Haber analiz
Portre: Semih Kaplanoğlu
En büyük çıkışını 'Yusuf Üçlemesi'nin 30 ödüle layık görülen ilk filmi 'Yumurta' ile yapan yönetmen, yaşamın anlamını arayan karakterlerin hikayelerini anlatmayı seviyor.

semih kaplanoğlu 1963 yılında izmir’de dünyaya geldi. dokuz eylül üniversitesi sinema televizyon bölümü’nü bitirir bitirmez 1984’te istanbul’a taşındı. meslek hayatına metin yazarı olarak başladı. saatchi&saatchi ve young&rubicam reklam ajanslarında çalıştı.
film sektörüne kamera asistanı olarak adım attı. süha arın’ın yönettiği ‘eski evler-eski ustalar’ ve ‘mimar sinan’ belgesellerinde çalıştı.
üniversite döneminde çektiği kısa filmlerden sonra yönetmen koltuğuna ilk kez ‘şehnaz tango’ dizisi ile oturdu. senaryosunu da yazdığı diziyi 52 bölüm yönetti.
ilk uzun metrajlı filmi ‘herkes kendi evine’yi 2001 yılında çeken kaplanoğlu, singapur uluslararası film festivali’nde 'en iyi yönetmen' ödülüne layık görüldü.
2005’te tamamladığı ‘meleğin düşüşü’ adlı filmin dünya prömiyerini berlin film festivali’nde yaparak uluslararası arenaya açıldı.
bu filmi hayatı için 'yeni bir manifesto' olarak tanımlayan kaplanoğlu, ‘meleğin düşüşü’nden sonra kendi değimiyle ‘maneviyat üzerine temellenmiş’ sinemaya yoğunlaşmaya başladı.
bu dönüm noktasını aksiyon dergisine verdiği röportajda şöyle anlatıyor kaplanoğlu:
“maneviyatta ilerledikçe ve bilgiye kavuştukça, ruh ikliminiz renklendikçe bütün o hislerin filme ya da seyirciye geçmesi için yeni yollar arayışı başlıyor. ‘bunları allah rızası için yapabilir miyim?’ gibi bir eşikten bakmak ve sorumluluk içinde hareket etmek daha önce benim bilmediğim bir şeydi. bu hal, insanı incelten ve sanatını dünyevi ya da materyalist olana değil de evrenin gerçek sahibine doğru tevekkül içerisinde yönelten bir şey.”
karakter odaklı
kaplanoğlu, senaryolarını genellikle tek bir karakter üzerinden kurarak genişletiyor. yine bu amaçla yola çıktığı ve en çok ses getiren filmlerinden oluşan ‘yusuf üçlemesi’ de yusuf’un hayatını zamanda geriye doğru giderek izleyiciye sunuyor.
yumurta (2007), süt (2008) ve bal (2010) filmlerinden oluşan üçleme, kaplanoğlu’nun hayatından izler taşıyan, otobiyografik bir çalışma.
dünya prömiyerini cannes’da yapan, istanbul film festivali’nde ‘altın lale’, antalya altın portakal’da ‘en iyi film’ dahil yedi ödüle layık görüldük ‘yumurta’ yerli ve yabancı festivallerde toplam 30 ödül aldı.
maneviyatta ilerledikçe ve bilgiye kavuştukça, ruh ikliminiz renklendikçe bütün o hislerin filme ya da seyirciye geçmesi için yeni yollar arayışı başlıyor.
‘bal’ın dünya prömiyerini yaptığı berlin film festivali’nden ‘altın ayı’ ve ‘ekümenik jüri ödülü’ ile dönen kaplanoğlu, uluslararası camiada tanınırlığını artırdı.
kaplanoğlu, ‘bal’ın iran’da düzenlenen fecr film festivali’nde aldığı ‘en iyi senaryo’ ödülünü iranlı yönetmenler cafer panahi ve muhammed resulov’a verilen hapis cezalarını protesto etmek amacıyla reddetti.
yazar kimliği
daha çok insan ve doğa odaklı, minimalist filmlere imza atan kaplanoğlu, “bazen filmler diğer yönetmenler için yapılır” diyor.
bazı filmlerin zor algılanmasının doğal olduğunu, sinemanın eğlence alanı değil sanatın ta kendisi olduğunu hatta felsefe yapacak bir alan olduğunu savunuyor.
kaplanoğlu, yönetmenliğin yanı sıra yazar kimliği ile de öne çıkan bir isim.
yönetmenin plastik sanatlar ve sinema üzerine yabancı dillere de çevrilmiş birçok makalesi bulunuyor.
kaplanoğlu aynı zamanda 1990 yılında erol akyavaş’ın st. petersburg hermitage müzesi’nde yapılan ‘iconoclasts’ adlı sergisinin katalog yazılarını kaleme aldı. 1996-2000 yılları arasında radikal gazetesi’nde ‘karşılaşmalar’ köşesini yazdı.
kaplanoğlu, 1999 yılından bu yana gazeteci yazar leyla ipekçi ile evli.
başlıca ödülleri:
Yorumlar