Haber analiz
Cenevre’de ateş artık Suriyelilerin kucağında
Cenevre 2 Konferansı’nın Suriye’deki krizi çözüp çözmeyeceği henüz netleşmiş değil. Ancak konferans başlamadan önce yaygın olan “umutsuz” hava, muhaliflerin ve rejimin müzakerelere devam kararıyla olumlu bir dönemece girmiş gibi görünüyor.

suriye dışişleri bakanı velid muallim cuma sabah saatlerinde müzakereleri terk edebilecekleri tehdidinde bulundu. muhalifler buna “giderlerse gitsinler” restiyle cevap verdi. cumartesi ise her iki taraf aynı masa etrafında, cenevre 1’de alınan kararları prensipte kabul etmiş olarak toplandı.
ancak müzakerelerin seyrini rejim veya muhaliflerin iyi niyeti değil, uluslararası camianın güçlü bir irade sergileyip sergilemeyeceği belirleyecek. montrö’deki hazırlık toplantıları ve cenevre 2’de ikinci gününe giren müzakereleri takip ettiğim süre içinde kameralar karşısında “sert adam”ı oynayanlar, kulislerde uluslar arası irade olmaksızın cenevre 1 ve cenevre 2’nin anlamsız olduğunu söylüyor. hem cenevre’ye katılan analistler hem de taraflar, bu iradenin “takvimlendirilmiş bir süreci” ortaya çıkarması gerektiğini de vurguluyorlar. sonrasında ise mahkumların karşılıklı olarak serbest bırakılmasını, felaket bölgelerine insani yardımın akışını, silahların sokaklardan çekilmesini ve nihayetinde tam yetkili yeni bir hükümetin kurulmasını yönetecek bir mekanizmanın kurulması da bu “takvim”in sağlıklı işlemesi için bir zorunluluk olarak görülüyor.
abd: esed’e “gelecekte” yer yok
muhalifler, esed’in bir an önce gitmesinde ısrarlı. ancak abd, geçiş hükümeti süresince esed’in kalmasına yeşil ışık yakıyor. abd dışişleri bakanı john kerry, montrö’de esed’in çözüm sürecinin başlaması için gitmesi şartından bahsetmedi. kerry’nin vurgusu suriye’nin “geleceğinde” esed’e yer olmadığıydı. amerikalıların esed’in geçiş döneminde gidişinde ısrarcı olmamasının nedeni büyük oranda suriye’de kurumların “çöküşünün” ve “devlet” aygıtının dağılmasının yaratacağı sonuçlara ilişkin endişelerinden kaynaklanıyor. devlet kurumlarının bir geçiş sürecinde her türlü vandalizmden korunması ve devletin ayakta kalması amerikalıların öncelikleri arasında. bu nedenle de amerikalılar “şimdi”ye değil “geleceğe” vurgu yapıyor. geçiş yönetiminin ana figürünün esed veya yakınlarındaki isimlerden oluşmasının yaratacağı “meşruiyet” krizinin farkında amerikalılar. ancak geçişin doğal bir parçası olarak kalmalarını gerektiğini düşünüyorlar. amerikalılar, şayet taraflarca kabul edilirse, örneğin dera kentinde doğmuş sünni bir müslüman olan ve kendisini bilinçli bir biçimde resmin dışında tutmuş faruk şara gibi daha ılımlı ama aynı zamanda devlet işleyişini de bilen birisini geçiş yönetiminin başındaki isim olarak görmek isteyebilir.
rusya’nın da esed’in mutlaka suriye’nin geleceğinde yer alması gibi bir ısrarı yok. smdk başkanı ahmet carba, 23 ocak’ta geçtiğimiz hafta fransa’da rusya dışişleri bakanı sergey lavrov ile görüştüklerini ve lavrov’un “esed’in kalmasında ısrarcı değiliz, ancak bu sorunu siz çözün” dediğini açıkladı. benzer açıklamalar daha önce rusya devlet başkanı putin ve başbakan medvedev tarafından da yapılmıştı. rusya suriye konusunda daha çok “uluslar arası hukuk” vurgusunu öne çıkarıyor. bu vurguyla abd’nin bm güvenlik konseyi kararı olmaksızın suriye’ye müdahale ederek rejim değişikliğine gitmesi olasılığını bertaraf etmeye çalışıyor. “müdahale” yerine “müzakere ile rejim değişikliğinde” ısrarcı olan rusya, sürecin bir oldu-bittiye gelmesinin rusya’ya çıkaracağı ağır faturadan endişeli. çünkü rusların suriye’nin geleceğine ilişkin ana kaygısı esed’in değil nusayrilerin ülkenin liderliğini sürdürmesi etrafında dönüyor. “nusayrilerin hükümetten düşmesi durumunda katliama uğrayacakları” tezi en çok rusya tarafından gündeme getiriliyor. bu iddia, suriye ordusu ile rusya arasındaki yakın ilişkiden kaynaklanıyor. suriye ordusunun üst düzey komutanlarının ezici bir çoğunluğu rusya’da eğitim almış, o ülkeden evlenmiş nusayrilerden oluşuyor. suriye ordusu ile olan bu geleneksel yakın ilişkisi rusya’ya aynı zamanda suriye’deki hıristitiyan topluluklara da ulaşma imkanı sağlıyor. rusya’nın suriye politikasına açık bir biçimde taraf olmasındaki bir başka etken ise suriye’nin rusya’ya bölgede sağladığı stratejik alan. tartus’taki rus limanına ek olarak suriye, rusya’nın akdeniz’de kalıcılığının da güvencesi durumunda. “politik prestij” ve ekonomik nedenler de bu listeye eklenebilir.
yine de elbette abd’nin tavrı suriye’deki krizin kaderini besleyen ana etken olacaktır. toplantıyı boykot eden muhalifler müzakerelere katılan heyetteki isimlerin tamamının abd’nin suriye eski büyükelçisi robert ford tarafından belirlendiğini iddia ediyor. amerika’nın ağırlığını koyması, ruslara rağmen sürecin seyrini bambaşka bir yöne çevirebilir. geçtiğimiz eylül ayında suriye’de kimyasal silah kullanılması sonrasına abd, rusya’ya rağmen bir tavır sergiledi. abd’nin tavrı netleşince rusya’dan “savaşa taraf olmayacağız” açıklaması geldi. operasyonun gerçeklememesi ise rusya’nın karşı çıkmasından değil, amerika’nın operasyonun “yapıcı” olmaktan çok “yıkıcı” sonuçlar doğurmasından korkmasından kaynaklandı. amerikalıların asıl endişesi, kurumların yok edilmesinin devletin çökmesiyle sonuçlanacağı ve bunun da bölgede öngörülemez sonuçlara neden olacağı yönünde. bir ülkeyi kurtarmak için bütün bir bölgeyi ateşin sarabilmesi olasılığı amerika açısından alınabilecek bir risk olarak görülmüyor. bu nedenle şimdiye kadar askeri değil politik olarak muhalefeti destekleme yolunu seçti. irak’ta devletin çöküşünün yarattığı sonuçlar amerikalıların zihninde hala çok canlı olarak duruyor.
amerikalılar açısından cenevre 2’yi önemli kılan üç nokta, kerry’nin konuşmasının satır aralarında saklıydı: tarafların karşılıklı olarak oturması ile ortaya çıkan “eşitlenme”, “her iki tarafın da suriye’nin doğal bir parçası olarak kabul edilmesi” ve “sorunu suriyeli tarafların beraber çözmesi”. yani “siz eşitsiniz”, “hepiniz suriyelisiniz” “sorunu beraber, siz çözmelisiniz”. buna eklenecek dördüncü nokta ise “biz de size yardım edeceğiz”.
cenevre 1’de abd, krizin yarattığı siyasi yükü suriyelilerin kucağına bırakmıştı. cenevre 2’de ise suriyelilerin bu yükü “sahiplenmelerini” istiyor. şimdi artık ateş suriyelilerin kucağında. sürecin denetim aşamasında abd muhalefetten, rusya ise rejimden sorumlu. amerikalılar ruslara “eğer rejim ayrılırsa”, ruslar da amerikalılara “eğer muhalefet ayrılırsa bundan sen sorumlu olacaksın” diyor. bu durum, rejim ya da muhalif heyetin müzakereleri terk etmeyeceği anlamına gelmiyor. terk edebilirler ancak bir, iki ya da üç hafta sonra tekrar bir araya gelmek zorunda olduklarının farkındalar. cenevre 2, mutlak bir sonucun alındığı bir konferans olmayacak gibi görünüyor ancak artık “sahici” bir çözüm sürecinin başlangıcı olma potansiyeli çok yüksek.
rusya ve iran faktörü
suriye krizinin hem abd hem de rusya üzerinde yarattığı baskı her iki ülkeyi de daha ciddi bir insiyatif almaya sevk ediyor. abd, suriye krizinin bölgedeki diğer komşu ülkeleri sarmasından, rusya ise azınlıklar, bölgedeki stratejik varlığının tehlikeye girmesinden, ekonomik kayıplara uğramaktan ve akdeniz’deki konumunun riskli bir hal almasından korkuyor. suriye krizi aynı zamanda rusya için şiddetli bir “baş ağrısı “olmuş durumda. ukrayna’daki hükümet-muhalefet krizinin suriye krizi ile yakın bir ilişkisi var. beyaz saray “ukrayna’da polis şiddet kullanmaya devam ederse yaptırım uygularız” tehdidinde bulundu. rusya’nın arka bahçesi doğrudan suriye ile ilişkili olarak ateşe veriliyor. ruslar, suriye’de bir çözüme varılmaması durumunda her iki alanda da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
suriye krizinin çözümündeki en önemli bir diğer etken ise iran. dahası, rusya-iran ilişkilerinin bundan etkilenme biçimi. rusya iran açısından, iran ise rusya açısından her halükarda suriye’den daha önemli. rusya ve iran arasında üç ayrı noktada bir kader birliği var. birincisi, iran ortadoğu bölgesinde, ruslar kafkasya’da sünni islamla savaş halinde. ikincisi hazar denizi’ndeki enerjiye üçüncü bir tarafın ortak olması tehlikesi. iran ve rusya, hazar denizi üzerinden birbiriyle komşu iki ülke ve başka bir ülkenin, özellikle de abd veya avrupa etkisindeki üçüncü bir tarafın bu rezerve ortak olmaması için bir dayanışma içindeler. üçüncüsü, rusya ve iran nükleer reaktörlerin inşası, inşaat sektörü, baraj yapımları, enerji ve altyapı gibi birçok alanda yaklaşık 40 milyar dolara tekabül eden anlaşmalarla ekonomik olarak birbirlerine bağlanmış durumda. suriye ise rusya-iran ilişkilerinde bölgede stratejik yayılma ortak paydasına denk düşüyor. .
iran’ın suriye politikasının tamamen mezhepçi saiklere dayandığı fikri, iran’daki siyasal teoloji açısından güçlü bir yere tekabül etmiyor aslında. örneğin iran’daki 12 imam şiası’na göre nusayrilik kesin bir biçimde “dinden dönmüşlük” ile eşdeğerdir. iki ülke arasında bu günkü mezhepsel yakınlık teolojik nedenlerden değil, büyük oranda suriye krizinin patlak vermesinden sonra her iki ülkede de bilinçli bir biçimde işlenmeye başlayan siyasi propagandalardan kaynaklanıyor. iran ve suriye arasında son 35 yıldır devam eden kesintisiz yakınlığın nedeni, mezhepsel benzerlikten çok, bu bağın kendilerine bölgede yarattığı stratejik yayılma imkanıdır. iran, suriye üzerinden akdeniz’e kadar genişleme, suriye ise iran üzerinden kendi bölgesinde düşük düzeyli bir soğuk savaş yaşadığı ülkelere karşı denge kurma imkanına sahip oluyor. iran’da, saddam’ın devrilmesinden sonra en çok konuşulan konulardan biri irak ve suriye üzerinden akdeniz’e bağlanacak petrol ve doğal gaz hatlarıydı örneğin. suriye, iran açısından türkiye, ürdün, israil ve lübnan’a da yakın olma anlamına geliyor.
rusya ve iran’ın suriye’ye olan diplomatik-lojistik desteği bu iki ülkenin dolaylı olarak birbirlerine olan destekleri olarak görülebilir. yine iran, rusya ile benzer şekilde “esed’in kalması” konusunda değil ancak rejimin korunması konusunda ısrarcı. iran cumhurbaşkanı hasan ruhani davos’ta daha önce de iran tarafından birçok kez gündeme getirilen “suriye’de seçim” konusuna vurgu yaptı. iran, özgür bir ortamda yapılacak herhangi bir seçimde esed’in kazanma olasılığının olmadığının farkında. ancak seçim önerisiyle suriye’yi kendisinin batı ile yürüttüğü müzakerelerde bir uzlaşı ve pazarlık konusu haline getiriyor. 5+1 ülkeleri ile yürüttüğü müzakereler sonucu uranyum zenginleştirme işlemlerini şimdilik durdurmayı kabul eden iran, aradan henüz kısa bir zaman geçmişken ikinci büyük kozunu da kaybetmek istemiyor. iran, yeteri kadar vakit geçtiğine ve batılılarla girişilen suriye pazarlığından büyük stratejik kayıplara uğramadan kazanç sağlayabileceğine inandığı zaman esed’den desteğini çekebilir. çünkü suriye’de devam eden savaş, iran’a masada önemli bir koz olarak hizmet etse de kırılgan ekonomisi üzerinde de ağır bir yük oluşturuyor.
cenevre’de “sert adam” oyunu
cenevre’de hem muhalifler hem de rejim “sert adam” olduklarını birbirlerine kanıtlamaya çalışsalar da ruslar ve amerikalıların “ayar” vermesi her ikisini de titretir. üstelik sonsuza kadar savaşamayacaklarının da farkındalar. kiriz taraflara hareket için bir manevra alanı değil, dar bir marjinden başka bir şey sunmuyor artık. bu ince yolda dans etme imkanına sahip değiller. dikkatli, gergin bir yürüyüşle süreci yönetmek dışında bbir seçenekleri yok gibi görünüyor.
aynı şekilde suriye krizinin türkiye üzerinde yarattığı ekonomik-siyasi maliyet türkiye’nin de çözüm talebine “aciliyet” kazandırıyor. türkiye açısından savaşın devam ettiği her gün suriye’nin kuzeyinde yeni bir kürdistan’ın varlığını daha da pekiştirmesi, belirginleştirmesi, kurumsallaştırması demek. üstelik bu bölge irak’taki bölgenin aksine türkiye’yi çok daha fazla etkileyebilecek, sosyolojik olarak türkiye kürtlerine daha yakın ve pkk’nın kontrolündeki bir bölge. cenevre 2’de rejim ve muhaliflerin müzakereleri devam ederken, aynı şehirde pyd de hıristiyan ve süryanilerle alternatif bir toplantı düzenledi. yine konferanstan önce bu bileşenlerin dahil olduğu bir özerklik ilan edildi. hıristiyan ve süryanilerle ittifak tesadüfi değil. batılıların sempatiyle baktığı iki grup. pyd’ye de meşruiyet sağlayan bir durum bu.
israil açısından ise ikircikli bir durum söz konusu: iktidarda kalan bir esed “çok zayıf”, gitmesi durumunda ise yerine kimin geleceği net değil. abd’nin ortadoğu politikasının önemli bir ayağını israil’in güvenliğinin oluşturduğu düşünülürse, suriye’de devletin bir bütün halinde çöküşüne izin vermeme politikası daha da anlaşılabilir. lübnan’da suriye krizi kaynaklı patlamalar düşük düzeyli bir iç savaş halinde seyrediyor. lübnan’daki savaşın dozu artarsa en büyük etkileri israil’de hissedilecektir. bu nedenle abd, şimdiye kadar krizi “yönetmeyi” tercih etti ancak cenevre 2’de kerry’nin kullandığı açık dil, artık krizi “çözmeye” yoğunlaştıklarını gösteriyor.
müzakerelerin cenevre’de ne kadar süreceğini şimdilik kimse kestiremiyor fakat süreç ne kadar uzarsa uzasın artık bütün taraflar “aciliyetin” farkında. cenevre 1 karanlıkta yakılan bir ışıktı. cenevre 2’de uluslararası camia bu ışığın etrafında toplanmaya başladı. uluslararası irade artık daha da belirgin. bur süreç aylara yayılsa da devam etmeli fikri neredeyse herkesçe kabul edilmiş durumda. montrö’deki konuşmalarında kerry, defalarca suriye’nin geleceğinde esed’in yerinin olmadığını ısrarla vurguladı. fransa dışişleri bakanı fabius da bu konuda kimsenin bir şüphesi olmasın dedi. bm genel sekreteri ban ki-moon ve lahdar brahimi’nin konuşmaları da aynı vurguyu taşıyordu. cenevre 1’de öngörülen tam yetkili bir geçiş hükümeti iradesi, uluslararası camia tarafından ilk defa bu kadar hayati bir mesele olarak belirginleşiyor.
Yorumlar