Görüş

Suriye’ye neden askeri müdahale yapılmamalı?

Coşkusunu ve bağımsızlık emellerini kaybetmeyen Suriye Devrimi, adaletini, gücünü ve meşruiyetini koruyacaktır.

Konular: Suriye
Arap Ligi gözlemcileri meydanda.
Arap Ligi gözlemcileri, ‘durumu denetlemek’ için Suriye’de pek çok şehri ziyaret etti. Ancak baskı hâlâ devam ediyor. [Reuters]

2011 yılına dönüp baktığımızda, arap bahar’ının etkilerinin hâlâ sürdüğünü görüyoruz. tunus, mısır, bahreyn, yemen ve suriye’de halk ayaklandı ve bu durum dünya çapında siyasi haklar ve sosyal adalete ilişkin bir arayışın başlamasına önayak oldu. bir zamanlar neo-oryantalistler tarafından siyasi ve ekonomik açıdan durgun olarak nitelendirilen arap dünyası, geçtiğimiz yıl gerek bölgesel, gerekse uluslararası gündemi belirledi.

arap başkentlerinde protestocuların sergilediği cesaret ve kararlılık, madrid’den abd’deki ‘wall street’i işgal et’ eylemine kadar bütün gösterilere ilham kaynağı oldu. on ay boyunca devam eden ayaklanmaların ardından suriye amaçlarına ulaşabilmek için hâlâ mücadele veriyor. bu kriz uluslararası bir mesele haline geldi. baskılar olağan seyrinde devam ederken, arap insan hakları temsilcileri durumu 'gözlemliyor'.

yeni bir nesil olan yurttaş gazetecilerin gizlice yaydığı görüntülerin birinde beş yaşındaki bir çocuğun cansız bedeninin oldukça üzücü görüntüsü önemli bir sembol haline geldi ve bu görüntü arap ligi amblemlerinin yanında kullanıldı. bu durumda, örgütün etkin bir denetim sağlayabilme ve değişim getirebilme gücünün olup olmadığı tartışılır.

yükselen sesler şimdi dış müdahale ve askeri çözüm için çağrıda bulunuyor. 20 aralık 2011’de suriye ulusal konseyi (suk) lideri, “siviller için güvenli bölge ve gerek tıbbi gerekse insani yardımların ulaşabilmesi için koridor ya da tampon bölge kurulmasının” yanısıra “katliamların durdurulması için acil müdahale” talep etti.

şöyle ki, suk daha önceden özgür suriye ordusu’nun uçuşa yasak bölge çağrılarını tekrarladı. belirli aralıklarla sokaklardan gelen çağrılara da kulak verdi. sivil protestocuların içinde bulunduğu bu zor durum içinden çıkılmaz bir hal aldı. bu durumda, akıllarda suriye’de köklü değişimin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin soru işaretleri belirmeye başladı.

dış müdahale, suriye’nin içindeki ve dışındaki muhalif hareketlerin dikkatlice tartması gereken tehlikeli bir stratejik seçim için zemin hazırlıyor. burada savunulan görüş, değişim için verilen mücadelede demokrasiye geçişin barış içinde olmasının yanısıra içeriden mücadele vermenin gerekliliğidir. bu da şu anlama geliyor: dış askeri müdahaleye her ne olursa olsun imkân verilmemeli ve içeride rejime karşı sürdürülen silahsız direniş devam etmeli.

irak ve libya’da uygulanan 'çözümler' suriye halkının çoğunluğunu dehşete düşürüyor demek yerinde olur sanırım. amerikan ordusu ardında yüz binlerce ölü, milyonlarca mülteci, harap olmuş ve iç çatışmaların halen sürdüğü bir ülke bırakarak en sonunda irak’tan çekildi. saddam hüseyin rejimi başarılı bir biçimde devrildi. ancak bu değişimin bedelini halk ödemeye devam ediyor.

libya’da karışıklıklar devam ediyor ve savaşın ganimetleri iç ve dış güçler arasında anlaşmazlıklara sebep oluyor. dış müdahale isteyen uluslararası kaynakların bazılarının yakından incelenmesi de gerekir. nato’nun libya senaryosunu pekiştirmedeki isteksizliği ve abd başkanlık seçimi yarışında iç politikaya olan mevcut odaklanmaya rağmen, geçmişte savaş yanlısı tavırlarıyla bilinen yeni muhafazakar düşünce kuruluşları askeri müdahaleyi ihtimal dahilinde tutmada aktif rol oynuyor.

jeopolitika ve çıkarlar

13 aralık 2011’de, dış politika üzerine çalışmalar yapan ve yeni muhafazakarlardan oluşan bir düşünce kuruluşu olan washington institute for near east policy (washington yakın doğu çalışmaları enstitüsü), “suriye’de askeri müdahale değerlendirmesine” ilişkin bir rapor yayınladı (raporun orijinal ingilizce metni). bu raporu yayınlayanlar arasında abd hava kuvvetleri’nden bir konuk araştırmacı, ordu ve emniyet mensubu iki uzman bulunmaktaydı. raporda, suriye'ye karşı yapılacak çeşitli gizli ve açık operasyonların risk ve zorlukları masaya yatırılırken, iran'ın bunlara vereceği yanıtlar değerlendirildi.

19 aralık 2011’de ise başkan obama’ya açık bir mektup gönderildi (mektubun orijinal ingilizce metni). bu mektup, “suriye hükümetinin elini kolunu bağlayan çok taraflı yaptırımları” desteklerken, politik amaçları abd’nin ulusal “güvenlik çıkarları” ile örtüşen “rejim karşıtı suriyeli grupların imkanlarını” arttırmaktan bahsediyordu. bunun yanısıra mektupta, suriye’de türkiye ve diğer ortak ülkelerle birlikte hareket ederek, esad rejiminin güvenlik güçlerine karşı sivil halkı korumak üzere güvenli alanlar ve yasak bölgeler kurulması öneriliyordu.

bu mektup, diğer bir washington merkezli düşünce kuruluşu olan foreign policy initiative (dış politika inisiyatifi) tarafından kaleme alındı. bu kuruluş, suriye krizinde abd’nin daha etkin bir rol oynaması gerektiğini sık sık dile getiriyordu. daha da ilginci, aynı kuruluş 8 kasım 2011 tarihinde foundation for the defence of democracies (demokrasileri savunma vakfı) adlı bir düşünce kuruluşu ile ortak bir rapor yayınladı (raporun orijinal ingilizce metni). bu düşünce kuruluşu ise “abd ve onunla aynı görüşte olan ülkelerin rejim karşıtı grupları desteklemesine ilişkin politika seçeneklerini” içeren bir taslak hazırlamıştı.

bu raporun amacı suriye hükümetinin “elini kolunu bağlayan” yaptırımlar uygulamanın yanısıra suriye’de uçuşa yasak bölgeler oluşturup muhalif gruplara destek sağlamaktı. foreign policy initiative kuruluşu, irak savaşı’nı başarılı bir biçimde destekleyen new american century (yeni amerikan yüzyılı) kuruluşunun halefi niteliğindedir. buraya mensup tanınmış uzman isimler arasında robert kagan, william kristol, dan senor ve bush yönetiminde yer almış olan savunma politikasından sorumlu eski müsteşar douglas feith gibi isimler yer almaktadır. bunun yanısıra douglas feith, teröre karşı savaşın, irak’taki askeri abd hapishanelerinin ve abd yönetiminin israil’de bulunan sağ görüşlü partilerle özel ilişkilerinin ardındaki isim olarak da tanınmaktadır.

obama’ya sunulan dilekçeyi imzalayanlar arasında douglas feith’in yanısıra foundation for the defence of democracies kuruluşundan tony badran, 2003 irak işgali sonrasında ülkedeki denetiminden sorumlu diplomat paul bremer, 2003 yılında çıkartılan suriye sorumluluk yasası’nın girişimcisi olan temsilciler meclisi üyesi eliot engel ve abd’de yaşayan birkaç suriye vatandaşı vardı. öyle görünüyor ki, abd ulusal güvenlik konseyi, suriye’ye abd müdahalesinde farklı yollar bulması için çoktan görevlendirildi. bu seçenekler içinde insani koridor bölgelerin kurulmasının yanısıra, askeri harekatlarla güvenli bölgeler de oluşturulacak.

uzun vadede belirlenen hedef oldukça stratejik: ülkenin jeopolitik bağlantılarını şekillendirebilmek için iç istikrarsızlıktan faydalanarak bölgede önemli bir role sahip olan suriye’yi kendi istedikleri şekle sokmak. söz konusu bu büyük oyun, şu an çıkarları doğrultusunda bir araya gelen abd-suudi-israil koalisyonu ve iran-hizbullah-hamas üçgeni arasında oynanıyor. bu durumda, suriye’nin geleceği çok hassas bir dengede duruyor.

1 aralık 2011’de washington post gazetesinde yayınlanan ilginç bir röportaja bakılacak olursa suk başkanı burhan galyun, ileride siyasi bir pozisyon önerildiği takdirde iran, hizbullah ve hamas ile ilişkileri keseceğini belirterek bu oyunun içinde gibi görünüyor. aslına bakacak olursak, hizbullah lideri şeyh hasan nasrallah’ın, suriye rejiminin uyguladığı acımasız baskılara verdiği destek suriyeli aktivistleri hayal kırıklığına uğrattı. zira suriyeli aktivistler nasrallah’ın, suriye’deki zorba yönetim ile filistin ve lübnan direnişlerine aynı anda destek vermesi arasında bir çelişki olduğunu düşünüyor.

suriyelilerin, arap dünyasında vatansever olarak tanınmasının yanısıra, filistinli kardeşlerinin yaşadığı kötü kadere karşı hassasiyet gösterdikleri de bilinmektedir. israil’in işgal ettiği golan tepeleri’nin suriye egemenliğine teslim edilmesi, iç meşruiyet arayan bir hükümet için bir öncelik niteliğini koruyacaktır. suk, galyun’un açıklamalarından sonra eleştirilere maruz kaldı. tunus’ta düzenlenen ilk kongreden sonra konsey, 19 aralık 2011’de yaptığı açıklamada, “yeni suriye’nin işgal altındaki golan tepeleri’nin ulusal egemenliğine geri kazandıracağını ve filistin halkının meşru haklarını destekleyeceğini” belirtti.

kötünün iyisi

müdahale etmemenin bedeli ağır olabilir. bm tahminlerine göre 5.500 sivil hayatını kaybetti ve binlerce kişinin akıbeti bilinmiyor. rejimin başlattığı baskı çok yönlü ve şiddetliydi. amaç suriyelilerin cesurca açabildikleri korku perdesini kaldırmamaktı.

ordu ve güvenlik güçleri, özgür suriye ordusu’na birkaç bin askerini kaybetmesine rağmen kontrolü hâlâ elinde bulunduruyor. ileride halkın muhalefet olmaya cesaret edememesi için, protestocular ya işkenceye maruz kalıyor ya da cansız bedenleri ailelerine gönderiliyor. rejimin gitgide şiddeti arttırması kuruluşların ve kamu otoritesinin çökmesine neden oluyor. kamu sektörü ve petrolden elde edilen gelirin düşmesinin yanısıra, türkiye ve ab ile ticari ilişkilerin durması rejimden ziyade halkı etkiliyor.

pek çok bölge ısınamıyor. zira akaryakıt rezervleri azaldı, hatta neredeyse yok oldu. fiyatlar büyük ölçüde arttı ve halep gibi büyük bölgelerde bile günde altı saatlik elektrik kesintileri olmaya başladı. protestocular mezhep ayrılıklarını bir kenara bırakarak birlik olduklarını açıkça ortaya koydular. ancak bazı bölgelerde rejime karşı silahsız olarak başlayan direniş silahlı ayaklanmaya dönüştü. bu çatışmalarda söylenenlere göre yaklaşık 600 asker yaşamını yitirdi. iç savaşa sürüklenme riski artıyor. artık suriyeliler münferit olaylarda sadakat ve dini sebepleri bahane ederek birbirini öldürüyor.

son aylarda barışçıl seferberlikten aldığı güç ile birlikte suriye’deki başkaldırı hız kazandı ve bütün ayaklanmalara öncülük etti. silahlı direniş, dış destekli ayaklanmalara karşı yapılıyor şeklindeki resmi söylemle sürdürülebilirdi. eğer ülke, dış güçlerin dayattığı güvenli bölge ya da uçuşa yasak bölgeyi kabul etmeye zorlansaydı, isyana yanaşmayan halkın bir kısmı milli gurur ve dayanışma içinde rejimin yanında yer alabilirdi.

izlenecek en iyi strateji, itibar ve meşruiyeti muhafaza eden, doğrudan ülke içi eylemleri sürdürmek olacaktır. şiddet içermeyen doğrudan eylem söyleminden kastım, boykotlar, grevler, yürüyüşler, sivil itaatsizlik, ülke içinde ve dışında güvenli bölgeler oluşturma (uçuşa yasak bölgeler oluşturmak için askeri harekat gerektirmeyen) gibi etkin bir biçimde sürdürülebilecek bir dizi savunma stratejisi.

hindistan’daki gandi hareketinden, güney afrika’da mandela’nın özgürlük kampanyalarından, guatemala, arjantin ve latin amerika’daki insan hakları eylemlerinden ve filistin’de intifadanın şiddet içermeyen kısımlarından ilham alınabilir. kararsız suriyeliler, değişimin getireceklerinden korkmak yerine, değişime karşı direnişin getireceklerinin farkına varmalı. değişime karşı direnişin bedeli, gerek bölgesel gerekse ulusal açıdan dışlanma, siyasal karmaşa ve ülkede ekonomik sıkıntı olacaktır.

söz konusu stratejilerin bazısı suriye’de uygulandı. 11 aralık’ta başlayan genel greve katılım oldukça fazlaydı ve sivil itaatsizlik çağrısı, yerel seçime katılımın az olmasını sağlayarak başarılı oldu. son zamanlarda şam’ın dışında, douma sokaklarında gerçekleştirilen genel grev sonucunda yetkililer, dükkanları zorla açtırdı.

bu esnada, insan hakları araştırma heyetlerinin, uluslararası denetlemeyi sürdürmek ve olası baskılamaları engellemek adına rejim üzerindeki yaptırımları devam edecek. zamanla, ülkenin ulusal ekonomisinden ziyade iktidarın en derinlerini hedefleyen yaptırımlar, rejimin seçeneklerini etkileyecek.

coşkusunu ve bağımsızlık emellerini kaybetmeyen suriye devrimi, adaletini, gücünü ve meşruiyetini koruyacaktır. ta ki bütün suriye halkının kalplerini ve akıllarını kazanana kadar… ta ki gerçek ve barışçıl demokrasiye geçiş sağlanana kadar…

dr. marwa daoudy oxford üniversitesi st. antony koleji’nde öğretim üyesi, princeton üniversitesi woodrow wilson kamu ve uluslararası ilişkiler okulu’nda misafir öğretim üyesidir.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Marwa Daoudy

oxford üniversitesi st. antony koleji’nde öğretim üyesi, princeton üniversitesi woodrow wilson kamu ve uluslararası ilişkiler okulu’nda misafir öğretim üyesidir. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;