Görüş
Yeni Soğuk Savaş'ta Türkiye'nin önemi
Her ne kadar hem Rusya, hem de ABD yeni bir Soğuk Savaş’ın başlamadığını iddia etseler de, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki küresel boyuttaki gelişmelerden dolayı önemi kaçınılmaz.

rusya federasyonu'nun başına vladimir putin'in geçmesiyle ülke yeniden global politikalarda birincil aktör haline geldi. yeltsinli yıllar bir bakıma geçiş dönemi oldu. putin iç sorunları kendi yöntemleriyle çözme yoluna gitti. 'yakın çevre politikasında' ülkenin mevcut federasyon sınırlarına sığmadığının işaretini verdi. ağustos 2008'de gürcistan'a müdahale ile yeni soğuk savaş'a ilk adım atıldı. ukrayna'da gelişen olaylar sonucu beklenmedik manevralarla rusya'nın kırım'ı ilhakı ile 'yeni soğuk savaş'ın tescili genellikle kabul ediliyor.
putin'in, yeni bir soğuk savaş istemediğinin, batı ile iyi ilişkileri arzu ettiği halde ukrayna konusunda uyarılarını sürdürmesinin anlamı açıktır: "yeni soğuk savaş istemiyorsanız çıkarlarımızı dikkate alın!" daha kırım'ı ilhak süreci devam ederken, kimsenin korkmaması gerektiğini, ukrayna'nın bölünmesini istemeyeceğini söylemişti. bu sözleriyle, sıkıştırıldığı takdirde ukrayna'yı karıştırabileceğini ima etmişti.
abd başkanı barack obama ise mart 2014'de, kırım'da yaşananların 'yeni soğuk savaş'ı gerektirmediğini söyleme ihtiyacı duymuştu. ancak nisan ayında ukrayna'nın doğu şehirlerinde yaşananlar, bu konudaki tereddütleri sanki ortadan kaldırdı. abd'nin, rusya'nın bu saldırganlığına karşın çekingen tutumu batı'da yoğun eleştirilere yol açtı. halbuki soğuk savaş'ın önemli aşamalarından 1956 macaristan'a, 1968 çekoslovakya'ya müdahale edilirken de nato veya abd pek bir şey yapmamıştı. macarlar moskova'ya karşı diklenirken abd'ye çok güveniyorlardı.
sovyetler birliği sonrasında batılı kurumlar ile rusya federasyonu, diğer doğu bloğu veya eski sovyet cumhuriyetleri arasında önemli bağlar kuruldu. avrupa'daki varşova paktı üyeleri ile eski sovyet cumhuriyetleri litvanya, letonya, estonya; ab ve nato üyesi oldu. rusya ile diğer cumhuriyetler de bu örgütlerle işbirliği anlaşması imzaladılar. bu aşamalarda soğuk savaş'a elveda denilmekteydi. ancak ukrayna ve gürcistan'ın nato üyeliği yolundaki adımlarına rusya'nın tahammülsüzlüğü ilk tereddütleri ortaya çıkardı. avrupa'nın ortasındaki ukrayna'da rus yanlısı yönetime karşı hareketler, moskova tarafından kendi çıkarlarına saldırı kabul edildi ve kırım süreci başladı.
yeni soğuk savaş'ın uygulama alanı olarak rusya'nın g-8'den çıkarılması, nato ile işbirliğinin sonlanması, (suriye'deki kimyasal gazın imhası gibi) global politikalardan dışlanması ve yaptırımlar ön plana çıktı. en somut uygulama alanı olarak yaptırımlar dikkat çekiyor. ancak belli kişilerin hesaplarının dondurulması gibi komik uygulamalar gerçek yaptırımların zorluğuna işaret ediyor. çünkü ciddi ekonomik yaptırımlar imkansız hale geldi. buna karşın bu dönemin yansımaları suriye politikalarında olduğu gibi üçüncü dünyada daha yoğun izlenecek gibi.
ab ülkeleri ile rusya'nın 400 milyar dolar civarındaki toplam ticaret hacmi, rusya'ya kolayca yaptırım uygulanamayacağının göstergesi. özellikle alman yatırımları veya rusya'nın modernleştirilmesindeki alman firmalarının durumu göz önüne alındığında, kırım krizinden beri berlin'deki yöneticilerin sesini yükseltmemelerinin sebebi daha iyi anlaşılır. soğuk savaş döneminin en büyük mağduru olan almanya'nın yeni soğuk savaş ihtimaline karşı ihtiyatlı tutumu türkiye için örnek oluşturuyor.
türkiye'nin dönem fark etmeyen önemi
rusya'nın kırım'ı ilhakı ve bazı ukrayna şehirlerindeki çatışmalar, "türkiye'nin stratejik önemi" tartışmasını gündeme getirdi. bulgaristan ve romanya'nın nato üyeliğinin ardından türkiye'nin karadeniz'deki ağırlığının azaldığı düşünülebilir. çünkü türkiye daha önce bu bölgede yegâne nato üyesi idi. bununla beraber, türkiye'nin stratejik önemi sadece karadeniz kıyıdaşı olmasından kaynaklanmıyor. deli petro'nun "asya ve avrupa hazinelerinin anahtarı" olarak tanımladığı istanbul ve anadolu'nun jeopolitik ağırlık listesi oldukça uzun.
ukrayna olaylarının ortasında rusya'nın ankara'yı uyarma ihtiyacı duyması dahi, türkiye'nin stratejik öneminin başkalarıyla karşılaştırılamayacağını gösterdi. karadeniz'deki abd gemileriyle ilgili rusya'nın uyarısına karşın ankara'nın açıklaması yeterli bulundu ve konu kapandı. rusya 1990'larda, 1936 montrö sözleşmesi'nin ömrünü doldurduğunu ileri sürerken abd türkiye'yi desteklemekteydi. 11 eylül sonrası şartlarında ise abd bunun revize edilmesini gündeme getirmişti. bütün bu zıtlıkları bünyesinde bağdaştıran sözleşme, aynı zamanda boğazlar ve karadeniz'de türkiye'nin tasarruflarının belgesidir. boğazdan geçen her savaş gemisinin 8-15 gün önce ankara'ya bilgi verme zorunluluğunu hatırlayalım.
öte yandan ukrayna'daki son gelişmelerin türkiye'yi zor durumda bıraktığı ileri sürülebilir. bir tarafta nato üyeliğinin sorumlulukları, diğer yandan rusya ile yoğun ekonomik ve siyasi bağımlılıklar... kırım yarımadasının ilhakı ile başlayan bu süreçte ilk bakışta türkiye'nin gerçekten batı ile rusya arasında sıkıştığı görülebilir. bu tür zıt politik şartlar her dönemde her ülkenin başına gelebilir. ancak, bir bünyenin zenginliği ondaki zıtlıkların çokluğuyla orantılı olduğu unutulmamalı. farklılıkları bağdaştırabilme başarısını gösteren bünyeler, bu dönemlerden güçlenerek çıkarlar.
köklü bir devlet geleneği olan türkiye'nin balkanlar, orta doğu ve kafkasya arasındaki konumu aynı zamanda bu üç bölgenin sorunlarının da bünyesine bulaşmasına yol açtı. ancak doğru yönetildiğinde sorunların avantaja dönüştüğü gerçek. osmanlı'dan günümüze güçlü devlet geleneğinin temelinde bu aykırı çevre koşullarında yaşama başarısını göstermek bulunuyor.
türkiye'ye karşı 'yeni demirperde' olmamalı
soğuk savaş dönemi koşulları türkiye ile komşuları arasına 'demirperde' kurulmasını zorunlu kıldı. ancak bu durum türkiye'yi ekonomik, sosyal ve siyasal bakımdan hareketsizliğe, verimsizliğe mahkum etti. devletlerin gücü, komşularıyla ilişkilerinin yoğunluğuyla doğru orantılıdır. dünyanın en geri kalmış ülkeleri, komşularıyla ilişkileri en az, hatta çatışma içinde olanlardır. avrupa devletleri ve abd'nin komşularıyla entegrasyonu ilerletmeleri de bu gerçeğe dayanır.
halbuki soğuk savaş'ta türkiye ile bulgaristan, gürcistan, ermenistan ve azerbaycan (nahcivan) arasında ideolojik bir demirperde bulunuyordu. yunanistan ile ege adaları ve kıbrıs yüzünden çatışma durumu sürekli hale gelmişti. suriye ve irak, sosyalist sisteme yakınlıkları yüzünden sınırlar mayınlanmış, bunlarla ilişkiler dondurulmuş komşulardı. iran'a gelince humeyni öncesi ve sonrası için benzer durumlar söz konusu. özallı yıllarda her şeye rağmen sınırlar zorlanmış, 'demirperdeler' tahrip edilmiş ve türkiye'nin ihracatı kısa sürede yaklaşık 10 kat artmıştı.
soğuk savaş döneminin "kenar kuşak" ülkesi olarak türkiye'nin önemine dair şüphe yok. ancak bu önemi, ülkenin ayak bağı haline geldi. ilginçtir ki, batı'ya rağmen türkiye'nin komşusu sovyetler birliği ile 1967'de yaptığı anlaşmalar, son derece önemli sanayi tesislerinin kurulmasının yolunu açtı. bunlar arasında petrol rafinerisi, alüminyum işletmesi, demir-çelik sanayii gibi kuruluşlar olduğunu hatırlamakta fayda var.
soğuk savaş yıllarında batı'nın, başta kıbrıs olmak üzere önemli ulusal sorunları karşısındaki tutumu türkiye'nin ittifaka olan güvenini zedeledi. günümüzde ise terör ve benzeri konularda ab ve abd ile müttefiklik ruhuyla bağdaşmayan ilişkiler söz konusu. türkiye'nin ab üyeliği yolunda karşılaştığı çifte standartlar da dış politikada yol ayrımını gündeme getiriyor. şanghay işbirliği örgütü'ne üyelik tartışmaları bu bakımdan anlamlı.
türkiye'nin yeni soğuk savaş'ta başta rusya olmak üzere komşu ve bölge ülkeleriyle arasına 'yeni demirperde' kurulmaması temel dış politika tercihi olacaktır. belirtilen siyasi nedenleri yanında çağımızın zorunlulukları da bunu gerektiriyor. iletişim ve ulaşımda yaşanan gelişmelerle her türlü kontrol büyük oranda ortadan kalktı. ekonomik ilişkiler de karşılıklı bağımlılık gerçeğini her geçen gün güçlendiriyor.
rusya'nın mevcut sınırlarla iktifa etmediği bu dönemin adının 'yeni soğuk savaş' olup olmaması önemli değil. türkiye'nin sahip olduğu jeopolitik hassasiyet aynı zamanda stratejik önemini de belirliyor. bu hassas dengelerin kullanım biçimi, yeni şartların türkiye için avantaj veya dezavantaj sağlamasında etkileyici olacak.
jeopolitik hassasiyet türkiye'nin öncelikle ihtiyatlı hareket etmesini zorunlu kılıyor. bu durum kesinlikle 'pasif dış politika' olarak değerlendirilmemeli. örnek olarak, çin'in birçok global soruna müdahil olmamasını gösterebiliriz. rusya'nın 'yakın çevre' ülkelerinin aynı zamanda soydaş cumhuriyetler olması, federasyon içinde ve kırım'daki soydaş halklar, bütün bunların yanında ekonomik ilişkiler…
türkiye'nin ilkesellik kaygısıyla da olsa tek boyutlu dış politika izlememesi, olayları öncelikle bütün yönleriyle değerlendirmede yeterli zaman ve zemini kullanması zorunlu. buna kısaca 'bölgesel dış politika' zorunlulukları diyebiliriz. libya'ya nato müdahalesine ilk tepki, suriye'deki gelişmelere erken müdahale, mısır'da sisi darbesine karşı tutumla ilişkilerin zarar görmesi, yanukoviç'in ülkeyi terk etmesinden sonra kiev'i ilk ziyaret eden dışişleri bakanının türkiye'den olması gibi çıkışların sıkıntıları yaşandı. bu tecrübelerden alınan dersler ışığında özellikle son dönemde dikkatlerden kaçmayan rusya ve nato ile ilişkilerde dengeli politikaların devam etmesi bekleniyor.
alaeddin yalçınkaya, marmara üniversitesi, siyasal bilgiler fakültesi, uluslararası ilişkiler bölümü başkanı.
twitter'dan takip edin: @alaeddinyalnkay
Yorumlar