ABD Başkanlık seçimi
Obama'nın ikinci dönemi için ilerici bir gündem
Akademisyen Mark LeVine, ABD Başkanı’nın ikinci döneminin başlangıcında ele alması için ilericilerin gündem oluşturması gerektiğini düşündüğü beş konuyu kaleme aldı.

barack obama’nın yeniden abd başkanı seçilmesi, görevdeki ikinci döneminde hayata geçireceği bir vizyon tasarlamak noktasında ilericilere küçük bir fırsat penceresi açıyor. ustalıkla ifade edilmesi halinde bu vizyon, özellikle de obama’nın zaferinde hayati bir rol oynayan milyonlarca genç, kadın ve latin amerikalı arasında güçlü bir kamuoyu desteği bulabilir. obama’nın ikinci döneminin başlangıcında, onun tarihi nitelik taşıyan iktidara gelişine eşlik eden ve fazlasıyla boşa çıkan, dış ve iç politikada dönüştürücü bir değişim yaşanacağına dair beklentileri gerçekleştirmesi için hem amerika hem de diğer ülkelerdeki ilericilerin başkan’ı zorlaması gereken beş mesele sıralanabilir.
söz konusu beş meselenin, yabancı siyasi liderlerin ve küresel sivil toplumun olduğu kadar, abd’deki cumhuriyetçi yapılanmanın önemli mensuplarının artan ilgisine ve hatta desteğine mazhar olmak gibi bir avantajı bulunuyor. ayrıca bu destek çerçevesindeki farklı bakış açılarından yeterli bir baskı havası devşirilmesi durumunda, obama yönetiminin mevcut politikalarını etkileme olasılığı da gittikçe yükseliyor.
amerikan insansız hava araçları (iha), pakistan ve afganistan'da çok
yoğun şekilde kullanılıyor. [ethan miller/getty]
1.iha saldırılarını durdur. insansız hava aracı (iha), obama’nın ‘water boarding’i (abd’nin george w. bush yönetiminde uygulanmaya başladığı, eğimli bir tahtaya yatırılan kişinin yüzüne su boşaltılarak boğulma hissi uyandırılması şeklindeki işkence tekniği) haline geldi. tek farkla: iha, water boarding’den çok daha kötü ve bugün uluslararası toplumda abd’ye yönelik en büyük yegane tehdit konumunda. iha ile düzenlenen operasyonlarda sadece pakistan’da en az 176 çocuk hayatını kaybetti. bu da başkan obama’nın, 11 eylül’de usame bin ladin’in öldürdüğü çocuk sayısının tam 16 katı kadar çocuğu öldürdüğü anlamına geliyor; 176 çocuğun en az biri de amerikan vatandaşı. abd için bu rakam, işkencenin (bir sorgu aracı olarak) kullanılması, gizli teslimatlar (terör zanlılarının kaçırılarak farklı ülkelerdeki işkence merkezlerine sorgulanmak üzere götürülmesi) veya guantanamo’dan çok daha büyük bir lekedir. üstelik bu çocuklar, amerikan iha’ları tarafından katledilen yüzlerce -belki de binlerce- sivilin yalnızca küçük bir kısmını temsil ediyorlar.
obama, iha programını doğrudan denetledi. ve iha saldırılarında öldürülen üst düzey el kaide hedeflerinin, toplam ölenlerin sadece yüzde ikisini oluşturduğuna dair kapsamlı bir rapora rağmen, iha’ların ‘operasyonel hassasiyeti’ hakkında övgüler yağdırdı. üst düzey el kaide hedeflerinin ortadan kaldırılması, iha programının orijinal amacıydı; hâlen de başlıca meşrulaştırma aracı olma pozisyonunu sürdürüyor. daha da ötesi bu program, ilk bombanın atılmasından sonra olay yerindeki yaralılara müdahale etmeye gelenlerin üzerine ikinci bir bomba gönderilerek onların da parçalara ayrılmasına yol açan ‘double strikes’ gibi açıkça yasadışı bir yöntemi de içeriyordu.
iha programının diplomatik ve hukuki sonuçlarının muhafazakarları bile endişelendirmesi, esaslı bir şekilde iha kullanımının kısıtlanması ve belki de tamamen durdurulmasına gidecek bir siyasi ve siyaset üretimi uzlaşısı meydana getirmek hususunda benzersiz bir fırsat sunuyor.
2.iklim değişikliğiyle kararlılıkla mücadele et. obama gibi, ilk döneminde iklim değişikliğinden tam anlamıyla kaçan bir başkanın yeniden seçilmesini, sandy kasırgası ve new york belediye başkanı mike bloomberg’in iklim meselesini vurgulayarak verdiği son dakika desteğinin gösterdiği gibi, en azından bu meselenin giderek ağırlaşan etkilerine borçlu olması oldukça ironik. basit gerçek şu ki, dünyadaki fosil yakıtlarının tüketimi yakın gelecekte ciddi oranda azaltılmadığı sürece, er ya da geç karşı karşıya kalacağımız çevre ve ikilim felaketleri, obama’nın ikici döneminde elde edeceği muhtemel başarıları, kelimesi kelimesine, alt üst edecektir.
peki, abd iklim değişikliği konusunda nasıl önderlik edebilir? obama’nın abd’deki (henüz dokunulmamış) fosil yakıt kaynaklarının işlenmesine dönük eğilimi ve bilhassa doğalgaz çıkarılmasını desteklemesi, çevrecileri haklı olarak sinirlendirdi. fakat bu politikalar aynı zamanda, mesele için anahtar konumda bulunan siyaset ve iş dünyasından seçmenlerini kapsamlı bir plan etrafında harekete geçirmesine yetecek politik sermayeyi başkan’a veriyor. bu plan, güneş enerjisinin kullanımında, bu alandaki sübvansiyonların da yükseltilmesiyle beraber, kitlesel bir artışa gidilmesini, hatta abd’nin güneyi ve batısındaki mevcut ve yeni inşa edilecek milyonlarca ev ile ticari işletmeye güneş enerjisi sistemlerinin kurulması ve bunun için gerekli olan ulusal elektrik altyapısının yenilenmesini kapsayabilir.
tabiat ananın, amerikalılar enerji tüketimlerini ciddi oranda azaltmadan da iyileşmesi için küçük bir şansı olsa dahi, gelişme yollarını doymak bilmez ve açıkça sürdürülemez seviyelerde tüketimle çizen hindistan, çin ve diğer bric ülkelerinin vatandaşları tarafından yok edileceği şüphe götürmez. o tüketimin, bizi küresel çevre felaketinin kırılma noktasına çoktan getirip bıraktığı ortada.
günümüzde bu konuları ele alacak uluslararası bir görüşmeye önderlik edebilecek yönetme ve konuşma yeteneğine sahip bir lider varsa, o da obama’dan başkası değildir. obama’nın önünde artık yeniden seçilme gibi bir ihale durmuyor; amerikan halkı da, en azından kısa bir an için bile olsa, iklim değişikliği için harekete geçmemenin maliyetleriyle yeniden tanışmış durumda. özetle, yüzyılımızın benzersiz meselesinde sahneye çıkmakla, başkan’ın kaybedecek fazla bir şeyi yok.
3.temel anayasal haklarda artan ihlallerin önüne geç. eski bir anayasa hukuku profesörü olan başkan obama’nın şok edici biçimde öncülük ettiği iha programı, abd’de temel sivil ve anayasal özgürlüklere yönelik geniş çaplı hükümet saldırısının sadece bir parçasını oluşturuyor. gittikçe artan izinsiz telefon dinlemeleri, mahkemeye çıkarılmadan uzun süre hapiste tutulmalar, ihlalleri kamuoyuna duyuran devlet görevlilerinin cezalandırılması, barış eylemcilerine dava açılması ve bu kişilerin bilgisayarlar ve cep telefonlarına el konulması, barışçıl gösterilerin şiddet yoluyla bastırılması ve bunları dağıtmak için kargaşa çıkarma ve toplu gözaltına alma gibi taktiklerin kullanılması, bu uygulamalardan bazıları. hükümetin eylemlerinin üstünü örtmek için ‘devlet sırrı’ gerekçesinin arkasına sığınılması, azınlıklar ve eylemci toplulukların polis güçleri ve (iç istihbarat teşkilatı) fbi tarafından izlenmesi ve hatta siyasi konuşma yapmanın suç unsuru haline getirilmeye çalışılması da abd’nin karşı karşıya olduğu sorunlar arasında.
obama yönetiminin genel anlamdaki icraatları, sıradan amerikalıların, eylemcilerin ve gazetecilerin, kendilerini özgürce ifade edebilme ve hükümetin politikalarını inceleme ve/ya protesto edebilme hakları üzerinde caydırıcı bir etkiye yol açtı. sivil özgürlükler savunucularının, ikinci döneminin başlangıcındaki başkan’dan, bu uygulamalarla yüzleşmesi ve amerikan siyasi, güvenlik ve hukuk sisteminin kalıcı bir parçasına dönüşmeden önce onlara son vermesini talep eden açık bir öneriler listesi formüle etmeleri gerekiyor. aynı zamanda avrupa hükümetleri de kendi vatandaşlarına yönelik benzeri politikalar izlemekten suçlular. abd ve avrupa’da, 11 eylül sonrasında, muhalif politikaların suç unsuru haline getirilmesi ve sivil hayatın genel hatlarıyla güvenlikleştirilmesine karşı ortak bir tavır alınmasının vakti gelmiş de geçiyor bile. zira bu süreç, ancak gelişen dünyada ve özellikle de orta doğu’daki otoriter müttefikler ve müşterilerin dünyasında görülen politikalarla benzerlik arz ediyor.
4. “uyuşturucuyla savaş”a son ver. uyuşturucuyla savaş, abd adına, ‘terörle savaş’tan bile daha büyük bir başarısızlıktır. son 40 yılda toplam 1 trilyon dolardan daha fazla harcanmasına rağmen, abd’nin güneydeki komşuları da dahil olmak üzere, kırsal bölgelerin tamamı narko-devletlere dönüşmüş durumda. bugüne kadar, -göze batacak kadar büyük bir kısmı yoksul ve genç siyahi ya da latin amerika kökenli olan- milyonlarca abd vatandaşı, sırf esrar bulundurmaktan dolayı yıllarca hapiste tutuldu ki bunun ekonomik ve toplumsal maliyetleri devasa boyutlara ulaştı. bizatihi obama’nın kendi uyuşturucu baronu (ulusal uyuşturucuyla mücadele politikaları ofisi müdürü gil kerlikowske) bile mevcut uyuşturucuyla mücadele politikalarının “başarılı olmadığını” ve sorunun, “ille de bir fark aranacaksa daha da büyüdüğünü, daha da şiddetlendiğini” beyan etti. latin amerika ve avrupa’daki liderler de aynı çıkarımı paylaşıyorlar.
colorado ve washington eyaletleri’nin, yapılan halk oylamasıyla hint keneviri bitkisinin ekilmesini yasal hale getirmesi, esrar yasağı bendine ilk darbeyi indirmiş görünüyor. california eyaleti de yakın gelecekte aynı yolu izlemeye hazırlanıyor. bütün bunlar federal hükümeti, uyuşturucu politikası konusunda eyaletler ile kazanamayacağı bir savaşın içerisine sokabilir. sokaklarda satılan uyuşturucuların çoğunun fiyatlarının düşüklüğü göz önüne alındığında, aslında bu savaş zaten çoktan kaybedilmiş denebilir. eğer amerikalılar, hassas bir mevzu olan eşcinsel evliliğine dair bakış açılarını birkaç yıl zarfında radikal bir biçimde değiştirebiliyorlarsa, benzer bir dönüşümün uyuşturucu politikasında gerçekleşememesi için de bir neden yok demektir. nitekim yapılan kamuoyu araştırmalarının çoğu, uyuşturucu politikası reformunu amerikalıların büyük ölçüde desteklediğini ortaya koyuyor; etkili cumhuriyetçi politikacılar arasında böylesi bir reforma destek verenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. amerikan politikasındaki bir değişiklik, (öyle görünüyor ki) bir kez daha abd’nin ‘uyuşturucuyla savaş’ının piyadesi ve yan hasarı olmuş dünyanın dört bir yanındaki hükümetlere büyük bir ferahlık sağlayacaktır.
5. arap/islam dünyasındaki otoriter rejimlere verilen desteği kes. arap/islam dünyasındaki, aralarında israil’in de yer aldığı, yozlaşmış ve gaddar rejimlere yönelik devam eden amerikan desteği, abd’ye karşı duyulan öfkenin ve -nihayetinde terörün- başlıca nedenini oluşturuyor. eylemciler ne yazık ki, israil’in (filistin topraklarını) işgali ile arap dünyasının otokratik ve yolsuz liderlerine verilen amerikan desteğini, çok uzun süre birbirinden ayrı, hattı birbiriyle çatışan konularmış gibi değerlendirdiler. sol, orantısız derecede filistin’e odaklandı; muhafazakarlar ise israil’e antipati duydukları ve daha da ötesi tehdit oluşturduklarını düşündükleri arap hükümetleri ile iran’ı odaklarının merkezine oturttular.
gerçek şu ki, moritanya’dan pakistan’a kadar uzanan bölgedeki neredeyse her ülkenin başına bela kesilen işgal ve şiddet ile otoriterlik ve yolsuzluk arasında yakın bir bağ var. esasında o ülkeler, abd ve avrupa’nın kurulmasına yardım ettikleri, yönettikleri ve yarım yüzyılı aşkın bir zamandır çıkar sağladıkları daha büyük bir sistemin parçalarıdır. orta doğu politikasında, bölgedeki tüm insanların -kadınların ve erkeklerin, şiilerin ve sünnilerin, yahudilerin, alevilerin ve hristiyanların, arapların, berberilerin, dürzilerin, sahralıların ve kürtlerin; istisnasız herkesin- bireysel, siyasal ve sivil haklarını destekleyen tarzda tek bir yaklaşıma dayanan bütüncül bir gündem oluşturulmalı. böylesi bir gündem, israil ve suudi arabistan’a da, iran ve fas’a da yaşamlarını kontrol ettikleri insanlara muamelelerini kökten değiştirmeleri için baskı yapabilecektir. amerikan politikasında, sarih ve dürüst bir insan hakları gündemi oluşturmak suretiyle gerçekleştirilecek böylesi bir farklılaşma, obama’nın birçok kez tekrarladığı ama maalesef içi boşalttığı gibi, abd’nin gerçekten de ‘onların demokratik özlemlerinin yanında durduğunu’ bölgenin bütün halklarına gösterecektir.
kemikleşmiş çıkarlar ordusu
böylesine bir politika değişikliği, abd ve diğer batı ülkelerinin savunma endüstrilerinin hissesine düşen devasa kârları tehdit edecektir. üstüne üstlük, bu reçetelerin her biri, savunma, petrol ve kömür endüstrileri, hapishane lobisi, istihbarat ve kolluk kuvvetleri bürokrasisi de dahil olmak üzere, abd’deki en etkili ekonomik ve siyasi güçlerin bazılarının kudretine, ayrıcalıklarına ve/ya kârlarına da meydan okuyacaktır.
bu güçler onlarca yıldır, birleşik devletler’in ve onun yanı sıra dünyanın da büyük bir kısmının politik ekonomisini, kendi çıkarlarına göre serbestçe yeniden şekillendirdikleri bir saltanat sürdüler. eğer obama, sembolizmin ötesine taşmayan maslahatçı bir başkan yerine dönüştürücü bir başkan olarak tarihe geçmek istiyorsa, -son dört yılda daha da güçlenen- bu kemikleşmiş çıkarlara, ikinci döneminin mümkün olan en erken safhasında el atmalıdır.
bu güçlere meydan okumak, şüphesiz herkül’ünkü kadar büyük bir direnç gerektiriyor, muhtemelen danışmanlarının çoğu, bu kadar çaba harcamaya değmeyeceği konusunda başkan’ı ikna etmeye çalışacaktır. ancak şurası unutulmamalı ki, başkan’ın bütün siyasi kariyeri, “evet. yapabiliriz.” sloganına duyulan inanç üstüne inşa edilmişti. eğer ilericiler, siyasi kariyerini başlatan bu ana ilkeyi ona hatırlatabilirler ve temel birkaç meseleyi durmaksızın ve tüm hatlarıyla gündemde tutabilirlerse, başkan obama’nın ikinci döneminin ilkine göre daha az hayal kırıklığı yaratacağını umut edebiliriz. ve belki de, amerikalıların ve dünyanın yüz yüze kaldığı en önemli meselelerde birinci dönemine kıyasla daha uzun vadeli değişikliklerin yapılabileceğini de…
mark levine, uc irvine (kaliforniya irvine ünivesitesi) tarih bölümü'nde öğretim üyesi ve isveç’teki lund üniversitesi’nin ortadoğu çalışmaları merkezi’nde misafir araştırmacı. random house’dan çıkan “heavy metal islam!” (heavy metal islamiyet) ve zed books’un yayınladığı “impossible peace: israel/palestine since 1989” (imkansız barış: 1989’dan sonra israil/filistin) kitaplarının yazarı.
twitter’dan takip edin: @culturejamming
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar