Görüş
Batı’nın ‘kıymeti kendinden menkul varlıkları’
Kıymeti kendinden menkul varlıklar kendi varlıklarını sürdürmekten başka bir amaç gütmeyen oluşumlardır.

neoliberalizmin denetim kültürü, değerler karşısında terörizmden daha büyük bir tehdit
batı sovyetler birliği’nden mahrum kaldığından bu yana, batılı sağ kanat politikacılar, gelecekleri karşısında tehditler icat ediyorlar. samuel huntington’a göre islam, göç, kürtaj, eşcinsellik, ateistler ve hatta hispanik katolikler bile protestan değerlerin temellerine zarar veriyor.
sovyetler birliği’nin en azından gerçekten batı’yı yok etme gücü vardı.
sovyetler birliği’nin nükleer füzelerle dışarıdan yapabileceğini, kıymeti kendinden menkul varlıklar içeriden yapıyor. bu varlıklar, iş hayatında neredeyse her sektörün içine girmiş durumda.
bu sinsi ve yıkıcı kıymeti kendinden menkul varlıklar kamu ve özel sektöre değişik modellerle geliyor. ben bunlarla askeri ve akademik hayatta aşinayım, ancak diğer mesleklerdeki insanlar da az da olsa neden bahsettiğimi anlayacaklardır.
vietnam’ı bombalamak
bildiğim kadarıyla ‘kıymeti kendinden menkul varlık’ tabiri vietnam savaşı üzerine çalışanlar tarafından ortaya atıldı. kıymeti kendinden menkul varlık, para ya da kaynak gereksinimi duyan, yüksek derecede faaliyette bulunan, kendi başarısının (tercihen nicelik olarak) belirtilerini gösteren, ancak vadettiği hedeflere ulaşamayan politikalara ya da programlara denir. esasında gerçek bir kıymeti kendinden menkul varlık yaradılış amaçlarını göz ardı eder ve bu sırada değerli ve etkili faaliyetlerinden daha fazla kaynağı emerek yok eder.
1960lı yılların başında amerika birleşik devletleri (abd) hava kuvvetleri’nin (usaf) danışma misyonu güney vietnam’daki rolünü arttırmayı hedefliyordu. bu amaçla güney vietnam subaylarının sağlayacağı hedeflere ihtiyaç duymaktaydı. hedefler “vietnam ulusal kurtuluş cephesi silah fabrikası” ya da “komuta kontrol merkezi” şeklinde işaretlendi. esasında bu hedefler ya çiftçi kulübeleri yahut köylerin en görünür binalarıydı. savaş uçakları gidip bu “yapıları” havaya uçuracaklardı. hasar tespiti havaya uçurulan kulübelerin sayısına göre “başarı” olarak hesaplandı.
bu varlığı genişletmek ve devrini arttırmak için yeni hedeflerin icat edilmesi gerekti.
daha fazla hedef daha fazla bombardıman ve daha fazla bombardıman da usaf için daha büyük bir rol demekti. bunun sonucu da daha büyük bir bütçe, daha fazla uçak ve ilgili olan herkes için terfi anlamına geliyordu.
ortadaki tek sorun bombardımanının savaşı kaybetmeye neden oluşuydu. öngörülebileceği üzere çiftçiler saygon’a düşman oldular ve bu da 1965 yılında abd kara kuvvetlerinin müdahalesine sebep verdi. tıpkı “ölü sayısı” gibi, yok edilen “yapıların” sayısının savaşı kazanmakla hiçbir bağlantısı yoktu. gerçeklikten ve hizmet etmesi gereken kurumun değerlerinden tamamen uzaklaşmış örgütsel bir “başarı” göstergesinden başka bir şey değildi. usaf, komünizmden koruma amacıyla oraya konuşlandığı köylüleri öldürüyordu.
kıymeti kendinden menkul varlıklar herhangi bir modern örgütsel çevrede ortaya çıkabilir. uğraşılarının değerlerine kendilerini adamış insanlar, bu varlıklara karşı her zaman mücadele etmek zorundalar. vietnam’da bunu sadece birkaç abd subayı yaptı.
ne var ki bugün, sorun katbekat büyük. denetim kültürü ve kısa vadeli sayısal gösterge saplantısıyla neoliberalizm, kıymeti kendinden menkul varlıklar için büyük bir üretim alanı. her yerde verimlilik adına alınan sonuç odaklı önlemler örgütlerin icraatlarını şekillendirmenin yanı sıra bu sistem içerisinde refaha kavuşan kişi ve karakterleri seçerek kariyer gelişimini belirliyor.
britanya ulusal sağlık hizmetleri’nde çalışan pratisyen hekimlerin başarı değerlendirmeleri kısmen vizite ettikleri hasta sayısıyla ölçülüyor. sonuç olarak da istatistiklerin abartılabilmesi için en ufak bir rahatsızlıkta bile doktora görünmek gerekiyor.
irak ve afganistan’da abd tarafından yapılan kalkınma yardımlarının büyük bir kısmı özel sektöre yüklendirildi. kâbil'in hemen dışında işlemez haldeki bir santraldeki elektrik üretim projesinde 300 milyon doların 40 milyonu sadece üstlenici firmanın ağırdan alması sonucu kaybedildi. aynı üstlenici firma bir yolunu bulup ihaleye katılmadan 266 milyon dolar gibi yüksek meblağlı bir kontrat imzaladı.
bu olaya hem kâbil’de yaşayan halk hem de üstlenici firma tarafından bakacak olursak, kâbil’de yaşayan halkın kocaman bir pastadan incecik bir dilim bile alamadığını, üstlenici firmaya ise bu saçma düzen içerisinde “ilerleme” göstergelerinin altında bitmek tükenmek bilmeyen koca bir pastanın ödül olarak sunulduğunu görüyoruz. usaf’ın vietnam’ı bombalamasında olduğu gibi, kalkınma yardımlarındaki yolsuzluklar da isyancılar için insan kaynağı oluşturur.
britanya akademisinin çöküşü
kıymeti kendinden menkul varlıklar, oldukça kısa süreli aralıklarla iş ahlakını yozlaştırırken, temel değerleri sarsacak nitelikte icraatlarda bulunuyor. son on beş yıldır artarda iktidara gelen hükümetler britanya’daki eğitim sistemini bu varlığın işleyişinde farklı otuz bir birime bölmenin yollarını arıyor. araştırma raporları, doktora tezlerinin tamamlanma süresi ve oranı, öğrenci memnuniyeti, akademik bağış gelirleri vs. gibi alanlara çok çeşitli denetim yöntemleri dayatılmakta.
vietnam’daki usaf ve afganistan’daki üstlenici firmalar ile ortak tarafı, bu denetimlerde kullanılan göstergelerin (ulusal çapta uygulanan beceriksiz politikalar olarak), ölçmeye taahhüt ettikleri şeylerle doğrudan bağlantıları yok denecek kadar az olması; aynı zamanda akademinin hizmet etmekle yükümlü olduğu değerlere hizmetlerinin ise hemen hemen hiç olmaması.
ilk başlarda öğretim üyeleri bu sistemi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştılar ve ufak çapta başarıya ulaştılar. iyi bir liderlik altında, çalışanları geleneksel değerlerden uzaklaştırmadan gerekli puanlar elde edildi. ancak her denetim sonrasında kaynaklar, gerçeküstü göstergelere en iyi uyum sağlayan, bunlara inanan ya da inanmış gibi yapan ve en yüksek puanı alanlara aktarıldı.
yeni bir akademik yönetici sınıfı ortaya çıktı. kariyerleri, üniversitedeki bölümleri ve çalışanları “modernize” ederek ve sonuç odaklı göstergelerle uyumlu çalışmaya zorlayarak besledi. oluşturması on yıllar süren üniversite sistemi sadece bir nesil geçmeden kendi kendini tasfiye etti. prensipli direnişe ise britanyalı akademisyenlerdense, abd’li subaylar arasında daha çok rastlıyoruz.
örgütler dünyasında değerlerin kaderi
modern dünyada en büyük tehlikeyi kurum ve kuruluşların, hizmet etmekle yükümlü oldukları temel değerlerden uzaklaşmaları oluşturuyor. tüm eleştirilere rağmen bürokrasiler gerek kamu, gerekse özel alanda önemli bir rol oynuyor. bürokrasi sayesinde işler tam zamanında ve düzgün bir şekilde yürüyor. buradaki esas mesele ne yapmaları gerektiğine karar vermek ve o tarafa doğru yönlendirmek.
verimliliği arttırmak adına alınmış cezbedici kararlar, bu kararlar ile dikiş tutturan şahsiyetler ve “kıymeti kendinden menkul neoliberaller” ordusu batı’yı alt etmek için hayatlarımızın her alanında üzerimize salındı. verilen hedefleri gerçekleştirmekle öylesine meşgulüz ki bizi biz yapan değerleri yerine getirmeye enerjimiz kalmıyor.
tarak barkawi, cambridge üniversitesi, uluslararası çalışmalar merkezi’nin savaş çalışmaları bölümünde eğitim vermektedir. rowman and littlefield’dan çıkan “globalization and war” (küreselleşme ve savaş) kitabının yazarıdır. ayrıca, harvard üniversitesi, olin enstitüsü; king’s college london, savaş çalışmaları departmanı; stanford üniversitesi, uluslararası güvenlik ve işbirliği merkezi ve ohio state üniversitesi, uluslararası güvenlik çalışmaları mershon merkezi gibi önemli eğitim kurumlarında çalışmıştır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar