Görüş
15 Temmuz sonrası Türkiye nasıl yönetilmeli?
Yeni Anayasa’dan devletin yeniden inşasına ve devlet-toplum ilişkilerinin eşit ve aktif vatandaşlık temelinde düzenlenmesinden aktif ve yapıcı dış politikaya kadar uzanan geniş bir yelpazede, 15 Temmuz sonrası Türkiye ancak böyle bir yeni siyaset anlayışı ve toplum sözleşmesiyle aydınlık içinde yaşayabilir, geleceğe güvenle bakabilir.

15 temmuz 2016 gecesi türkiye uçurumun kıyısından döndü.
türkiye tarihinin sonuçları ve uygulamaya sokuluş açısından en büyük darbe girişimini o akşam yaşadık.
fetö-pdy tarafından örgütlenen ve uygulamaya sokulan darbe girişimi türkiye siyasi tarihinde bir ilk idi.
türkiye, 1960-70-80-97 ve 2007 yıllarında darbelere sahne olmuş bir ülke.
fakat 15 temmuz darbe girişimi, 12 eylül 1980 darbesinden bile daha büyük, daha kapsamlı, farklı ve özgün bir kalkışmaydı.
niye?
siyasal olanla varoluşsal olan birleşince
15 temmuz akşamı üç vahim saldırıyı aynı anda yaşadık.
birincisi, 15 temmuz, türkiye’ye karşı başarısız olmuş bir “darbe girişimi”ydi. bu doğru.
ikincisi, 15 temmuz, aynı zamanda da, türkiye’yi “işgal etme girişimi”ydi de. türkiye, devletin en tepe kurumlarının ele geçirilmesi yoluyla işgal edilmek istendi.
genel kurmay başkanlığı ele geçirilmek istendi; cumhurbaşkanlığı külliyesi, tbmm, mit, emiyet, özel kuvvetler bombalandı; cumhurbaşkanımıza suikast timi yollandı; başbakanımızın arabası kurşunlandı; istanbul’da köprüler kapatıldı; 246 insanımızı kaybettik, şehit verdik, yüzlerce insanımız yaralandı.
bu yönüyle, 15 temmuz akşamı, yaşadığımız beş darbeden farklı olarak, türkiye darbe ve işgal amacının iç içe geçtiği bir saldırıyla karşı karşıya kaldı.
darbe, esas olarak siyasi bir girişimdir, siyasal olanla bağlantılıdır.
15 temmuz ise darbe girişimi olduğu kadar aynı zamanda başta cumhurbaşkanı olmak üzere, başbakanı, ak parti’yi, tmbb’yi yok ederek ve orduyu ele geçirerek “türkiye’yi işgal etmeyi” amaçlayan bir saldırıydı. bu yönüyle de, türkiye’nin varlığına saldıran “varoluşsal” bir nitelik de taşıyordu.
15 temmuz, bu anlamda, darbe ve işgalin iç içe geçtiği, siyasal olan ile varoluşsal olanın birleştiği, türkiye siyasi tarihinde görülmemiş, ilk olan bir saldırıydı.
dahası, üçüncü olarak, darbe ve işgal girişimi, fetö-pdy adı verilen terör örgütü tarafından gerçekleştirildi, ve bu nedenle, 15 temmuz bir “terör saldırısı”ydı da.
devlet içinde paralel devlet yapılanması kuran fetö terör örgütü tarafından uygulamaya sokulan darbe ve işgal girişimi terör saldırısını da içeriyordu.
bu üç nokta, “darbe-işgal-terör birleşimi”nin, 15 temmuz’u, daha önceki darbelerden ve terör eylemlerinden farklılaştırdığını ve yaşanılan olaya özgünlük kazandırdığını altını çizerek vurgulayalım.
bir arada demokrasi ve türkiye direnişi
bununla birlikte, 15 temmuz’u esas özgün ve dönüm noktası kılan, toplumun bir arada darbeye direnişiydi. köprülerde, havaalanlarında, meydanlarda, sokaklarda, tankların, silahların önünde, bir arada darbeye, işgale, teröre direnildi.
türkiye’ye sahip çıkıldı.
cumhurbaşkanı erdoğan’ın liderliğiyle halkın bir arada direnişi birleşti.
dahası, dört siyasi partimiz darbeye "hayır" dedi; siyasi parti liderleri en net ve güçlü tarzda "hayır"ı dile getirdiler; medya darbeye karşı bir bütün olarak direndi.
tüm bu unsurların birleşimi sonucu darbe, işgal, terör başarısız oldu, püskürtüldü.
örgütlü ve örgütsüz kitleleri ve örgütleriyle türkiye, türkiye halkı, “demokrasi ve türkiye” ekseninde birleşti, türkiye’yi işgalden korudu; türkiye siyasi tarihinde bir ilke imza attı.
“demokrasi ve türkiye’ye sahip çıkma”, darbe-işgal-teröre karşı galip geldi.
14 temmuz gününün “kutuplaşmış, ayrışmış türkiye’si” 15 temmuz akşamı birlikte ve bir bütün olarak hareket etti, bir arada “demokrasi ve türkiye” dedi.
15 temmuz’dan bugüne, liderlerin, siyasi partilerin, medyanın, sivil toplumun, “demokrasi ve türkiye” eksenindeki birlikteliği devam ediyor.
karanlıktan aydınlığa çıkış umudunu bu birliktelik, bu bir arada olma ruhu ve eylemi yaratıyor.
demokrasi, reform, birlikte yaşamak
15 temmuz akşamı darbenin püskürtülmesi çok önemliydi ve başarıldı.
ama şimdi daha zor olanı başarmak durumundayız.
darbe sonrası türkiye’de, bir daha darbe ve işgal ortamının üretilmemesi için üç alanda kapsamlı bir değişimin sürdürülebilir tarzda başarılması gerekiyor:
birincisi, kurumsal düzeyde, asker-yargı-emniyetten başlayarak “devlet kurumlarının liyakat temelinde yeniden inşa edilmeli”; hem devlet-yürütme, hem de yürütme-yargı-yasama arasında “etkin bir denge ve denetleme sistemi” kurulmalı; istihbarat ve güvenlik alanlarında etkinlik ve verimliliği sağlayacak bir “reform süreci” başlatılmalı; asker-sivil ilişkileri yeniden düzenlenmeli.
ikincisi, toplum yönetimi düzeyinde, darbe sonrası ortaya çıkan olumlu siyasi iklim ve tablo devam ettirilmeli. bu kapsamda da ak parti, chp, mhp, hdp ve liderleri arasında, uzlaşma, birlikte çalışma, müzakere yoluyla toplumsal sorunlara çözüm bulma süreci devam etmeli; kutuplaşmaya karşı siyasette ve toplumsal ilişkilerde “birlikte yaşama kültürü” ve “eşit ve aktif vatandaşlık anlayışı” güçlendirilmeli; “sivil ve demokratik anayasa” bu partilerin birlikte çalışmasıyla hızla başarılmalı.
üçüncü olarak ise, dış politikada yurt içinde ve dışında doslarımızı arttırarak, “yurtta sulh, dünyada sulh” mottosuna geri dönmemiz gerekiyor. şüphesiz ki, darbe ve işgal girişiminden sonra türkiye-amerika ilişkilerinde fetö-pdy’nin lideri fetullah gülen’in türkiye’ye geri verilmesi ya da amerika’dan çıkartılması ana odak noktası ve gerilim yaratıcı unsur haline geldi. türkiye, gülen’in geri verilme noktasında geri adım atmayacaktır. fakat, bunu yaparken, akıllı strateji ve hareket tarzıyla, türkiye-batı ilişkilerini yeniden yapılandırma süreci de başlatılmalıdır.
yeni anayasa’dan devletin yeniden inşasına ve devlet-toplum ilişkilerinin eşit ve aktif vatandaşlık temelinde düzenlenmesinden aktif ve yapıcı dış politikaya kadar uzanan geniş bir yelpazede, “15 temmuz sonrası türkiye” ancak böyle bir yeni siyaset anlayışı ve toplum sözleşmesiyle aydınlık içinde yaşayabilir, geleceğe güvenle bakabilir.
prof. dr. e. fuat keyman, istanbul politikalar merkezi direktörü ve sabancı üniversitesi öğretim üyesi.
twitter'dan takip edin: @keymanfuat
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar