Görüş
Gazze'de şiddetin sonu yok
Gerilim ve şiddetin artması, aradaki husumetleri derinleştiriyor. Barış ancak İsrail kuşatmasının kaldırılıp Filistinlilerin özgür bırakılması ve Filistin toprakları üzerindeki işgale son verilmesi ile başlar.

herhangi bir savaş veya şiddetin bahanelerini iki başlığa ayırabiliriz: kısa vadeli, belirgin gerekçeler ve uzun vadeli, üstü kapalı açıklamalar. son günlerde gazze'de artan gerilimi de bu çerçevede değerlendirmek mümkün.
ilk olarak, kamuoyu nezdinde dile getirilen, ancak stratejik açıdan o kadar da mühim olmayan, dolaysız faktörler var. "kendimizi savunuyoruz", "vatandaşlarımızı koruyoruz", "önce onlar başlattı", "hiçbir hükümet halkının üzerine füze yağdırılmasını kabul etmez" gibi ifadeler, bunun sıkça gördüğümüz örnekleri. şu ana kadar israil, işgalci kuvvet kendisi olduğu halde, savaşa gerekçe sunma konusunda filistinliler'den çok daha iyi bir iş çıkardı. kanıtlar ve görüntüler tersini söylerken dahi, israil'i kuşatma altındaki filistinliler'in saldırılarına karşı kendisini savunurken gösteren abc tarzı batılı haber medyası da bu imajı pekiştirdi.
o kadar belirgin olmasa da, stratejik açıdan önem taşıyan uzun vadeli hedefler arasında ise, stratejik caydırıcılığın artırılması, düşmanın askeri gücünün zayıflatılması, diplomatik tecritten kurtulunması ve siyasi anlaşma vasıtasıyla daha işe yarar bir ateşkese varılması sayılabilir.
savaşın çoğu zaman siyaset ya da diplomasinin başka vasıtalarla sürdürülmesi olduğunu düşünürsek, diplomasinin başarısız olduğu noktada sonuç almak için güç kullanılması az çok beklenir. savaş, diplomatik bir sürecin çıkmaza girmesinden kaynaklanan (ve batı kaynaklı haberlerde hâlâ "barış süreci" olarak adlandırılan) siyasi boşluğu doldurur.
mevcut krizin tüm tarafları, 2008 ve 2012 yıllarındaki savaşların verdiği tecrübeyle şunu bilmelidir ki, süregelen saldırı, süreci üç aşağı beş yukarı aynı şekilde felç edecektir. buna rağmen, israil başbakanı binyamin netanyahu ve başında bulunduğu koalisyon hükümeti, askeri güç gösterisinde bulunmanın, geçici de olsa kendi tarafları için çok daha avantajlı düzenlemelere gidilmesini sağlayacağına inanıyor.
iyi ama israil veya filistinliler, böyle anlamsız bir şiddetle nereye varabilir?
netanyahu hükümeti muhtemelen en büyük kazanımı bu şekilde elde edeceğini düşünüyor. bunun da birkaç sebebi var.
her şeyden önce, israil, saldırı sayesinde fetih ile hamas arasında kurulan ve israil'in batılı destekçilerinin de netanyahu'yu kızdırarak yeşil ışık yaktığı filistin ulusal birlik hükümeti'ni yalnızlaştırmayı umuyor.
ikincisi, saldırı, netanyahu'nun koalisyon hükümetini bir arada tutmasına yardımcı oluyor. koalisyonun en aşırı kanadı, işgal altındaki topraklarda agresif bir eylem planı uygulayarak yasadışı yerleşimlerinin genişletilmesini ve fetih hareketi lideri mahmud abbas'ın hamas ile ulusal birlik hükümeti kurmaya cüret ettiği için cezalandırılmasını istiyor.
üçüncüsü, uluslararası platformdaki en büyük destekçisi amerika birleşik devletleri tarafından geçici çerçeve anlaşması şansını yok ettiği için en az filistin kurtuluş örgütü kadar suçlanan israil, saldırı sayesinde, içine düştüğü bu diplomatik tecritten kurtulabilir. nitekim saldırıların sürdüğü şu dönemde, obama yönetimi, israil'in "kendini savunma hakkına" vurgu yapıyor; ateşkes sağlanmasına yardım amacıyla tekrar oyuna girmesi de muhtemel.
sonuncusu, netanyahu, mısır başta olmak üzere, bölgedeki mevcut koşulların saldırı için bir fırsat sunduğuna inanıyor. mısır cumhurbaşkanı abdulfettah sisi'nin müslüman kardeşler'e (ihvan) yönelik baskısı, israil açısından ihvan'ın filistin'deki kolu olan hamas'ı zayıflatmak için stratejik bir şans demek.
mısır cumhurbaşkanını teröre karşı yürüttükleri sözde savaşta stratejik bir müttefiki olarak gören israil başbakanı, müslüman kardeşler'in bölge genelinde olduğu gibi, mısır'ın kapı komşusu gazze şeridi'nde de zayıflamasından sisi'nin memnun olacağını hesap ediyor.
filistinliler açısından ise durum oldukça vahim. gazze'de gerilimin tırmanması, burada en kötü koşullarda yaşayanlar için bile pahalıya patlar.
bununla birlikte, hamas ve diğer kesimler dayanır, israil de askerî hedeflerine ulaşamazsa, hareket, filistinliler ve bölge nezdinde zayıf olarak nitelendirebileceğimiz saygınlığını artırabilir.
hamas, ürettiği kısa ve uzun menzilli füzelerle israil'in önemli kentlerini vurabildiğini göstererek, israil ordusunu zaten şaşırtıp sersemletti.
ikinci olarak, aradaki her türlü açmazın abd'nin desteği ve mısır'ın arabuluculuğu ile gerçekleşecek bir ateşkes ile neticelenmesi bekleniyor. bu da, potansiyel olarak hamas'a fayda sağlamanın dışında, israil'i de önceki ateşkesler ve tutuklu takası anlaşmaları kapsamında daha önce büyük ölçüde tutmadığı sözleri yerine getirmeye veya en azından yeni taahhütlerde bulunmaya mecbur bırakabilir.
üçüncüsü, hamas'ın hesabına göre, sisi rejimi ile aradaki gerilim azaltılıp, rejimin harekete karşı duyduğu husumet yumuşatılırsa, gazze üzerindeki kuşatmanın kaldırılması ve mısır ile olan sınır kapılarının açılması gibi faydalar elde edilebilir.
ve nihayet, gerilim iyice kontrolden çıkıp yeni bir halk ayaklanmasına yol açarsa, abbas'ın kaybetmesi de kaçınılmaz olacaktır. üçüncü bir intifada'ya şiddetle karşı olan abbas, israil ile olan güvenlik anlaşmalarını, kendi rejimi ve ülkesine sağladığı istikrar sebebiyle elzem görüyor. çatışmalar hızla son bulduğu takdirde, abd, abbas'ı yine bu anlamsız şiddetin tek alternatifi olarak öne çıkarmaya çalışacaktır.
peki bu durumda filistin'i nasıl bir gelecek bekliyor? gazze işgal edilecek mi?
gazze'de tansiyonun iyice yükselmesi ve bunun neticeleri, israil ve filistinli liderlerin halklarına barış ve güvenlik ortamı sağlayamadıkları yönündeki eleştirileri savuşturmasına yardım etse de, barış ve güvenlik amacına en ufak bir katkısı olmayacaktır.
işte bu yüzden israil hükümetinin 40 bin yedek askeri göreve çağırması endişe verici bir adım. bu, israil ekonomisi ve toplumu açısından son derece maliyetli olmasının yanında, gerilimi de artırıyor. fakat siyasi olasılıklar, abd ve mısır'ı israil lehine diplomasiyi işletmeye mi yöneltecek, yoksa askeri müdahaleye mi sevk edecek, henüz belli değil.
israil, gazze'yi işgal ederse, bunu hangi askeri amaçlarla yapacağı muğlak. eski başbakan ariel şaron, gazze'den tek taraflı olarak çekilmişti, zira israil, bölgenin, hatta dünyanın bu en eski, kalabalık ve yoksul mülteci kampından temelli ayrılmak istiyordu. bu bağlamda, gazze'nin topyekûn işgali, aşırı maliyetli ve son derece aptalca bir hamle olur.
ancak, geçmişte lübnan ve gazze'de olanlara bakacak olursak, israil yönetiminin bu tür budalalıklar yapma kapasitesinin yüksek olduğunu da görürüz. israil'in deneyeceği bir yol da taktik hücum olabilir ki, bunun da daha önceki denemeleri sonuç vermemişti.
öte yandan, durumun kötüye gitmesiyle birlikte gerilim ve şiddetin artması, aradaki husumetleri derinleştirip, barış şansını daha da azaltacaktır. barış ancak israil kuşatmasının kaldırılıp filistinlilerin özgür bırakılması ve filistin toprakları üzerindeki işgale son verilmesi ile başlar.
işgal sürdükçe, her iki taraf da şiddet, istikrarsızlık ve nefret üretmeye devam edecektir. şu anda tüm bölgenin karışıklık içinde, hatta kimi yerlerde dağılmanın eşiğinde olduğunu düşünürsek, buradan gerçek bir çözüm yönünde medet ummak pek mümkün değil.
daha kötüsü, israil'in batılı destekçileri, sahip oldukları nüfuzu israil'i dizginleyip gerilimi azaltmak için kullanmak yerine, giderek daha kayıtsız bir tavır gösteriyor. ban ki-moon'un bu hafta konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamayı duysanız, birleşmiş milletler genel sekreteri değil de abd dışişleri bakanı konuşuyor sanırsınız.
evet, tüm devletler gibi israil'in de kendini savunmaya ve vatandaşlarını korumaya hakkı var. fakat bu hak, kendi vatandaşları da dahil her ne pahasına olursa olsun işgali ve yerleşimleri savunup korumayı kapsamıyor.
marwan bishara, al jazeera'nin baş siyaset uzmanı. 'the invisible arab: the promise and peril of the arab revolutions' (2012), 'palestine/israel: peace or apartheid: occupation, terrorism and the future' (2003) ve 'palestine/israel: peace or apartheid: prospects for resolving the conflict' (2001) kitaplarının yazarı.
twitter'dan takip edin: @marwanbishara
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar