Türkiye
'Taktım puşiyi yedim suşiyi'
Diyarbakırlı iki girişimci kendileriyle alay edilmesi pahasına açtıkları restoranda bir Uzakdoğu yemeği olan suşi servis etmeye başladı. ‘Taktım puşiyi yedim suşiyi’ sloganıyla ilk günden 30 porsiyon satan işletmecilerin kendileri de şaşkın.
türkiye’nin doğusunda son zamanlarda hayata dair pek çok olumlu gelişme, çözüm süreci ve normalleşme ile gerekçelendiriliyor. otuz yılı aşkın süren çatışmalardan çıkınca başka türlü düşünülemiyor zaten. suşiyi diyarbakır’a getirme cesareti de bu normalleşmeyle ilgili. kırmızı ete müptela kürt mutfağı neredeyse beyaz eti bile sebze sınıfına sokarken, biri uzak diğeri yakın iki doğuyu aynı gastronomi potasında üstelik çiğ balıkla buluşturmanın kaçınılmaz mazereti de bundan başkası olamazdı.
‘haydi restoran açalım’
yemeğe meraklı iki arkadaş; doğan yaman ve ahmet aker diyarbakır’da istedikleri tarzda ve dünya mutfağından örnekler verebilecek uygun mekan bulmakta güçlük çekince bir restoran açma fikrine kapılmışlar. doğan yaman, çözüm süreci ve yarattığı normalleşmeye vurgu yapıyor.
“gidiyoruz bir mekana yemekler lezzetsiz ve fiyatlar pahalı. özensiz bir hizmet sunuyorlardı. çözüm süreci ile birlikte diyarbakır akşamları zaten hareketlenmiş ve insanlar yeni mekanlar, yeni tatlar arıyorlar. biz de biraz meraklı olduğumuz için her yere girip çıkıyoruz. baktık, kafamıza göre yer yok, biz açalım dedik. dükkanı bulduk. ahmet’le birlikte inşaatçılıktan geldiğimiz için dekorasyonu biz yaptık ve iş geldi hangi yemekleri yapacağımıza.”
şef marmaris’ten
doğan yaman ve ahmet aker iyi bir şef arayışına girdiklerinde kendisi de diyarbakırlı olan ve marmaris’te aşçılık yapan şef veli arslan ile tanışmışlar. pek çok ülke yemekleri konusunda deneyimli olan veli arslan’ın uzmanlık alanı, uzakdoğu mutfağı olunca restoranlarının menüsüne suşi girmiş.
“suşi deyince şaşırdım. ama diyarbakır’ı bırakın, doğu ve güneydoğu’nun hiçbir yerinde yok. neden olmasın dedim ve başladık. ilk yaptığı suşiyi ortağımla beraber yedik. o güne kadar hiç tatmamışız. baktım çok güzel. bir de daha önce yiyenlere tattıralım dedik. aradık, kimse yok yiyen. sonra, yabancı biriyle evli bir abimiz var, gittik ona. eşi suşi meraklısı çıktı. ikram ettik ve çok beğendi, 'lütfen bu kaliteyi bozmayın’ diyerek ilk müşterimiz oldu. şimdi günde 30-60 porsiyon arası satışımız var. şanlıurfa ve mardin’den sipariş alıyoruz, paket yapıp gönderiyoruz.”
köyden suşiye
ortaklardan ahmet aker diyarbakır’a bağlı güzelköy köyünden. çiftçilik ve inşaat işleriyle uğraşıyor. restoranı açtıklarında pek çok kişinin dalga geçtiğini, kendileriyle alay ettiğini ancak, şimdilerde köyden suşi yemeye geldiklerini anlatıyor.
“biz de şaşırdık, ‘hayırlı olsun’ demeye geldiklerinde ikram edince yeniden gelmeye başladılar. en çok bizim köyden geliyorlar. bir de, suşi işinde bizi en çok şaşırtan dindar kesim oldu. o çevrelerden çok sipariş alıyoruz. daha çok eve istiyorlar ve paket ile teslim ediyoruz.”
isteyene chopstick eğitimi
uzakdoğu yemeklerinde kullanılan çubuklar restoranda genelde kullanılmıyor. müşterilerin çoğu lokmaları elle yiyor ancak, çubuk kullanmak isteyenlere önceden eğitim almış garsonlar tarafından hızlandırılmış bir chopstick kursu da veriliyor. şef veli arslan suşi ve diyarbakır dendiğinde şaşırdığını söylüyor.
"ben mesleği tayvanlı bir ustadan öğrendim. 15 yıldan beri suşi ustası olarak çalışıyorum. akdeniz ve ege’de pek çok restoranda çalıştım ancak günün birinde diyarbakır’da çalışacağımı aklımdan dahi geçirmezdim. diyarbakır’a geldiğimde biraz endişem vardı ama yemeği servis etmeye başladığımızda anladık ki bu iş tutacak. potansiyeli gördüğümde bu kültürün yerleşeceğine olan inancım arttı.”
aslında, sönmüş bir volkan olan karacadağ’ın bereketli topraklarında yetişen ünlü karacadağ pirinciyle, bir anlamda yemekdaş sayabileceğimiz uzakdoğu mutfağına çok da yabancı sayılmayız. zira uzakdoğu ve bizim doğu mutfağının biriciği pilav ve etli yemek. soya sosu ve olmazsa olmaz sarımsaklarından birazcık imtina edebilseler çin böreğine paçanga, noodle’larına makarna, yine bir çiğ balık türevi olan sashimi’lerine lakerda deyip, arkamıza da barış rüzgarını katıp, kardeş mutfak bile seçebilirdik uzakdoğu mutfağını. gelin görün ki, medyamızın mütemadiyen kullandığı uzakdoğu yemek fotoğraflarında, sırtı parlak parlak ve bizim ancak terlikle kovalayacağımız haşere türlerini tabakta görmek, kaçınılmaz olarak gastronomik barışın argümanlarını yer ile yeksan ediyor. yine de ekip kararlı ve bildik yemeklerden yemeye gelmiş müşterilere suşi tattırmadan duramıyor.
‘tadı değişik değişik’
mehmet selim ataş yaz aylarında batı illerinde çalışmaya giden bir elektrik ustası. karnını doyurmak üzere geldiği mekanda çubukla ikram edilen suşiye ‘yok’ diyemiyor. tattıktan sonraki düşünceleri şöyle.
“tadı değişik, başka bir şeye benzemiyor. ama güzel. biraz ekşi gibi, biraz da tatlı sanki. pırasa mı var bunun içinde? pilavla yapılmış, içindekinin ne olduğunu çözemedim.”
‘meraklısı oldum’
mehmet selim ataş’ın aksine ilk suşisini burada yiyen mehmet taş artık sadece suşi yemeye geldiğini anlatıyor.
“daha önce hiç yememiştim. ilk olarak burada denedim. tadı gayet güzel, lezzetli. farklı bir mekan ve farklı bir lezzet olduğu için ailemi de getirdim. onlar da çok beğendi. damak tadına biraz düşkündür bizim bölge. artık buraya sadece suşi yemeye geliyorum.”
mutfakların kardeşliği
ortakların yeni hedefi, şanlıurfa ve mardin’e şube açmak, ardından yeme-içme ile ilgili fuarlara katılarak, suşi ikramına yöresel tatları da ekleyerek farklı kültürleri bir noktada buluşturmak. bu nedenle yeni müşterilere uzakdoğu mutfağı sunulurken turistlere ise yerli yemekler öneriliyor.
kaynak: al jazeera
Yorumlar