Görüş

Arap dünyasında dağılmanın ayak sesleri

Bugün yüzünüzü Arap dünyasının hangi yanına çevirirseniz çevirin iç çekişmeyle karşılaşırsınız. Dışarının rolü tamamen ortadan kalkmasa ve bir şekilde etkinliğini korusa da 'kardeşler' arasındaki çekişme ulus devlet döneminin en belirgin özelliği oldu.

Fehmi Hüveydi'ye Araplar, iktidarı ve serveti tekeline alan ulus devletlerin gölgesinde birliği sürdürmek için gerekli dinamikleri oluşturamadı. [Fotoğraf: Reuters]

benzersiz arap kolyesi, gözümüzün önünde dağılırken hepimiz yaşananlar karşısında şaşkın seyirciler gibiyiz. 

(1)

yukarıdaki 'gözümüzün önünde' ifadesinin esin kaynağı, birleşmiş milletler (bm) genel sekreteri ban ki-moon’un 12 şubat'ta güvenlik konseyi'nde yemen’le ilgili yaptığı konuşma. genel sekreter orada, güvenlik konseyi üyesi ülkelerin temsilcilerinin ilgisini çekmeye çalışmak amacıyla "yemen’in ‘gözlerimizin önünde çöküşünü’ izleyemeyiz" diyordu.

bazı arap gazeteleri bu gayreti takdir etmek ve konunun önemine atıfta bulunmak bağlamında açıklamaya vurgu yaptı. ancak arap birliği, yemen konusuyla pek ilgilenmedi ve körfez ülkelerinin melesesi olarak gördü. dolayısıyla açıklama, arap dünyasında hiçbir yankı yaratmadı ve 'film arası' olarak görüldü.

londra kaynaklı al hayat gazetesi, 7 şubat tarihli nüshasında genel yayın yönetmeni arkadaşımız gassan şerbel’in irak kürdistan özerk bölgesi başkanı sayın mesut barzani ile yaptığı söyleşiyi yayınladı. barzani, söyleşide 1916 yılındaki sykes-picot anlaşması'ndan miras kalan sınırların yapay olduğunu ve yeni sınırların şimdi irak, suriye ve yemen’de kanla çizildiğini belirtti.

sonraki günlerde aynı minvalde haberler çıktı. gazetenin 14 şubat'taki manşeti, yemen’in husiler, el kaide emirlikleri ve güney hareketi arasında bölündüğünü ilan ediyordu. bir gün önce de haber ajansları, suriye demokratik güçler, kürt ulusal konseyi ve demokratik birlik partisi (pyd) arasında koordinasyon kurmak amacıyla kamışlı kentinde bir toplantı yapıldığını, pyd temsilcisinin "suriye kürdistanı" diye adlandırılan ve kürt bölgelerini (coğrafik bütünlük içinde) kapsayıcı yeni bir harita sunduğunu bildirdi. yeni harita, irak’ta yaşananları örnek alarak suriye’nin, kürtlerin yarı bağımsız bir konumda olacağı federal bir devlete dönüştürülmesi talebinin hazırlığı olarak görüldü.

20’nci yüzyılın ikinci yarısında sömürgecilikle mücadele döneminde bir arap hayali olan ‘birliğin’ ayakları, bağımsızlık safhasında kırıldı.

by Fehmi Hüveydi

(2)

yayınlanan haberler, arap kolyesinin dağılma işaretlerini, (ümmet fikrinden dönülmesi, mezhepçi, etnik ve siyasi ‘kabilecilik’ evresine tekrar girilmesi hazırlığı bağlamında doruğa çıkan) aksaklıkların ipuçlarını verdi. dolayısıyla gayet rahat bir şekilde ifade edebiliriz ki 20’nci yüzyılın ikinci yarısında sömürgecilikle mücadele döneminde bir arap hayali olan ‘birliğin’ ayakları, bağımsızlık safhasında kırıldı. zira iktidarı ve serveti tekeline alan ulus devletlerin gölgesinde bu ayakların varlığını sürdürmesi için gerekli dinamikler oluşturulamadı. bu da arap dünyasının direnme gücünü kaybetmesine yol açtı; onu parçalanma ve dağılma labirentine soktu.

sömürge döneminde dış düşmanla savaşmak için saf tutmak tartışmasız önemli bir özellikti. ancak bağımsızlık döneminde durum farklılık arz etti. zira dışarının rolü tamamen ortadan kalkmasa ve bir şekilde etkinliğini korusa da 'kardeşler' arasındaki çekişme ulus devlet döneminin en belirgin özelliği oldu. bugün yüzünüzü arap dünyasının hangi yanına çevirirseniz çevirin iç çekişmeyle karşılaşırsınız. hatta tüm çekişme türlerinin arap dünyasında mevcut olduğunu söylersek abartmış olmayız. irak, suriye ve yemen bu çekişme türlerine örnek. bazen sünniler ile şiiler arasında, bazen sünniler ile aleviler, zeydiler ile şafiler, araplar ile kürtler, hilafet yanlıları (işid örneğin) ile başka islamcı ve ulusalcı hareketler, selefiler ile cihatçılar, güneyliler ile kuzeyliler arasında bu çekişmeler yaşanıyor.

libya da bazen kabileler arasında, bazen devrimi gerçekleştiren siyasi güçler ile rakipleri arasında, arap ve afrika kökenliler arasında, cihatçı selefilik ile davetçi selefilik arasında benzer çekişmelerle dolu. mısır’da hem siyasi bir çekişme yaşanıyor hem de sina’da terörist gruplara karşı askerî mücadele yürütülüyor; islamcılar ile laikler arasında kültürel bir çekişme, müslümanlar ile kıptiler arasında açığa çıkmamış gerginlikler yaşanıyor.

sudan da güneyin ayrılmasına yol açan çekişmeden payını aldı. bölünme sesleri darfur, mavi nil ve kurdufan’da yankılandı. lübnan’da siyasi ve mezhepçi çekişmeler durmadı. bu çekişmeler arada bir müslümanlar ile hıristiyanlar, sünniler ile şiiler, sünni aşırılar ile ılımlılar arasında silahlı çekişmelere dönüşüyor.

körfez ülkeleri de bahreyn’de olduğu gibi bazen mezhepçi yapıya; bazen de kuveyt, suudi arabistan ve birleşik arap emirlikleri'nde yaşandığı gibi iktidarlar ile reformcu aktivistler arasında siyasi bir yapıya sahip çekişmelerden uzak değil. bunların dışında körfez ülkeleri arasında gerek kendi coğrafyasıyla ilişkilerinde gerekse de arap baharı'na yönelik tutumlarında çekişmeler yaşanıyor. bu bağlamda katar ile suudi arabistan, birleşik arap emirlikleri ve bahreyn karşıt pozisyon içinde bulunuyor. 

özetle arap dünyası bazen rejimlerin katıldığı, bazen de iç oluşumlarının çatıştığı büyük bir savaş alanına dönüştü. bu atmosferde şu iki gerçek ön plana çıktı: ilki arap dünyası, toparlayıcı ve yaralarını saracak bir liderliğe muhtaç. bu durum, daha önceki yazılarda da belirttiğimiz gibi arap dünyasını başsız bir vücuda veya kaptansız bir gemiye çevirdi. ikincisi bu liderlik boşluğu gölgesinde arap dünyasının dışındaki güçlerin (rusya ve abd) etki ve nüfuzu arap dünyasındaki herhangi bir devletin (suudi arabistan ve katar) nüfuzundan daha büyük oldu. zira süper devletler (özellikle de abd ve rusya) arap sahasında önemli aktörlere dönüşürken iran ve türkiye gibi başka ülkeler nüfuz ve etki halkası içine girdiler. ayrıca israil’in (büyük ölçüde perde arkasında olan) rolü de göz ardı edilemez.

amerikalı araştırmacı robin wright 28 eylül 2013'te new york times gazetesinde yayınlanan raporunda 5 arap ülkesinde yaşanan çatlaklar sonucu ortaya 14 ayrı devlet çıkabileceğini belirtiyordu. 

by Fehmi Hüveydi

(3)

new york times gazetesi, 28 eylül 2013 tarihli nüshasında amerikalı araştırmacı robin wright’ın haritalarla desteklenmiş raporunu yayınladı. wright, raporda arap dünyasındaki dağılma senaryolarından birine yer verdi. amerikalı araştırmacı, 5 arap ülkesinde yaşanan çatlaklar sonucu ortaya 14 ayrı devlet çıkabileceğini belirtiyor. kastettiği ülkeler ise suriye, irak, suudi arabistan, yemen ve libya.

rapor o vakitler epey paylaşılmış ve büyük tepki çekmişti. tepkilerdeki temel argüman arap dünyasının parçalanmasının bir israil komplosu ve hayali olduğu yönündeki tespitti. bu doğru bir tespittir ve haklı gerekçeleri vardır. zira israil’in arap dünyasını, düşmanlıkları körükleyip iç sorunlarla uğraştırarak parçalama girişimleri sır değil. ayrıca bu komplo yaklaşımı bir ölçüde anlaşılır. israil’in güney sudan’ın ayrılmasını desteklediğini, irak’ta kürtler ve lübnan’da marunilerle temas içinde olduğunu gösteren belgeler, tel aviv’in bu yöndeki çabalarını ortaya koyuyor.

israilli emekli general moshe farchi’nin ‘moshe dayan ortadoğu ve afrika araştırmalar merkezi’ne bu hususta sunduğu araştırmada arap vatanında israil’in etnik ve dini azınlıklarla ittifakıyla ilgili bir bölüm yer alıyor. yazar söz ettiklerim dışında mısır’da bazı kıptilere, suriye’de dürzilere ve kürtlere işaret ediyor.

araştırmanın ele aldığı önemli bir nokta daha var. azınlıkları destekleyerek ve onları ayrılmaya teşvik ederek arap dünyasına nüfuz etme planını çizen israilli uzmanlar, şu temel düşünceden hareket etmekteler: arap bölgesi, arapların dile getirdiği gibi tek bir kültür ve medeniyetten oluşmamaktadır. aksine bu bölge, kültürlerin, dil, din ve etnik çeşitliliğin bir karışımıdır. yani bu bölge, bünyesinde farklı dil, din ve etnik oluşumların yer aldığı karmaşık bir mozaik yapıya sahiptir. bu yüzden israil’in bu ağ kapsamındaki varlığı doğal hâle gelmektedir. zira bölge, azınlıklar grubunun yatağına dönüşünce bölgeyi toparlayacak ortak bir tarih olamaz.

dolayısıyla gerçek tarih bir azınlıklar tarihi oluyor ve israilli araştırmacı moshe farchi şu iki sonuca varıyor: arap milliyeti kavramının ve arapların birliği yönündeki çağrıların reddedilmesi; ve israil’in bölgedeki varlığının meşruiyetinin haklı olduğu.

farchi, israil’in 1950’li yılların sonundan itibaren bu politikayı izlediğini ve ibrani devletinin ilk başbakanı david ben gurion’un da bu yönde bir eğilime sahibi olduğunu kaydediyor. israil’in o günden bu güne çabasını verdiği bu amaca yarım asırdan fazla bir süre sonra arapların bizzat kendi yaptıklarıyla yaklaşılması ise gerçekten ironik.

içe kapanıklık arapların temel sorunu olunca bizler de hâlihazırdaki koma hâli içinde dikkatlerimizi sınıra dayanan stratejik düşman israil’e çevirmiyoruz artık.

by Fehmi Hüveydi

(4)

tel aviv’deki herzliya enstitüsü geçen ocak ayında israil’i 2015'te tehdit eden güvenlik riskleri etrafında bir tartışma oturumu gerçekleştirmişti. tartışmalardan çıkan en önemli sonuç, arap dünyasında hâlihazırdaki durumun israil’in güvenliği açısından ideal olduğu yönündeydi:

"israil artık arap ordularının oluşturacağı sorunlarla mücadele etmiyor. bu orduların çoğunluğu kendi iç çekişmeleriyle ve güvenlik sorunlarıyla meşgul oldukları için birçok açıdan işe yaramaz hâle geldiler. bu sebeple israil, bunca yıldır tankları, topları, yüzlerce uçağı ve yüz binlerce askeri olan büyük nizami orduları muhatap alması sonrası bugün bir başka dünyaya geçti. hâlihazırda israil, islami ideolojinin harekete geçirdiği örgütlerle temsil edilen farklı bir tehditle mücadele ediyor artık."

"bölgenin karanlığını aydınlatan noktanın arap devletlerinin çöküşü ve dağılması olmasına rağmen işid’in varlığı israil için endişe kaynağı oluşturmaktadır. zira israil, işid’in bölgede istikrar bulmasından endişe ediyor. bu da israil’i, faaliyetlerini işid’e kanalize etmeye sevk edebiliyor. bununla birlikte oturuma katılan uzmanlar, hâlihazırda israil açısından en büyük tehdidin iran’ın abd ve batılı ülkelerle anlaşmaya varma olasılığı olduğunu ifade ettiler. uzmanlara göre bu anlaşma, iran’a askerî nükleer kapasiteye ulaşma imkânı verecektir. iran bu yıl sonuna kadar bu yönde ilerleme kaydetmeyebilir ancak batılı ülkelerle anlaşmaya varması bile bu yola girmesinin önüne açacaktır."

arap dünyasının dağılma sürecine kaydığını işaret eden alarm seslerini neredeyse hiç duyamıyorum. bu süreç ‘ümmet’ defterinin dürülmesine ve birlik hayalinin sonlandırılmasına zemin hazırlıyor, vatanı korumayı ve otoriteyi sağlamlaştırmayı, murat edilen amaç ve zamanın görevi hâline getiriyor.

içe kapanıklık arapların temel sorunu olunca bizler de hâlihazırdaki koma hâli içinde dikkatlerimizi sınıra dayanan stratejik düşman israil’e çevirmiyoruz artık. hatta ben siyasi değişimlerin ve aksaklıkların arap ordularının askerî doktrininde temel bir değişim yarattığından şüphe duyuyorum. şöyle ki bu ordular stratejik düşmanın kim olduğunu bilmiyorlar. ayrıca yeni nesillerimizin arapların merkezî sorununun ne olduğunu bildiklerinden de emin değilim. tüm bunların kâbus ve hayallerden ibaret olmasını umuyorum. 

fehmi hüveydi, mısırlı gazeteci ve yazar.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Fehmi Hüveydi

mısırlı gazeteci ve yazar. 1937 yılında dünyaya geldi. kahire üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;