Görüş

Taksim ayaklanması ve demokrasi sınavı

Taksim ayaklanması kıvılcımının ateşlenmesinin arkasında, bazı ağaçların kesilmesi veya ticari projelere itiraz değil Türkiye’deki demokrasinin kronik sorunlarının etken ve birikimleri yatıyor.

İstanbul Taksim Meydanı Gezi Parkı gösterileri
Taksim Meydanı'ndaki Gezi Parkı'nın yıkılmasını engellemek için başlayan gösteriler, AKP hükümetine karşı genel bir protesto dalgasına dönüştü. [Al Jazeera Türk]

dikkatlerin islam, laiklik ve ekonomiyi uzlaştırmayı başaran özgün bir deneyim olarak türkiye’de iktidarda bulunan adalet ve kalkınma partisi’nin (akp) tecrübesine çevrildiği, arap baharı devrimlerinin ortaya çıkması sonrası örnek alınabilecek başarılı bir model olarak türk modelinden konuşulduğu bir zamanda istanbul’da hiç kimsenin beklemediği taksim meydanı ayaklanması patlak verdi.

ayaklanma ile birlikte ak parti deneyimi ile onun eksik yönleri ve çatlaklarına, protestoların katılımcıları ve düzenleyicilerinin kimliği ile taleplerinin yapısına ilişkin çok sayıda soru işareti gündeme geldi. bu ayaklanmanın bırakacağı en önemli etki, akp’nin ve özellikle de lideri recep tayyip erdoğan’ın politikalarında, demokrasinin yerleştirilmesi veya sınırlandırılması ve bütün bir akp deneyiminin yol ayırımına konulması suretiyle çıkarılacak dersin niteliğinde görülecektir.

taksim ayaklanmasının öncülleri 

taksim meydanı’ndan olan bitenin ve protestoların birçok türk kentine sıçramasının, türk hükümetinin taksim meydanı’nda turistik, ticari ve tarihi projeler için bazı ağaçları kesme kararının sonucu olmadığının herkes farkında. çeşitli sebep ve birikimler, bu protestoların patlamasına zemin hazırladı; olaylar akp hükümetinin politikalarına karşı siyasi hareketlilik halini aldı. o sebeplerin en önemlileri şunlardır:

1) 2002 yılında demokratik seçimlerle iktidara gelen ve onu izleyen bütün seçimleri kazanan (2011’de yapılan son genel seçimlerde oyların yüzde 50’sini elde eden) akp, üç başkanlığı da (başbakanlık, parlamento başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı) aldı.

iktidardaki 10 yıllık deneyimi sırasında kendi stratejisi ve ideolojisine yarayan küçük taktiksel adımlarla devlet kurumlarının (yargı, ordu, eğitim ve üniversitelerin) yanı sıra toplumun kimliği, kültürü ve davranışlarının yeniden oluşturulmasında da başarı sağladı. bunu yaparken de sovyetler birliği’nin yıkılmasının ardından yaşanan bölgesel ve uluslararası değişimlerle bağlantılı olarak dünyanın yaşadığı değişimlerden ve söz konusu durumun orta doğu bölgesi, bilhassa da islamcı hareketler üzerindeki olumlu yansımalarından istifade etti. 

ülkedeki değişim operasyonu, türkiye içinde atatürkçüler ve laiklerden solculara kadar uzana değişik kesim ve siyasi akımlara zarar verdi. bu akım ve gruplardan çoğuna göre akp hükümetinin birçok yasa tasarısında kendini gösteren (zina, doğum, başörtüsü, içki yasağı ve din eğitimi) icraatları, özellikle de akp’nin politikaları ve ideolojisini eleştiren onlarca gazeteci ve hukukçu aktivistin tutuklanması olgusunun gölgesinde, genel ve bireysel özgürlükleri bitirdi.

2) bu akımlar ve gruplardan bazıları, akp’nin ülkedeki siyasi hayatı, keza siyasi, etnik, mezhepsel ve kültürel çeşitlilik arz eden toplumu kontrol altına alma araçlarını elde etmek amacıyla demokrasi oyununun kurallarını kullandığını düşünüyor. onların izanında akp, güçlü siyasi konumu sayesinde demokrasiyi yönetime gelmek, iktidar olmak ve kontrolünü derinleştirmekte kullandı. bu da gerek muhalefetin marjinalleştirilmesi gerekse de siyasi, kültürel, etnik, dini ve kültürel çeşitliliğe saygı gösterilmemesi üzerinden demokrasinin gerçek kavramlarının içinin boşaltılmasına yol açtı.

bu da seçimlerin, demokrasinin esaslı ve tek kriteri mi yoksa demokrasinin temel şartımı olduğu meselesi etrafında soru işaretleri oluşturdu.

3) türkiye’deki demokrasiyi ele alırken, konuya dair kronik sorunların (kürt, alevi, ermeni ve bir asırlık bir süreye uzanan diğerlerinin) birikiminden uzakta bakmak mümkün değil. akp, geçmiş dönemlerde tüm yaşananların aksine demokrasi alanındaki olumlu girişimlerine rağmen mevcut sorunlara kabul edilebilir nihai çözümler bulmakta başarılı olamadı. bugün arap baharı devrimleriyle birlikte baskısını artıran sorunlar, artık daha fazla ertelenmeyi, yorumlanmayı veya sarmalanmayı kabul etmedi.

hiç kuşkusuz taksim ayaklanması kıvılcımının ateşlenmesinin arkasında, bazı ağaçların kesilmesi veya ticari projelere itiraz değil yukarıda sayılan sebepler, etken ve birikimler yatıyor. her ayaklanma veya devrimin, sokaklarda dramatik olarak gelişmeden ve yaşanan birikimler patlamadan önce beklenmedik bir olayla başladığı sabittir.


taksim meydanı'ndaki protestolar uluslararası medyada mısır'ın tahrir meydanı ile karşılaştırıldı. [al jazeera türk]

erdoğan meydanda

taksim meydanı’nda protestolar başladığından beri türkiye başbakanı recep tayyip erdoğan, gelişmeleri şu iki yol üzerine koydu. ilkin protestoları ülkesine yönelik komplo hanesine yerleştirdi. zira kendisi türkiye’nin rolüne, konumuna, akp’nin iktidar ve ekonomideki deneyimine zarar vermek isteyen dış çevreler olduğunu düşünüyor. içeride ise muhalefet güçlerinin, esasen de atatürk’ün partisinin tarihi mirasçısı cumhuriyet halk partisi’nin (chp), bu protestoları (gelecek seçimlerde sokakları kendisine karşı kışkırtmak suretiyle de olsa) hükümeti düşürmek için kullandığını düşünüyor.

ikincisi de erdoğan’ın protestocu ve göstericileri çapulcu ve hırsızlar olarak nitelemesi. oysa siyasi partiler ve özellikle de chp daha olayların hattına müdahale etmeden, gösteriler laik ve sol güçlerin yapısını almadan ve hükümeti düşürme söylemi yükselmeden önce taksim meydanı’na inenler, aralarında sanatçılar, sendikacılar, hukukçular, sporcular ve bağımsızların yer aldığı farklı kesimleri temsil ediyordu. başından beri erdoğan’ın açıklamalarını takip edenler, onun protestolarla bu şekilde ilişki kurma nedeninin, yaşananların demokrasi talebi olmadığı yönündeki şahsi kanaati olduğunu görmeliler. çünkü erdoğan gösterilerin demokrasi yanlısı olmadığını, seçim sandıklarının hakem olduğunu ve hükümetine karşı komplo kurulduğunu düşünüyor.

erdoğan’ın protestoları ele alma noktasındaki sert yöntemine ve protestocuların taleplerine karşılık vermeksizin taksim meydanı projesini sürdürme ısrarına paralel olarak başbakan yardımcısı bülent arınç ve cumhurbaşkanı abdullah gül’ün farklı ve sakin üslupları dikkat çekti. cumhurbaşkanı gül, gelişmeleri demokratik hareketlilik çerçevesine koyarken, arınç ise sorunun uzlaşmayla çözümü yönünde bir anlaşmaya varma girişimi dahilinde göstericilerin temsilcileriyle bir araya geldi ve onların taleplerini dinledi.

bütün bu gelişmeler, olayların rollerin paylaşımı veya siyasi performans ve protestolara yönelik tutum farklılığı çerçevesinde yaşanıp yaşanmadığı bir yana, erdoğan’ın sert üslubuna dikkat çekmektedir. öyle ki çoğu kişi erdoğan’ın taksim meydanı protestolarına karşı takındığı üslubun, arap liderlerin üslubundan pek de farklı olmadığını ifade etti. erdoğan, polis güçlerinin göstericileri bastırması ve güç kullanarak taksim meydan’ından çıkarması sonrası, bu üslubuyla protestoculara bir nevi meydan okudu. bu durum, protestocuların taleplerinde bir anlaşmaya veya anlayışa varılmadıkça protesto ve çatışmaların çıtasının yükselmesi uyarısı yapmalarına yol açtı. taksim meydanı’nda tüm bu yaşananlardan ve gösterilerin çıtasının yükselmesinden sonra artık sorunların güce başvurarak ve görmezlikten gelerek çözülemeyeceği anlaşıldı.

protestoların ufukları

aslında şu günlerde türkiye’de yaşananlar, esasen akp hükümeti, iktidardaki türk modeli ve ülkedeki demokratik süreç için tam bir sınav oluşturuyor. bu sınavın aşılması veya başarısız olunması, protestoların ele alınış ve dersler çıkarma şekliyle irtibatlıdır.

işlerin nasıl bir seyir alacağını beklerken, (pkk örgütünün hapisteki lideri) abdullah öcalan’ın gösterilere (bu tür şartları ve ortamları askeri darbe yapmak için kullanan orduya işaret edip darbecilerce kullanılması uyarısını yaparak) destek vermesi sonrası dikkatler, gelecek dönemde ordu, akp ve kürtlerin tutumları üzerine çevrilmiş vaziyette. şartların farklılığı ve değişimlere karşın geçen yüzyıl zarfında türk deneyiminin bize gösterdiği tam da budur.

türkiye’deki protestolardan bahsederken; türk sol güçlerinin hayatında devrimci ve direnişçi bir sembol konumundaki taksim meydanı’nda yaşananları, mısır’daki tahrir meydanı’nda gerçekleşenlerle tanımlamak veya taksim ile kapitalist rejimlerce kontrol altına alınmadan önce birçok avrupa ülkesine yayılan ayaklanmaların kıvılcımının atıldığı abd'nin new york şehrindeki wall street'i işgal hareketiyle karşılaştırmak bazılarının hoşuna gitmiş olabilir. karşılaştırmalar protestoların yapısı, harekete geçiren güçler ve her ülkenin iç şartları açısından isabetli olmayabilir.

ancak tüm koşullarda protestolar bir yandan birikimlere ve tıkanıklıklara, diğer yandan baskın siyasi görüşü ve iktidarı reddederek sokaklara dökülen muhalif güçlere işaret ediyor. ayrıca bu protestolar, ülkedeki demokratik istikrarın yeniden nasıl restore edileceğiyle ilgili akp’nin yönetim deneyimindeki kusur ve boşlukları gösteriyor.

hiç kuşkusuz şu ana kadar yaşananlar, akp politikasına karşı bir cephe oluşturulmasına yol açtı. üstelik protestoların çıtası, istanbul’daki taksim meydanı ile sınırlı kalmayıp özellikle de kuzey batı ve güney sahilindeki birçok türk kentine uzandı.

ayrıca protestocular, siyasi görüşlerinin farklı olmasına rağmen kendi siyasi ve saha liderlerini oluşturmayı başardılar. bu da erdoğan’ın politikalarına muhalif güçleri protestolara çekti; gerek sahada ortamı germeye ve orduyu piste çekmeye çalışarak gerekse de sokakla çatışması sürecinde halk desteğinin aşınması suretiyle akp hükümetinin gelecek seçimlerde sandıkla düşürülmesi umuduyla onları gösterilere katılmaya sevk etti.

taksim meydanı’nda olan bitenler, akp siyasetinin testi için uyarıdan daha fazlasıdır. göstericilerin teslim olmayacakları söylemi karşısında geri adım atılmayacağı veya taleplere karşılık verilmeyeceği söylemi, komşularda tutuşan arap baharı ayaklanmalarının etkisi üzerinde kızışan ateşten çıkmanın yolu olmayabilir.

1967 suriye doğumlu yazar, suriye televizyonunda haber editörü ve müdürü olarak çalıştı, iran merkezli el alem televizyonunun şam muhabirliği ve müdürlüğünü yaptı. el hayat, en nehar ve el müstakbel gibi gazetelerde makaleleri yayınlandı. türkiye ve kürt konularında uzman olan yazarın, 'türkiye ve dış politikanın sorunları' adını taşıyan bir kitabı da bulunuyor.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Hurşid Deli

1967 suriye doğumlu yazar, suriye televizyonunda haber editörü ve müdürü olarak çalıştı. iran merkezli el alem televizyonunun şam muhabirliği ve müdürlüğünü yaptı. el hayat, en nehar ve el müstakbel gibi gazetelerde makaleleri yayımlandı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;