Görüş

ABD halkı siyasetten neden nefret ediyor?

ABD Devleti’ne güvenenlerin yüzdesi görülmedik bir seviyeye düştü (%22) ve kimileri devleti kişisel özgürlükler karşısında bir tehdit olarak görüyor.

Konular: Amerika
Obama ABD bayrağı önünde.
Bir ankete göre öğrencilerin yüzde 86’sı toplumsal projelerde gönüllü olmayı siyasete göre daha kolay buluyor. [Reuters]

medya sektöründe çalışanlar, insanın yüzünün eskimesinin tehlikelerini bilir. sürekli gözümüzün önünde olan siyasetçiler popüler cazibelerini yitirmeye meyilli olurlar. bu, george bush’un başına gelmişti ve şimdi de barack obama’nın başına geliyor.

başkan, ne kadar ortalarda görünürse, genel manzaranın o kadar parçası haline geliyor. yoğun parti politikaları, yinelenen sloganlar ve hedefi sürpriz olmayan tenkitler biçiminde kendini tekrar ederek arka planda bir uğultu sesine dönüşüyor. halkın heyecan dolu ilgisi yavaş yavaş sönüyor.

halkın ilgisi sönerken, national public radio’da (ulusal halk radyosu), halkın devlete güveninin görülmedik ölçüde azaldığını bulgulayan yeni bir araştırma yayınlandı.

pew araştırma merkezi’nin yaptığı bu düşündürücü araştırmaya göre, amerikalıların devlete ve onun kurumlarına olan güveni tarihte neredeyse hiç görülmemiş bir seviyeye düştü.

pew’ın araştırmasına katılan amerikalılar arasında, washington’daki yöneticilere ‘hemen hemen her zaman veya çoğu zaman’ güvendiğini söyleyenlerin oranı sadece yüzde yirmi iki. yani, anketlerde bu sorunun sorulmaya başladığı yarım yüzyıllık zaman diliminde kaydedilmiş en düşük değerlerden biri.

aynı şekilde, devletin kişisel özgürlükler açısından büyük bir tehdit olduğuna ve federal yönetimin dizginlenmesi gerektiğine inananların oranı da oldukça yüksek; hemen hemen her üç kişiden biri böyle düşünüyor.

pew, insanlara federal yönetime karşı duygularını sorduğunda (memnun musunuz, rahatsız mısınız, veya öfkeli misiniz?) her dört kişiden üçü rahatsız veya öfkeli olduğunu söylemiş.

neden bu durumdayız? ekonomideki çöküş burada bir rol oynadı. cumhuriyetçilerin ve çay partisi’nin sık sık tekrarlanan sloganları da güven duygusunu zedeledi.

washington programlarda kesinti yaparken ve giriştiği savaşlar büyük başarısızlıklara dönüşürken, halk ile devlet arasındaki kopukluğunun artması şaşırtıcı değil.

pew merkezi’nin yöneticisi andrew kohut, en kötü senaryoyu oluşturan koşulları da betimlemiş. bu koşullar arasında washington’ın partizanlığı ve seçilmiş yöneticilere yönelik ‘çok büyük boyutlardaki memnuniyetsizlik’ karşısında verilen, içinde bulunduğumuz yılın sağlık reformu tartışmalarının teşvik ettiği güçlü tepki de var.

obama’nın sağlık reformuna yapılan, çoğunlukla abartılı ve isterik saldırılar insanları kendi sağlık hizmetlerinin risk altında olduğuna inandırdı ve bu arada sağlık sigortası olmayanların durumları konu olmamaya devam etti. zaman alan bir şey olduğu için ayrıntıları dile getirmekten hiç hoşlanmayan haber kanallarının gerçeklere dayandırmak yoluyla açıklık getirmediği yinelenen saldırıları, kafa karışıklığını arttırırken acayip ücretlerin ve doğrulanmayan iddiaların kabul edilmesinde etkili oldu. bu, büyük mali kaynağa sahip bir azınlığın gerçekleri çarpıtma ve incelikle hesaplanmış tekrarlar yoluyla yanlış bir izlenim yaratma becerisini besleyen bir durumdur.

özel sağlık sigortası şirketlerinin ücretlerini arttırması duyulan öfkeyi artırdı. söz konusu artış için, ücretleri düşürmeye çalışan devlet ‘yeterince çalışmaması sebebiyle’ suçlandı.

bu şirketler fazla eleştirilmiyor. bunun sebebi, ‘kötü adam’ olarak görülebilecek sembolik bir liderlerinin olmaması ve aynı zamanda, müşterilerini çıkarlarını koruduklarına inandırmak için, reklam ve doğrudan posta kampanyalarına milyonlar harcamaları olabilir.

ulaştığımız noktada ise, muhafazakarların hakim olduğu ve taraflı kararlarıyla tanınan yüksek mahkeme’den ortalığa bir çeki düzen vermesi bekleniyor.

sağlık reformuna veda

siyasi ortam, giderek daha yoğun bir şekilde, siyasete karşı duyulan husumetle tanımlanıyor. bu husumet ise, şüphesiz, siyasi elit ve yasama süreçlerinin, sıradan insanların (özellikle de işsizlerin ve büyümekte olan yoksul kesimlerin) ihtiyaçlarını kolluyormuş gibi görünmemesine dayanıyor.

bu, gençler için de (hatta new york’ta wall street’i ‘işgal’ etmek için sokaklara çıktıkları bu günlerde dahi) geçerli. katılımcıların yirmi bin kişi olması bekleniyordu; ancak şu ana kadar protestolara katılanların sadece birkaç bin kişide kaldığı görülüyor.

harvard üniversitesi eğitim bölümü’nün yaptığı bir ankete göre, birçok öğrenci toplum hizmetleri alanında faaliyette bulunurken çok azı siyasete eğiliyor. peki, neden?

etkin katılım yerine hizmet alanını teşvik eden eğitim sistemi mi, yoksa buna destek vermeyen (hollywood da dahil) medya mı?

anketin bulguları aşağıdaki gibi:

siyaset ve kamu hizmetlerine karşı tutumlar: lisans öğrencileri üzerinde ulusal bir araştırma

siyaset neden tercih edilmiyor? üniversite öğrencileri arasında, toplumsal projelerde gönüllü olma oranları yüksek ancak siyasete katılım oranları düşük.

• üniversite öğrencilerinin %60’ı bu yıl veya geçtiğimiz yıl toplum hizmetlerinde çalışmış.

• devlet kurumları, siyasi partiler veya belirli bir mesele üzerinde çalışan örgütlenmelere katılanların oranı %16.

• siyasi bir kampanyaya katılmış olanların veya katılmayı düşünenlerin oranı %7.

üniversite öğrencileri umduklarını bulamadıkları siyasi sistemden kendilerini kopuk hissediyorlar.

%64’ü federal yönetimin ‘her zaman veya çoğu zaman en iyisini yapacağına’ inanmıyor.

• üniversite öğrencilerinin %74’ü siyasetçilerin bencil sebeplerle hareket ettiğini düşünüyor.

• öğrencilerin %87’si siyasi faaliyetlere katılmadan önce uygulamayla ilgili daha fazla bilgiye ihtiyacı olduğunu söylüyor.

• öğrencilerin %86’sı toplum hizmetlerinde gönüllü çalışmanın siyaset alanında gönüllü çalışmaktan daha kolay olduğu düşüncesine katılıyor.

• yüzde 97’si, ‘katıldıkları faaliyetten zevk almanın’  motivasyon açısından etkili olduğuna inanıyor. ancak, siyasi faaliyetlerin zevkli olduğu düşüncesine ‘kesinlikle katılanların’ oranı %7, %46’sı bu düşünceye ‘biraz katılırken’, %44’ü ‘katılmıyor’.

üniversite öğrencileri yerel ve ulusal sorunları çözmek için yeni yollar arıyor.

• öğrencilerin %85’i, yerel toplulukların karşı karşıya kaldığı sorunları çözmek için daha uygun bir yöntem olduğu düşüncesiyle, toplum hizmetleri konusunda çalışmayı siyasi faaliyete tercih ediyor.

% 60’ı ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunları çözmek için daha uygun bir yöntem olduğu düşüncesiyle, toplum hizmetleri konusunda çalışmayı siyasi faaliyete tercih ediyor.

bu veriler, muhtelif internet sitelerinin bolluğuna rağmen, toplu siyasi hareketlerin yükselmesi açısından olumlu sayılmaz. bir görünüp bir kaybolan trendlerle dolu, aşırı hızda seyreden bir kültürümüz var. ulusal meselelerle ilgili konuşmalar uğultuya dönüşüyor ve bu açıdan bakıldığında, medya sahip olduğumuz en güçlü “depolitizasyon” kurumu.

medya, bir an için ayrımsadıktan sonra unuttuğumuz haberlere ‘bugün var, yarın yok’ düşüncesiyle yaklaşıyor. haberin peşini bırakmamak, genel veya bağlama dair bilgi vermek güçlü olduğu noktalar değil.

örneğin, başkan’a karşı hissedilen büyük coşku, ilahlaştırma ve ümitten hayal kırıklığı ve hoşlanmamaya dönüştü. doğruluğa büyük önem veren genç insanlar, obama (isteyerek ya da istemeyerek) güçlü çıkar gruplarının baskılarına boyun eğdiğinde kötümserleştiler. kapalı kapılar ardında iş çeviren birine dönüştüğünde dışarıdaki cazibesini kaybetti.

beklentiler gerçekleşmediğinde, takipçiler yok oluyor. bugün ‘harika’ görülen yarın hiç hoş bulunmuyor.

jon stewart ve stephen colbert gibi televizyonda gördüğümüz komedyenler de bu sürüklenişe umulmadık bir biçimde katkıda bulunuyor. onların işi bilgi vermekle değil, duruş ve tavırlarla ilgili. her şeyi espriye dönüştürdükleri eğlenceli numaraları kararlı ve istekli bir katılımı teşvik etmiyor.

siyasetçilerin çoğunun ne kadar akılsız ve samimiyetsiz olduğunu göstermek için konuşma kayıtları ve haber klipleri de kullanıyorlar. aynısını haber kuruluşları için de yapıyorlar.

bu iki kurum hiciv ve madara edilmeyi muhakkak hak ediyor; ancak bunlara aşırı hızla yaklaşmak güven duygusunun zedelenmesine sebep oluyor ve bizlere, olaylara gruplar halinde değil birey olarak yanıt vermemiz gerektiğini öğretiyor.

öfke yerini eğlenceye bırakırken, slogan sesleri yerine iğrenme nidaları yükseliyor!

zaten kime güvenebilirsiniz ki?

haber analisti ve blog yazarı danny schechter, wall street’in finans alanındaki işlediği suçları teşhir ettiği “plunder: the crime of our time” (“çağımızın suçu talan”) isimli filminde, herkesi protestolara katılmaya davet etmişti. yorumlarınızı şu adrese gönderebilirsiniz: dissector@mediachannel.org.

twitter’dan takip edin: @dissectorevents

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Danny Schechter

haber analisti ve blog yazarıdır, wall street’in finans alanındaki işlediği suçları teşhir ettiği “plunder: the crime of our time” (“çağımızın suçu talan”) isimli filminde, herkesi protestolara katılmaya davet etmişti. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;