PKK

HDP'de 'partner kim' çatlağı

Türk solundaki bazı isimler Kürtlere 'Bu hükümetle çözüm süreci yürütülemez' yollu mesajlar yolluyor. Nuray Mert ile Sırrı Süreyya Önder’in bu eksendeki tartışmalarına Aysel Tuğluk, “AKP’nin partner olmaktan çıktığını’ yazarak katıldı. Tuğluk’un Nuray Mert’e destek vermesi HDP içindeki çatlağı da ortaya çıkardı. Tartışmaları Alper Görmüş özetledi.

kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden van bağımsız milletvekili aysel tuğluk, 29 ekim’de t24 sitesi için kaleme aldığı makalesinde “akp kesin bir şekilde (çözüm sürecinin) partner(i)  olmaktan çıkmıştır” diye yazdı.

tuğluk makalesinde, bu görüşü daha önce dile getiren bazı sol ve liberal çevrelere sorulan fakat onların cevaplamaktan kaçındıkları “peki barış süreci kimle devam ettirilecek” sorusuna da cevap veriyordu:

“hayır, kesinlikle barış sürecini bitirmekten söz etmiyorum. (...) bu açıdan süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır.”

türkiye’de “devletin geleceğini düşünenler” ve “seküler güçler” denince akla ne gelirse onlar geldi ve tuğluk, “askerlere davetiye çıkarmakla” suçlandı.

çözüm sürecinde kürt siyasetinin “yeni partner”inin ilân edilmesi yeni bir duruma işaret ediyordu ama sürecin “giderek otoriterleşip demokrasiden uzaklaşan akp ile sürdürülemeyeceği” görüşü yeni bir görüş değildi... yine de tuğluk’un “akp artık partner değil” sözleri, bir süredir dile getirilen “bu hükümetle barış süreci sürdürülemez” yargısının, bizzat sürecin bir “partner”i olan hdp içinde de kök saldığını göstermesi bakımından çok önemli.

aysel tuğluk’un yazısı, hdp milletvekili sırrı süreyya önder’in nuray mert’le son on gün içinde yürüttüğü (sonradan mithat sancar’ın da katıldığı) tartışmada dile getirdiği görüşlerle birlikte mütalaa edildiğinde, parti içindeki “iki çizgi mücadelesi” daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. hatta belki, aysel tuğluk’un yazısının, sırrı süreyya önder’in bu tartışmada net bir biçimde savunduğu -mealen- “akp ile çözüm süreci tabii ki olur” yaklaşımına bir cevap niteliğinde olduğu dahi öne sürülebilir.
şimdi, sözünü ettiğimiz son on gündeki tartışmaya bir göz atalım...

barış ve hükümetin yıkılması

tartışmayı, nuray mert’in diken adlı internet sitesinde yayımlanan “barış süreci, iktidar ve ilahi sırrı” başlıklı yazı başlattı.

“doğrusu, ben, demokrasiden uzaklaşmış bir sistem içinde kürtlerle barış sürecinin başarılı olmasının imkansız olduğunu düşünenlerdenim” diyen nuray mert’e göre, “kürt siyaseti içinde bu konuda bariz farklılıklar var gibi gözüküyor”du  ama “kendileri farklılaşmadan söz etmediği sürece aralarına ‘fesat’ sokmak da olmaz”dı...

sırrı süreyya önder’in bu yazıdan iki gün sonrasına denk gelen “ne iyi bir savaş vardır ne de kötü bir barış” başlıklı  makalesi, “kürt siyaseti içinde bu konuda bariz farklılıklar olduğunu” gösteren bir içerikteydi... makale, “nuray mert ve hasan cemal başta olmak üzere, sürece dair ‘demokratikleşmeyi ıskalama’ kaygılı eleştiriler”i ve kürt siyasetinin akp ile yürüttüğü çözüm sürecinden çekilmesi gerektiğine yönelik görüşleri cevaplamak üzere kaleme alınmıştı.

önder’e göre, kürtlerin, enerjilerini barışa değil de baskıcı da olsa barış sürecini sahiplenen bir hükümetin yıkılmasına yöneltmeleri kabul edilemezdi:

"barış söz konusu olduğunda, sürece baskıcı bir hükümetin herhangi bir yöntemle düşürülmesi olarak bakamayız. demokrasi, isyan ve direniş güçleri, düşürülecek hükümetin yerine ne koyacaklarını hesap edemezlerse ya da daha kötüsü böyle bir hazırlıkları yoksa, mesela sokaktaki gücünü demokratik bir iktidar alternatifine dönüştürecek bir örgütlü güce ve kadroya sahip değilse olacak olan, egemenler arası iktidar hesaplaşmalarına kurban gitmektir.kuşkusuz kastedilen mevcut iktidarı koruyup kollamak değildir. kendi emeğimize ve direnişimizin semeresine sahip çıkmak için dikkatli davranmak tarihsel sorumluluğumuzdur. sırf akp gitsin diye, onun yerine bize en az onun kadar uzak ve sicili en az onun kadar sorunlu başka bir iktidarın inşasına vesile olacak bir yaklaşımın sorumluluğu tartışmalıdır. bunu iyi yönetemeyen tüm öncüler halka karşı sorumlu duruma düşerler."

sırrı süreyya önder daha sonra “otoriter ve baskıcı” hükümetlerle yürütülen barış görüşmelerine dünyadan örnekler veriyor ve iktidara duyulan öfkenin intikamının kürtler aracılığıyla alınmasını imâ eden çağrıların ahlakî geçerliliğini sorguluyor:

"kürt halkı özelinde türkiye'de bir barış gerçekleşecekse de bunun akp döneminde gerçekleşmemesi temennisine varan; ancak barışın ve barış sürecinin yarattığı kazanımları bir kenara iten bir algı oluşuyor. (...) oysa içinden geçtiğimiz şey adı üstünde bir 'süreç'. bu sürecin tarafları var ve taraflarının iradesi etrafında yürüyor."

mithat sancar: öyleyse türkler de silahlansın

radikal’den ezgi başaran, bu iki yazıdaki fikirleri karşılaştırıp değerlendirmesini isteyince, prof. mithat sancar da konuya dahil oldu. sancar, “evet otoriter bir hükümetle de barış süreci yürütülür” başlığıyla yayımlanan söyleşide, şöyle diyordu:

“kürt siyasetine ‘bakın otoriterleşen bir iktidar var, zaten bir iç güvenlik yasası da çıkardı, artık bu süreçten çekilin’ deniyorsa ben de şu mantığı kurarak işin absürtlüğünü anlatmak isterim… kürtlere masadan kalkın demek, türkiye’deki sol ve demokrat muhalefete de ‘bu yasaları engellemek için silahlı mücadeleye başlayın’ demek gibi bir şeydir. iç güvenlik yasasını sivil muhalefetle çözemiyorlarsa, sol ve demokrat türkler de silahlı mücadeleye mi başlasın?”

görüldüğü gibi, aysel tuğluk’un makalesine kadar, tartışmanın “akp ile olmaz” tarafında yer alanlar dolaylı olarak çözüm sürecinin sona ermesi gerektiğini savunuyorlardı, çünkü başka herhangi bir “partner” yoktu ortada.

aysel tuğluk ise şu âna kadar söylenenlere yepyeni bir şey ilave ediyor ve çözüm sürecinin “devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler”le sürdürülebileceğini savunuyor.

hiç kuşkusuz bu noktada en çok abdullah öcalan’ın tavrı merak edilecek. çünkü o, imralı’dan gelen son mesajında “partner” konusunda hiçbir kuşku belirtmiyor, müzakerelerin devam ettiğini bildiriyordu.

Alper Görmüş

gazeteciliğe 1978'de aydınlık gazetesinde başladı. nokta ve aktüel dergilerinde çalıştı. taraf ve türkiye gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.yeni şafak'ta kürşat bumin'le birlikte medya eleştirisi yapan 'medyakronik' köşesini hazırladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;