çünkü, bu saldırıda israil ordusu ağır kayıplar verdi ve gazze direnişinin bu tüneller üzerinden modern silahlar elde ettiği anlaşıldı. israil'in talebine destek veren washington da mısırlı yetkililere aynı yönde baskıda bulundu.
son dönemde sina'daki silahlı unsurların mısır ordusuna yönelik eylemlerinde bir artış söz konusu. bu saldırılar ve verilen kayıplar mısır ordusuna tampon bölge kurulması çalışmalarına derhal başlaması için altın bir fırsat sundu.
mısır yönetimi, tampon bölgenin kurulmasından doğabilecek protestolar ve şiddet eylemleriyle mücadele etmek için sina'da olağanüstü hâl ilan etti.
kahire'deki askeri darbenin yöneticileri, sina'da ordu ve polis güçlerini hedef alan eylemlerden 'terörist' dedikleri silahlı grupları sorumlu tutuyorlar.
sina'daki silahlı gruplar ise ulusal orduyu ve polisi israil çıkarlarına hizmet eden işgal güçleri olarak görüyor. dolayısıyla ordu ve polis, bu grupların saldırılarının meşru hedefi haline geliyor. ancak askerlerin hedef alınması tüm mısır halkının reddettiği ve kınadığı bir durum.
aynı ülkenin evlatları arasındaki bu çatışmaların hazzı içinde mossad, israil adına hatta giriyor ve maalesef sorunun tüm taraflarıyla oynuyor. bizler şu an bunu mısır'ın ulusal güvenliği için asıl tehlike olarak görüyoruz.
mısır devletinin sina'daki egemenliğine silah çeken gruplar, mısırlı yetkililerin sina halkına karşı işledikleri ihlal ve suçların, aşiret geleneklerine ve örflerine yönelik operasyonların, maruz kaldıkları zulüm ve marjinalleştirmenin etkisi altında buna mecbur kaldıklarını ifade ediyorlar.

olağanüstü hâl sonrası ne olacak?
askeri konsey'in olağanüstü hâl ilan etmesinin ardından mısır haklar ve özgürlükler gözlemevi, "sina'da olağanüstü hâl ilanı sonrası ne olacak?" başlıklı bir rapor yayınlayarak 2011 yılından bugüne kadarki güvenlik şartlarını ele aldı.
rapor, bu süre zarfında sina'da ordu ve polis güçlerini hedef alan yaklaşık 50 silahlı saldırı düzenlendiğini, güvenlik güçlerinden 198'den fazla kişinin öldüğünü, onlarcasının yaralandığını ortaya koydu.
bu durum güvenlik yetkililerinin hukuku ve anayasayı göz ardı ederek sina halkına yönelik sert operasyonlarına sebebiyet verdi.
raporda yer alan bilgilere göre polis ve ordu güçlerinin sina'da sivillere yönelik düzenlediği bu operasyonlarda 500'den fazla kişi öldü. ayrıca 7 bin'den fazla kişi bu güçlerin gizli hapishanelerinde tutuldu, 500'den fazla aile tehcir edildi ve evleri yıkıldı. sadece sina'nın kuzeyinde şu ana kadar akıbetleri bilinmeyen 300'den fazla vatandaş kayıp.
maalesef sina'da olağanüstü hâl ilanı, iktidarın güvenlik çözümlerini benimsemek suretiyle aşırı güç kullanımını gösteriyor. ayrıca olağanüstü hâl krizi çözmez, daha da karmaşık hâle getirir.
bu noktadan hareketle aynı ülkenin evlatları arasında akan kanın durmasını isteyen vatansever mısırlıların (terör ve sebepleri ortadayken) intikam peşinde olduğunu düşünmüyoruz. aksine mısırlılar arasında şiddetin ve karşı şiddetin etkenlerinin ortadan kaldırılması istenmektedir.
güvenlik çözümü, şiddet ve karşı şiddet eylemlerinin kanserli biçimde büyümesine, insan haklarının ve asırlardır sina'nın bedevi toplumunun köklü geleneklerinin sınırsızca ihlal edilmesine yol açtı.
olağanüstü hâl ilanı, egemenlik konularından sayılmasına rağmen darbe komutanlarının 3 temmuz 2013 sonrası çıkardıkları ve sürekli ihlal ettikleri anayasanın 68'inci maddesinin içeriğini hiçe saymaktadır.
bu madde "idarenin hiçbir eylemi yargı denetiminden muaf tutulamaz" der; dolayısıyla olağanüstü hâl yasasının uygulanması ve bu çerçevede yapılan tüm idari tasarruflar yargı denetimi dışında tutulamaz.
alternatif seçenekler
mısırlı yetkililerin tüm sina halkına yönelik operasyonları sürdürmek için teröre başvurması, mossad ve cia'yi memnun ediyor. washington ve tel aviv'in mısır ordusunun sina'da cihatçılara yönelik operasyonlarını olumlu karşılamalarında bu memnuniyet görülüyor. zira bu cihatçılar silahlarını sadece mısır ordusuna doğrultmuyorlar, israil ordusuna da saldırmaktalar.
mısırlı yetkililer ve tel aviv hükümeti, mübarek'in son dönemlerinden itibaren sina'da yaygınlık kazanan bu silahlı eylemleri, gazze etrafındaki ablukayı sıkılaştırmak amacıyla tampon bölge kurulması suretiyle israil lehinde kullanıyor. bizler ise sina'daki sorunun köklü çözümü için alternatif seçeneklerin bulunmasını öneriyoruz. sina yarımadası'na kalkınma getirecek milli bir projenin benimsenmesi, bölgede yeni iş imkânlarının sağlanması, mısır güçlerinin yaptığı askeri operasyonlardan zarar gören oradaki bedeviler ve aşiretlerle uzlaşma sağlanması bu seçenekler arasında yer alıyor.
bunlara, saldırılar nedeniyle sina'daki vatandaşların gördüğü zararların tazmin edilmesine çalışılması ve saldırganların hızla yargıya sevk edilmesi de eklenebilir.
tampon bölgeyle ilgili olarak da kahire'deki darbe yöneticileri, israil'e ancak adil bir barışın kendilerini koruyacağını anlatmalılar; aksi hâlde yerin üstünde ve altında ne kadar tecrit duvarı ve şeridi kurulsa da hiçbir şey bunu sağlamayacaktır.
hak sahipleri haklarına ulaşmak için direnişlerine son vermeyeceklerdir. kahire'nin yöneticileri sina halkına ve gazze ablukası altındaki kardeşlerimize merhamet ederek bu tampon bölge inşaatını durdurmalılar.
bunlar yapılmadığı takdirde sina, harekete geçen bir volkan gibi olacak ve güvenlik çözümü asla başarılı olmayacaktır. hatta mısır ordusu ikinci bir yıpranma savaşına girecektir. ancak savaş bu kez mısır'ın ve arapların doğudaki doğal düşmanıyla değil, sinalılarla yapılmaktadır. bu savaş sonu belirsiz bir savaş olacaktır ve aynı ülkenin insanları arasında kan ve akrabalık bağlarını koparacaktır.
bu savaş uzun vadede mısır ulusal güvenliği için oldukça tehlikeli bir tehdit oluşturacak ve sadece israil'in lehine olacaktır. kahire'deki darbe yöneticileri bunu çok iyi biliyorlar.
salah budeyvi, mısırlı gazeteci-yazar. askeri darbe karşıtı nasırcılar hareketi koordinatörü ve askeri darbe karşıtı gazeteciler hareketi'nin kurucusu.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar