Çözüm süreci
Antalyalılar Nevruz'dan ne bekliyor?
Nevruz öncesinde çözüm sürecine ilişkin görüşlerini sorduğumuz Antalyalılar sürecin şeffaf bir biçimde yürütülmesini istiyor. Seçimlerden sonra sürecin nereye doğru evrileceğinden de emin değiller.

“hele sen söyle, nasıl gidiyor, ne oluyor” diyor antalya’nın narenciye yetiştiren bahtılı köyünde sohbet ettiğimiz 71 yaşındaki ali etmen. çenesini hafifçe yukarı kaldırıyor ve devam ediyor:
“iktidarın milletvekili bilmiyor, bakanları bilmiyor, vatandaş nereden bilsin? karşı taraf ne istiyor, toprak mı istiyor, özerklik mi istiyor, öcalan çıksın mı istiyor, onlar isterken iktidar ne veriyor, belli mi? ortalıkta bir şey var mı? cumhurbaşkanı, başbakan ve mit müsteşarı dışında ne olduğunu bilen var mı?”
iki torun ve iki çocuk sahibi etmen ne düşündüğünü de ekliyor:
“bilerek saklıyorlar. halk kızmasın diye üç sene boyunca karşı tarafın istediklerini sakladılar. seçimler yaklaşıyor ya…'analar ağlamıyor, kan akmıyor' diyecekler ama bunlar yalnızca oyalama. tek amaçları oylarını korumak. ya sonra? seçimlerden sonra? bir de nereye kadar? bir yerde ipler kopacak.”
portakal bahçelerinin yanı sıra sebze yetiştirdiği bir serası da olan etmen’e göre, kan akmaması elbette iyi. ona göre, türkler ve kürtler arasında da bir sorun yok. kürt göçü almış antalya’ya şöyle bir bakmak bile bunun ispatı ama ortalığı karıştıran başka devletler var:
“şimdi bak, örgüt silah bırakmaz. neden? başka devletler bırakmasını istemez de ondan. zaten silahları onlar veriyor. şimdi de işid’e karşı kullanıyorlar pkk’yı. türkiye içinde silah bırakmaları da yetmez, her yerde bıraksınlar silahı. başka ülkeler bu sorunun çözümüne izin verir mi? ne olur; kullanırlar, kullanırlar sonra onları da ortalıkta bırakırlar…”
etmen’e göre sorunun çözülmesi için önce bu dış ülkelerle konuşulmalı. ikna olmuyorlarsa türkiye, afganistan’dan askerini çekmeli.
“herkes şarkısını söylesin”

etmen’in kendi kendine sorduğu soruların ardı arkası kesilmiyor:
“terör örgütünün başının yanına adam gönderilir mi, görülmüş şey mi, dünyada başka örneği var mı? de hele… bundan cesaret almazlar mı? hükümet 'aman süreç bozulmasın' diye bunlara göz yummuyor mu?”
güney afrika hatırlatılınca da ilk defa gülümsüyor:
“mandela’ya allah rahmet eylesin. ama orada onlar çoğunluktaydı ve hak gaspı vardı. burada yok öyle bir şey. “
etmen’e göre kürtler adına hdp konuşmalı ve görüşme yeri de meclis olmalı.
“kürtler adına hdp konuşsun. meclis’te görüşülsün. herkes bilsin, kim ne istiyor. ama kimse toprak istemesin. başka bayrak istemesin. bu bayrak altında herkes hür yaşasın. anadilini konuşsun, şarkısını söylesin, bunun ötesine geçen her şey bizi bitirir.”
“kürtçe konuşmaya izin verdim diye...”
antalya’da herkesin kendi şarkısını söylemesi gerektiğini düşünenlerden biri de esnaf lokantası sahibi mazlum akbulut.
akbulut, 1987’de askerlik yaparken görevlisi olduğu santraldan bir askerin kürtçe konuşmasına izin verdiği için ceza aldığını anlatıyor ve ekliyor:
“burada düğünlerine gidiyorum, yaşlı kadınlar görüyorum tek kelime türkçe bilmeyen. elbette kürtçe konuşsunlar, ben anne-babamla istediğim gibi konuşuyorum, onlar da konuşsun. kimin karışmaya hakkı var?”
fakat akbulut da tıpkı etmen gibi sürecin yapılma biçiminden şikâyetçi. ona göre de sürecin adresi meclis olmalıydı:
“şimdi bana belediye yeni yapılan ve dükkânımızın önünden geçen tramvay hakkında ne düşündüğümü sordu. tramvay hakkında görüşüm alınıyor da, bu kadar önemli bir konuda neden alınmıyor? bu sürecin adresi meclis olmalı. süreç şeffaf olmalı, biz vatandaşlar olarak ne olduğunu, ne konuşulduğunu bilmeliyiz. bilmeyince de sürece inanmıyorum ben. seçimlere yönelik bir şey gibi geliyor, seçimlerden sonra ne olacağı da belli değil. “

akbulut pkk’nın silah bırakacağına inanmıyor, bıraksalar bile göstermelik bir hareket olacak ona göre ama dağdaki insanların onun deyimiyle topluma yeniden kazandırılması önemli.
“dağın koşulları çok mu iyi? gelsinler, oralara da yatırım yapılacak zaten, topluma karışsınlar ama öcalan çıkmasın, bu kabul edilebilir değil, bir de her şey tek bayrak altında olsun. “
“allah’ın selamını esirgemem ama…”
öcalan’ın serbest bırakılmasına itiraz edeceğini söyleyen başka bir antalyalı da bir turizm şirketinde sürücü olarak çalışan yılmaz fındıkkıran. onun başka kırmızı çizgileri de var; bir karış bile olsa vatan toprağı verilmeyecek, tek bayrak altında devam edilecek.
“şimdi, dağdan inse gelse, komşum olsa, allah’ın selamını esirgeyecek değilim elbette ama samimi de olmam. devlet affettikten sonra bize bir şey düşmez. kandırılan gençlere bir itirazım yok. aslında isyanları haklı da, bu eline silah alarak olmaz. gitsin, eylemi yapsın kırmadan, dökmeden. kurşun sıkmadan. hak arama yöntemi silah olmamalıydı.”

fındıkkıran da konuştuğumuz diğer antalyalılar gibi sürecin şeffaf olmamasından şikâyetçi. hatta bir süreç gerçekten var mı, o konuda bile şüphelere sahip:
“üç yıldır herkes konuşuyor ama ortada bir şey yok. gönül ister ki, her şey bir an önce olsun bitsin. şimdi devlet haftada bir gidiyor imralı’ya, gidiyor da ne oluyor, bir sonuç yok ortada. ne konuştuklarını da bilmiyoruz. muhalifler diyor ki, 'onu verdiler, bunu verdiler', kime inanacağımızı bilmiyoruz; bu işi açıktan yapsalar, bilirdik o zaman. bana öyle geliyor ki; anlaşamadıkları için açıklamıyorlar, ortada yalan mı dönüyor, ne oluyor, belli değil. “
37 yaşındaki bekâr sürücüye göre imralı’ya gidilecekse illa, meclis’ten oluşturulacak bir komisyon gitmeliydi, onun deyimiyle her partiden oraları ‘iyi bilen’ milletvekilleri:
“akp yüzde elli ama diğer yüzde elli de önemli. onların da dâhil edilmesi lazım. bunu da akp’ye oy vermiş biri olarak söylüyorum. madem bu iş bütün ülkenin yararına, hep beraber yapılmalı. “
“gizli olmasın”
75 yaşındaki melahat düztaban da sürecin şeffaf olmadığını düşünüyor. iyi hizmet aldığını söylediği hastaneden gelirken, çanakkale savaşı yıldönümü törenlerini izlemek için geldiği parkta aklına takılan bir konuyu dile getiriyor:
“kürtler diyor ki, ‘hükümet verdiği sözleri tutmadı. hükümet ne sözü verdi de tutulmuyor? ne demek bu? hiç bilmiyoruz ki; hep gizli, hep gizli..”
düztaban'ın sürece ilişkin başka bir güvensizliği de silah bırakılması. ona göre pkk silah bırakmakta samimi değil. hem silah bıraksa bile, yarın, öbür gün ne olacağı da belli değil.
üç çocuk annesi düztaban almanya’da çalışıp emekli olduktan sonra 26 yıl önce antalya’ya yerleştiğini, bu yıllar içinde kentin epey göç aldığını anlatıyor.
laf kürtçe eğitimden açılınca da, “elbette herkes istediği dili konuşsun ama almanya’da türkçe eğitim yapan okul var mı? yok. burada da olmamalı” diyor.
şehirden, süreçten söz ederken geleneksel kürt kıyafetleri giymiş başka bir kadın, emine can da geliyor yanımıza. bildiği çok az türkçe ile batmanlı olduğunu, burada yaşayan çocuklarını ziyaret etmek için geldiğini ve iki ay kalıp döneceğini söylüyor.
melahat hanım “kime oy veriyorsun” diye sorunca yüzüne gülümseme yayılıyor, biraz düşünüyor, sonra da ekliyor:
“kendimize, biz barış istiyoruz.”
düztaban yanıtlıyor onu:
“biz de barış istiyoruz..”
kaynak: al jazeera
Yorumlar