Görüş
Irak: Ne oluyor, ne olacak, ne olabilirdi?
Buna değer miydi? Bu sorunun cevabı hem Amerikalılar hem de Iraklılar için henüz net değil.

buna değer miydi?
abd askerleri irak’tan çekilirken ve sekiz yıl önce gerçekleştirilen abd işgalinin kaçınılmaz olduğuna ilişkin değerlendirmeler yapılırken bu soru akılları sürekli meşgul ediyor.
en iyi ihtimalle kırılgan bir demokrasinin var olduğu, güvenliğin sağlanamadığı ve belki de on binlerce kişinin öldüğü, araçların bombalandığı, koruyucu duvarların bulunduğu, mezhep cinayetlerinin işlendiği, milyonlarca mültecinin ve ülke içinde göç etmeye zorlanmış halkın var olduğu, can çekişen bir ekonomi ve toplum… irak halkı açısından tüm bu yaşananlara bakacak olursak şu soruyu sormamız gerekir: buna değer miydi?
özgürleşmiş, ancak istikrarın halen belirsiz olduğu irak ile yeni ve belirsiz ilişkiler kurma yolunda olan, çok sayıda askerinin yanısıra servetinin büyük bir kısmını, dünya çapındaki destek ve saygınlığını yitirmiş, amerika yanlısı bir simge ve bölgedeki model olarak irak’taki imkansız planın başarısız olmasına tanıklık eden ve iran’ın stratejik açıdan yeniden belirmesine istemeden yardımcı olan abd açısından tüm bu yaşananlara bakacak olursak yine şu soruyu sormamız gerekir: buna değer miydi?
bu safhada, böylesi bir soruyu sorarak gerçekçi hiçbir tarihsel çıkarım yapamayacağımızın farkındayız. zira gelecekte neler olacağına ilişkin bir fikrimiz yok.
abd işgalinin yarattığı büyük jeopolitik kumar irak’a bağımsızlık, barış ve huzur getirir mi? irak demokrasisinin geleceği için bir istikrar sağlar mı? yoksa durum daha da mı kötüye gider? bu savaşın ve acının maliyetini hesaplayabileceğimizi düşünüyoruz. ancak henüz savaş için ödenen bedelin getirisini ölçemiyoruz.
ancak bu kırılma noktasında bile durumu geriye bakarak değerlendirecek olursak, sanırım sadece birkaç gözlemci bunu doğru bir bakış açısıyla yapıyor.
amerikalıların açısından bakacak olursak irak’ı ilk zamanlarda neden işgal ettiklerini unutmuş gibi bir halleri var. yeni muhafazakarların coşkulu hayalleri bir yana, bush yönetimi irak’ı, ortadoğu’yu yeniden yaratmak istediği için işgal etmedi. bush yönetiminin aradığı doğaüstü bir şey ya da herkesin iyiliği değil, korktuğu şeyin doğaüstü bir şeye ya da herkesin kötülüğüne dönüşmesinden kaçınmaktı. harekete geçerek risk aldı. zira harekete geçmeyerek alacağı riskten korktu.
george w. bush, irak’ta başıboş bırakılmış tarihin yanlış bir yönde ilerleyeceği kanaatindeydi. rusya ve fransa başta olmak üzere birçok ülke irak’a 1. körfez savaşı'ndan sonra uygulanan yaptırımları ortadan kaldırmak için fazlasıyla çaba gösteriyordu. yaptırımlar kaldırıldığı anda saddam hüseyin’in kitle imha silahlarını (kis) yeniden yapılandıracağı düşünüldü.
bush, muhakemesini tam olarak hiçbir zaman yaklaşmakta olan tehdidi öne süren, güvenilmez istihbarata dayandırmadı. bu durumun, savaş gerekçesi göstermek için siyasi olarak faydası olabilirdi. ancak bush yönetiminin her halükarda korktuğu örtülü bir tehditti: bm, irak rejiminin nükleer silah üretimini de kapsayan kis’e ilişkin raporu çoktan hazırlamıştı. elde edilen bu bilgi artık yok sayılamazdı. saddam’ın gerek ülkesinde gerekse dış ülkelerde kanıtlanmış gaddarlığıyla harmanlandığında ve kis üretimi konusunda etkin davranan denetçilerle başa çıkabilmek için türlü türlü aldatmacalara başvurması ile desteklendiğinde bu bilgi artık yok sayılamazdı. doğal olarak da saddam yönetiminin bu silahları ürettiğine ilişkin bir fikir oluştu.
asla bilemeyeceğimiz bir şey varsa o da bush’un müdahalesi olmasaydı tarihin nasıl bir yön izlemiş olacağıdır. şu andan itibaren asla bilemeyeceğimiz diğer bir şey ise nükleer silah sahibi olmuş bir irak’ın körfez arap rejimlerini, üretimi kısıtlama talepleriyle tehditle sindirip, dolayısıyla da dünya petrol fiyatlarına hükmedip, küresel ekonomiyi kaprislerine alet edip, körfezi'n batı kıyısını “finlandiyalılaştırabilmekte” başarılı olup olamayacağıdır. başka türlü nasıl da böylesi bir güç, böylesi kötü niyetli ellerde, öyle ya da böyle kötüye kullanılabilirdi?
aynı şekilde irak halkı da, saddam ve en az onun kadar zalim oğullarının uluslararası yaptırımlardan muaf olup daha önce olduğu gibi yollarına devam etseydi neler olabileceğini asla bilemeyecek. hatırlayın, saddam iktidara gelir gelmez iran’la sekiz yıl süren amansız bir savaşa girmişti ve çok ağır kayıplar olmuştu. bu yaşananlar unutuldu mu? bu savaş biter bitmez saddam kuveyt’i işgal etti ve abd ile devasa bir uluslararası koalisyon tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı. cezalandırıcı uluslararası yaptırımlar yüzünden 12 yıl süren sefalet ve yoksulluğa sürüklendi.
kürtlere karşı yürütülen, binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve ülkesinden edildiği enfal harekatı unutuldu mu? 1. körfez savaşı’ndan sonra irak’ın güneyindeki şii ayaklanmasına ‘gösterilen merhamet’ unutuldu mu?
tüm ulusun mafyavari bir rejiminin altında, gaddar bir diktatörün aşağılamalarına maruz kalarak yaşamaya zorlandığı bir sistemde, halkın haysiyetini ve onurunu tasavvur etmek mümkün müdür? bölgede mevcut zamanda yaşananları bir kenara bırakarak, böylesi despot bir yönetimden kurtulmak uğruna irak halkının daha başka hangi zulümlere maruz kalabilecek olduğu sorusunu sorabiliriz.
elbette bu soruların cevaplarını bilmiyoruz ve gün gelecek tarihin en son aldığı şekil tarif edilmesi güç bir hal alacak. aslına bakacak olursak, muhakkak birçok tarihsel yorum yapılacak. zira iraklıların, amerikalıların ve diğerlerinin geçmişe ilişkin kendi yargıları olacak.
ancak delilleri değerlendirecek olursak, çoğumuz açık, basit ve gerçeği yansıtmayan değerlendirmeler yapmaktan kaçınmakla kalmayacağız, irak’ta ne olduğunu, ne olacağını ve neler olmuş olabileceğini görmemek için elimizden geleni yapacağız.
robert grenier, cia gizli servisi’nde 27 yıl görev yapmış emekli kıdemli ajan. 2004-2006 yılları arasında cia terörle mücadele merkezi şefi olarak görev yaptı.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar