Görüş
Yemen için sırada ne var?
Salih’ten sonra Yemen’de birliği sağlamanın yolu merkezi devletin kontrolünü arttırmaktan değil azaltmaktan geçiyor.

yemen devlet başkanı ali abdullah salih sonunda gitti; ancak ülkenin sıkıntıları eskisi gibi algılanıyor ve “yemen için sırada ne var?” sorusu bundan ayrılmıyor. tekrar tekrar, yemen’in, arap ayaklanmaları öncesinde de olduğu gibi, karşısında iki büyük güçlük bulunan zayıf bir devlet olduğunu duyuyoruz: 1) kuzeyin baskıcı egemen rejiminden bıkan güneylilerin ayrılma isteği; 2) en azından 2004 yılından beri sürmekte olan, rejim karşıtı kuzeyli huti isyancılarıyla yaşanan silahlı çatışmalar.
yaygın olan ‘birlik halindeki güçlü devletler’ idealizasyonu içinden bakıldığında, yemen’in bu yarılmış haliyle varlığını uyum içinde sürdürmesini hayal etmekte bazı sorunlar yaşanıyor. kimi akademisyenler ve uzmanlar, ulus devlet sisteminin çökmekte olduğunu iddia ediyor. uluslararası kuruluşlar ve çokuluslu büyük şirketlerin güçleniyor olabilecekleri doğru olsa da, hakim olan hâlâ güçlü merkezi devletlerdir.
devletlerin küresel ticaret ve yabancı yatırımlarına daha etkin bir şekilde öncülük yaptığı küresel ekonominin neoliberal ilerleyişi, güçlerinde azalmaya yol açmadı. aksine, bu programları öne çıkarmak için nakit akışına dayalı finansmanı artırmanın daha yeni ve kapsamlı biçimleri gerekirken rejimler bu yöndeki çabaların merkezi oldu. bu küresel bağlamda, merkezi devlet kırılgan ve hatta çöküyormuş izlenimi verdiği için yemen gibi ülkeler, uluslararası toplumu kaygılandırıyor.
diğer taraftan, yemen’i yakından inceleyenler, rejimin toprakları üzerindeki kontrolünü tamamen merkezileştirmeye çalışmadığı zamanlar daha etkili olduğunu bilir. yemen’den ayrılmasıyla birlikte muhtemelen sona ermiş olan ali abdullah salih rejimi, on yıllardır, kayırmacılık ve baskının bir birleşimi sayesinde hayatta kalmıştır. ancak, salih’i farklı çıkarların idaresi açısından zeki bir yönetici veya yönlendirici olduğunu düşünmek de hatalı olacaktır.
yemen’in, salih’in beceriksizliğine rağmen, ülkedeki birçok gücün onun hayatta kalmasını arzu ettiği ve buna gereksinim duyduğu için ayakta kaldığı iddiası daha doğrudur. sadece iktidarını korumakta başarılıymış izlenimini veren salih’in yemen topraklarının tamamını kontrol etme çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. nitekim, bazı kuzey, doğu ve güney vilayetlerinde, askeri görevliler esas itibariyle karakol mevkilerinde hapsedilmiştir ve sadece yerel yetkililerin onayıyla hareket edebilmektedir.
peki, salih’in ayrılmasının ardından yemen için sırada ne var? amerika birleşik devletleri, yemen ile, öncelikli olarak, ülkede el kaide varlığına ait bildirimler sebebiyle ilgileniyor. ironik olarak, el kaide bağlantılı hareketlerin washington’ın ülkeye artan müdahalesiyle birlikte arttığı bildiriliyor (aslında bu durum şans eseri olmayabilir). washington’ın stratejileri, her ne kadar arap ayaklanmalarıyla birlikte, başka bir söylemi (büyük ölçüde kontrol edebilmesi şartıyla) benimsemeye açıkmış gibi görünse de, şu veya bu şekilde, miadını fena bir şekilde doldurmuş terörle mücadele söylemi tarafından biçimlendirilmeye devam ediyor.
yani, abd, el kaide’nin bütün üyelerini ezebilecek, ülkede denetim sağlayabilecek, aşiretlerden gelen ve diğer isyancıları dizginleyebilecek ve kızıldeniz’den geçen ticaret için ek güvenlik sağlayabilecek güçlü bir merkezi devlet istiyor. dünya çapında yeni siyasi geleceklerin tasavvur edilmekte olduğu bir dönemde, yemen’in sorunları bir kez daha güvenlik ve istikrar sorularına indirgenmemelidir.
güvenliğe odaklanmak, yemen halkının değil, abd’nin öngördüğü çıkarlarının bir işlevidir (ancak tabii ki washington’ın çıkarlarının abd halkının çıkarları olup olmadığı da sorgulanmalıdır). güvenliğe odaklanmak, ayrıca, ters etki de yaratabilir.
geçtiğimiz yıl, yemenlilerin gerçek arzusunun, bölgesel ihtiyaç ve (sadece dini ve aşiretlerle kısıtlı olmayacak şekilde) kimliklerin, daha esnek bir federatif devlet sistemi kanalıyla ele alınacağı çoğulcu bir sistem olduğunu göstermiştir. aslında yemenliler on yıldan uzun bir süredir tam olarak böyle bir sistem talep etmektedir.
gerçekten temsiliyetçi ve demokratik bir yönetim talebinde bulunan yemenlilerin gösterdiği cesaret, 1990’ların başında yemen’i takip etmiş olanları şaşırtmayacaktır. 20 yıl boyunca, muhalifleri sistematik olarak dışlamanın yanısıra, merkeziyetçi devleti yükselten rejim bu sesleri zapt edip baskı altında tutmuştur.
ancak, ülke çapındaki farklı gruplar özerkliğin arttırılmasından, bir salgın halindeki yolsuzluk ve mutlak demokrasiye kadar çeşitli talepleri dile getirmeye devam ederken dahi, körfez işbirliği konseyi’nin planı, iktidarı, ordu ve yürütmenin kontrol edilmesi kanalıyla, yine rejime bırakıyor.
yemen, yeni bir safhaya girecekse, bu, daha geniş bir temsil gücüne sahip yeni bir parlamentonun oluşturulması kanalıyla gerçekleşmelidir. şu haliyle, körfez işbirliği konseyi anlaşması, çok sayıda protestocunun temel taleplerinden olmasına rağmen, katılımı arttırma veya yolsuzlukla mücadele şartı içermiyor.
salih rejimiyle bağlantılı elitler, mecliste hakimiyete sahip. dolayısıyla, “geçiş” sürecine, köklü bir değişimle ilgilenmeyen mevcut parlamento nezaret ediyor. körfez işbirliği konseyi ülkeleri ise, kendi adlarına, demokratik bir yemen inşa etmek ya da iyi denetim uygulamaları geliştirmekle fazla ilgilenmiyor.
bu arada, yemenlilerin protestoları azalmıyor. oturma eylemleri, yürüyüşler, iş bırakmalar ve her türden gösteriler, sadece başkent sana değil, ülke genelinde devam ediyor. kuzeydeki huti isyancıları, kendilerine (bir ölçüde) yönetim karşıtı protestocular şekli vermeye çalışmış ve düzenli olarak başkentteki diğer protestoculara katılmışlardır. güneyliler, bütün kuzeylilerin salih’in rejimini desteklemediğini öğrenirken, bu farkına varışla birlikte, ayrılma planlarını beklemeye almış gibi görünüyorlar.
yemen, uzun yıllardır dünyanın en yoksul ülkeleri arasındaydı; ancak geçtiğimiz aylarda ülkenin durumu daha da kötüye gitti. güneydeki bazı bölgelerde ciddi bir kıtlık yaşanıyor ve susuzluk dehşet verici ölçüde. ülke çok büyük bir insani krizin eşiğine geldi ve halihazırda yüzbinlerce insan yaşadıklarından başka yerlere sürüldü.
rejim toparlanırken, rejimin beceriksizliği karşısında yıllardır kendilerini idare etmek zorunda kalan yemen’in büyük bölümü zaten yerelleşmiş yönetimler altında yaşıyor. yemenliler, ademi merkeziyetçilikten washington’ın duyduğu korkunun yarısını bile duymuyor. merkezi yönetimin otoritesini bir artırıp bir azalması onların alışkın olduğu bir durum.
yemen’in ileriye doğru adımlar atması için, diyalog süreci, eski rejimin geçiş meselesini körfez’in yaşlı krallarından aldığı tavsiyeler ışığında tartışmasından fazlasını içermelidir. yemen için yeni dönem, büyük ölçüde merkeziyetçi değil gerçekten kapsayıcı ve bütüncül olmalıdır.
jillian schwedler, massachusetts amherst üniversitesi’nde öğretim üyesidir. “faith in moderation: islamist parties in jordan and yemen (cambridge 2006)” kitabının yazarıdır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar