Görüş
30 Mart’ta kerhen CHP’li olmak
Profesyonel CHP yöneticileri seçim kazanma, CHP’ye oy veren kitle ise yerelde iktidar olma arzusunda. Seçim kazanma adına pragmatizm baştacı edilirken, ilkeler, ideolojik tutarlılık beklemeye alınıyor.

chp, türkiye siyasetinde uzun yıllardan beri politik analizlerin tartışmasız malzemelerinden biri durumunda. akademisyenlerden, medya mensuplarına ve siyasi analistlere kadar uzanan geniş kesimler chp’nin attığı her adımı veri alarak, chp’nin bugünü ve yarınını analiz etmeye çalışıyor. bu uğraşı, zaman zaman azalsa da, bugünlerde yine yoğunlaşmış durumda. bunun nedeni, türkiye siyasetinde chp’nin özgül ağırlığının fazla olması. toplumsal desteği her üç seçmenden birinin tercihine bile karşılık gelmese de, chp üzerine düşünmeden türkiye siyasetinde olup biteni anlamak kolay değil.
30 mart yerel seçimlerine giderken chp üzerine düşünmek, chp 30 mart gecesi sandıktan nasıl çıkar şeklinde bir soru sorup, buna yanıt aramak bu anlamda önemli. çünkü, kemal kılıçdaroğlu’nun partinin başına geçtiği günden bugüne henüz istediğini alamayan bir chp ile karşı karşıyayız. muhtemelen 30 mart’ta da hem partinin profesyonel seçkinlerini hem de sadık seçmenlerini tatmin edecek bir sonuç çıkmayacak gibi görünüyor. bunun nedenleri üzerine düşündüğümüzde, ilk dikkati çeken nokta; chp’nin bir türlü ne olacağına karar veremeyen bir parti olmasıdır.
günümüzde genel olarak partilerin ne olmak istediklerini kendilerinden çok seçmenler belirliyor. özellikle, merkez sağ partiler için politik ve ideolojik olarak kendilerini seçmen taleplerine göre dizayn edip, seçmenden destek istemeleri veri bir durum. seçmen talebine göre parti kimliği arzını tercih eden partilerin çağımızda bolluğu malum olsa da, chp gibi kendisini solda, sosyal demokrat bir parti olarak tanımlayan bir siyasi aygıt için durumun farklı olması gerekir. son tahlilde kazanmak üzerine kurgulanan bir siyasal oyun partilerin kimliklerini törpüleyip, tektipleştirse de, chp bağlamında düşünüldüğünde bu mantık kurgusu üzerinden kazanmak ya da başarıyı yakalamak pek kolay değil. çünkü, kazanmak için sınırlarını açan bir chp’ye karşı, partide kendilerini chp’ye kapatmaya yatkın sadık bir chp’li mümin seçmenler topluluğu ihmal edilemeyecek kadar fazla ve etkileri yoğun. chp’nin bir süreden beri yaşadığı en temel ikilem tam da bu noktada belirginleşiyor.
seçim kazanma adına sol, sosyal demokrat kimliği bagajına gizleyip yoluna devam mı etmeli, yoksa seçim kazanmayı sonraki seçimlere erteleyip, önce ne olacağına mı karar vermeli? kılıçdaroğlu’nun genel başkan oluşundan bugüne chp bu soruya net yanıt veremedi. kürt sorununa bakışından ulusalcı siyaset tahayyülüne, dinsel gruplarla yakınlaşmasından milliyetçi politik aktörleri aday olarak göstermeye, hatta bunu sembollerle topluma ilan etmeye kadar ideolojik gelgitler yaşayan bir chp ile karşı karşıyayız.
ideolojik dağınıklık, bilinçli bir strateji
chp’nin 30 mart’a giderken mevcut olan bu ideolojik ve kimliksel dağınıklık hali strateji yokluğunun değil, tam tersine bilinçli bir politik stratejinin ürünü. söz konusu strateji politik pazarda ürünü en iyi fiyatla satıp, en fazla kazançla bir sonraki pazara kadar geçim sağlama, günlük hayatı idame ettirme stratejisi olarak okunabilir. günümüzde batı avrupa parti siyasetinde, bir seçmen fazla kazanarak iktidara gelme adına toplumun farklı kesimleriyle seçimlik, geçici ittifak kurma merkez partilerin sıklıkla tercih ettikleri bir strateji. bu strateji batıda, özellikle merkez partilerin iç yapılarında keskin ideolojik farklılıklar hatta ayrışmalar olmadığı için tutuyor. fakat, türkiye’de özellikle chp gibi bir partide bir arada bulunmaları eşyanın doğası gereği kolay olmayan tarafların gerek partide siyasi aktör, gerekse tabanda üye, seçmen olarak tutundurulmaları ve “birarada olabileceklerine” inandırılmaları bir hayli zor. zaten chp de bunu yapamadığı için, partide sosyal demokrat özgürlükçülerle, ulusalcı - kemalistler arasında bitip tükenmeyen rekabet partiye zarar verme pahasına sürüp gidiyor.
politik doğası gereği tek parti çatısı altında siyaset icra etmemesi gerekenler arasındaki ilişki, seçim dönemleri dışında kıyasıya rekabet şeklinde sürmekte. seçim dönemlerinde bu rekabetin üzerine seçimde hasar görmemek adına adeta bir politik şal örtülüyor. bugünlerde chp’de yaşanan, seçim kazanma adına ideolojik zıtlıkların öznesi olan taraflara mavi boncuk dağıtma eylemidir. chp’nin doğal müttefikleri ise olan bitenler karşısında sessiz kalıyor. bu sessizlik karşısında asıl önemli olan, seçmenin 30 mart’ta sandıkta sesini yükseltip, “yeter! söz chp’lilerin” deyip demeyecekleri. bunu şimdiden kestirmek mümkün olmasa da, kimi öngörülerde bulunabiliriz.
chp’nin sosyolojik tabanında bugün itibarıyla ağırlığı laik - atatürkçü - tepkici ulusalcılar oluşturuyor. mevcut sosyolojik malzemenin kürt sorununa bakışı, dinin kamusal alandaki temsiliyetine ilişkin mutabakat sınırları ya da ulusalcılıkla milliyetçilik arasındaki ince ayrımların, çoğu parti yöneticisinin siyaset, toplum okumalarıyla örtüştüğü söylenemez. bu farklılıklara rağmen, bir de gidilen 30 mart yerel seçimi var. profesyonel chp yöneticileri seçim kazanma, chp’ye oy veren kitle ise yerelde iktidar olma arzusunda. hal böyle olunca, amaç birlikteliği şimdilik, topluma ve siyasete dair farklı okumaları bir kenara bırakmayı zorunlu kılıyor. seçim kazanma adına pragmatizm baştacı edilirken, ilkeler, ideolojik tutarlılık beklemeye alınıyor. chp’nin klasik, yerleşik seçmeninin gidişattan memnun olduğunu, ideolojik bohçayı peşinen kabul ettiğini düşünmek, chp gibi cumhuriyetçi - laik - ulusalcı politik müminlerle dolu bir parti için mümkün değil. fakat, ortada da oy gücü bağlamında düşünüldüğünde iktidara aday olmaya yetecek politik sayısal varlık mevcut değil. bu nedenle, iktidar yüzü görme adına oylarını ve varlıklarını 30 mart’ta da armağan edecek chp’li kitleden söz edebiliriz. chp’lilerin kendilerini chp’ye siyaseten vakfetme meselesinin büyük bir istekle, gururla girişilecek bir eylem olmayacağı malum. bu nedenledir ki 30 mart’ta kerhen chp’li olmaya devam edecek bir kitle görünür durumda. chp yönetici seçkinleri de bunun farkında. iktidara yaklaşma adına pragmatizme teslim olma dışında yapabilecekleri bir şey de yok. bu seçimde üçte birlik seçmen kitlesinin tercihine mazhar oldukları takdirde bu yolda yürümeye devam edeceklerini öngörebiliriz. "chp’nin sadık müminleri o zaman ne yapar?" şeklindeki bir soruya yanıt bulmak ise şimdilik zor.
prof.dr. tanju tosun, ege üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesidir. türkiye siyaseti, karşılaştırmalı siyaset, oy verme davranışları, seçim coğrafyası, siyasi kamuoyu araştırmaları ve chp üzerine yayınlanmış sekiz kitabı vardır.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar