Görüş
Arap Baharı nereye gidiyor?
Kimse kendisinin değişimin dışında kalacağını düşünmesin. Arap Baharı halkları, özgürlüğün kazanımlarını çekip aldı, özgürlüğün tadına vardı. Bir artçı dalga olduğu doğru ama devrimlerin sonuçlarının aşılması mümkün değil.

mısır'da askerlerin, seçilmiş cumhurbaşkanı muhammed mursi'yi devirip yeniden iktidara gelmesiyle birlikte arap despotluk kulübü (değişim rüzgârının kendilerini de saracağı yönünde patolojik rahatsızlık seviyesine varan yoğun endişe taşımaları sonrası) derin bir nefes aldı.
beklendiği üzere arap baharı devrimleri, ilk haftalarından itibaren düşmanlık karışımı büyük bir endişeyle karşılandı. şöyle ki: önce tunuslular, ardından mısırlılar ve despotlarına karşı ayaklanan diğer arap halkları, her gelişmeye karşı çıkan kronik arap sisteminin hedefi haline geldiklerini, bu sistemin gizli ve açık komplosuyla karşı karşıya olduklarını gördüler.
arap baharı devrimleri öz itibarıyla birçok arap ülkesinde ezilmiş ve baskı altına alınmış arap gençlerinin akıllarına ve gönüllerine işleyen özgürlük ve onur talepleriyle gerçekleşti. ideolojik etkenleri, devrimi yakın veya uzak komşulara ihraç etme hayalleri vardı, ancak birçok arap hükümeti bu devrimlere karşı pusuda bekleyen bir tutum içine girdi, para ve medya gücünü kullanarak beşikte boğmaya, kaynaklarını kirletme ve kartları karma politikası izlemeye azmetti.
böylece libya, yemen, suriye, mısır ve tunus, vekâleten yürütülen savaşların yönetildiği ve planlandığı birer arka bahçeye dönüştü. devrimlerin esenliğe kavuşmaması için bu ülkelerde patlamaya hazır etkenler harekete geçirildi ve çamurlu arap suları bulandırıldı.
ilk zamanlar arap hükümetleri bu devrimlerin bir batı komplosu olduğu tezini pompaladı. oysa bu hükümetlerin milli egemenliğe veya önemli milli bir konuya dair hatırı sayılır bir savunma ortaya koydukları görülmedi. ardından bu hükümetler arap baharı ülkelerinin şartlarının kötüleşmesi, kaos ve yıkım sürecine girmelerinden dolayı ağıtlar yakmaya başladılar. ayrıca umut vaat eden arap baharının solgun bir sonbahara ve ardından sert bir kışa dönüştüğü dile getirilmeye başlandı. bu söylem körfez medyası, arap ve müslümanlara düşman sağcı amerikalı ve avrupalı yazarlarca dile getirildi.
arap baharı devrimlerine eşlik eden ve takip eden bu siyasi tartışmanın yoğunluğu içinde kasıtlı olarak gözlerden uzak tutulmuş bir dizi gerçek vardı. tartışma (en basiti, değişimin hükümetler, iktidardaki aileler, etkin elitler ve korunmalı çıkar merkezleri üzerindeki sonuçlarına yönelik endişeleri içeren) birçok siyasi iddiayı ve çıkarı barındırıyor. bu bağlamda bu söylemin dayandığı bazı gerekçeler üzerinde duruyor ve arap baharı devrimleriyle ilgili bazı verileri teşhis etmekle ilgileniyoruz:
1) devrimlerin yaşandığı arap ülkelerinin koşullarının iyi olmadığı doğru. birçok zorluktan geçiyorlar, güvenliklerine ve vatandaşlarının yaşam dinamiklerine uzanan ciddi risklerin tehdidi altındalar. değişim sürecinden geçen ülkeler gibiler. bu sorunların bazıları yolsuzluğun ve despotluğun ağır mirasından, bir kısmı değişim karşıtı bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahalesinden ve bir kısmı da arap devrimlerinin başa getirdiği yeni siyasi yönetimlerin bariz hatalarından kaynaklanıyor.
ancak bu durum, şu gerçeği görmemizi engellememeli: değişimden kaçınan arap ülkelerinin koşulları, eski rejimlerin yıkıldığı arap baharı ülkelerinden daha iyi değil. bu çok açık. tunus, mısır, yemen ve libya, değişimin bedelini ödedi ve halen ödüyor. bir kısmı başarının ilk aşamasını aştı, bir kısmı önceki diktatörlüklerden daha katı askeri diktatörlüklere döndü, bir kısmı da şiddet gruplarına, el kaide ve kollarının şiddetine fırsat verecek şekilde özgürlük ile kaos arasında gidip geliyor.
siyasi şartlarını muhafaza eden ülkelerde ise gurur ve güven verici etkenler yok. aslında bu ülkeler, iktidardaki elitlerin yaşlanması, insanların taleplerinin artmasının yanı sıra yaygınlaşan eğitim ve dünyaya açılım dikkate alındığında uzun sürmeyecek kırılgan ve aldatıcı istikrar yanılgısı (yastığı) üzerinde uyuyor.
bu ülkelerde dini, insanların iradesine zincir vurmanın ve özgürlüklerini vermemenin aracı kılan sert yorumlardan destek almanın pek bir katkısı olmayacaktır. avrupa ve abd üniversitelerinde modern iletişim araçlarıyla eğitim alan arap gençlerini, siyasetle ve kamusal hayatla hiçbir ilgisinin olmayacağına, rolünün ulü'l-emre (yöneticiye) itaat etmeyi ve mutlak iradesine boyun eğmeyi aşmayacağına kim ikna edebilir?!
bugün yöneltilen soru değişip değişmememiz değil, siyasi kayıpları mümkün olduğunca azaltmak için nasıl bir siyasi feraset ve öngörünün sergileneceği, devrimlerin patlak vermesi sonrası siyaset arenasında kaybolan dengeyi tekrar sağlayacak gerekli siyasi çözümlerin nasıl gerçekleşeceğidir.
2) canlı ve uyanık halklar, bedeli ne olursa olsun değişimin faturasını öderler. bu anlamda arap baharı devrimlerinin bir hayat belirtisi ve arapları (adalet, despotizm ve geri kalmışlıkla zincire vurulmaları sebebiyle daralma hissetmeleri karşısında) teskin eden canlı bir umut olduğu söylenebilir.
bu temelde arap baharı devrimlerinin zararlarından dem vurmak hâlihazırdaki şartların meşruiyetinin veya doğruluğunun kanıtı olarak sunulamaz. ki bu şartlar insanları kendilerini yakmaya ve sokaklara inmeye sevk etmişti.
kendi despotlarına karşı ayaklanan arap halklarının yaşadıkları, risk ve sorunlardan yoksun olmayan hayatın dinamizmi kapsamına girmektedir.
devrimler volkan ve depremlere benzer. güvenlik ve istikrarı koruma gerekçesiyle herkese kabir sessizliği dayatan kör otoriter ve totaliter rejimlerin sergilediği uyuşukluk halinin aksine siyasi ve sosyal yapıları kökten sallarlar ve büyük krizlere sebebiyet verirler. ancak devrimlerle birlikte yaşanabilecek hatalara ve ütopyalara rağmen tarihin ve geleceğin kapılarını halkların önüne açarlar.
arap baharı devrimleri en azından misyonunun yarısını tamamladı. yani siyasi otoriter yapıyı dağıttı ancak eski yapının enkazı üzerine yenisini inşa etmek için hâlâ mücadele veriyor. işlerin sakinleşmesi ve yeniden dengesini bulması biraz zaman alacak.
3) bölgenin arap despotluk kulübünce desteklenen karşı devrim taşkınlığından kaynaklanan bir artçı dalga yaşadığı doğru, ancak bu dalganın da dağılacağından eminim. zira para ve prestij gücü ne boyutta olursa olsun hiç kimse siyaset sosyolojisinin yasalarını ortadan kaldıramaz veya arap gençlerinin bağrında kaynayan değişim iradesini söndüremez.
hiç kimse kendisinin değişimin dışında kalacağı veya işlerin tunus, kahire, trablus ve sana yöneticilerinin düşmesi sonrası her şeyin yeniden hiçbir şey olmamışçasına ilk kareye döneceği gibi tahminlerde bulunmasın. zira arap gerçeğinin köprüleri altından çok sular aktı ve saatin akrebinin geriye götürülmesi ve yerin üstünü altına getiren arap baharı devrimlerinin sonuçlarını aşılması mümkün değil.
arap baharı halkları, özgürlüğün kazanımlarını çekip aldı, özgürlüğün tadına vardılar. asker veya sivil olsun, despot bir macerapereste ülkelerinin yönetimini teslim etmeleri artık kolay değil. ayrıca bu devrimlerin başarıları özgürlük ve onur talebini ve bu evrensel değere olan derin bilinci artırdı.
4) karşı devrim bölgedeki değişim dalgasını frenlemede bir ölçüde başarılı oldu. ne var ki krizin etkileri sürerken ve gerçek ile insanların talepleri arasındaki uçurum böylesine derinken denklemin bütünüyle istikrar bulacağını düşünmek tam bir yanılgıdır. halklar, iktidarın ve kaynakların dağıtılmasını, eşitlikçi anayasaların çıkarılmasını ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalınmasını talep etmektedir.
mısır'da darbenin başarısına karşın birçok yerde karşı devrimlerin aleyhine kazanımlar var. türk adalet ve kalkınma partisi son yerel seçimleri kazandı, arap resmi sistemince desteklenen libya'daki hafter darbesi projesi başarısız oldu. bunlara tunus'ta ulusal diyalog deneyiminin başarısı ve darbeci güçlere fırsat verilmemesi eklenebilir.
şimdiki görev artçı dalgayı kırma bağlamında daha fazla puan toplamak, ardından da karşı devrim güçlerini abluka altına alacak ve darbe suçunu işlemekten alıkoyacak yerel ve bölgesel kapsamlı siyasi ittifaklar kurmak için harekete geçmektir.
ne var ki yukarıda bahsettiğimiz hususlar, karşı devrimcilere zemin hazırlanmasına belirli ölçülerde katkıda bulunan eksiklikler ve başarısızlıklara ilişkin anlaşılır bir değerlendirme yapmaktan alıkoymamalı. kapsamlı siyasi ittifaklar kurulamaması ve etkin güçlerin elinde bulunan iktidar araçlarından boşaltılmış alınmış bir yönetime güvenilmesi, bu eksiklik ve başarısızlıklardandır.
en ciddi hata ise arap bölgesinin ve etrafındaki siyasi coğrafyanın yasalarını görmezlikten gelmektir. arap baharı ülkeleri sanki birbirlerinden bağımsız adalarmış gibi kendi iç sorunlarına daldılar. uçsuz bucaksız arap sahasına hükmeden coğrafyanın yasalarının bilincinde olmadılar, ortak bir vizyon oluşturamadılar veya dört bir yandan saran tehlike ve entrikalarla mücadele etmek için minimum bir işbirliği ve koordinasyon kuramadılar.
karşı kamp ölüm-kalım içgüdüsüyle hareket ederek ne aradığının bilincindeyken, siyasi, mali yönden ve medyada ağırlığını koyarken, yerli destekçileri de bu devrimleri başladıkları yurtlarında bitirmek için hareket ederken değişim rüzgârlarının getirdiği yeni güçlere ise çekingenlik, tereddüt ve kararsızlık hâkimdi.
ayrıca arap baharı devrimleri bilinçli veya bilinçsiz şekilde mezhep kışkırtıcılığının peşinden gitti. bazı arap başkentleri devrimleri hiçbir faydası olmayan sünni-şii çekişmesi girdabına sokacak şekilde bu çağrıları harekete geçiriyordu.
arap baharı deneyiminden çıkarılacak derslerden biri de arap şartlarının (ve hatta kültürel ve coğrafik yaklaşımlardan dolayı arap, türk, fars ve kürt oluşumlarıyla doğu'nun) iç içe geçmiş olmasıdır. bu durum arap ülkelerini, aralarındaki farklı koşullar ve boyutlara rağmen birbirinden ayırma çabalarını zorlaştırmaktadır.
buradan hareketle dünyanın bu alanındaki değişim sürecinin oldukça zor ve komplike olduğu uyarısında bulunmak gerekmektedir. değişim, durgun suların harekete geçirilmesinde çıkarı olmayan bölgesel ve uluslararası düzlemlerdeki direniş mevzilerinin zorlanması ve mücadelesiyle gerçekleşir.
ya maşrik, mağrip ve körfez'de herkese uzanacak demokrasi ve özgürlük ya da herkesi kapsayacak diktatörlük ve zorba bir yönetim. bugünün ve yarının arapları acaba hangisini seçecekler?
refik abdusselam tunus'un eski dışişleri bakanı ve nahda hareketi partisi myk üyesidir. nahda hareketi lideri raşid gannuşi'nin damadı. yüksek lisansını 6. muhammed üniversitesi edebiyat fakültesi'nde felsefe alanında yaptı. doktorasını westminster üniversitesi'nde tamamladı. aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak çalıştı, al jazeera araştırmalar merkezi araştırmalar bölümü başkanlığını yürüttü. çeşitli arap gazete ve dergilerinde yazıları yayınlanmaktadır. 'din, laiklik ve demokrasi' ve 'sert ve esnek güç arasında abd' isimleri kitaplarının yanı sıra arapça ve ingilizce yayınlanmış onlarca araştırması ve makalesi bulunmaktadır.
twitter'dan takip edin: @rafikabdessalem
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar