Görüş

ABD-Suudi ilişki durumu: Karmaşık

ABD'nin geleneksel Orta Doğu politikasını gözden geçirdiği şu yıllarda, Suudi Arabistan'la altmış yıllık ilişkilerin gerilemesi gerçekçi bir seçenek değil.

John Kerry ve Suudi mevkidaşı Paris'te.
John Kerry ve Suudi mevkidaşının Paris'teki 'verimli ve keyifli' öğle yemeği iki ülke arasındaki 'özel ilişkinin' devamını simgeliyor. [Reuters]

amerikan ve suudi stratejik politikalarının özünde uyumlu olduğu onlarca yıldan sonra, abd birden suudilerden farklı telden çalmaya başladı. artık suriye direnişçilerine açık çek vermiyor, iran’' karşı tutumunu da yumuşatma cesareti gösteriyor. hafifçe de olsa, bahreyn'in şii çoğunluğuna uyguladığı sert tedbirleri ve ayrıca mısır'da geçen yaz ordunun yeniden yönetimin başına geçip cumhurbaşkanı muhammed mursi'yi görevden almasını da eleştiriyor.

uzun yıllardır suudi arabistan'ın washington büyükelçisi ve ülkesinde milli güvenlik şefi olan bender bin sultan'a göre bu pek de hayra alamet değil. eğer obama yönetimi yakın zamanda aklını başına toplamazsa, ülkesinin washington'la ilişkilerinde büyük bir sapma olacak.

pek çok kişiye göre, abd'de yakın zamanda çıkarılmaya başlanacak doğalgaz, ülke içi rezervleri o denli arttıracak ki, abd artık ne suudi petrolüne ne de beraberinde gelen karmaşık ilişkiye ihtiyaç duyacak.

ancak bu büyük olasılıkla sadece hüsnükuruntudur. öncelikle abd zaten hiçbir zaman kendi tüketimi için suudilere bel bağlamamıştı. ikinci olarak, yeni teknolojilerle çıkarılabilecek rezervlerin tahmin edilen miktarlarda olup olmayacağı bile belli değil. üçüncüsü de, geçen 60 yılda abd-suudi ilişkileri sadece petrolden ibaret değildi. askeri ve stratejik unsurlar da bu ilişkide eşit derecede rol oynadı.

suudiler ve israilliler: tek yumruk

abd dışişleri bakanı john kerry ve suudi meslektaşının, geçtiğimiz hafta paris'teki 'verimli ve keyifli' öğle yemeğine ve 'sıcak dostluk' konuşmalarına bakınca, konunun sanki suudi arabistan değil de israil ile ilgili olduğunu düşünmeniz gayet normal.

gerçekten de tarihsel olarak bakıldığında, abd ve suudi arabistan arasındaki 'özel ilişki', abd-israil ilişkilerinden de geriye ve derine gidiyor. ikinci dünya savaşı yıllarına dayanan bu ilişki, daha israil 1967 savaşında 'rüştünü ispat etmeden' önce, suudi arabistan'ı abd’nin jeostratejik planlarının merkezine koydu.

elbette sovyetler birliği'nin 'radikal' diye aksettirilen arap ülkelerini desteklemesi, suudi ve israil çıkarlarına ters düşüyordu. bu yüzden bu iki ülke, iran ve sonrasında mısır'la beraber, 1970'lerde bölgedeki abd savunma politikasının en büyük 'kaideleri' oldular.

bu iki abd müttefikinin çıkarları öylesinde yakındı ki, mısır isyanından bir tabirle anlatmak gerekirse, suudi arabistan ve israil adeta 'tek yumruk' oldular. suudiler her ne kadar israil'i, filistinlilerle anlaşması için birkaç yılda bir sıkıştırsa da, iki ülkenin çıkarları birbirlerinden ayrılamaz hale geldi.

son 50 yılda suudilerin 150 milyar harcadığı ve yaklaşık bu miktarda da israil'e (daha doğrusu israil'e yardım kisvesi altında çoğunlukla abd silah şirketlerine) tedarik edilen silahları göz önüne alırsak, iki ülkenin çıkarlarının ortaklığı daha rahat görülebilir. üstelik amerikan vergi mükelleflerinin paralarıyla daha on milyarlarca dolar, israil ve mısır'a askeri yardım ve suudi arabistan'a satış olarak gidiyor.

bu çıkar ortaklığı, stratejik olarak tercih edilen mevcut durumu (statükoyu) sağlama almak için gerekli. işin ucu 'istikrarı' koruma kisvesi altında diğer arap diktatörlere uzun vadeli destek vermeye kadar uzanıyor. ayrıca iran'ın nükleer silah üreterek bu iki ülkeye karşı stratejik tehdit oluşturacak hale gelmemesi de üstü örtülü amaçlardan birisi.

eğer suudiler abd ile ilişkilerinin derecesini düşürürlerse, özellikle de diğer ülkelerden daha fazla silah almaya başlarlarsa, israil'in ne yapacağı sorusu akla geliyor. abd-suudi ilişkileri bozulur ve abd hükümeti ile özel şirketlerinin kasalarına daha az para gelmeye başlarsa, bu durum israil'in stratejik konumuna büyük bir tehdit olacaktır.

"hedeflerimiz aynı"

artık pek şaşırtmasa da, obama yönetiminin 'arap baharı'nın 3. yılında dünyanın en acımasız ve baskıcı diktatörlerinden biriyle hedeflerinin aynı olduğunu söyleyip "onlarla şimdiki gibi yakın ilişki içinde çalışmamız gerek" dediğini duymak insanın hevesini kaçırıyor.

en azından israil'le ilişkilerde, orta doğu'nun 'tek demokrasisini desteklemek' bahanesi vardı. bu tip iddiaların saçma olması, para yardımının akışına devam edebilmek için israil'in asıl politikalarını görmezden gelme anlayışının var olduğu gerçeğini geçersiz kılmaz.

hem abd hem de suudi arabistan'ın, mısır'da 'demokrasiye geri dönüş' istediğini gönülsüzce beyan etmesi bir yana, obama yönetimi suudi rejiminin gerçek yüzünü saklama ya da gizleme ihtiyacı dahi hissetmiyor. çünkü ana akım medyadan neredeyse hiç kimse, dünyanın en yozlaşmış ve en vahşi devletlerinden biriyle 'özel bir ilişki' sahibi olmayı sorgulamaya dahi tenezzül etmiyor.

istismarların nakaratı gayet iyi biliniyor: kadınlara sürücülüğü yasaklamaktan tutun da, göçmen işçileri sık sık idam ettirmeye ve hatta son 40 yıldır radikal islam'ın en büyük maddi destekçisi olmaya kadar gidiyor.

eğer insanlar haklı olarak israil'in sık sık abd medyasından paçayı kurtarmasından şikayet ediyorlarsa, abd-suudi ilişkilerine ne demeli?

en basit ifadeyle, suudi arabistan her zaman dünyanın en az özgür ülkelerinden biri olmuştur. bu ülke, mutlak monarşi ile katı dini muhafazakarlığın karışımının ne büyük felaket olduğunun somut örneğidir. iç politikasının da ötesinde, batı afrika'dan güneydoğu asya'ya, önde gelen suudilerin zaman zaman amerikan karşıtlığı ve batı'ya karşı cihat hareketlerini desteklemediği bir yer yoktur.

yine de yıllardır on milyarlarca dolarlık silah ticareti, abartılı derecede istihbarat işbirliği ve diğer tüm yönleriyle abd-suudi ittifakı sürüyor. sanki onlarca yıldır politikanın parçası olan petrol ve silah ticareti ile özdeşleşmiş ekonomik çıkarlar ve siyasi hileler yüzünden değilmiş de, doğanın bir kanunuymuş gibi devam ediyor.

petro-dolarların döngüsü

para ve gücün, petrolden silaha dönüşümünün sağladığı kudret çok büyük. abd ile basra körfezi'ndeki müttefiklerinin 'silah doları ve petro-dolar' eksenindeki çıkar ortaklığı öylesine güçlü ki, bölgede istikrarsızlığın rutin bir şekilde devam etmesini sağlayıp, artan petrol ve silah fiyatlarından faydalanabiliyorlar.

ancak petro-dolarların büyük çaplı silah satışlarıyla geri kazanımı, hikayenin sadece bir parçasını oluşturuyor. eşit derecede önemli diğer geri kazanım yolu da, suudilerin gizlice milyarlarca (hatta bazen trilyonlarca) dolarlarıyla abd'ye yaptıkları geleneksel yatırımlardır. krallığın oynadığı tarihi rollerden bir diğeri de, küresel petrol fiyatlandırmadaki önemi nedeniyle abd doları'nı fiilen küresel para birimi olarak muhafaza etmesidir.

bu politikalar sadece batı ile orta doğu ve kuzey afrika hükümetleri arasındaki ilişkide baskın unsurlar olan savaş, şiddet ve baskı planlarını etkilemekle kalmadı. (ayrıca bu unsurların her türevine suudiler tarafından sertçe karşı çıkılacağı şu anda olduğu gibi aşikar.) bu tip gelişmeler aynı zamanda hem abd'de, hem de gelişmekte olan ülkelerdeki demokratik ilerlemeyi tökezleten neoliberal ekonomik politikaları etkiledi.

abd ve suudi arabistan arasındaki ilişkiye, özellikle de para akışının yönü, boyutu ve doğasına baktığınızda birkaç şey açığa çıkıyor: orta doğu ve kuzey afrika'daki mevcut düzenin belirlenmesinden ziyade, bu iki ülkenin ilişkisi abd'deki mevcut ekonomi politiğin devamı için merkezi önem taşıyor. bu ekonomi politik, son 40 yılda abd ve dünyada yükselen neoliberal kapitalizmin bir parçası olan finans kapitalin artan gücüne ve zenginlik ile eşitsizliğin uç noktalara gitmelerine şahit oldu.

yani eğer kerry suudi arkadaşlarıyla akşam yemeği için paris'e koşuyorsa, büyük ihtimalle bunun sebebi suriye'de barış, iran'la anlaşma ya da bahreyn ve mısır'da suudilere hürmet eksikliğinden falan değildir. geçen nisan'da yapılan 10,8 milyar dolarlık silah anlaşmasının da gösterdiği üzere en önemli mevzu, özellikle abd ekonomisinin korkutucu biçimde kan kaybettiği bu dönemde, suudi yatırımlarının abd'ye akışının mümkün mertebe devamıdır.

abd-suudi ilişkileri hiçbir zaman sadece petrolden ibaret olmadı. işin aslı, petrolden elde edilen inanılmaz gelirin, rakiplerini ya da müttefiklerini değil de abd’nin kendi kilit sektörlerini güçlendirmesidir. eğer suudiler bu ilişkiyi gerçekten bitirmeyi düşünüyorlarsa, uzun vadeli sonuçlar amerikan ekonomisi ve politikasını yeniden şekillendirebilir. nasıl şekillendireceğini ise pek çok yorumcu ve karar alıcı bile henüz kestirebilmiş değil.

mark levine, uc irvine (kaliforniya irvine ünivesitesi) tarih bölümü'nde öğretim üyesi ve isveç’teki lund üniversitesi’nin ortadoğu çalışmaları merkezi’nde misafir araştırmacı. random house’dan çıkan “heavy metal islam!” (heavy metal islamiyet) ve zed books’un yayınladığı “impossible peace: israel/palestine since 1989” (imkansız barış: 1989’dan sonra israil/filistin) kitaplarının yazarı."the five year old who toppled a pharaoh" (firavunu deviren 5 yaşındaki çocuk) isimli kitabı yakın zamanda yayınlanacaktır.

twitter’dan takip edin: @culturejamming

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Mark LeVine

mark levine, uc irvine (kaliforniya irvine ünivesitesi) tarih bölümü öğretim üyesi ve isveç’teki lund üniversitesi orta doğu çalışmaları merkezi misafir araştırmacısı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;