Görüş
Pentagon’un harcamaları artarken siz ne kadar güvendesiniz?
8 trilyona yaklaşan ulusal güvenlik harcamaları size ne kazandırdı?

ulusal güvenlik harcamalarıyla ilgili kesintileri, usame bin ladin’in öldürülmesi değil, en sonunda, ‘üst borç sınırı’ ile ilgili tartışmalar masaya getirdi. önerilen kesintiler çok yüksek değildi ancak yeni atanan savunma bakanı leon panetta, ılımlı sayılabilecek maliyet azaltma planlarına, askerler için bir “kıyamet mekanizması” diyerek karşı çıktı. pentagon’un capitol hill’deki müttefikleri de, bu yıl artırılan askeri bütçe belirleme süreçleri devam ederken aynı şekilde, tehlike çanları çalıyorlardı.
bunların hiçbiri sizi şaşırtmasın. diğer tüm bağımlılıklarda olduğu gibi, devasa askeri harcamalara paçanızı bir kez kaptırırsanız, gerçekçi düşünmek veya bariz sorular sormak güçleşir. şimdi, izin verirseniz, askeri harcamaların kısılmasıyla ilgili tartışmalar yıllardan beri ilk kez artarak devam ederken, bu ülkenin 11 eylül 2001’den sonra yaşamakta olduğu ‘harcama çılgınlığı’ ile ilgili çok fazla bilinmeyen bazı gerçekleri sunmak ve harcanan paralar ile amerikalılara aslında ne ‘satın alındığı’ ile ilgili birkaç basit soru sormak istiyorum.
yazacaklarımı, ulusal güvenlik sarhoşluğundan ayılma konusunda hazırlanacağını ümit ettiğim 12 adımlık bir programa yapmak istediğim katkılar olarak görebilirsiniz.
işe, washington’daki bağımlıların bilmeleri gereken üç temel ‘11 eylül sonrası rakamı’ ile başlayalım
i. 5,9 trilyon dolar: 2000 yılından günümüze, vergi ödeyenlerin cebinden pentagon’un yıllık ‘baz bütçesi’ne gitmiş olan toplam tutar. baz bütçenin, aslında enerji bakanlığı tarafından denetleniyor olmasına rağmen nükleer silahlarla ilgili icraatları da içerdiğine ve – burası çok önemli- irak ve afganistan’daki savaşların maliyetini içermediğine özellikle dikkatinizi çekerim. yine de, bu savaşların maliyetini kapsamazken bile, 2000 yılında 302,9 milyar dolar olan pentagon bütçesi 2011’de 545,1 milyar dolara fırladı. bu, dolar cinsinden 242,2 milyar veya yüzde olarak %80’lik bir artış. (enflasyon ayarlaması yapıldığında bu değerler 163 milyar ve %44’e karşılık geliyor.) bu kadarı bile başınızı döndürmek için yeterli olmalı ama daha yeni başlıyoruz.
ii. 1,36 trilyon: içinde bulunduğumuz mali yılın son günü olan 30 eylül’e kadar irak ve afganistan’daki savaşların toplam maliyeti. pentagon, dışişleri bakanlığı, abd uluslararası kalkınma kurumu ve diğer devlet kurumları tarafından bu savaşlar için harcanmış olan parayı içermektedir. bu tutarın 869 milyarı irak, 487,6 milyarı ise afganistan için harcanmıştır.
11 eylül saldırıları sonrasındaki ulusal güvenlik harcamalarımızın en önemli ilk iki kalemini topladığınızda, 7,2 trilyon dolar elde edersiniz. ancak insanı hayrete düşüren bu değer, washington’un bu yıllardaki harcamalarını tam olarak göstermiyor bile…onun için, şimdi üçüncü rakamımıza geçelim:
iii. 636 milyar: ulusal güvenlik bütçesinin bu kalemi çoğunlukla dikkate alınmaz ve ilgili değerleri çok sık görmeyiz. bu rakam, abd devletinin bugüne kadar ‘iç güvenlik’ için harcamış olduğu tutarın enflasyona göre düzeltilmiş halidir. iç güvenliğin finansmanı sadece iç güvenlik bakanlığı üzerinden değil, kelimenin tam anlamıyla düzinelerce devlet müessesi üzerinden gerçekleştiği için, hesaplanması kolay bir değer de sayılmaz. 2001 yılında, iç güvenlik için sadece 16 milyar dolar talep edilmişti. 2012 için istenen tutar ise 71,6 milyar dolar ve bunun sadece 37 milyar doları iç güvenlik bakanlığı’na gidecek. önemli bir bölümü - sakın şaşırmayın ama- savunma bakanlığı’na (18,1 milyar) akıtılırken, sağlık ve beşeri hizmetler bakanlığı (4,6 milyar) ve adalet bakanlığı (4,1 milyar) gibi diğer devlet kurumları da paylarını alacak.
bu üç kalemi topladığınızda, geçtiğimiz on yılın ulusal güvenlik harcamalarının 8 trilyon dolara yaklaştığını göreceksiniz ve belki de, en yakınınızdaki harcama bağımlılığı grubunun toplantı yerini öğrenmek isteyeceksiniz.
karşılaştırmalı olarak harcamalar
şimdi, yukarıda değindiğim bazı sorularla ilgili olarak, gerçeklere biraz daha odaklanmak istiyorum:
8 trilyona yaklaşan söz konusu harcamalar geçmişteki harcamalarla kıyaslandığında nerede duruyor?
11 eylül saldırılarından önceki on yılda pentagon’un yıllık baz bütçelerinin toplamı 4,2 trilyon dolardı. bu çarpıcı rakam geçtiğimiz on yılın bütçesinden sadece üçte bir oranda daha düşük; ancak, afganistan ve irak savaşları’nın maliyeti eklenmiş haliyle pentagon’un 11 eylül sonrası harcamaları, bir önceki on yıldan üçte iki daha fazla. bu da çok önemli bir artış… ‘iç güvenliğin’ finansmanına gelince, 2000 yılı öncesi için bu harcamaları saptamak zor. çünkü söz konusu kategori mevcut değildi ve hatta washington’daki önemli kişilerin aklına bu kavramı kullanmak bile gelmiyordu. ancak, ne kadar olursa olsun, mevcut harcamaların yanında sönük kalacağı kesindir.
8 trilyona yaklaşan söz konusu harcamalar bu yıllara ait gerçek toplamı mı, yoksa bu toplam aslında daha da yüksek olabilir mi?
yukarıda kullandığım savaş maliyeti hesaplamaları, benim de çalıştığım national priorities projects kaynaklıdır ve sadece başkan’ın isteyip kongre’nin tahsis ettiği kaynakları göz önüne alır. ancak bu yöntem, savaş ve ulusal güvenlik harcamaları sorununu ele almanın yegâne yöntemi değil. brown üniversitesi watson enstitüsü’nün geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir çalışmada çok daha geniş kapsamlı bir yaklaşım benimsenmiş. watson enstitüsü’nün araştırmacıları, çalışmanın özetinde şunları yazıyor: “bu savaşların ekonomik maliyetini en az üç şekilde ele almak mümkün: şu ana kadar yapılan harcamalar, gelecekte yapılacak veya yapılması zorunlu olan harcamalar ve parayı başka bir yere değil de savaş için harcamanın karşılaştırmalı ekonomik etkileri.”
savaştan dönenlere ödenen yardımlar için atanan kaynaklar, savaşta yaralananların gelecekteki tedavi masrafları ve savaşla ilgili borçların faiz ödemeleri dâhil edildiğinde, savaş maliyeti olarak 3,2 trilyon ile 4 trilyon arasında değişen bir rakam elde ediyoruz. böylece, 2001 yılından sonraki ulusal güvenlik harcamalarının toplamı 11 trilyon civarında bir değere ulaşıyor.
daha önce tomdispatch’de yayınlanan bir yazıda benzeri bir yaklaşım benimsemiş ve ulusal güvenliğin gerçek maliyetini yılda 1,2 trilyon olarak hesaplamıştım.
peki, daha güvende miyiz?
bütün bu veriler insanın aklına basit ancak nadiren sorulan bir soruyu getiriyor:
daha güvende miyiz?
kullanmayı tercih ettiğiniz değerler hangileri olursa olsun, her durumda, trilyonlarca dolardan bahsediyoruz. bu yaz aylarında washington’u kasıp kavuran, trilyon dolarlık bütçe açığı ve kontrolden çıkan borçların nasıl dizginlenmesi gerektiği konularındaki tartışmaları düşünürsek, “abd trilyonlar harcamanın karşılığında ne kadar güvenlik elde ediyor?” sorusunu sormanın kimsenin aklına gelmemesi oldukça şaşırtıcı.
tabii ki bu yanıtlanması kolay bir soru değil. ancak, ortada insanın bir an için durup düşünmesine sebep olacak rahatsız edici bazı gerçekler var. ‘askeri müzik’ gibi, kendi içinde tezat oluşturan bir kavram olan ‘devlet muhasebesi’ ile başlayalım. on yıllardır capitol hill’den yükselen şikayetler ve kongre’nin kanun koymak yoluyla bu konuda değişiklik sağlama çabalarına rağmen savunma bakanlığı hâlâ bir denetimden geçemiyor. ister inanın ister inanmayın, bakanlık daha önce bu tür bir denetimden hiç geçmemiş.
bu durumdan rahatsızlık duyan bazı kongre üyeleri, pentagon 1990 tarihli hazine müdürlükleri yasası’nın gerektirdiği şekilde yıllık denetimleri geçebilir hale gelene kadar, askeri harcamaları sınırlandırmayı veya kesmeyi birkaç kez denemiş ancak başarılı olamamıştı. kısacası, pentagon görevlileri, rekor düzeylere ulaşan askeri harcamaları savunmaya çalışırken dahi, amerika’nın vergi ödeyen vatandaşlarına, paralarının nasıl harcandığını veya ne tür bir güvenlik elde ettiklerini açıklayabilecek halde değil.
üstelik bu hastalık başka yerlere de bulaşıyor gibi görünüyor. iç güvenlik bakanlığı, 2003 yılından beri devlet mali sorumluluk dairesi’nin ‘yüksek riskliler’ listesinin içinde. bu ifadeyi dost sohbetlerinizde sık sık duymuyorsanız, tanımı şöyle: sahtekarlık, israf, suistimal ve hatalı yönetime açık olmaları veya kapsamlı bir reforma büyük ölçüde ihtiyaç duymaları nedeniyle yüksek risk teşkil eden kurumlar ve program alanları.
sokaktaki adamın diliyle ifade edecek olursak; ulusal güvenlik harcamaları açısından önemli kuruluşların hiçbiri, vergi ödeyenlerin cebinden çıkan paranın önemli bölümünü iyi bir şekilde mi yoksa kötü bir şekilde mi harcadıkları konusunda fazla fikir sahibi değil ve daha da kötüsü, kongre bu konuda onlardan da bilgisiz.
bu da bizi daha büyük bir meseleye bakmaya ve başka bir soruyu sormaya yönlendiriyor:
daha fazla parayı doğru güvenlik yöntemlerine mi harcıyoruz?
politika çalışmaları enstitüsü (institute for policy studies), geçtiğimiz haziran ayında, “amerika birleşik devletleri için birleşik güvenlik bütçesi” (unified security budget for the united states ) ismini verdikleri çalışmalarının son halini yayınladı. çalışma, ülkeyi mevcut askeri bütçeden daha azıyla daha güvenli hale getirebileceği iddia edilen bir bütçeyi konu alıyor. daha çok “birleşik güvenlik bütçesi” başlığının ingilizcesinin baş harflerinden oluşan “usb” kısaltmasıyla bilinen bu bütçe, uzmanlardan oluşan özel bir çalışma ekibinden yararlanılarak oluşturuluyor ve 2004 yılından beri her yıl “foreign policy in focus” isimli internet sitesinde yayınlanıyor.
raporun bulguları önceki yıllara ait raporların bulgularına benziyor. yine ‘sokaktaki adamın diliyle’ ifade edersek; abd, güvenlik için harcadığı paranın önemli bir bölümünü, gerçek iç güvenlik ve önleyici diplomasi kapsamına girecek her tür çabayı ihmal ederek, savaşmaya yatırıyor. örneğin, obama yönetiminin teklif ettiği 2012 bütçesinin %85’i orduya gidiyor (irak ve afganistan’daki savaşların maliyetlerini katarsanız bu yüzde daha da artacaktır) ve sadece %7’si gerçek iç güvenliğe giderken, geniş kapsamlı bir ifade kullanacak olursak, askeri olmayan uluslararası yükümlülüklere %8 gibi çok düşük bir tutar ayrılıyor.
dış politikaları belirleyen yerleşik sistemin önemli aktörleri bu eleştirileri kabul etmiş durumda ya da en azından bazı zamanlarda kabul etmiş gibi görünüyorlar. savunma bakanı olduğu dönemde robert gates bu meseleyle ilgili olarak şunları söylemişti: “askeri amaçlı olmayan yurtdışı programlarına ayrılan kaynaklar hâlâ […] askeri programlara harcadığımız kaynaklarla kıyaslanamayacak kadar az […] ulusal güvenlik amaçlı sivil araçlara yapılan harcamaların kat kat artırılması gerekiyor.” ancak bol laf etseler de, yıllık bütçe görüşmeleri zamanı geldiğinde çoğu bu konuda fazla bir şey yapmıyor.
o zaman, basit bir soru daha soralım:
askeri ve ulusal güvenlik harcamalarının uçsuz bucaksız ve belirsiz dünyasına aktarılan paranız size daha fazla güvenlik sağladı mı?
devlet görevlileri ve terörizmle mücadele uzmanları, sık sık, halkın ‘terörle savaş’ konusunda kazandıkları birçok ‘zaferi” bilmediğini iddia ediyor. bu zaferlerin, istihbarat kaynaklarını ve kanunları uygulayanların yararlandıkları teknikleri korumakla ilgili sebeplerden dolayı gizli kaldığı konusunda da ısrarcılar. ayrıca, abd ve onun müttefiklerinin, 11 eylül’den sonra çok sayıda terör planını bozduğunu ve bunun dudak uçuklatan düzeylere ulaşan ulusal güvenlik harcamalarını haklı çıkardığını savunuyorlar.
usame bin ladin’i öldürme amaçlı gizli operasyonda gördüğümüz gibi, bir böbürlenme arzusu mevcut olmasına rağmen, güvenlikle ilgili sebeplerle başarısızlığa uğratıldığı açıklanmayan terörist eylemler, tabii ki, var. bu durum, ulusal güvenlikle ilgili bir başarı söz konusu olduğunda “sana söylerdim ama daha sonra seni öldürmem gerekir!” yaklaşımının benimsenmesi olarak değerlendirilebilir. ancak, iç güvenlik amaçlı artan harcama taleplerini gerekçelendirmekte sürekli kullanılır hale gelen bu yaklaşımı bariz ve ivedilik arz eden iki sorun sebebiyle ciddiye almak güç.
birincisi, herhangi bir şeffaflık söz konusu olmadığı için bu yaklaşımın iyi taraflarını değerlendirmenin hemen hemen hiçbir yolu yok. bahsedilen tehditler ne kadar ciddiydi? bir amerikan şehrine giremeyen talihsiz bir ‘iç çamaşırı bombacısı’ mıydı yoksa toplu imha silahları mı? kim bilir? her şeye rağmen, net olan tek şey, bu durumun bir ‘boşluk’ yarattığı. (mayına dayanıklı, saldırılara karşı korumalı, zırhlı araçların içinden kolayca geçebileceği bir boşluk!)
ikincisi, bu girişimler tam olarak ne şekilde başarısızlığa uğratıldı? bunlar 7,2 milyon dolarlık askeri harcamalardan beslenen programlar tarafından mı önlendi ve iç güvenliğe ayrılan 636 milyar dolarlık kaynaktan beslenen programlardan hiç yararlanıldı mı?
heritage foundation’un, 2010 yılı nisan ayında yayınladığı "30 terrorist plots foiled: how the system worked" (30 terör planı başarısızlığa uğratıldı: sistem nasıl işledi?) başlıklı raporu, terör saldırılarının engellendiği bazı olayları inceliyor ve bu yüzden rehber niteliğinde. heritage uzmanları raporda şunları yazıyor: “eylül 2011’den sonra, en azından 30 terörist saldırı planı başarısızlığa uğratıldı. bunlardan ikisi hariç hepsi kolluk kuvvetlerince engellendi. iki önemli istisnadan birincisi 2001 yılında yolcuların ve uçak görevlilerinin etkisiz hale getirdiği ‘ayakkabı bombacısı’ ve diğeri de 2009 yılı noel günü durdurulan “iç çamaşırı bombacısı’ olaylarıydı.”
diğer bir deyişle, olayların büyük bir çoğunluğunda, bizim de haberdar olduğumuz terörist saldırı girişimleri “kolluk kuvvetleri” veya siviller tarafından bozulmuş; yani askeriyeye yatırılan 7,2 trilyon dolar veya olayların çoğu için iç güvenliğe giden 636 milyar dolardan hiç yararlanılmamış. ayrıca, bu olayların çoğu federal makamları ilgilendirmesine rağmen, en azından üçü yerel kolluk kuvvetlerinin eylemleriyle durdurulmuş.
gerçekten de, halihazırda değerlendirme araçlarının bulunmaması yüzünden, dışarıda kalanlar için (büyük bir olasılıkla işin içinde olanlar için de) ülkenin güvenlikle ilgili birçok programının etkisini değerlendirmek hemen hemen imkansız. bu da, program verimliliği ve üzerine gidilen tehditlerin görece önemi bazında federal kaynakların dağıtılma biçimini düzgün bir şekilde tayin etme becerimizi felce uğratıyor.
daha fazla paraya rağmen güvenliğimiz zayıflamış olabilir mi?
soracağımız son soruyu hemen hemen hiç kimse sormuyor:
güvenliğimiz aslında zayıflamış olabilir mi?
bahsettiğimiz bütün kaynaklar (özellikle de, katıldığımız savaşlar ve çatışmalara; gizli insansız uçak programlarımız ile gizli askeri merkezler veya hapishanelere ve pakistan, libya, yemen, somali ve diğer ülkelerde düzenlediğimiz baskınlara giden paralar) aslında güvenliğimizi zayıflatmış olabilir. bunların mevcut gerilimleri şiddetlendirip yenilerini yarattığı, dünyanın en istikrarsız bölgelerinin bazılarındaki pozisyonumuzu yıprattığı, yüzbinlerce insanın ölümüne ve daha fazlasının sefalete düşmesine yol açtığı ve afganistan ile irak başta olmak üzere bazı bölgeleri gelecek nesil direnişçiler ve teröristleri toplama ve eğitme yeri haline getirdiği kesindir. 11 eylül 2001 saldırılarının tek olumlu mirası, dünyanın ülkemize gösterdiği iyi niyetten geriye bir şey kaldı mı? bundan kuşkuluyum.
ne dersiniz, 12 adımlık programı hazırlama zamanı hâlâ gelmedi mi?
chris hillman, tomdispatch.com’da makaleleri yayınlanan bir yazar ve npp’de (national priorities project/ulusal öncelikler projesi) üst düzey araştırma uzmanıdır. ayrıca birleşik güvenlik bütçesi uzman grubunun (unified security budget task force) ve sürdürülebilir savunma uzman grubunun (sustainable defense task force) da üyesidir. npp’ye katılmadan önce, silah denetimi ve silahsızlanma merkezi (center for arms control and non-proliferation) ile savunma bilgileri merkezi’nde (center for defense information) askeri bütçe ve politika sorunları alanlarında çalışmıştır. daha önce 10 yıl süreyle capitol hill’de görev yapan hillman, burada kongre personeli olarak savunma ve dış politika konularında uzmanlaşmıştır.
bu makalenin başka bir versiyonu ilk kez tomdispatch.com adresinde yayınlandı.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar