Görüş

Ariel Şaron: Barışın düşmanı

Şaron’un mirası, sadece Filistinlilerin hayatları ve yuvalarını değil, bizzat barış sürecini de yıkıp yok etti.

Katliamdan sağ kurtulan Yusuf Hamza, Sabra ve Şatilla kamplarında ölenler için dua ediyor.
Ariel Şaron, Sabra ve Şatilla katliamlarının gerçekleştiği 1982 yılında İsrail Savunma Bakanı olarak görev yapıyordu. [Reuters]

israil-filistin ilişkilerinin modern tarihinde, ariel şaron kadar yıkıcı tutumlar sergileyen birisi az bulunur. 11 ocak 2014 günü yaşamını yitiren şaron'un israil savaş makinesine katılması 1948 yılına dayanıyor. savaş meydanındaki zalim ve acımasız tavrı ve çoğu zaman sivillerin hayatlarını umursamaması ile tanınan şaron, filistin tarihinin en kanlı katliamlarından bazılarına imza attı.

bu katliamların belki de en eskilerinden biri, 1953 yılında kibya köyü'nde yaşanan olaylardı. batı şeria'da, (1967'ye kadar israil ile filistin arasındaki sınırı teşkil eden) yeşil hat yakınlarında bir köy olan kibya'ya bizzat şaron'un komutasında düzenlenen israil saldırısında, içlerinde siviller bulunduğu halde çok sayıda ev tahrip edildi. katliamda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 69 filistinli hayatını kaybetti.

kibya saldırısı uluslararası toplum tarafından kınanırken, israil de katliamın ardından sarsılan imajını toparlama çabası içine girdi. birleşmiş milletler'in (bm) de lanetlediği katliam ile ilgili olarak abd dışişleri bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise 'sorumluların hesap vermesi ve gelecekte benzer olayların yaşanmaması için etkili tedbirler alınması gerektiği' ifade edildi. ancak olayın arkasındaki hiçbir yetkiliden hesap sorulmadı. bu dokunulmazlık kültürü, sadece israil tarihinde değil, şaron'un yaşamında da sürekli tekerrür eden bir konu olacaktı.

kibya'daki katliam, şaron döneminde yaşanacakların adeta bir habercisiydi.

geri çekilme planımızın önemi, barış sürecinin dondurulmasında yatıyor. filistinliler ile herhangi bir siyasi süreç olmaması için gereken durdurucu etkiyi bu sağlıyor.

by Dov Weisglass

şaron'un sivillerin hayatına yönelik umursamazlığı, en çok 1982 yılında lübnan'daki sabra ve şatilla adlı filistin mülteci kamplarında yapılan katliamlarda dile getirildi. o dönemde lübnan'ın güneyini işgal eden israil, bölgeyi etkin bir şekilde kontrol altında tutuyordu. israil yanlısı lübnanlı falanjistler kamplara girerek çok sayıda filistinli sivili öldürürken, israil güçleri de çevrede nöbet tuttu. dönemin israil savunma bakanı şaron, yine filistinlileri hedef alan bir katliamın tam merkezindeydi.

dokunulmaz operasyonlar

israil yüksek mahkemesi başkanı izak kahan idaresinde kurulan bir komisyon, israil güçlerinin katliamdan dolaylı olarak sorumlu olduğuna ve şaron'un olayda şahsi sorumluluğu bulunduğuna, zira falanjistlerin kampa girmesine müsaade edilmesinin doğuracağı sonuçları gayet iyi bildiğine hükmetti. israil kabinesi tarafından kabul edilen kahan komisyonu raporu'ndaki tavsiyelerden biri de, şaron'un görevden alınarak bakanlık yapmaktan men edilmesi yönündeydi. dönemin israil başbakanı menahem begin, şaron'u görevden almayı, şaron da istifa etmeyi reddetti. bir müddet devam eden tartışmaların ardından şaron, savunma bakanlığı görevinden istifa etti fakat devlet bakanı sıfatıyla kabinede kaldı.

kibya olayından yakayı sıyıran şaron'un kamusal yaşamdaki kariyeri, sabra ve şatilla katliamlarında oynadığı role ilişkin sert eleştirilere rağmen sona ermedi.

likud partisi'ne sırasıyla begin, izak şamir ve benyamin netanyahu'nun genel başkanlık ettiği yedi yıllık süreçte geri planda kalan şaron, sonunda yine israil siyasi hayatının ön saflarına dönerek 2000 yılında başbakanlığa aday oldu. şaron'un seçim kampanyasını yürüttüğü süreçte, dönemin (işçi partili) israil başbakanı ehud barak da, abd başkanı bill clinton'ın arabuluculuğunda, filistin kurtuluş örgütü lideri yaser arafat ile müzakerelerde bulunmaktaydı.

sağ görüşlü israillilerin filistinlilerle görüşmeyi dinen küfür saymasından hareketle barak'a saldırmayı amaçlayan şaron, 29 eylül 2000 tarihinde, çok sayıda silahlı muhafız eşliğinde, (yahudiler tarafından) tapınak tepesi olarak adlandırılan kudüs'teki harem-i şerif'e son derece provokatif bir ziyarette bulundu. gerilimi tırmandırma ve 'barış görüşmeleri' yürüten rakibi barak'a saldırma amacı taşıyan bu hamle, dünyanın dört bir yanındaki filistinlilerin ve müslümanların tepkisini çekerken, sonradan ikinci intifada'ya dönüşecek olan ayaklanmaların da fitilini ateşledi.

israil'de yaşayan filistinliler bir araya gelerek şaron'un ziyareti ile israil'in filistin toprakları üzerindeki işgali ve hak iddialarını protesto ettiler. göstericileri hızla ve acımasız bir şekilde bastıran israil polisi, sıklıkla gerçek mermi kullanıp protestocu kalabalığı hedef alınca 13 filistinli yaşamını yitirdi, 1000 kişi de yaralanarak hastaneye kaldırıldı. şaron, yeşil hat'tın her iki yakasında da işgal ve ayrımcılık tartışmalarını iyice kızıştırmıştı.

yıkımlarla dolu bir iktidar

yaklaşmakta olan israil seçimleri ve şaron'un ziyaretinin ardından baş gösteren ayaklanmalar, zaten zor durumda olan 'barış süreci' çalışmalarının ilerlemesini hepten güçleştiriyordu. 2001 yılında taba'da görüşmeler yapılması planlansa da, o dönemde tarafların sürece yatırım yapmasının önünde çok fazla değişken mevcuttu. işte tam da bu süreçte şaron – sabra ve şatilla katliamlarının ardından bakanlık yapmaktan men edilmesi tavsiye edildiği halde – israil başbakanı olarak seçildi.

eski abd başkanı ronald reagan, şaron'u 'savaşı dört gözle bekliyor gibi görünen kötü adam' diye tanımlamıştı.

başbakanlığı sırasında da geçmişte olduğu gibi yıkımlar ve uluslararası hukuk ihlalleri ile öne çıktı. uluslararası hukuk açısından yasadışı olmasına rağmen israil yerleşimlerinin genişletilmesi konusunda begin döneminden bu yana tanık olunan tek ve en önemli sürece başkanlık etti. israil yerleşimlerinin inşasına ilaveten filistinlilere ait çok sayıda evi de ceza amacıyla yıktırdı. israillilere yönelik saldırılara katılan filistinlilerin evlerinin yıkılmasını öngören politikanın hayata geçirilmesi de yine kendisinin başbakanlığı döneminde yaşandı. söz konusu politika, uluslararası hukuka göre yasadışı sayılan toplu bir cezalandırma yöntemi olduğu gerekçesiyle insan hakları izleme örgütü ve uluslararası af örgütü tarafından kınandı.

şaron, başbakanlığının ilerleyen yıllarında, 2006'da felç geçirmesinden kısa bir süre önce, tek taraflı bir çekilme kapsamında israilli yerleşimcileri gazze şeridi'nden çıkarma kararı aldı. 1,5 milyon filistinlinin arasında yaşayan 5.000 yerleşimciyi bölgeden çekme kararı, şaron için basit bir matematik işiydi. bu kadar küçük bir toprak parçası üzerinde çok sayıda filistinlinin arasında yaşayan az sayıdaki yerleşimciyi korumanın maliyeti, orada bulunmanın sağladığı her türlü faydadan daha ağır basıyordu. ayrıca bu manevra ile israil'in filistinlilere ödün verdiği de öne sürülebilirdi.

elbette israilli yerleşimcilerin gazze'yi boşaltması barış sürecinde bir ilerleme sağlamadı. aksine sürecin donmasında etkili oldu ki şaron'un o dönemdeki başlıca yardımcılarından biri olan dov weisglass'a göre esas plan zaten buydu. weisglass, konuyla ilgili açıklamasında şu sözleri söylemişti: "geri çekilme planımızın önemi, barış sürecinin dondurulmasında yatıyor. filistinliler ile herhangi bir siyasi süreç gerçekleşmemesi için gereken durdurucu etkiyi bu sağlıyor. süreci dondurduğunuzda, filistin devleti kurulmasını da önlemiş oluyorsunuz. filistin devleti adı verilen bu paket, tüm koşullarıyla birlikte artık tamamen ve kesin olarak gündemimizden çıkmıştır." 

çekilmenin tek taraflı oluşu nedeniyle filistin yönetimi ile herhangi bir güvenlik koordinasyonu söz konusu olmadı. fetih örgütünün idaresindeki filistin yönetimi, kendisini bir anda hamas örgütünün ciddi bir hakimiyet ve desteğe sahip olduğu bir bölgede, israillilerin gidişiyle oluşan iktidar boşluğunu doldurmaya çalışırken buldu. takip eden yıllarda hamas'ın siyaset sahnesinde yükselişi ve 2006'da bölgede düzenlenen seçimleri kazanması, nihayetinde gazze'nin denetiminin elinde olduğunu ilan etmesi ve fetih liderliğindeki filistin yönetimi'nin devrilmesi, muhtemel bir filistin devleti'nin iki bölgesi olan batı şeria ve gazze'nin her zamanki gibi içinde bulunduğu kopukluğu gösterdi. batı şeria ve gazze arasındaki bu kopukluk, israil tarafından sulh yapmamak için bir mazeret olarak kullanılmaya devam etti.

şaron ardında, barışı geliştirmekten ziyade yıkmak yönünde çalışan, kanlı bir miras bıraktı. gazze çekilişinin, şaron'un zihniyetindeki samimi bir değişimi yansıtan, iyi niyetli bir hamle olarak değerlendirilmesi bir yanılgıydı; gerçekler bundan çok farklıydı.

abd eski başkanı george w. bush, şaron'u bir 'barış adamı' olarak nitelendirdiğinde büyük eleştiri aldı. halbuki bush'un seleflerinden ronald reagan, 1982 yılında kaleme aldığı günlüğünde şaron için 'savaşı dört gözle bekliyor gibi görünen kötü adam' şeklinde çok daha doğru bir tanımlama yapmıştı.

şaron, barış arayan biri değildi; şiddet ve kıyımlarla doldurduğu hayatını da o doğrultuda sürdürdü.

washington dc’de yaşayan yusuf munayyer, önde gelen arap-amerikan kuruluşlarından biri olan amerikan-arap ayrımcılıkla mücadele komitesi (american-arab anti-discrimination commitee) bünyesinde yorumculuk yapmıştı. halen kudüs vakfı'na bağlı filistin merkezi (the palestine center) adlı eğitim programının icra direktörü olarak görev yapan munayyer, uluslararası medya organalrında yayımlanmak üzere filistin sorunu'na dair makaleler kaleme alıyor.

twitter'dan takip edin: @yousefmunayyer

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yusuf Munayyer

washington dc’de yaşayan yusuf munayyer, önde gelen arap-amerikan kuruluşlarından biri olan amerikan-arap ayrımcılıkla mücadele komitesi (american-arab anti-discrimination commitee) bünyesinde yorumculuk yapmıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;