Görüş
ABD'deki protestolarda beyazlara ayrıcalık
Son dönemde Müslüman karşıtı protestoların iyice arttığı ABD'de, bu eylemlere katılan protestocuların ciddi bir bölümü silahlı olduğu halde faturanın yine Müslümanlara çıkarılıyor oluşu, eylemcilerin söylediklerinden ziyade ırksal kimliğine önem verildiğini ortaya koyuyor.

amerika birleşik devletleri'ndeki camiler, birbirine taban tabana zıt iki grubun – müslümanlar ile müslüman karşıtı nifakçıların – toplanma noktası haline gelmiş durumda.
iki kesim, 29 mayıs günü arizona'nın phoenix kentindeki islam cemaati merkezi önünde karşı karşıya geldi.
nüfusunun yüzde 58'i daha önce hiç müslümanlarla karşılaşmamış bir ülkede ve daha da ötesi içlerinden yabancı düşmanı silahlı minuteman milisleri çıkarmış olmakla övünen ve tarihinde siyahlara yönelik ciddi ırkçılık vakaları yaşanmış olan bir eyalette, "arizona islamofobisi" bilhassa ürkütücü bir gelişme.
o gün islam cemaati merkezi önünde toplanan, kimileri silahlı ve askeri kıyafetli 500 civarında islam karşıtı protestocunun ellerinde "islamı durdurun" yazan pankartlar vardı. bazıları "islamın canı cehenneme" yazılı gömlekler giymişti.
müslümanlar karşıt protesto için caminin önünde toplanırken, islam karşıtı yürüyüşçüler "amerika'yı geri almaya" ant içiyordu.
eylemcilerin göstere göstere taşıdıkları ateşli silahlar, taşıdıkları pankartlar ve karşıt protesto için orada bulunan müslümanlara yönelttikleri hakaretler düşünülecek olursa, yapılan şey yemin etmekten ziyade bir tehdit gibi görünüyordu.
müslüman aleyhtarı yürüyüşçülerin oluşturduğu tehdide rağmen, iki grup arasındaki polis hiçbir müdahalede bulunmadı.
polisin orada bulunma amacı, müslüman karşıtı eylemcilerin ifade özgürlüğü haklarını gözetmek ve "her iki tarafı da korumak" idi.
görünüşe bakılırsa, müslümanlar hariç caminin önünde toplanan herkes silahlıydı.
fakat buna rağmen, "tehdit" ve "terörist" olarak görülen yine silahsız müslüman topluluklar oluyor.
beyaz ırktan olmayan protestocuların mahrum bırakıldığı koruma, tepeden tırnağa silahlı ve alenen şiddet eyleminde bulunmaya ant içen doğuştancı (nativist) beyaz gruplara her zaman sağlanıyor.
her ırkın ifade özgürlüğünün eşit şekilde korunduğu savı bir yalan.
mesaj değil, ırk önemli
protestocuların ırksal kimliği, en az verdikleri mesajın içeriği kadar, hatta kimi zaman bundan daha da önemli tutulmakta.
polisin abd'yi kasıp kavuran siyahların hayatı önemlidir eylemlerine yönelik şiddet dolu müdahalesi ile phoenix'teki islam karşıtı protestoculara yönelik korumacı yaklaşımı, bunun en bariz örneklerinden.
cuma günü arizona'da düzenlenen protesto, islam karşıtı bir eylem olduğu kadar, beyazların ayrıcalıklı konumunu da gösteren bir olaydı.
çoğunluğunu beyazların oluşturduğu 500 kişilik müslüman karşıtı grup, savurdukları ırkçı ve dini hakaretler, sanki savaşa hazırlanıyorlarmış görüntüsü veren kamuflaj kıyafetleri ve silahlarıyla "saldırgan bir grubun" ya da "muhtemel bir tehdidin" her unsurunu barındırıyordu.
aslında gösteri, bir motosiklet çetesinin öncülüğünde düzenlenmişti.
ve işin doğrusu, bunu yapan protestocular siyah, latin kökenli ya da müslüman amerikalılar olsaydı, polis onları korumak için değil bastırmak için orada olurdu.
irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile kötü ün salmış bir eyalette islam karşıtı bu eylemi düzenleyenlerin beyaz oluşu, protestonun en önemli yönüydü.
ortada söze dökülmesi hiç de şart olmayan, ancak en üst seviyede polis koruması gerektiren görsel bir mesaj vardı.
protestocular beyaz olduğunda, verdikleri mesaj ne denli rahatsız edici ve şiddet içerikli olursa olsun, hemen bir barış, vatanseverlik ve amerikalılık imajı oluşuyor. sonuç olarak devlet de bu tür protestocuları cezalandırmaktan ziyade koruma yoluna gidiyor.
phoenix ve ferguson olaylarını kıyasladığımızda görüyoruz ki söylenenlerin içeriğine, söyleyenin rengi kadar önem verilmiyor.
müslüman karşıtı protestoların temelinde, bu grupların verdikleri nefret dolu mesajlar kadar, beyazlıkları ve hem tarih boyunca hem de günümüzde sahip oldukları güç ve ayrıcalık da göze çarpıyordu.
bu durum ve bir de üstüne nefret söyleminin hedefinin müslümanlar ve islam oluşu, müslüman karşıtı protestocuların abd anayasasının birinci değişiklik kapsamındaki haklardan daha fazla yararlanmasına yol açıyor.
birinci değişikliğin uygulanışı tuhaf ve değişken olabiliyor. amerikan anayasasının bu en önemli maddesi, varsayımsal olarak phoenix'teki müslüman karşıtı protestocular gibi aktörlerin ifade özgürlüğünü korumakta.
fakat yasa aynı zamanda bu grubun hedefindeki müslüman amerikalıların özgürce ibadet etme hakkını da koruma altına alıyor.
abd'de ırkçılık da islamofobi de tek başına yasadışı değil. şiddetin körüklenmesinin önlenmesi konusunda yetersiz kalan birinci değişiklikteki ifade özgürlüğünün korunması hükmü, ırkçılara ve nifakçılara protesto düzenleme hakkı tanıyor. ifade özgürlüğü, içinde ne denli nefret barındırıyor olursa olsun korunmalı.
uzun vadeli etkiler endişe verici
ancak müslüman karşıtı protestoların uzun vadeli etkileri, cuma günü müslümanların karşı karşıya kaldığı tehdide kıyasla çok daha endişe verici boyutta.
silahlı, organize ve müslüman amerikalı karşıt protestocuların üzerine atılmaya hazır bir görünüm sergileyen islam karşıtı eylemciler, eyalet genelinde islamofobik silahlı eylemleri besleyip yayma amacı güdüyordu. cuma günkü protesto, kesinlikle serseri bir eylem değildi ve eylemin baş organizatörü john ritzheimer'ın ifadesiyle devamı gelecekti.
arizona'da islam karşıtı silahlı bir hareketin ortaya çıkması, eyalette yaşayan müslümanları camiye gidip ibadet etmekten, başörtüsü takmaktan, sakal bırakmaktan korkar hale getirecektir.
"kaçak göçmenleri" ve siyah arizonalıları hedef alan aynı doğuştancı anlayıştan ileri gelen bu tür ifadelerin korunmasının bedeli, eyaletteki müslümanların dini haklarının azalması olacaktır.
bu da akla şu soruyu getiriyor: kimin hakları daha önemli olmalı? arizona'daki müslümanlara karşı şiddeti teşvik eden silahlı nifakçıların hakları mı, yoksa yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve şimdi de islamofobinin yükselişe geçtiği bir eyalette sıkışıp kalmış, savunmasız bir toplumun özgürce ibadet hakkı mı?
halid beydun, barry üniversitesi dwayne o. andreas hukuk fakültesi öğretim üyesi.
twitter'dan takip edin: @khaledbeydoun
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar