Kobani

Erdoğan: Kuzey Suriye'nin kalbi Halep

Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası ittifakın Kobani'ye yoğunlaştığını ancak Halep'in de tehdit altında olduğunu söyledi. Erdoğan, Suriye’de 36. paralelin üstünün güvenli bölge ilân edilmesi gerektiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa dönüşü uçakta gazetecilere konuştu. [Fotoğraf: Yeni Şafak Gazetesi]

fransa dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan cumhurbaşkanı tayyip erdoğan, dikkatlerin suriye'de işid saldırısı altındaki kürt kasabası kobani üzerinde yoğunlaşmasını eleştirdi. suriye'de asıl tehlike altında olan kentin halep olduğunu belirtti. 

"kobani’yi bir yana bırakın, halep tehdit altında. halep, kuzey suriye’nin kalbidir halep. ve ne yazık ki, orada koca bir tarih yok olmak üzere. pyd ancak 90 savaşçı peşmerge kabul etti. dert burayı pyd’nin dışındaki bir güce kaptırmamak. tek hedef bu... suriye’de şu anda halep de tehlikede. halep’i düşünmüyorlar ittifak güçleri, kobani’yi düşünüyor. yani orada varsa yoksa halep’tir. sureyi’nin kuzeyi dediğin zaman halep’i anlarsın ama bunlar halep’i bir kenara koymuşlar, varsa yoksa kobani diyorlar. kobani’dekiler zaten hepsi geldiler ve biz de kabul ettik. kapıyı da kapatmadık. ama halep’te şu anda geniş bir tarih yok oluyor. insanlar yarın orada aynı durumla karşı karşıya kalacak ve şu anda onlar orada son mücadelelerini veriyor."

erdoğan'a göre, "36’ncı paralelin üstü" güvenli bölge ilan edilmeli. buna neden olarak da, "çünkü, topraklarımızda 1.6 milyon sığınmacı var. o bölgede onlar için farklı planlamalar yapılabilir. hatta altyapısıyla, üstyapısıyla yerleşim birimleri bile inşa edilebilir" açıklamasını getirdi.

'yeni sykes-picot anlaşmaları mı çiziliyor?'

cumhurbaşkanı erdoğan'a, fransa uluslararası ilişkiler enstitüsü’nde yaptığı konuşma hatırlatıldı. erdoğan, "orada sykes-picot anlaşması’nı kastederek, 'ortadoğu’da yüz yıl önce çizilen sınırların dikişlerinin patladığını' söylediniz. daha sonra dinleyicilerden gelen sorularda, türkiye’nin dikişleri patlayan sınırların yerine çizilecek yeni sınırları kabul edip etmeyeceği” dile getirildi. bu da tam 11 eylül 2001 saldırılarından sonra abd savunma bakanlığı’ndaki strateji uzmanı yarbay ralp peters’in çizdiği ve “kan sınırları” adını verdiği ortadoğu’daki yeni sınırlar haritasıyla örtüşüyor. bir sykes-picot anlaşması miadını doldururken yeni sykes-picot anlaşmalarının ortaya çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna şöyle yanıt verdi:

"irak’ı üçe bölmeyi planladılar. bir kürdistan olacaktı, bir sünni araplardan ve türkmenlerden oluşan devlet, bir de şia devleti. bu planlamayı kafalarında yaptılar. ama ilk uygulamada gerçekleştiremediler. sonra maliki’nin başbakan olmasıyla ikinci girişim başladı. maliki ordunun üst kademesini sadece şii subaylardan oluşturdu. ardından çoğunu cezaevlerinden saldırıverdiği sabıkalıların meydana getirdiği bir gerilla gücü kurma yoluna gitti. şimdi yeni irak başbakanı (haydar ibadi) irak’ı yeniden birleştirmek konusunda umut veriyor. bakalım gerçekleştirebilecek mi? bu çabalarında baskın karakterli politikalar uygulamak yerine zamana yaymayı tercih ediyor olabilir. mesela cumhurbaşkanı yardımcılıklarında yetki sınıflandırması yapmadı."

ilk kez "daiş" dedi

erdoğan, kobani'de ypg güçlerine destek için peşmergenin türkiye'den kobani'ye geçmesini de değerlendirdi. "90 peşmergeyi biz uçaklarımızla türkiye’ye getirdik. pyd buna da direndi. 'peşmergeler silahları bize versinler, kuzey irak’a dönsünler' diye tutturdular" sözleriyle pyd'ye eleştirisini sürdürdü. erdoğan, işid'den de ilk kez "daiş" kısaltmasını kullanarak bahsetti. erdoğan, islâm’ın asla teröre müsaade etmeyeceğini belirterek, bu nedenle işid ismini kullanmadığını söyledi. daiş, işid'in arapça kısaltması. çoğunlukla kürtler gibi işid karşıtlarının kullandığı bir ifade. işid ise bu kısaltmadan rahatsız ve kendilerine "islâm devleti" denilmesini istiyor.

işid petrolünü de esad yönetiminin aldığını söyleyen cumhurbaşkanı, "yani, musul petrolünü esad’a peşkeş çekiyorlar" dedi.

"abd’de herkesten farklı ses çıkıyor"

erdoğan bir gazetecinin, "çözüm sürecini kararlılıkla sürdüreceğinizi, hiçbir sapma olmayacağını söylemenize rağmen kürt grupları süreci tehlikeye atabilecek girişimlerden vazgeçmiyorlar. son örnek 1 kasım’da sokağa çıkma çağrıları. bir başka nokta: kandil ile abd’nin ilişkilerinin son dönemde güçleniyor izlenimi vermesi..." sorusuna da şu yanıtı verdi:

"çözüm süreciyle ilgili plan devam ediyor. kobani’yle ilgili görüşlerimizi abd’ye biz net olarak ifade ettik. müttefik bir ülkenin, bizim terörle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz bir gruba silah vermesini doğru bulmayacağımızı da söyledik. ama akabinde c-130’larla oraya silah indireceksin; bunların bir bölümü pyd’ye gidecek, bir bölümü de dedikleri gibi yanlışlıkla da olsa daiş’e. bu konularda, abd’de her birimin sözcüsünden farklı bir ses çıkıyor. beyaz saray sözcüsü bir şey söylüyor, pentagon sözcüsü başka bir şey, dışişleri sözcüsü daha başka bir şey, ulusal güvenlik kurulu sözcüsü başka bir şey..."

"sabır da bir yere kadar"

halkların demorkatik partisi'nin (hdp) 1 kasım için yaptığı sokağa çıkma çağrılarını da eleştirdi. 

"her şeyin bir sabır noktası var. sabır da bir yere kadar. biz bu süreci başlatalı 5 yıl oldu. önce açılım süreci dedik, daha sonra milli birlik ve kardeşlik; şimdi de çözüm süreci diyoruz. hdp sokağı çıkma çağrısı yapıyor. şiddet için değil diyorlar. o zaman ne diye sokağa döküyorsun? miting yap, sokağa çıkın deyince. 'maskeni tak, sopanı al, molotofkokteylini al, belli dükkanları yak...' bu, o demek. güvenlik güçleri, vatandaş tedirgin. onun için sabrın sınırı var diyorum. o sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem."

“tüm ailemi dinlediler”

erdoğan, son olarak "kırmızı kitap" diye anılan milli güvenlik kurulu belgesi'ne de giren fethullah gülen cemaati ile mücadele için de değerlendirmeler yaptı. 

"paralel yapı dediğimiz bu oluşum, başbakanlığım dönemimde, çocuklarımdan kardeşlerime kadar benim tüm ailemi dinledi. yetmedi, ofisimi dinledi. böyle bir alçaklık olabilir mi? bu yasa dışı işlerle ilgili olarak elbette hukuki süreç başlayacak. ama bugün bile aramızda bazı arkadaşlar acıma refleksine kapılıyorlar. paralel yapının etik, ahlaki değerlerimizi yok etmesine sessiz mi kalınacak? hukuk çerçevesinde, gereken her şey peyderpey yapılacak."

"mgk kararları, biliyorsunuz, tavsiye kararlardır. o kararlar hükümete gönderilir. sonra hükümet de bakanlar kurulu kararına dönüştürüp mgk genel sekreterliği’ne yönlendirecek. mgk genel sekreterliği de milli güvenlik siyaset belgesi’ne işleyecek. milli güvenlik siyaset belgesi 5 yılda bir yenilenir. son olarak 2010’de yenilendi. yani süresi 2015’te dolacak. ama biz yakın tehdit nedeniyle 2014’te bu değişikliğin yapılmasını istedik. gerekirse, 2015’te yeni milli güvenlik siyaset belgesi’nde revizyonlar da yapılabilir."

"böceklerin nereden alındığını bulduk"

"paralel yapı denilen gülen cemaati'nin mgk’ya taşınmasının türkiye tarihine silahsız darbe olarak geçen 28 şubat’ı çağrıştırdığı" yönündeki sözlere ise erdoğan'ın yanıtı şu oldu:

"28 şubat, anti-demokratik çevrelerin demokratik yapılanmayı hedef aldığı bir girişimdi. nitekim, meşru hükümeti zorla istifa ettirdiler. şu anda ise böyle bir durum yok. şimdiki hadise, paralel yapının demokratik yapılanmayı hedef alma girişimleriyle; bir başka deyişle legal görünümlü bir illegal yapıyla mücadele meselesidir. bu kesimlerin, legal görünüm altında illegal bir yapılanma içinde olabileceklerini tahmin edemedik. bu nedenledir ki yurt içi ve yurt dışındaki eğitim faaliyetlerine, hatta ticari faaliyetlerine her türlü meşru desteği verdik. 134 ülkede okul açtılar. sanıyorlar ki, bunu kendileri başardı. oysa gerek ben, gerekse bakanlarım gezilerimizde ilgili ülkelerin hükümetlerinden destek rica ederek o okulların açılmasını sağladık. 13 üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. ticari faaliyetlerine yardımcı olduk. ama süreç içerisinde, bunların aslında ihanet içinde oldukları ortaya çıktı. başbakanlık ofisine koydukları böceklerin nereden alındığını bulduk. şimdi dinledikten sonra bunları nereye gönderdikleri araştırılıyor."

"elini tutan mı var?"

erdoğan, karaman ermenek'te, kömür ocağını su basması sonucu oluşan ve işçilerin yer altında mahsur kaldığı faciayla ilgili de işverenlere tepkisini sürdürdü. 301 işçinin öldüğü soma’dan sonra her türlü tedbiri aldıklarını söyleyen erdoğan, "ama iş tedbir almakla bitmiyor, insan faktörü de önemli. mesela işveren az kazanıyorum bahanesiyle işçinin yemesinden içmesinden kısar, yemeği vermem evden getir, ocakta ye derse, bu zulümdür" dedi.

erdoğan, "daha fazla bir şey yaparsanız, 'bu sektör ölür' diyorlar. o zaman sen de kömürü bırak, başka sektöre geç. elini tutan mı var? kömür üretimini robotlaştırmak gerekiyor. bakın, avrasya tüneli’nde bir robot var. günde 10 metre deliyor. ayrıca taşı, toprağı toplayıp gönderiyor. iş güvenliği konusunda, tedbirlerin yanı sıra, duyarlılığın da artması gerekiyor" diye konuştu.

kaynak: milliyet ve yeni şafak gazetesi

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;